CHP’Lİ DEĞER “BENİM KOD ADIM YOK”
Nis 17, 2012
Sevgili okuyucum; bildiğiniz gibi biz
toplum olarak aksiyon, duygusal, kavgalı, gürültülü ve patırtılı filmleri,
dizileri izlemeyi seven bir toplumuz…
Aslında sadece biz değil genelde dünya toplumları da sever. Zaten insanlık
tarihi başladığı günden bugüne değin savaşlar, çatışmalar ve kanlı cinayetler
insanlığın gündeminden hiç ama hiç düşmemiştir.
Bana sorarsanız ve deseniz ki Cüneyt, peki bu dünya en çok neyi izlemeyi
sever? Diye. Benim verebileceğim cevap şu olur: Bir; bu dünya bir kadın ile bir
erkeğin savaşını sever. İki; ajanların en çok bol olduğu ve dikkat çektiği
aksiyonlu filmleri sever. Dünyada en çok ün salan istihbarat örgütlerinin
başında hiç şüphesiz Amerika’nın
Haber Alma Teşkilatı CIA, İngiltere’nin
MI5, Rusya’nın KGB ve İsrail’in MOSSAD’ gizli teşkilatıdır.
Gerek dünyanın jandarmalığına oynayan ve dünyanın süper gücü olan Amerika,
gerek onu takip eden diğer ülkeler, kendi ulusal ve uluslar arası çıkarlarını
korumak için bu teşkilatlarını tüm dünya çapında etkin ve güçlü kılmışladır.
Emperyal emellerin gerçekleşmesi için, az gelişmiş veya gelişmekte olan bizim
gibi ülkelerin sömürülmesi için bu kurumlar daima aktif rol oynamışlardır.
Türkiye’nin dışarıya verdiği ajanlık hizmeti ise, şimdi değil ta Osmanlı
devletinin kuruluşundan bu yana “ajan”lık geleneği devam etmektedir.
Osmanlı devletinde en karizmatik padişahlar, sadrı azamlar ve kadılar bile
dış ülkelerin çıkarları doğrultusunda hizmet ederek ajanlık görevini
yapmışlardır. Osmanlı döneminde pek çok kılıf adı altında binlerce ajan,
misyoner veya başka sıfatlarla Türkiye’ye sokulmuşlardır. Türkiye’de en etkin
kurumların başında kendi adamlarını yerleştirmişlerdir.
Medya patronların çoğu emperyalist
emellerin çıkarları doğrultusunda yayın yapmışlardır ve yapmaya da devam
ediyorlar.
Türk siyasal tarihinde de ajanlığın en çok bol olduğu parti de kuşkusuz
CHP’dir. Çünkü CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bir numaralı batı hayranıydı.
Amerika’ya ve İngiltere’ye olan hayranlığı yüzlerce kez çeşitli tarihsel
konuşmalarında dile getirmiştir. Bunun yüzlerce somut örneğini verebilirim.
Atatürk daima batının kafasıyla masaya oturmuş, iç ve dış politikasını da ona
göre şekillendirmiştir. Siz CHP’nin CD ile gelen lideri Kılıçdaroğlu’nun,
Erdoğan’a Amerikancı vs eleştirilerine bakmayın. Amerikan hayranlığın ve
bağlılığının en zirve yaptığı yer CHP’dir.
Ağrımıza gitse de gitmese de bu dünya toplumu gücü ve güce tapmayı seviyor.
İkincisi biz Amerikalılar kadar ne akıllı olabiliriz ne de onlar gibi yüz
yıllar sonrası projeleri geliştirebiliriz. Ve nede sahip olduğumuz yeraltı ve
yerüstü zengin kaynaklarımıza sahip çıkabiliriz. Seksen yıldır hala
eşeksırtında kavga edip duruyoruz.
Bir Amerikan bilim adamı şunu söylüyor:
“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerli ver verimli bir coğrafyaya
sahiptir” diyor.
Malum Wikileaks belgeleri tüm dünyayı salladı. Tabi Türkiye’de en çok CHP’yi
salladı. CHP’nin göbek bağıyla ABD’ye bağlı olduğu en son örnekte TR 705
örneğidir. Bu örnek hiç tartışılmadığı gibi CHP kendi gündemine almadı
alelacele kapatmaya çalıştı.
CIA ile birlikte çalışan Amerika’nın gölge istihbarat kuruluşu Stratfor’un,
Türkiye’deki haber kaynağının CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu
olduğunun ortaya çıkması Türkiye gündemine bomba gibi düşerken CHP lideri
sessiz kalmayı tercih etti. Kaldı ki; Şimdi de Kılıçdaroğlu’nun, Sezgin
Tanrıkulu ile ilgili olarak daha önceden uyarıldığı ortaya çıktı…
CHP’nin 18 Ekim 2010 tarihli Merkez Yürütme Kurulu Toplantısı’nda, Şahin
Mengü, Kılıçdaroğlu’na, olacakları önceden haber verdi. Herkesin içinde 16-17
Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da yapılan CHP’nin “Arama Toplantısı”nı eleştirdi.
MYK üyelerinden bile gizlenen bu toplantıya, “TR 705″in neden davet edildiğini
sordu:
- Sayın Genel Başkanım, siz bu şahsı tanıyor musunuz?
Kılıçdaroğlu, tek kelimelik bir cevap verdi:
- Hukukçu.
Şahin Mengü de Kılıçdaroğlu’na, “Bu kişiye dikkat edin” dedi:
- ABD’nin adamıdır, baro başkanlığı sırasında birkaç defa ABD’ye götürülmüştür.
Mengü, “ABD’liler, bir insanı bir defa denerler, işlerine yaramayacağını
anladıkları
zaman bir daha çağırmazlar” sözleriyle
Kılıçadaroğlu’nu uyarmıştır.
Başkan Clinton’ın, Türkiye ziyaretinde siyasetçiler dışında görüştüğü birkaç
“ÖZEL” kişiden biridir Sezgin Tanrıkulu. O dönemlerde CHP ile herhangi bir bağı
bulunmayan ve hatta CHP’yi faşistlikle suçlayan “TR705″ kod adlı Sezgin
Tanrıkulu’nu partiye alan Kılıçdaroğlu onu Parti Meclisi’ne soktu, Genel Başkan
Yardımcısı yaptı.
Peki Kılıçdaroğlu’nun ADB’yle bağı ne?
Hemen söyleyeyim; Kılıçdaroğlu’nun, ABD’li
spekülatör George Soros’tan para yardımı alan TESEV’in kurucu ve üyesidir. ABD
derin devleti ve istihbarat kuruluşu ile yakın teması bulunan Johns Hopkins
Üniversitesi’ne bağlı İsveç’teki Slikroad Enstitüsü’nün raporu ortaya
çıkmıştır.
WikiLeaks Belgelerinde; ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin Washington’a yazdığı
yazı yayınlandı: “Erdoğan’ın iktidardaki partisine karşı daha prezantabl bir
muhalefet lideri oluşturmak, ordu ve adli baskıdan daha etkili bir silah
olacaktır. CHP’de Baykal dışında herkes değişime ihtiyaç duyulduğu fikrinde
birleşiyor.” Bu yazının ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın
“Baykal yerine Kılıçdaroğlu olur mu?” sorusuna cevap aradığı belgeler ortaya
çıktı.
Mesut Değer neden günah keçisi seçildi?
Geçen bir internet sitesinden ABD’ye yakın çok önlü isimlerin listesini
gördüm. Söz konusu sitede neredeyse bu isimlerin tümünü “ajan” olmakla
suçluyor. CHP PM Üyesi ve eski Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer’i aradım ve
iddialar hakkında görüşünü aldım. Yarı şaka yarı ciddi bir yolla “abi ne iş?”
diye de takıldım. Değer’i çocukluğumdan beri tanırım ve kendisiyle 17 yıllık
bir hukukum vardır. Kim ne kadar kira, elektrik, su ve doğal gaz derdini
yaşıyorsa Mesut Değer’de o kadar yaşıyor.
Aslında Mesut Değer’in başını yiyen Kürt sorunu ve sorununun ana
parametrelerini oluşturan genel af ve İmralı’nın muhatap alma önerisiydi. –Ki
daha Oslo görüşmeleri patlak vermeden, Değer bu önerisini çok önceden ortaya
atmıştı.
Şemdinli olayın üzerine giden ve bu konuda rapor hazırlayan Mesut Değer,
CHP’nin şahinleri tarafından da acımasızca eleştirildi. Hatta kimi CHP’lilerin
Mesut’u PKK’li olmakla suçladığını da görmüşümdür. Ancak tüm olumsuzluklara ve
sıkıntılara karşın Değer, duruşundan ısrar etti. –Ki zaten bugün yaşananlara
bakılırsa Değer’in haklılığı, hükümetin attığı adımlar, Oslo görüşmeleri ve bu
görüşmelere arka çıkan Erdoğan’ın tavrı vs ortaya çıkmaktadır.
Değer; “söz konusu site beni ABD’ye yakın olarak yorum yapmış. Ben geçmişte
de ve bugünde herkesle, her kurumla, her bireyle konuşur ve görüşürüm. Benim
siyasi bir kimliği var ve muhatap aldığım ve alacağım kişilerde o düzlemdedir.
Dolaysıyla birçok Avrupa ülkesi gibi ABD’de bizden, yani partiden Kürt
meselesinin çözümüyle ilgili görüş ve beyan istemiştir. Bizde parti olarak
kendi kanaatlerimizi bildirmişiz. Ayrıca yaptığımız bütün görüşmelerde açık ve
aleni yapılmıştır.
Arka odalarda, kapalı kapılar ardında yapılmamıştır. Allah’a şükür ki benim
bir kod adım veya TR’
em
yoktur. Birçok yetkiliyle olduğu ABD yetkilileriyle de
CHP’yi, Türkiye’yi ve bizim bölgeyi de konuşmuşuz ama dediğim gibi yaptığımız
tüm görüşmeler açık ve aleni yapılmıştır. Bu görüşmeler basına da verilmiştir.
Yani görüşmek ayrı, bilgi vermek ayrıdır. Bu farklılığın göz ardı edilmemesi
lazım.
Başta Kürt sorunu olmak üzere hiçbir konuyu CIA ile asla görüşme yapmamışım,
yapmamda söz konusu olamaz. ABD elçisi partileri, milletvekillerini kahvaltıya
çağırmıştır, beni de çağırmıştır. O toplantıda dönemin Ak Parti milletvekili
Abdurrahman Kurt, İhsan Arslan gibi milletvekilleri de vardı. Eski milletvekili
Haşim Haşimi de vardı. O zaman basın beni acımasızca eleştirmişti. Oysaki bugün
Kürt sorunu meselesini hükümetin bir numaralı meselesi olmuştur.
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkenin tüm meselelerine duyarlı
olmaya, çözüm için çaba göstermeye devam edeceğim” dedi.
Şahsım olarak ben Değer’in sözlerine değer verir ve güvenirim…
Şu bir gerçek ki ABD’nin istemediği hiçbir hükümet ve kurum kolay kolay
Türkiye’de ayakta kalamaz. Kimse kimseyi kandırmasın. Bir taraftan ABD
düşmanlığı yapıp öbür taraftan ABD ajanlığı yapmanın da hiçbir ahlaki tarafı
yoktur.
Cüneyt ALPHAN – habercininsitesi.com