24 Eylül 2013 Salı


 

       GLADIO

 

 

          2013 yılına kadar Türkiye'de GLADIO ’ya kısaca değinmek istiyorum. Herhangi bir yorum yapmadan bir resim çizerek sizin bilgilerinize ve yorumunuza sunuyorum.

 

 

I.CETE OLAYI

 

          1988 yılında İtalya'da şüpheli bir aracın aranırken patlamasıyla 3 kişi öldü. Gizli Örgüt tesadüfen ortaya çıktı.

 

Bu örgütün adı "GLADIO ’DUR.

 

GLADIO 'un Türkçe karşılığı KILIÇ'’tır.

GLADIO NATO bünyesinde kurulmuştur.

 

          Soğuk savaş yıllarında Amerikalılar Komünizmin yayılmasını önlemek için CIA desteğiyle çeşitli Avrupa ülkelerinde paramiliter Örgütler kurmuşlardı. Amaç komünistlerin gerilla savaşına karşı kontrgerilla faaliyeti yürütecek birimler oluşturmaktı.

          Örgütlerin faaliyetlerinden Başbakanların bile haberi olmuyordu.

 

          II. Dünya Savaşı sonrası işsiz kalan faşistler bu yeni mücadelede tetikçi olarak görevlendirileceklerdi.

         Kısa zamanda Avrupa'da Faili Meçhul Cinayetler, Bombalı
Sabotajlar, Kanlı Saldırılar gerçekleşmeye başladı. GLADO bu eylemleri bazen solcuların üstüne atıyor, bazen de bu yolla halkın devlete bağlılığını arttırmayı amaçlıyordu. 40 yıl süren bu faaliyet 1990 kışında İtalya'da açığa çıktı ve arkası çorap söküğü gibi geldi. GLADO 'un faaliyetleri bütün NATO üyesi ülkelerde birer birer ortaya çıkarıldı. Meclisler ayağa kalktı, hükümetler devrildi.

 

          Yalnızca tek bir ülke bu temizlik kampanyasının dışında kaldı 

        

         "TÜRKİYE".

 

          Bu Gladıo'nun yani kılıcın Türkiye'deki düğümü ancak Abdullah ÇATLI 'nın Susurluk kazasından sonra cenazesinde dağıtılan bildiri oldu. O'nun örtülü bir savaştan yan tutup bir KILIÇ gibi savaştığının söylenmesi her şeyi açığa vurdu.

 

           BİLDİRİ:  "Yıllar var ki ülkemiz örtülü bir savaşın içinde Abdullah ÇATLI bu savaşta yan tuttu. Yan tutmakla kalmadı, risk aldı, bedel verdi. Abdullah ÇATLI kılıç gibi savaştı, lakin kimse anlamadı".

 

          Bildiri de denildiği gibi bu hizmeti kimse anlamamıştı. Ta ki Susurluk kazasına kadar...

 

 

 

            

            3 Kasım  1996 Susurluk Kazası

 

             Mehmet ÖZBAY kimliği kazadan yarım saat sonra bütün gazete ve TV bürolarına gelen esrarengiz telefonla bildirildi.

 

              ÇATLI 'ya ilişkin bilgiler ortaya çıkınca Abdullah ÇATLI devletle içice eylemler yapan bir kılıç mıydı? Acaba Gladıo'nun Türkiye'deki ayağı ya da Türk Gladyatörlerinin lideri miydi?

 

             3 Kasım 1996 Pazar Günü Saat 19:15

 

             06 AC 600 plakalı Mercedes 96 model 600 Ford kamyona çarptı. Mercedes’te, İstanbul eski Em. Md. Yrd. Hüseyin KOCADAĞ, DYP Şanlıurfa Milletvekili M. Sedat BUCAK, Gonca US, Mehmet ÖZBAY    

             (Bir iddiada:

Taksinin  Kamyona çarpmadan önce uzaktan kumanda ile Mercedes’in frenlerinin boşaltıldığıdır.)

 

Türkiye'de siyaset, mafya, emniyet ve çete olayı gündemde asıl yerini aldı.
 

 

             1995 yılında DYP-CHP hükümetti kurma girişiminde CHP Genel Balkanı Sn. Deniz BAYKAL dönemin başbakanı Tansu ÇİLLER ile görüşme sonrasında hükümette yer almayacaklarını ve bunun nedeni olarak  "DEVLET KUŞATILMIŞTİR" dedi.

 

 

             1987 MiT RAPORU

 

             1987 MİT Raporunda kısaca:

             Güvenlik Dairesi Başkanı Mehmet EYMÜR, yer altı, polis, kamu görevlileri ilişkilerini açıklamakta ve Suçlananlar ise; Mehmet AĞAR, Nevzat AYAZ, Hüsamettin CİNDORUK, Necdet ÜRUĞ, Ünal ERKAN idi.

 

 

             1995 MİT RAPORU

              

              1995 MİT Raporu ise:

              Abdullah ÇATLI ’nın içinde yer aldığı bu grubun doğrudan Mehmet AĞAR’ a bağlı olduğunu öne sürüyor. Grup üyelerine polis hüviyeti ve yeşil pasaport verildiği söyleniyordu.

 

ÇETE               : Siyaset, Mafya, Emniyet

Artakalanlar         : Tetikçiler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

             Abdullah ÇATLI, M. Ali Ağca, Haluk KIRCI, Oral ÇELİK gibi isimler yıllardır gündemde olan isimlerdir.

 

 

 GLADIO’NUN YILLARA GÖRE  TÜRKİYE

 

 

                    

              1970 TÜRKİYEMİZ

 

 

              1970'lerin sonuna doğru Türkiye'de siyasal tansiyon doruk noktasına çıkmıştır. Sol hareket yükselirken sokakta devleti koruma gerekçesiyle ülkücüler çıktı. Silahlı çatışma sokakları kana buladı. Cinayetler, sabotajlar, suikastlar, katliamlarla Türkiye koşar adım bir askeri müdahaleye doğru sürükleniyordu.

 

 

             Sokakta süren savaş içinde bazı isimler O dönemde ön plana çıkıyordu. Ülkü Ocakları Genel. Bşk. Muhsin YAZICIOĞLU ve yardımcısı A.ÇATLI.

 

M. Ali AĞCA’ DA anılarında Çatlıdan Türkiye'deki liderimiz diye bahsediyordu.

 

              MHP'nin Avukatı Can ÖZBAY Sıkıyönetim Mahkemesindeki bir savunmasında; "12 Eylül öncesi pek çok ajan vardı. Partinin içinde Başbakanlık görevlileri, MİT görevlileri, çeşitli görevliler MHP'nin içinde cirit atıyordu. Gn.Bşk.Yrd., Genel Sekreter Yrd. Pozisyondaydı. Hepsi kendine göre bir faaliyet yapıyordu. Ama ülkücülük yoktu"

 

 

Yine bir sorun gündeme geliyor:

 

            Devlet içindeki bir devlet ülkücüler eliyle 1970 sonlarında Başbakan Bülent ECEVÎT ’den Örtülü ödenekten bu örgüt için para istendiğinde konudan haberdar olmuştu. Sn. Ecevit "70'li yıllarda Komünizme karşı mücadele etmek için MHP'lilerden bir sivil direniş teşkilatının kurulduğunu ve teşkilata ödeneğin ise Amerikalılar tarafından sağlandığını ve çalışma yerinin ise Amerikan askeri yardım binasında olduğunu..." açıklamıştı.

 

Devletin resmi raporlarına göre 1980 öncesinde 4'lünün karıştığı önemli olaylar:

 

Abdullah Çatlı,  M. Ali AĞCA,  Haluk KIRCI,  Oral ÇELİK. Bu 4 ülkücü hep polisçe o yıllarda aranan isimlerdi

 

 

 

 

 

 

 

 

1-) 16 Mart 1978 İstanbul üniversitesi Katliamı

7 öğrenci öldü, 47 Öğrenci yaralandı

 

2-) 24 Mart 1978 Doğan Öz Cinayeti

Doğan Öz; Ankara Cumhuriyet Savcısı; "Bütün bu çalışmalar içinde Askeri ve Sivil Güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla Genelkurmay harp dairesine bağlıdır" diyordu.

 

        Sanık İbrahim ÇİFTÇİ 'nin 4 kez idam karan Askeri Yargıtay da bozulmuş. Çiftçi ’nin Avukatı mahkemeye verdiği bir dilekçesinde müvekkilinin Milli Savunma Bakanlığında dosyasının bulunduğunu belirtmiştir. Askeri Mahkeme kararında "Sanık Çiftçi' nin Doğan Öz'ü Taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür. Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararına diren ilemeyeceğinden Sanık Çiftçi 'nin beraatına karar verilmiştir" şeklinde kararını açıklamıştı.

 

 

 

3-) 11 Temmuz 1978 Bedrettin CÖMERT cinayeti

4-) 10 Ağustos 1978 Balgat Katliamı

5-) 9 Ekim 1978 Tip'linin öldürülmesi-Bahçelievler-

6-) 1 Şubat 1979 Abdi ipekçi Cinayeti

 

         MHP Haluk KIRCI’NIN cezasını 70 yıldan 10 yıla indirmiş ve 10 yıl içinde çıkartılması istenilen Af’ın kapsamına dâhil edilmesi için MHP'nin davranışları sonucu o dönem Af yasası kilitlenmiştir. Bu nedenle Af yasası askıya alınmıştır.           Daha sonra Rahşan Affı ile kamuoyu tanıyacağı Af Yasası çıkmıştır.

 

 

 

 

          1980TÜRKİYEMİZ

 

           12 Eylül öncesinin devleti korumayla cinayet işledikleri 12 Eylül'de, sıkıyönetim

Mahkemelerinde idamla yargılanan Ülkücüler, içinde bulundukları durumu kabul edemiyorlardı. Hemen hepsi devlet tarafından kullanıldıklarına ve işleri bitince bir kenara atıldıklarına inanıyorlardı. Bazıları da Devletin bize yine İhtiyacı var düşüncesindeydiler.

 

İbrahim ÇİFTÇİ 'nin  yargı sürecindeki ifadesine bakalım:

 

"Güneydoğu’da ihtilal idaresinin beceremediği hadiselere karşı bizim mücadele etmemiz istendi. PKK'ya, ASALA’YA karşı ve Türkiye'nin maruz kaldığı hareketlere karşı mücadele etmemiz teklif edildi. Bu dönemde Abdullah ÇATLI uyuşturucu operasyonunda yakalanınca 7yıl hapse mahkûm oldu. 1990 yılında A.ÇATLI İsviçre Cezaevinden kaçırıldı. Türkiye'ye getirildi. Bugün ise; Fransa'dan Alaaddin ÇAKICI

 

 

 

 

sadece 2 suçtan yargılanmak üzere Türkiye'ye getirildi. Dosyası Adalet Bakanlığında bekletilmesi sebebiyle, bir suçundan da zaman aşımı nedeniyle cezası kalktı. ‘’

 

 

 

 

 

                    1990 TÜRKİYEMİZ

 

Tansu Çiller'in Özel Bürosu gündemde.

 

        MİT emeklisi Mahir Kaynak'a göre Çiller'in Özel Bürosu:

Bu çete bir yandan PKK ile dövüşüyor görünürken bir başka açıdan da Türkiye içerisinde siyasi iktidarı kontrol edecek biçimde güçleniyordu

 

        Korucular, eski ülkücüler, birtakım insanlar veya tetikçilerin sayılarının 700'ü aştığı söyleniyordu. Türkiye'de ciddi vurucu gücü olan bir siyasi kadro oluşmuş oldu. Seçimlerle gelen, oluşan yapıyı  tehdit eden. Silahlı eylem yapan, bu eylemlerle kamuoyunu yönlendiren ve baskı altına alan Türkiye'ye hükmetmek üzere olan bir yapı oluşmuştu.

Aslında 700 kişilik bu silahlı grup ÇETE 'dir.

 

 

       ÇİLLER 'in bu özel bürosu Susurluk kazasından 2 yıl önce MİT raporuyla teşhir edildi. Bu büronun, asıl fikir babası ve kurucusu ise Turgut ÖZAL olduğu iddiası gündeme taşındı.

       Büronun amacı kısaca,  TÜRK SİYASİ HAYATINI KONTROL ETMEK idi.

 

       26 Temmuz 1993 Mehmet AĞAR Emniyet Genel Müdürü olunca Özel Timin gücü arttırıldı. Doğu ve Güneydoğudaki aşiret reisleri, Ankara'da toplantıya çağrıldı. Köy koruculuk sistemi bölgede ağırlığını bu tarihten sonra İYİCE hissettirecekti. Günümüzde Geçici Köy Korucusu ve Gönüllü Köy Korucusu olarak toplam 80.000 civarında Köy Korucusu halen görev yapmaktadır.

     Köy koruculuğunu kabul etmeyen o yılda tek aşiret reislerinden biri Hasan DEĞER’ di.

 

Ve o tarihte Terör raporu açıklandı.

 

Rapordaki Önemli noktalar:         

 

1-Özel Timin gücü arttırılacak ve savaş serileştirilecek

2-PKK'nın maddi desteği kesilecekti.

 

        Savaşın ilk işaret fişeği Diyarbakır Lice'de patladı. 1993 Ekim ayında Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar AYDIN uzun menzilli bir tüfekle vuruldu ve 3 günlük bombardımanla Lice yerle bir edildi. 20'den fazla insan öldü. 640 ev ve işyeri hasar gördü.

 

 

        Olaylar başladığında,Diyarbakır’da bulunan o tarihte CHP Genel Başkanı olan Sn. Deniz BAYKAL hemen Lice’ye parti otobüsüyle hareket ettik ama Lice'ye giderken yollara konulan engeller nedeniyle  gidemedik. Ancak Olayları 1 km uzaktan izliyorduk

 

 

 

Dönemin Başbakanı Sn. Tansu ÇİLLER;

 

           Mecliste DEP 'lilerin dokunulmazlığının kaldırılacağı, kepenk indirme eylemlerinin de terör eylemi sayılıp cezalandırılacağı açıklandı.

           Çiller.... Yine "PKK ya haraç veren sanatçı ve işadamlarını biliyoruz" ‘’ Kürt İş Adamlarının listesi olduğunu’’  Açıklamıştı.

           Birkaç hafta sonra o dönemde Adapazarı-Hendek-Sapanca şeytan üçgeninde Behçet CANTÜRK, Avukatı Yusuf EKİNCİ,.Feyzi ASLAN ve Salih ASLAN öldürüldü. 20 den fazla iş adamı faili meçhul cinayet sonucu öldürüldüler.

          O Dönemde ben Avukat olarak olayların aydınlanması için yaptığımız hukuk mücadelesinde geldiğimiz bir noktadan sonra ileriye gidemiyorduk.

O dönemin tüm olaylarını araştıran Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu SAVAŞ’IN raporunun birkaç sayfası eksik olarak kamuoyu ile paylaşıldı. Eksik olan sayfalarda Adapazarı-Hendek-Sapanca olayların ayrıntısının yazıldığı söylendi. Ve halen o dönem Faili Meçhul Cinayetler olarak gündemde  kaldı.

        

          DYP'de Şahinler ise politika da ağırlığını koyunca Dokunulmazlıkları kaldırılan  DEP Milletvekilleri ise  Meclis kapısından alınarak apar topar içeri alındılar ve tutuklandılar.

 

         Cezaevlerinde İPKA-C'nin 100'den fazla askerimizi rehin alarak gerçekleştirdikleri eylemler ise  "Cumhuriyeti rehin almadır" mesajı şeklindeydi.

 

         1996'da Sapanca'da Hadi ÖZCAN adlı bir ülkücü cinayetin katil zanlısı olarak yakalandı. İfadesinde iki isim verdi:  Özel Hareket Dairesi Başkanı İbrahim ŞAHİN ve Abdullah ÇATLI

 

         Bu arada BOTAŞ'ın açtığı ihalede Yumurtalık boru hattının temizlenmesi ihalesini BAYSA şirketi kazandı. BAYSA 'nın ortaklar listesinde Mehmet ÖZBAY vardı. BOTAŞ'ın yönetim kurulunda Özel timciler vardı.

 

         Tansu ÇİLLER 26 Kasım 1996'da "Bu ülke için kurşun atanda yiyende şereflidir" dedi. Dün iktidarını perçinlemek için çetelere sığınanlar şimdi kurdukları çeteleri kamuoyu önünde savunmak zorunda kalıyorlar.

 

        Susurluk kazasına dönemin Başbakanı Necmettin ERBAKAN ise Susurluk sonrası gelişmelere    ’Fasa Fiso’’  diyordu...

 

          10 Ocak 1995'de DGM'den istenilen her telefonun dinlenilmesi için izin alındı. Artık Türkiye’de istenilen  tüm telefonlar dinlenmeye başlandı.

 

          1996 Türkiye’sinde Gözaltında kayıplar sorunu yoğun olarak yaşanmaya başlandı. Bulunmayan kayıpların izini ise Cumartesi Anneleri süreceklerdi.

 

 

Bu dönemde Faili Meçhul Cinayetler, Göz altında ölümler ve kayıp vakaları artmıştır.

 

         Faili Meçhul Cinayetler ve olaylar günümüze kadar 17.000 olay olarak kayıtlara geçmiştir.

         1990’lı yıllarda Göz altında ölümler Adalet Bakanlığının kayıtlarına göre 18 kişi olduğunu ( Bunlardan 3 kalp rahatsızlığı, 1 sağlık nedeniyle, 1 yer gösterme esnasında açılan taciz sonucu, 2 kırsal alanda yer gösterme esnasında çıkan çatışmada, 7 si kendini asması,1 kişi yüksekten atlaması, 1 kişi nefes yolunu tıkaması, 1 kişide göz altında silahla intihar etmesi)

        Adalet Bakanlığı kayıtlarına göre Kayıp Vakaların ise 194 kişi olduğudur.

        Güvenlik güçlerin PKK ile çatışması sonucu şehitlerin izini ise Cuma Anneleri süreceklerdi.

        12 Mart 1995'te Gaziosmanpaşa provokasyon sonrasındaki olaylar.

       

        Sivas'ta Madımak   otelin yakılması sonucu 38 İnsanımızın katledilmesi.

 

        Güneydoğu'da halk ise örgütün tehditleriyle, güvenlik güçlerin baskısı arasında sıkışmıştı.

 

        Bölgede Önemli bir olguda uyuşturucu trafiği idi. l994'e kadar Güney Asya'dan Avrupa'ya kaçırılan uyuşturucunun %10'u Türkiye üzerinden geçiyordu.

         Uyuşturucu pazarı Bazı resmi güçlerle ilişkili aşiretlerin devreye girmesiyle Türkiye'den geçirilen uyuşturucu %10'dan %60'a çıkmıştı, dönen para ise yıllık 100 milyar dolardı.

 

           Bütün dünyada görülen silah ve uyuşturucu kaçakçılığı siyaset ilişkisi Türkiye'de de sahneye çıkmış oldu.

 

(Özel Tim ve Köy korucularının bazıları uyuşturucuyla ilgilendiklerini açıklayan CHP Milletvekili hakkında suç duyurusunda bulundular. )

 

TÜRKİYE’DE 1993 YILI ÇOK ÖNEMLİDİR. 1993’ TE NELER YAŞANDI HAFIZAMIZI TAZELİYELİM

 

     TÜRKİYEDE

 

1.)  24.Ocak.1993 UĞUR MUMCU

2.)  17.Şubat.1993 EŞREF BİTLİS

3.) 17.NİSAN.1993 TURGUT ÖZAL

4.) 25.MAYIS.1993 BİNGÖL İLİNDE 33 ERİMİZİN ŞEHİT OLMASI

5.) 2.TEMMUZ.1993 SİVAS MADIMAK OTELİ 38 CANIN DİRİ DİRİ YANMASI

6.) 4.KASIM.1993 CEM ERSEVER

7.) HAŞHAŞIN SERBEST BIRAKILMASI (HER AİLENİN İHTİYACI KADAR)

 

 

 

 

BÖLGEDE

 

 

1.) FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER

2.) KAYIPLAR VE GÖZ ALTINDA ÖLÜMLER (Şehrin dışında elleri ayakları bağlı ve kafaya sıkılan tek kurşunlu ölümler)

3.) HİZBUL-KONTRA VE ÖZEL TİMİN GÜCÜ ARTIRILDI

4.) TERÖR RAPORUN AÇIKLANMASI KÖY KORUCULUK SİSTEMİ,

5.) EKİM 1993 TUĞGENERAL BAHTİYAR AYDINI’NIN ŞEHİT EDİLMESİ

6.) KÖY BOŞALTMALARI- SÜRGÜNLER

7.) ADAPAZARI- HENDEK – SAPANCA ŞEYTAN ÜÇGENİNDE KÜRT İŞ ADAMLARININ ÖLÜMLERİ

8.) ÇİLLERİN 700 KİŞİLİK ÖZEL BÜROSU GÜNDEME GELMESİ

9.) 1995 TE BATMAN VALİSİNİN ÖZEL KÖY KORUCULUK SİİSTEMİ KURMASI VE İLK DEFA İL VALİSİ SİLAH İTHAL ETMESİ VE BU SİLAHLARDAN BİR KAÇI SUSURLUKTA ORTAYA ÇIKMASI

       

 

           1990'lî yıllardaki "YEŞİL" ismi bugüne kadar halen gündemde ve hakkında çok şeyler yazıldı çizildi ama Yeşil kimdir? Gerçek ismi nedir? Resmi nasıl? Görevlimi değimli? Neden yakalanmadı? Ölümü?  Sağ mı?

 

 

Neden Yeşil denilmektedir?

 

Hâlbuki bu kişiye  Kırmızı veya siyah geçmişiyle daha uyum sağlamakta.

İslami duyguları ağılıkta olduğu için mi Yeşil denmek temi?

Yoksa JİTEM ( Jandarma istihbarat terörle mücadele) gibi YEŞİL in de her harfi ayrı bir kelimemidir.? ( Y……. E……..S…….İ…..L…….) ne anlama gelmekte?

 

 

       

 

             Çeteler bir suç örgütüdür ve diyorum ki terör bir insanlık suçudur. Terörün bir tanesinden yana olmak, hoşgörüyle bakmak, ya da bu olayları suskunlukla geçiştirmek insanlık suçudur.

 

             Çünkü temiz toplumun aydınlığına giden yol, geçmişte karanlıkta kalmış dosyaların aydınlatılmasından geçer!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER

 

 

             1991 yılından beri FMC’in artması, faillerinin ise büyük çoğunluğunun bugüne kadar yakalanmaması, ortadaki ciddî delillere rağmen dahi yakalanmaması nedeni ile devletimiz zan altında kalmıştır. Doğu ve Güneydoğu’da 3000'in üzerinde insanın öldürülmüş bugüne kadar failleri yakalanmamıştır. Bu nedenle FMC 'e bölgede yaşayan halk faili belli cinayetler tabirini kullanmaktadır. Yetkililer açıklıyor. İpuçları vardır. Katiller yakalanacaktır.

 

          Asıl önemli olan da katil yalnızca tetiği çekenler değil bunu çekenleri destekleyen ve güç veren zihniyetlerdir.

 

           En önemli insan hakkı "YAŞAM HAKKI’DIR. Devletin en önemli görevi de bu hakkı vatandaşları adına yerine getirmektir.

                                               

 

 

 

 

III-GÜNÜMÜZDE İSE BİR  SUÇ ÖRGÜTLERİ İSE

 

Suç örgütleri kapitalist üretim biçiminin en ileri aşamasını ve özünü oluştururlar. Suç örgütlerinin, saydı birkaç kişi dışında gerçek adlarını bilen yoktur. Kısaca suratları olmayan insanlardır. Birçok değişik kimlikle genellikle çok dürüst görünen bazen de çok saygın bir hayat sürerler. Kendi elleriyle kimseyi öldürmedikleri gibi emirleri altındaki binlerce tetikçiyle de hiç konuşmazlar. Gölgede kalarak bir bilmece gibi yaşarlar.

 

Suç örgütleri; Piyasaların küreselleşmesiyle, Ulus devletin gerilemesi, suç örgütlerinin gelişmesi oldu ve uluslararası finans dünyasının örgütlü suç şebekeleri tarafından ele geçirilmesini günümüzde gözlemliyoruz. Örgütlü suç, inanılmaz boyuttaki mali, iktisadi hayatı, toplum düzenini, kamu yönetimini ve yasa düzenini gizlice etkiler.

 Bazı durumlarda politikacılara kendi yasa ve değerlerini dayatır. Bu yolla yavaş yavaş hukukun bağımsızlığı, siyasal çalışmanın inanırlılığı ve giderek hukuk devletinin koruyucu yanı kaybolur.

 Böylece kokuşmuşluk ve yozlaşma kabul edilir. Olgular olmaya başlar. Bütün bunların sonucunda örgütlü suç kurumsallaşır.

 Bu gelişmenin devamında da devlet vatandaşlarının hak ve Özgürlüklerini koruyamayacak duruma gelir.

 

 

 

 

 

 

 

SUÇ KARTELİ

 

Her şeyden önce kapitalist anlamda ekonomik ve mali bir örgüttür.

 

Suç karteli; aynı zaman da askeri bir hiyerarşi idi. Her suç örgütünün temelinde şiddet yoktur.

 

Türkiye'de Küreselleşme kavramı ortaya atıldı.

 

Alman iktisatçılar "Killer Kapilatismus"a Katiller Kapitalizmi tanımını yapmaktalar.

 

Killer Kapitalismus (katiller kapitalizmi)' un nasıl çalıştığını kısaca anlatayım.

 

1-Üçüncü dünya ülkeleri yabancı mal ve hizmet üreticilerinin yatırımlarını topraklarına çekebilmek için kendi aralarında rekabet ederler ve rekabetten galip çıkabilmek için zaten kötü olan Sosyal Güvenlik koşullarından, Sendikal özgürlüklerden ve yerli ücretlerin pazarlık etme haklarından ödün vermekten çekinmezler.

 

2-Sermayenin istekleri karşısında gerilemek ve sosyal güvenlik konusunda ödün vermek zorunda kalır.

 

Yerel çalışma piyasasının güçsüzleşmesine razı olur.

 

3-Ülkedeki tüm çalışanlar kendilerini birden bire rekabet içinde bulur. Her birinin amacı bir iş ve ailesi için bir gelir elde etmektir. Birbiriyle rekabete zorlanan işçiler arasındaki dayanışma giderek azalırken Sendikacılık ölür. Diğer deyişle işçi sının kendi kimliğinin kaybolmasına onursuzca katkıda bulunur.

 

4-İşleri olanlar bu işi korumak için elinden gelen çabayı gösterirken ücretliler arasındaki dayanışma yıkılır..

En gelişmiş 5 kapitalist ülke (ABD; Japonya, Fransa, Almanya ve İngiltere) Dünyanın en büyük 200 kuruluşun 172'sine sahip. Bu şirketlerin 1982 'de 3 trilyon dolardan 1992'de 5 trilyon 900 milyar dolara sıçramıştır.

Bugün bu şirketlerin iradesi karşısında durabilecek hiçbir toplumsal ya da siyasal güç yoktur.

İletişim teknolojisindeki gelişme bilgisayarların güçlenirken küçülmeleri

 günde l trilyon dolar olarak hesaplanan yüzer sermaye hareketlerinin denetlenmesi imkansızlaşmıştır.

 Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir devlet, hiçbir yasa ve hiçbir vatandaş topluluğu böyle bir düşmana karşı koyamaz.

 

 

Bugün ise,

 

-SSK Tahkim vergi yasaları ile Suç örgütlerine bu yollar açılmış oldu.

-Sosyal Güvenlik Yasalarında değişiklikler yapıldı.

 

 

 

 

Suç karteline karşı çözüm düşüncem ise,

 

a)Sosyal Adalet

 

b)Siyasi Ahlak

 

c)Hukukun Üstünlüğü ile

 

Demokrasi için de Ancak mücadeleyle olur.

 

 

 

 

 

 

"Her birimiz her şeyden herkesin önünde sorumluyuz"

 

Dostoyevskı

 

 

 

"Gerçeğin sürgüne gönderilmesi ahlaki yozlaşmanın ilk işaretidir"

 

Montaıgne

 

 

 

 

Tüm balıklar yok oluyor

Adalet bundan şaşkın

Düşünsün köpek balığı

Açıklayabilirse açıklasın

O belleğini yitirmiş

Tanıklarsa bir şey bilmiyor

Kanıt da yok olunca

Köpek balığı kalmaz tek başına

 

Bertolt BRECHT

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder