GLADIO
2013 yılına kadar Türkiye'de GLADIO
’ya kısaca değinmek istiyorum. Herhangi bir yorum yapmadan bir resim çizerek
sizin bilgilerinize ve yorumunuza sunuyorum.
I.CETE OLAYI
1988 yılında
İtalya'da şüpheli bir aracın aranırken patlamasıyla 3 kişi öldü. Gizli Örgüt tesadüfen ortaya çıktı.
Bu örgütün adı "GLADIO ’DUR.
GLADIO 'un Türkçe karşılığı KILIÇ'’tır.
GLADIO NATO bünyesinde
kurulmuştur.
Soğuk
savaş yıllarında Amerikalılar Komünizmin yayılmasını önlemek için CIA
desteğiyle çeşitli Avrupa ülkelerinde paramiliter Örgütler kurmuşlardı. Amaç
komünistlerin gerilla savaşına karşı kontrgerilla faaliyeti
yürütecek birimler oluşturmaktı.
Örgütlerin faaliyetlerinden Başbakanların bile haberi
olmuyordu.
II. Dünya Savaşı sonrası işsiz kalan faşistler bu yeni mücadelede
tetikçi olarak görevlendirileceklerdi.
Kısa zamanda Avrupa'da Faili Meçhul Cinayetler, Bombalı
Sabotajlar, Kanlı Saldırılar gerçekleşmeye başladı. GLADO bu eylemleri bazen solcuların üstüne atıyor, bazen de bu yolla halkın devlete bağlılığını arttırmayı amaçlıyordu. 40 yıl süren bu faaliyet 1990 kışında İtalya'da açığa çıktı ve arkası çorap söküğü gibi geldi. GLADO 'un faaliyetleri bütün NATO üyesi ülkelerde birer birer ortaya çıkarıldı. Meclisler ayağa kalktı, hükümetler devrildi.
Sabotajlar, Kanlı Saldırılar gerçekleşmeye başladı. GLADO bu eylemleri bazen solcuların üstüne atıyor, bazen de bu yolla halkın devlete bağlılığını arttırmayı amaçlıyordu. 40 yıl süren bu faaliyet 1990 kışında İtalya'da açığa çıktı ve arkası çorap söküğü gibi geldi. GLADO 'un faaliyetleri bütün NATO üyesi ülkelerde birer birer ortaya çıkarıldı. Meclisler ayağa kalktı, hükümetler devrildi.
Yalnızca tek bir ülke bu temizlik kampanyasının dışında kaldı
"TÜRKİYE".
Bu
Gladıo'nun yani kılıcın Türkiye'deki düğümü ancak Abdullah ÇATLI 'nın Susurluk kazasından sonra cenazesinde dağıtılan bildiri oldu.
O'nun örtülü bir savaştan yan tutup bir KILIÇ gibi savaştığının söylenmesi her
şeyi açığa vurdu.
BİLDİRİ: "Yıllar var
ki ülkemiz örtülü bir savaşın içinde Abdullah ÇATLI bu savaşta yan tuttu.
Yan tutmakla kalmadı, risk aldı, bedel verdi. Abdullah ÇATLI kılıç gibi savaştı, lakin kimse anlamadı".
Bildiri
de denildiği gibi bu hizmeti kimse anlamamıştı. Ta ki Susurluk kazasına
kadar...
3 Kasım 1996 Susurluk Kazası
Mehmet
ÖZBAY kimliği kazadan yarım saat sonra bütün gazete ve TV bürolarına gelen esrarengiz telefonla bildirildi.
ÇATLI
'ya ilişkin bilgiler ortaya çıkınca Abdullah ÇATLI devletle içice eylemler yapan bir kılıç mıydı? Acaba Gladıo'nun
Türkiye'deki ayağı ya da Türk Gladyatörlerinin
lideri miydi?
3 Kasım 1996 Pazar Günü Saat 19:15
06 AC
600 plakalı Mercedes 96 model 600 Ford kamyona çarptı. Mercedes’te, İstanbul
eski Em. Md. Yrd. Hüseyin KOCADAĞ, DYP Şanlıurfa Milletvekili M. Sedat BUCAK,
Gonca US, Mehmet ÖZBAY
(Bir iddiada:
Taksinin Kamyona çarpmadan önce uzaktan kumanda ile
Mercedes’in frenlerinin boşaltıldığıdır.)
Türkiye'de siyaset, mafya, emniyet ve çete
olayı gündemde asıl yerini aldı.
1995
yılında DYP-CHP hükümetti kurma girişiminde CHP Genel Balkanı Sn. Deniz BAYKAL dönemin başbakanı Tansu ÇİLLER ile görüşme
sonrasında hükümette yer almayacaklarını ve bunun nedeni olarak "DEVLET
KUŞATILMIŞTİR" dedi.
1987 MiT RAPORU
1987 MİT Raporunda kısaca:
Güvenlik
Dairesi Başkanı Mehmet EYMÜR, yer altı, polis, kamu görevlileri ilişkilerini açıklamakta ve Suçlananlar ise;
Mehmet AĞAR, Nevzat AYAZ, Hüsamettin CİNDORUK, Necdet ÜRUĞ, Ünal ERKAN idi.
1995 MİT RAPORU
1995 MİT Raporu ise:
Abdullah ÇATLI ’nın içinde yer aldığı bu grubun doğrudan Mehmet AĞAR’ a
bağlı olduğunu öne sürüyor. Grup üyelerine polis hüviyeti ve yeşil pasaport
verildiği söyleniyordu.
ÇETE : Siyaset, Mafya, Emniyet
Artakalanlar : Tetikçiler
Abdullah ÇATLI, M. Ali Ağca, Haluk
KIRCI, Oral ÇELİK gibi isimler yıllardır gündemde olan isimlerdir.
GLADIO’NUN YILLARA GÖRE TÜRKİYE
1970 TÜRKİYEMİZ
1970'lerin sonuna doğru
Türkiye'de siyasal tansiyon doruk noktasına çıkmıştır. Sol hareket yükselirken sokakta devleti koruma
gerekçesiyle ülkücüler çıktı. Silahlı çatışma sokakları kana buladı. Cinayetler, sabotajlar, suikastlar, katliamlarla Türkiye
koşar adım bir askeri müdahaleye doğru
sürükleniyordu.
Sokakta süren savaş içinde bazı
isimler O dönemde ön plana çıkıyordu. Ülkü Ocakları Genel. Bşk. Muhsin
YAZICIOĞLU ve yardımcısı A.ÇATLI.
M. Ali AĞCA’ DA anılarında Çatlıdan
Türkiye'deki liderimiz diye bahsediyordu.
MHP'nin Avukatı Can ÖZBAY
Sıkıyönetim Mahkemesindeki bir savunmasında; "12 Eylül öncesi pek çok ajan vardı. Partinin
içinde Başbakanlık görevlileri, MİT görevlileri, çeşitli görevliler MHP'nin içinde cirit
atıyordu. Gn.Bşk.Yrd., Genel Sekreter Yrd. Pozisyondaydı. Hepsi kendine göre bir faaliyet yapıyordu.
Ama ülkücülük yoktu"
Yine bir sorun gündeme geliyor:
Devlet içindeki bir devlet
ülkücüler eliyle 1970 sonlarında Başbakan Bülent ECEVÎT ’den Örtülü ödenekten bu örgüt için para istendiğinde konudan
haberdar olmuştu. Sn. Ecevit "70'li yıllarda Komünizme karşı mücadele
etmek için MHP'lilerden bir sivil direniş teşkilatının kurulduğunu ve teşkilata ödeneğin ise Amerikalılar tarafından
sağlandığını ve çalışma yerinin ise Amerikan askeri yardım binasında
olduğunu..." açıklamıştı.
Devletin resmi raporlarına göre 1980 öncesinde 4'lünün
karıştığı önemli olaylar:
Abdullah Çatlı, M.
Ali AĞCA, Haluk KIRCI, Oral ÇELİK. Bu 4 ülkücü hep polisçe o yıllarda
aranan isimlerdi
1-) 16 Mart 1978 İstanbul üniversitesi Katliamı
7 öğrenci öldü, 47 Öğrenci yaralandı
2-) 24 Mart 1978 Doğan Öz Cinayeti
Doğan Öz; Ankara Cumhuriyet Savcısı; "Bütün bu
çalışmalar içinde Askeri ve Sivil Güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla
Genelkurmay harp dairesine bağlıdır" diyordu.
Sanık
İbrahim ÇİFTÇİ 'nin 4 kez idam karan Askeri Yargıtay da bozulmuş. Çiftçi ’nin Avukatı mahkemeye verdiği bir dilekçesinde müvekkilinin
Milli Savunma Bakanlığında dosyasının bulunduğunu
belirtmiştir. Askeri Mahkeme kararında "Sanık Çiftçi' nin Doğan Öz'ü Taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür.
Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararına diren
ilemeyeceğinden Sanık Çiftçi 'nin beraatına karar verilmiştir" şeklinde
kararını açıklamıştı.
3-) 11 Temmuz 1978 Bedrettin CÖMERT cinayeti
4-) 10 Ağustos 1978 Balgat Katliamı
5-) 9 Ekim 1978 Tip'linin öldürülmesi-Bahçelievler-
6-) 1 Şubat 1979 Abdi ipekçi Cinayeti
MHP Haluk KIRCI’NIN
cezasını 70 yıldan 10 yıla indirmiş ve 10 yıl içinde çıkartılması istenilen Af’ın kapsamına dâhil edilmesi
için MHP'nin davranışları sonucu o dönem Af yasası
kilitlenmiştir. Bu nedenle Af yasası askıya alınmıştır. Daha sonra Rahşan Affı ile kamuoyu
tanıyacağı Af Yasası çıkmıştır.
1980TÜRKİYEMİZ
12 Eylül öncesinin devleti korumayla
cinayet işledikleri 12 Eylül'de, sıkıyönetim
Mahkemelerinde idamla yargılanan Ülkücüler, içinde bulundukları durumu kabul edemiyorlardı.
Hemen hepsi devlet tarafından kullanıldıklarına ve işleri bitince bir kenara atıldıklarına inanıyorlardı. Bazıları
da Devletin bize yine İhtiyacı var düşüncesindeydiler.
İbrahim ÇİFTÇİ 'nin
yargı sürecindeki ifadesine bakalım:
"Güneydoğu’da
ihtilal idaresinin beceremediği hadiselere
karşı bizim mücadele etmemiz istendi. PKK'ya,
ASALA’YA karşı ve Türkiye'nin maruz kaldığı hareketlere karşı mücadele etmemiz teklif edildi. Bu dönemde Abdullah ÇATLI
uyuşturucu operasyonunda yakalanınca 7yıl hapse
mahkûm oldu. 1990 yılında A.ÇATLI İsviçre Cezaevinden kaçırıldı. Türkiye'ye getirildi. Bugün ise; Fransa'dan Alaaddin ÇAKICI
sadece 2 suçtan yargılanmak üzere Türkiye'ye getirildi. Dosyası Adalet Bakanlığında
bekletilmesi sebebiyle, bir suçundan da zaman
aşımı nedeniyle cezası kalktı. ‘’
1990 TÜRKİYEMİZ
Tansu Çiller'in Özel Bürosu gündemde.
MİT
emeklisi Mahir Kaynak'a göre Çiller'in Özel Bürosu:
Bu çete
bir yandan PKK ile dövüşüyor görünürken bir başka açıdan da Türkiye içerisinde siyasi iktidarı kontrol edecek biçimde
güçleniyordu
Korucular,
eski ülkücüler, birtakım insanlar veya tetikçilerin sayılarının 700'ü aştığı
söyleniyordu. Türkiye'de ciddi vurucu gücü olan bir siyasi kadro oluşmuş oldu.
Seçimlerle gelen, oluşan yapıyı tehdit eden. Silahlı eylem yapan, bu
eylemlerle kamuoyunu yönlendiren ve baskı altına alan Türkiye'ye
hükmetmek üzere olan bir yapı oluşmuştu.
Aslında
700 kişilik bu silahlı grup ÇETE 'dir.
ÇİLLER 'in
bu özel bürosu Susurluk kazasından 2 yıl önce MİT raporuyla teşhir edildi. Bu büronun, asıl fikir babası ve kurucusu
ise Turgut ÖZAL olduğu iddiası gündeme taşındı.
Büronun amacı
kısaca, TÜRK SİYASİ HAYATINI KONTROL ETMEK idi.
26 Temmuz
1993 Mehmet AĞAR Emniyet Genel Müdürü olunca Özel Timin gücü arttırıldı. Doğu ve
Güneydoğudaki aşiret reisleri, Ankara'da toplantıya çağrıldı. Köy koruculuk
sistemi bölgede ağırlığını bu tarihten sonra İYİCE hissettirecekti. Günümüzde
Geçici Köy Korucusu ve Gönüllü Köy Korucusu olarak toplam 80.000 civarında Köy
Korucusu halen görev yapmaktadır.
Köy koruculuğunu kabul etmeyen o yılda tek
aşiret reislerinden biri Hasan DEĞER’ di.
Ve o
tarihte Terör raporu açıklandı.
Rapordaki Önemli noktalar:
1-Özel Timin gücü arttırılacak ve savaş serileştirilecek
2-PKK'nın maddi desteği kesilecekti.
Savaşın ilk
işaret fişeği Diyarbakır Lice'de patladı. 1993 Ekim ayında Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar
AYDIN uzun menzilli bir tüfekle vuruldu ve 3 günlük bombardımanla Lice yerle
bir edildi. 20'den fazla insan öldü. 640 ev ve işyeri hasar gördü.
Olaylar
başladığında,Diyarbakır’da bulunan o tarihte CHP Genel
Başkanı olan Sn. Deniz BAYKAL hemen Lice’ye parti otobüsüyle hareket ettik ama
Lice'ye giderken yollara konulan engeller nedeniyle gidemedik. Ancak Olayları 1 km uzaktan
izliyorduk
Dönemin Başbakanı Sn. Tansu ÇİLLER;
Mecliste
DEP 'lilerin dokunulmazlığının kaldırılacağı, kepenk indirme eylemlerinin de
terör eylemi sayılıp cezalandırılacağı
açıklandı.
Çiller.... Yine "PKK ya haraç veren sanatçı ve işadamlarını biliyoruz" ‘’ Kürt İş Adamlarının listesi
olduğunu’’ Açıklamıştı.
Birkaç hafta sonra o dönemde Adapazarı-Hendek-Sapanca
şeytan üçgeninde Behçet CANTÜRK, Avukatı
Yusuf EKİNCİ,.Feyzi ASLAN ve Salih ASLAN öldürüldü. 20 den fazla iş adamı faili
meçhul cinayet sonucu öldürüldüler.
O Dönemde
ben Avukat olarak olayların aydınlanması için yaptığımız hukuk mücadelesinde
geldiğimiz bir noktadan sonra ileriye gidemiyorduk.
O dönemin tüm olaylarını araştıran Başbakanlık Teftiş
Kurulu Başkanı Kutlu SAVAŞ’IN raporunun birkaç sayfası eksik olarak kamuoyu ile
paylaşıldı. Eksik olan sayfalarda Adapazarı-Hendek-Sapanca olayların
ayrıntısının yazıldığı söylendi. Ve halen o dönem Faili Meçhul Cinayetler
olarak gündemde kaldı.
DYP'de
Şahinler ise politika da ağırlığını koyunca Dokunulmazlıkları kaldırılan DEP Milletvekilleri ise Meclis kapısından alınarak apar topar
içeri alındılar ve tutuklandılar.
Cezaevlerinde İPKA-C'nin 100'den fazla askerimizi rehin alarak
gerçekleştirdikleri eylemler ise
"Cumhuriyeti rehin almadır" mesajı şeklindeydi.
1996'da
Sapanca'da Hadi ÖZCAN adlı bir ülkücü cinayetin katil zanlısı olarak yakalandı. İfadesinde iki isim verdi: Özel Hareket Dairesi Başkanı İbrahim ŞAHİN ve
Abdullah ÇATLI
Bu arada
BOTAŞ'ın açtığı ihalede Yumurtalık boru hattının temizlenmesi ihalesini BAYSA şirketi kazandı. BAYSA 'nın ortaklar listesinde Mehmet
ÖZBAY vardı. BOTAŞ'ın yönetim kurulunda Özel
timciler vardı.
Tansu
ÇİLLER 26 Kasım 1996'da "Bu ülke için kurşun atanda yiyende
şereflidir" dedi. Dün iktidarını perçinlemek için
çetelere sığınanlar şimdi kurdukları çeteleri kamuoyu önünde savunmak zorunda kalıyorlar.
Susurluk
kazasına dönemin Başbakanı Necmettin ERBAKAN ise Susurluk sonrası
gelişmelere ‘’Fasa Fiso’’ diyordu...
10 Ocak 1995'de
DGM'den istenilen her telefonun dinlenilmesi için izin alındı. Artık Türkiye’de
istenilen tüm telefonlar dinlenmeye
başlandı.
1996 Türkiye’sinde Gözaltında kayıplar
sorunu yoğun olarak yaşanmaya başlandı. Bulunmayan kayıpların izini ise Cumartesi
Anneleri süreceklerdi.
Bu dönemde Faili
Meçhul Cinayetler, Göz altında ölümler ve kayıp vakaları artmıştır.
Faili Meçhul Cinayetler ve olaylar
günümüze kadar 17.000 olay olarak kayıtlara geçmiştir.
1990’lı yıllarda Göz altında ölümler
Adalet Bakanlığının kayıtlarına göre 18 kişi olduğunu ( Bunlardan 3 kalp
rahatsızlığı, 1 sağlık nedeniyle, 1 yer gösterme esnasında açılan taciz sonucu,
2 kırsal alanda yer gösterme esnasında çıkan çatışmada, 7 si kendini asması,1
kişi yüksekten atlaması, 1 kişi nefes yolunu tıkaması, 1 kişide göz altında
silahla intihar etmesi)
Adalet Bakanlığı kayıtlarına göre Kayıp
Vakaların ise 194 kişi olduğudur.
Güvenlik güçlerin PKK ile çatışması
sonucu şehitlerin izini ise Cuma Anneleri süreceklerdi.
12 Mart
1995'te Gaziosmanpaşa provokasyon sonrasındaki olaylar.
Sivas'ta
Madımak otelin yakılması sonucu 38
İnsanımızın katledilmesi.
Güneydoğu'da
halk ise örgütün tehditleriyle, güvenlik güçlerin baskısı arasında sıkışmıştı.
Bölgede
Önemli bir olguda uyuşturucu trafiği idi. l994'e kadar Güney Asya'dan Avrupa'ya
kaçırılan uyuşturucunun %10'u Türkiye üzerinden geçiyordu.
Uyuşturucu
pazarı Bazı resmi güçlerle ilişkili aşiretlerin
devreye girmesiyle
Türkiye'den geçirilen uyuşturucu
%10'dan %60'a çıkmıştı, dönen para ise yıllık 100 milyar dolardı.
Bütün dünyada görülen silah ve
uyuşturucu kaçakçılığı siyaset ilişkisi Türkiye'de de sahneye çıkmış oldu.
(Özel
Tim ve Köy korucularının bazıları uyuşturucuyla ilgilendiklerini açıklayan CHP Milletvekili hakkında suç duyurusunda bulundular. )
TÜRKİYE’DE
1993 YILI ÇOK ÖNEMLİDİR. 1993’ TE NELER YAŞANDI HAFIZAMIZI TAZELİYELİM
TÜRKİYEDE
1.) 24.Ocak.1993 UĞUR
MUMCU
2.) 17.Şubat.1993
EŞREF BİTLİS
3.) 17.NİSAN.1993 TURGUT ÖZAL
4.) 25.MAYIS.1993 BİNGÖL İLİNDE 33 ERİMİZİN ŞEHİT OLMASI
5.) 2.TEMMUZ.1993 SİVAS MADIMAK OTELİ 38 CANIN DİRİ DİRİ
YANMASI
6.) 4.KASIM.1993 CEM ERSEVER
7.) HAŞHAŞIN SERBEST BIRAKILMASI (HER AİLENİN İHTİYACI
KADAR)
BÖLGEDE
1.)
FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER
2.)
KAYIPLAR VE GÖZ ALTINDA ÖLÜMLER (Şehrin
dışında elleri ayakları bağlı ve kafaya sıkılan tek kurşunlu ölümler)
3.)
HİZBUL-KONTRA VE ÖZEL TİMİN GÜCÜ ARTIRILDI
4.)
TERÖR RAPORUN AÇIKLANMASI KÖY KORUCULUK
SİSTEMİ,
5.)
EKİM 1993 TUĞGENERAL BAHTİYAR AYDINI’NIN
ŞEHİT EDİLMESİ
6.)
KÖY BOŞALTMALARI- SÜRGÜNLER
7.)
ADAPAZARI- HENDEK – SAPANCA ŞEYTAN ÜÇGENİNDE
KÜRT İŞ ADAMLARININ ÖLÜMLERİ
8.)
ÇİLLERİN 700 KİŞİLİK ÖZEL BÜROSU GÜNDEME
GELMESİ
9.)
1995 TE BATMAN VALİSİNİN ÖZEL KÖY KORUCULUK
SİİSTEMİ KURMASI VE İLK DEFA İL VALİSİ SİLAH İTHAL ETMESİ VE BU SİLAHLARDAN BİR
KAÇI SUSURLUKTA ORTAYA ÇIKMASI
1990'lî
yıllardaki "YEŞİL" ismi
bugüne kadar halen gündemde ve hakkında çok şeyler yazıldı çizildi ama Yeşil
kimdir? Gerçek ismi nedir? Resmi nasıl? Görevlimi değimli? Neden yakalanmadı?
Ölümü? Sağ mı?
Neden Yeşil
denilmektedir?
Hâlbuki bu kişiye Kırmızı veya siyah geçmişiyle daha uyum sağlamakta.
İslami duyguları ağılıkta olduğu için mi Yeşil denmek
temi?
Yoksa JİTEM ( Jandarma istihbarat terörle mücadele) gibi
YEŞİL in de her harfi ayrı bir kelimemidir.? ( Y……. E……..S…….İ…..L…….) ne
anlama gelmekte?
Çeteler
bir suç örgütüdür ve diyorum ki terör bir insanlık suçudur. Terörün bir tanesinden yana olmak, hoşgörüyle
bakmak, ya da bu olayları suskunlukla geçiştirmek insanlık suçudur.
Çünkü temiz toplumun aydınlığına
giden yol, geçmişte karanlıkta kalmış
dosyaların aydınlatılmasından geçer!
FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER
1991
yılından beri FMC’in artması, faillerinin ise büyük çoğunluğunun bugüne kadar yakalanmaması, ortadaki ciddî delillere rağmen dahi
yakalanmaması nedeni ile devletimiz zan altında
kalmıştır. Doğu ve Güneydoğu’da 3000'in üzerinde insanın öldürülmüş bugüne
kadar failleri yakalanmamıştır. Bu nedenle FMC 'e
bölgede yaşayan halk faili belli cinayetler tabirini kullanmaktadır. Yetkililer
açıklıyor. İpuçları vardır. Katiller yakalanacaktır.
Asıl önemli olan da katil yalnızca
tetiği çekenler değil bunu çekenleri destekleyen ve güç veren zihniyetlerdir.
En önemli insan hakkı "YAŞAM
HAKKI’DIR. Devletin en önemli görevi de bu hakkı vatandaşları adına yerine
getirmektir.
III-GÜNÜMÜZDE İSE BİR
SUÇ ÖRGÜTLERİ İSE
Suç örgütleri kapitalist üretim biçiminin en ileri
aşamasını ve özünü oluştururlar. Suç örgütlerinin, saydı birkaç kişi dışında
gerçek adlarını bilen yoktur. Kısaca suratları olmayan insanlardır. Birçok değişik kimlikle genellikle çok
dürüst görünen bazen de çok saygın bir hayat sürerler. Kendi elleriyle
kimseyi öldürmedikleri gibi emirleri altındaki binlerce tetikçiyle de hiç konuşmazlar. Gölgede kalarak bir
bilmece gibi yaşarlar.
Suç örgütleri;
Piyasaların küreselleşmesiyle, Ulus devletin gerilemesi, suç örgütlerinin gelişmesi oldu ve uluslararası finans dünyasının örgütlü
suç şebekeleri tarafından ele geçirilmesini günümüzde gözlemliyoruz.
Örgütlü suç, inanılmaz boyuttaki mali, iktisadi hayatı, toplum düzenini, kamu
yönetimini ve yasa düzenini gizlice etkiler.
Bazı durumlarda politikacılara kendi yasa ve değerlerini dayatır. Bu yolla yavaş yavaş
hukukun bağımsızlığı, siyasal
çalışmanın inanırlılığı ve giderek hukuk devletinin koruyucu yanı kaybolur.
Böylece kokuşmuşluk
ve yozlaşma kabul edilir. Olgular olmaya başlar. Bütün bunların sonucunda
örgütlü suç kurumsallaşır.
Bu gelişmenin
devamında da devlet vatandaşlarının hak ve Özgürlüklerini koruyamayacak duruma
gelir.
SUÇ
KARTELİ
Her şeyden önce kapitalist anlamda ekonomik ve mali bir
örgüttür.
Suç
karteli; aynı zaman da askeri bir hiyerarşi idi. Her suç örgütünün temelinde
şiddet yoktur.
Türkiye'de Küreselleşme kavramı ortaya atıldı.
Alman
iktisatçılar "Killer Kapilatismus"a Katiller Kapitalizmi tanımını
yapmaktalar.
Killer
Kapitalismus (katiller kapitalizmi)' un nasıl çalıştığını kısaca anlatayım.
1-Üçüncü
dünya ülkeleri yabancı mal ve hizmet üreticilerinin yatırımlarını topraklarına çekebilmek için kendi aralarında rekabet ederler
ve rekabetten galip çıkabilmek için zaten kötü olan Sosyal Güvenlik
koşullarından, Sendikal özgürlüklerden ve yerli ücretlerin pazarlık etme haklarından ödün vermekten çekinmezler.
2-Sermayenin
istekleri karşısında gerilemek ve sosyal güvenlik konusunda ödün vermek zorunda kalır.
Yerel çalışma piyasasının güçsüzleşmesine razı olur.
3-Ülkedeki tüm çalışanlar kendilerini birden bire
rekabet içinde bulur. Her birinin amacı bir iş ve ailesi için bir gelir
elde etmektir. Birbiriyle rekabete zorlanan işçiler arasındaki dayanışma
giderek azalırken Sendikacılık ölür. Diğer deyişle işçi sının kendi kimliğinin
kaybolmasına onursuzca katkıda bulunur.
4-İşleri olanlar bu işi korumak için elinden gelen çabayı
gösterirken ücretliler arasındaki dayanışma yıkılır..
En
gelişmiş 5 kapitalist ülke (ABD; Japonya, Fransa, Almanya ve İngiltere) Dünyanın en büyük 200 kuruluşun
172'sine sahip. Bu şirketlerin 1982 'de 3 trilyon dolardan 1992'de 5 trilyon 900 milyar dolara
sıçramıştır.
Bugün bu
şirketlerin iradesi karşısında
durabilecek hiçbir toplumsal ya da siyasal güç yoktur.
İletişim
teknolojisindeki gelişme bilgisayarların
güçlenirken küçülmeleri
günde l trilyon dolar olarak hesaplanan
yüzer sermaye hareketlerinin denetlenmesi
imkansızlaşmıştır.
Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir devlet,
hiçbir yasa ve hiçbir vatandaş topluluğu böyle bir düşmana karşı koyamaz.
Bugün ise,
-SSK Tahkim vergi
yasaları ile Suç örgütlerine bu yollar açılmış oldu.
-Sosyal Güvenlik Yasalarında değişiklikler yapıldı.
Suç karteline karşı çözüm düşüncem ise,
a)Sosyal Adalet
b)Siyasi Ahlak
c)Hukukun Üstünlüğü
ile
Demokrasi için de
Ancak mücadeleyle olur.
"Her birimiz her
şeyden herkesin önünde sorumluyuz"
Dostoyevskı
"Gerçeğin sürgüne
gönderilmesi ahlaki yozlaşmanın ilk işaretidir"
Montaıgne
Tüm balıklar yok oluyor
Adalet bundan şaşkın
Düşünsün köpek balığı
Açıklayabilirse
açıklasın
O belleğini yitirmiş
Tanıklarsa bir şey bilmiyor
Kanıt da yok olunca
Köpek balığı kalmaz tek başına
Bertolt BRECHT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder