28 Eylül 2013 Cumartesi



CHP PARTİ MECLİS ÜYESİ ESKİ DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ

 

                   MESUT DEĞER’İN BASIN AÇIKLAMASI

                                  ( 17.11.2011 )

 

         ARTAN TERÖR OLAYLARI…

         TERÖR SİLAHLA ÇÖZÜLÜRMÜ.?

 

         Bugünün Türkiye’sinde sosyal, siyasal ve ekonomik parametreleri etkileyen, günlük hayatta birebir etkisini hissettiğimiz sorun olarak, karşımızda duran Kürt sorunu her geçen gün ağırlığını da, çapını da artırarak büyümektedir.

         AKP hükümetinin açılım programı artık bir sözde açılım programı olarak, gerek Türkiye kamuoyunda ve gerekse Kürtler nezdinde bütün itibarını yitirmiştir.

         AKP hükümetinin seçim sonrası yürüttüğü politikalarla artık hiçbir inandırıcılığı kalmayan bu programı artık kolektif akıl çerçevesinde sonuç alabilecek bir politik sorun çözme yolu olarak kabul edebilmek mümkün olmadığı gibi, mevcut hükümetin bu sorunu çözmek konusunda bir kararlılığı ve hatta isteği olduğu bile şüpheli bir hale gelmiştir.

Önceleri Kürt sorunu vardır bu sorunu ben çözeceğim açıklaması daha sonrada Kürt sorunu yoktur. Kürt vatandaşlarının sorunu vardır.

        AKP hükümetinin olursa budur, olmazsa da ne olursa olsun yaklaşımı Kürt sorunu çevresindeki siyasal olguların gerilimini arttırmış ve sonuçta terörün yeniden tırmandırılmasına bu sorun çözme mantığına dayalı olmayan katı tutum sebep olmuştur.

       Bir arada konuşma halinin yani diyalogun yitiminin şiddeti doğurduğu bir gerçekliktir.

       Bu çerçevede hak arayışlarına artık politik bir sorun olarak değil, bir güvenlik sorunu olarak bakmaya yönelik bakış açısına geri dönülmüştür.

         Hak arama taleplerinin (ki siyasetin asıl anlamı budur) önünü kapatarak ve onların eylemliliklerini kısıtlayarak yapılmaya çalışılan şey hak arayan insanları kasti olarak meşru zeminlerden şiddete doğru kaydırmak ve onların eylemlerine, “huzur bozucu”, şiddet eğilimli-yıkıcı” görüntüsü vermektir.

Bu politikalar sonucu hak aramak ile ilgili tüm oluşumları ve eylemleri marjinalleştirmek ve illegalleştirmek, hak arama taleplerini kısmak isteyen bir yönetim anlayışı açısından istenilen bir tercihtir

 

       Böylelikle Kürt sorunu, yeniden ve bir kez daha, çözüm yerine çözümsüzlüğe mahkûm edilmiştir.

       Yine AKP hükümetinin 1990’lardaki özel harekât birlikleri yapılandırmasına benzer özel sınır savaş birlikleri oluşturma çabası mevcut hükümetin de, geride kalanlar gibi, çatışmadan ve savaştan yana taraf olduğunu göstermiştir. 1990’ lı yıllardaki özel harekât birimlerini Doğu ve Güneydoğuda halka yönelik baskısı, şiddeti henüz unutulmamış olup, bu politikanın getirdiği yürek yakan acılar ve yaşanan travmalar hala çok tazedir. Zamanla kendi bireysel taleplerinin öne çıktığı, rant ve çıkar adına çeteleştiği ve kriminalize  olduğu bilinen bu tür yapı ya da benzerlerinin yeniden oluşturulmasının önümüzdeki süreci terörize edecek bir yaklaşım olarak görmekteyim. Eğer bu uygulamalardan vazgeçilmez ise acı veren bu sürecin tekerrür edeceğini yakın tarih bize çok açık bir biçimde göstermektedir.

 

       Yine AKP hükümetinin Kürtleri İslamcı ve geri programlarla kontrol etme çabası, bölgede toplumun çok az bir kısmında itibar görmektedir. Türk-İslam sentezi adlı milliyetçilik kokan bir anlayışın karşılığının olamayacağı açık olup, bu gerçeklik alternatif Cuma namazları ile ortaya çıkarılmıştır ama aynı istikamette çabalar sürdürülmektedir.

50.000.’ den fazla insanın öldüğü ve 30 yıldır devam eden bu sorunu çözümüne, bitirme, kökünü kazıma mantığıyla yaklaşıldığında,

 Ortaya sadece iki mevzi çıkar.

Devlet  ve  Kürtler.

Karşıtlıkları belirginleştiren, ayrışmaları netleştiren, bu ve bu tür silahlı yardım arayışları yöntemlerinden hızlı bir şekilde vazgeçmez isek, önümüzdeki dönemde bölgemizde devlet ve halk arasındaki mesafenin artık kapatılamayacak kadar çok açıldığını görebiliriz.

Genişlemiş demokrasi, çağ ve dönemin ihtiyaçlarının doğru tespiti ve buna uygun şekillenen yeni devlet anlayışının ve politikalarının tartışmasız bir biçimde var edilmesi ve hiç zaman geçirmeden uygulamaya konulması her zamankinden daha öncelikli bir zaruret (gereklilik) haline gelmiştir.  Bu çerçevede vakit kaybı kelimenin tam anlamıyla kan kaybı anlamına gelmektedir.

Öyle ki, bu bağlamda CHP’ nin 1989 Kürt Raporu kriterlerinin ekseninde durmasının da günümüzün ve geleceğin toplumunun siyasal ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyeceği görülmektedir.

          Bir taraftan ulusalcı/milliyetçi kesimleri dengelemek, diğer taraftan Kürtlerden oy alabilmek/alamamak kaygısı içinde şekillenen bu rapor, siyasette gelinen bugünkü noktayı kavrayabilecek-ifade edebilecek durumda değildir.

         Sorun, tam olarak ne yalnızca ekonomik,  ne de sadece sosyal ve siyasaldır. Sorun bir bütün olarak tarihsel, sosyal, siyasal, ekonomik olguların toplamıdır.

         Soruna temel perspektif olarak bu parametrelerden herhangi biriyle yaklaşıldığında, tatmin edici bir siyasal çözüm elde etmemiz mümkün olamayacaktır.

       Sorun, o zaman, bir toplumsal müzakereler içinde yeni bir İKNA programını gerçekleştiremediğimizdir. . Sorunun tüm tarafları yeni bir İKNA programı içinde, katılımcı olabilmeli ve başta bütün Türkiye toplumu ve sorun çerçevesindeki siyasal yapılanmaların ortak İKNA’SI ve kolektif aklın karar verici yeteneği içinde yeni yol haritaları ortaya çıkarılmalıdır.

      Soruna bütün kartları açarak, tartışarak, tartıştırarak yaklaşmak ve bu sorunu çözmeye yönelik iyi niyetlerin ve iradenin kalıcı olduğunu gösterebilmek önemlidir. Bu noktada öncelikli olan en önemli şey, bu sorun içinde insanların artık ölmemesidir. Hepimizin en temel kaygı ve çabası bu olmalıdır. Çözüme bizi böylesi bir sonuca getirecek birkaç temel adımın atılması için, öncelikleri ortaya koyabilmeli ve bu önceliklerimizi içtenlikle sıralayabilmeliyiz.

Şöyle ki;

1-Kürt kimlik ve dil gerçekliğinin anayasa içinde bir hak olarak görülmesi resmi dil olarak Türkçenin yanında, pilot okullarda da olsa, anadilde eğitim haklarının verilmesi.

2-Yeni anayasada milliyetçi, ırkçı, şoven hissedilebilecek, tek etnisiteye gönderme yapabilecek bütün ifadelerin kaldırılması,Türkiye Cumhuriyeti veya Türkiye vatandaşlığı ifadelerinin öne çıkarılması.

3- Genel af, yeni rehabilitasyon programları, günümüz ve geçmişte mağdur olanların mağduriyetleri adına hukuki bir süreci başlatmak ve ekonomik-sosyal tazminleri hak sahiplerine verebilmek.

Bu süreçte ölen Türk ve Kürt ayırımı yapmaksızın herkesin ailelerin mağduriyetlerin önlenmesi için özel yasaların çıkarılması.

4-Yeni toplumsal İKNA programı çerçevesinde yeni anayasayı haklar ve özgürlükler açısından geniş tutmak ve mevcut demokrasinin daha fazla genişletilerek uygulanma alanlarını anayasal güvence altına alma.

   Bu temel önceliklerin yanında ekonomik, sosyal, eğitim, sağlık, ticaret, kalkınma, istihdam, imar anlamında yapılacak ve uygulanacak projeler ise Kürt sorununun çözümüne pozitif katkı sunacak politikalar olarak hayata geçirilmelidir.


YENİ İKNA PROGRAMI NASIL OLMALI?

 

Her şeyden önce Türkiye’de toplumu , sorunun çözümüne yönelik yeniden ikna etmeliyiz. Eski ezberlerle söylemleri ,komplo teorilerini bir kenara bırakmalıyız

*1) Toplumun bütün kesimlerinin sorunun çözümü konusunda toleranslı olması gerekir.

       Bu konuda başta siyasiler. Aydınlar. Entellektüeler. Bürokrasi. Medya ve yayın kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir.

Provoke edici dil ve söylemlerden ve görüntülerden kaçınılmalıdır. Geçmişin acılarını yaşanmış olumsuzluklarını gündeme getirmekten uzak durmalıdır.


*2)  Sivil Asker Bürokrasi Hükümet yetkilileri ile İmralı dan BDP’ye ve BDP’den Kandile kadarki muhataplar içinde tercihte bulunarak kamuoyuna açık şeffaf görüşmelerle sorunun çözümüne yönelik oluşturulacak ortak müşterekler hızla tespit edilmelidir.

*3)çalışmaların  Öcalan la  veya BDP grup ve Parlamento eksenli yürütülmesi tercihi Kürtlere bırakılmalıdır

*4)  Sorunun Ortadoğu’dan bağımsız olmadığı gerçekliği ile KDP lideri Mesud BARZANİ ile Irak Cumhurbaşkanı Celal TALABANİ’ nin katılımcılığı yol almayı kolaylaştıracaktır.

Bütün bu denklemde arabuluculuğu Oslo görüşmeleri örneği gibi üstlenebilecek taraflara çözüm konusunda katkı sağlayabilecek küresel bir güç olarak ABD ‘nin arabuluculuğu üstlenmesini istemek önemli ve doğru bir adım olacaktır.

*5)  Yeni Anayasadaki reformların gerçekleştirilmesine Türkiye’deki bütün siyasal parti ve grupların bu işi siyasal malzeme etmeksizin desteklemesi Türkiye’nin kolektif çıkarlarına hizmet etmelidir.

Başta MHP. BBP. SP. DP. CHP ve DSP bu işin çözümünü hükümetin yada AKP ‘nin kazanımı olarak görmemeleri gerekir.

Kazanan Türkiye yani 73 milyon vatandaşımız olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder