CHP PARTİ MECLİS ÜYESİ ESKİ DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ
MESUT DEĞER’İN BASIN AÇIKLAMASI
( 17.11.2011 )
ARTAN TERÖR
OLAYLARI…
TERÖR SİLAHLA
ÇÖZÜLÜRMÜ.?
Bugünün
Türkiye’sinde sosyal, siyasal ve ekonomik parametreleri etkileyen, günlük
hayatta birebir etkisini hissettiğimiz sorun olarak, karşımızda duran Kürt
sorunu her geçen gün ağırlığını da, çapını da artırarak büyümektedir.
AKP
hükümetinin açılım programı artık bir sözde açılım programı olarak, gerek
Türkiye kamuoyunda ve gerekse Kürtler nezdinde bütün itibarını yitirmiştir.
AKP
hükümetinin seçim sonrası yürüttüğü politikalarla artık hiçbir inandırıcılığı
kalmayan bu programı artık kolektif akıl çerçevesinde sonuç alabilecek bir
politik sorun çözme yolu olarak kabul edebilmek mümkün olmadığı gibi, mevcut
hükümetin bu sorunu çözmek konusunda bir kararlılığı ve hatta isteği olduğu
bile şüpheli bir hale gelmiştir.
Önceleri Kürt sorunu vardır bu sorunu ben çözeceğim
açıklaması daha sonrada Kürt sorunu yoktur. Kürt vatandaşlarının sorunu vardır.
AKP
hükümetinin olursa budur, olmazsa da ne olursa olsun yaklaşımı Kürt sorunu
çevresindeki siyasal olguların gerilimini arttırmış ve sonuçta terörün yeniden
tırmandırılmasına bu sorun çözme mantığına dayalı olmayan katı tutum sebep
olmuştur.
Bir arada
konuşma halinin yani diyalogun yitiminin şiddeti doğurduğu bir gerçekliktir.
Bu çerçevede
hak arayışlarına artık politik bir sorun olarak değil, bir güvenlik sorunu
olarak bakmaya yönelik bakış açısına geri dönülmüştür.
Hak arama
taleplerinin (ki siyasetin asıl anlamı budur) önünü kapatarak ve onların
eylemliliklerini kısıtlayarak yapılmaya çalışılan şey hak arayan insanları
kasti olarak meşru zeminlerden şiddete doğru kaydırmak ve onların eylemlerine,
“huzur bozucu”, şiddet eğilimli-yıkıcı” görüntüsü vermektir.
Bu politikalar sonucu hak aramak ile ilgili tüm oluşumları
ve eylemleri marjinalleştirmek ve illegalleştirmek, hak arama taleplerini
kısmak isteyen bir yönetim anlayışı açısından istenilen bir tercihtir
Böylelikle Kürt
sorunu, yeniden ve bir kez daha, çözüm yerine çözümsüzlüğe mahkûm edilmiştir.
Yine AKP
hükümetinin 1990’lardaki özel harekât birlikleri yapılandırmasına benzer özel
sınır savaş birlikleri oluşturma çabası mevcut hükümetin de, geride kalanlar
gibi, çatışmadan ve savaştan yana taraf olduğunu göstermiştir. 1990’ lı yıllardaki özel
harekât birimlerini Doğu ve Güneydoğuda halka yönelik baskısı, şiddeti henüz
unutulmamış olup, bu politikanın getirdiği yürek yakan acılar ve yaşanan
travmalar hala çok tazedir. Zamanla kendi bireysel taleplerinin öne çıktığı,
rant ve çıkar adına çeteleştiği ve kriminalize olduğu bilinen bu tür yapı ya da benzerlerinin
yeniden oluşturulmasının önümüzdeki süreci terörize edecek bir yaklaşım olarak
görmekteyim. Eğer bu uygulamalardan vazgeçilmez ise acı veren bu sürecin
tekerrür edeceğini yakın tarih bize çok açık bir biçimde göstermektedir.
Yine AKP
hükümetinin Kürtleri İslamcı ve geri programlarla kontrol etme çabası, bölgede
toplumun çok az bir kısmında itibar görmektedir. Türk-İslam sentezi adlı
milliyetçilik kokan bir anlayışın karşılığının olamayacağı açık olup, bu
gerçeklik alternatif Cuma namazları ile ortaya çıkarılmıştır ama aynı
istikamette çabalar sürdürülmektedir.
50.000.’ den fazla insanın öldüğü ve 30 yıldır devam eden bu
sorunu çözümüne, bitirme, kökünü kazıma mantığıyla yaklaşıldığında,
Ortaya sadece iki
mevzi çıkar.
Devlet ve Kürtler.
Karşıtlıkları belirginleştiren, ayrışmaları netleştiren, bu
ve bu tür silahlı yardım arayışları yöntemlerinden hızlı bir şekilde vazgeçmez
isek, önümüzdeki dönemde bölgemizde devlet ve halk arasındaki mesafenin artık
kapatılamayacak kadar çok açıldığını görebiliriz.
Genişlemiş demokrasi, çağ ve dönemin ihtiyaçlarının doğru
tespiti ve buna uygun şekillenen yeni devlet anlayışının ve politikalarının
tartışmasız bir biçimde var edilmesi ve hiç zaman geçirmeden uygulamaya
konulması her zamankinden daha öncelikli bir zaruret (gereklilik) haline
gelmiştir. Bu çerçevede vakit kaybı
kelimenin tam anlamıyla kan kaybı anlamına gelmektedir.
Öyle ki, bu bağlamda CHP’ nin 1989 Kürt Raporu kriterlerinin
ekseninde durmasının da günümüzün ve geleceğin toplumunun siyasal ihtiyaçlarını
karşılamaya yetmeyeceği görülmektedir.
Bir taraftan
ulusalcı/milliyetçi kesimleri dengelemek, diğer taraftan Kürtlerden oy
alabilmek/alamamak kaygısı içinde şekillenen bu rapor, siyasette gelinen
bugünkü noktayı kavrayabilecek-ifade edebilecek durumda değildir.
Sorun, tam olarak
ne yalnızca ekonomik, ne de sadece
sosyal ve siyasaldır. Sorun bir bütün olarak tarihsel, sosyal, siyasal,
ekonomik olguların toplamıdır.
Soruna temel
perspektif olarak bu parametrelerden herhangi biriyle yaklaşıldığında, tatmin
edici bir siyasal çözüm elde etmemiz mümkün olamayacaktır.
Sorun, o zaman,
bir toplumsal müzakereler içinde yeni bir İKNA programını
gerçekleştiremediğimizdir. . Sorunun tüm tarafları yeni bir İKNA programı
içinde, katılımcı olabilmeli ve başta bütün Türkiye toplumu ve sorun
çerçevesindeki siyasal yapılanmaların ortak İKNA’SI ve kolektif aklın karar
verici yeteneği içinde yeni yol haritaları ortaya çıkarılmalıdır.
Soruna bütün
kartları açarak, tartışarak, tartıştırarak yaklaşmak ve bu sorunu çözmeye yönelik
iyi niyetlerin ve iradenin kalıcı olduğunu gösterebilmek önemlidir. Bu noktada
öncelikli olan en önemli şey, bu sorun içinde insanların artık ölmemesidir.
Hepimizin en temel kaygı ve çabası bu olmalıdır. Çözüme bizi böylesi bir sonuca
getirecek birkaç temel adımın atılması için, öncelikleri ortaya koyabilmeli ve
bu önceliklerimizi içtenlikle sıralayabilmeliyiz.
Şöyle ki;
1-Kürt kimlik ve dil gerçekliğinin anayasa içinde bir hak
olarak görülmesi resmi dil olarak Türkçenin yanında, pilot okullarda da olsa,
anadilde eğitim haklarının verilmesi.
2-Yeni anayasada milliyetçi, ırkçı, şoven hissedilebilecek,
tek etnisiteye gönderme yapabilecek bütün ifadelerin kaldırılması,Türkiye
Cumhuriyeti veya Türkiye vatandaşlığı ifadelerinin öne çıkarılması.
3- Genel af, yeni rehabilitasyon programları, günümüz ve
geçmişte mağdur olanların mağduriyetleri adına hukuki bir süreci başlatmak ve
ekonomik-sosyal tazminleri hak sahiplerine verebilmek.
Bu süreçte ölen Türk ve Kürt ayırımı yapmaksızın herkesin
ailelerin mağduriyetlerin önlenmesi için özel yasaların çıkarılması.
4-Yeni toplumsal İKNA programı çerçevesinde yeni anayasayı
haklar ve özgürlükler açısından geniş tutmak ve mevcut demokrasinin daha fazla
genişletilerek uygulanma alanlarını anayasal güvence altına alma.
Bu temel
önceliklerin yanında ekonomik, sosyal, eğitim, sağlık, ticaret, kalkınma,
istihdam, imar anlamında yapılacak ve uygulanacak projeler ise Kürt sorununun
çözümüne pozitif katkı sunacak politikalar olarak hayata geçirilmelidir.
YENİ İKNA PROGRAMI
NASIL OLMALI?
Her şeyden önce Türkiye’de toplumu , sorunun çözümüne
yönelik yeniden ikna etmeliyiz. Eski ezberlerle söylemleri ,komplo teorilerini
bir kenara bırakmalıyız
*1) Toplumun bütün kesimlerinin sorunun çözümü konusunda
toleranslı olması gerekir.
Bu konuda başta
siyasiler. Aydınlar. Entellektüeler. Bürokrasi. Medya ve yayın kuruluşlarına
büyük görevler düşmektedir.
Provoke edici dil ve söylemlerden ve görüntülerden
kaçınılmalıdır. Geçmişin acılarını yaşanmış olumsuzluklarını gündeme getirmekten
uzak durmalıdır.
*2) Sivil Asker
Bürokrasi Hükümet yetkilileri ile İmralı dan BDP’ye ve BDP’den Kandile kadarki
muhataplar içinde tercihte bulunarak kamuoyuna açık şeffaf görüşmelerle sorunun
çözümüne yönelik oluşturulacak ortak müşterekler hızla tespit edilmelidir.
*3)çalışmaların Öcalan
la veya BDP grup ve Parlamento eksenli
yürütülmesi tercihi Kürtlere bırakılmalıdır
*4) Sorunun
Ortadoğu’dan bağımsız olmadığı gerçekliği ile KDP lideri Mesud BARZANİ ile Irak
Cumhurbaşkanı Celal TALABANİ’ nin katılımcılığı yol almayı kolaylaştıracaktır.
Bütün bu denklemde arabuluculuğu Oslo görüşmeleri örneği
gibi üstlenebilecek taraflara çözüm konusunda katkı sağlayabilecek küresel bir
güç olarak ABD ‘nin arabuluculuğu üstlenmesini istemek önemli ve doğru bir adım
olacaktır.
*5) Yeni Anayasadaki
reformların gerçekleştirilmesine Türkiye’deki bütün siyasal parti ve grupların
bu işi siyasal malzeme etmeksizin desteklemesi Türkiye’nin kolektif çıkarlarına
hizmet etmelidir.
Başta MHP. BBP. SP. DP. CHP ve DSP bu işin çözümünü
hükümetin yada AKP ‘nin kazanımı olarak görmemeleri gerekir.
Kazanan Türkiye yani 73 milyon vatandaşımız olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder