28 Eylül 2013 Cumartesi






KANAL 5 K.BURKAY İLE MESUT DEĞER


Barış sürecine karşı olan ülkeler



HAK-PAR Genel Başkanı Kemal Burkay, çözüm sürecinin karşısında olan ülkeleri açıkladı: İran, Suriye, Irak ve İsrail...

 

30.04.2013 
 


NORMALLEŞME YAŞANMALI

Bu noktadan sonra demokratikleşme adımlarının atılması gerektiğini belirten Değer, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kalması ve normalleşme sürecinin ilerlemesi gerektiğini söyledi. Değer, “Çözüm silahla değil, düşüncelerle devam edecek” dedi.

SÜREÇ EKSİK KALIR

CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer ise sürece destek verdiğini akan kanın durması için riskler alınması gerektiğini vurguladı. Değer, “Ortada iki sorun var. Birincisi PKK sorunu diğeri Kürt sorunu. PKK sorunu çözüp diğer yandan Kürt sorunun çözümüne yönelik adım atmazsanız süreç eksik kalır” şeklinde konuştu. Silahların bırakılmasının çözüm sürecine yeni nefes aldırdığını belirten Değer, “Toplum üzerinde İmralı’nın etkin olduğu görünüyor. İmralı’dan gelen mesaj ile sürecin hangi noktada ilerleyeceği anlaşıldı. Toplumda bunu pozitif karşıladı. Herkes çözüme endekslendi. AK Parti’nin etkili bir irade ortaya koymuş olması da sürecin başarılı olması için önemli nokta” dedi.

ŞİDDET SORUNLAR DOĞURUYOR

Şiddet ortamının olduğu yerde birçok toplumsal sorunun olduğunun altını çizen Değer, “Terörün ortaya çıkmasından itibaren bölgede bir yoksulluk baş gösterdi. Devlet terörle mücadeleye yaptığı maddi harcamalar oldu. Ama halk yalnız kaldı. Gerekli olan yatırımlar terör nedeniyle yapılmadı. Bu da sorunun daha alevlenmesine neden oldu. Devlet son dönemde bunun farkına vardı. Ve günümüzdeki noktaya geldik” şeklinde konuştu.

KARANLIK YIL 1993

1993 yılının Türkiye tarihinde önemli olaylara neden olduğunu söyleyen Değer, “Turgut Özal, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis bu dönemde öldü. Ayrıca Sivas olayları, 33 şehit olayları bu dönemde yaşandı. Bölgede ise koruculuk siteminin temeli atıldı. Bu dönemin üzerine ciddi şekilde gidilmesi gerekiyor. Birçok karanlık olaylar var. Bu dönemde bölgenin en kanlı yılları yaşandı. O zaman bu süreç mutlaka mercek altına alınmalı. Hatta bu süreç için TBMM’de komisyon kurulmalı. Benzer olayların yeniden yaşanmaması için o karanlık dönemin mutlaka aydınlığa kavuşturulması gerekiyor” dedi.

TABANDAN DESTEK VAR

CHP’nin tabanın barış sürecine destek verdiğini vurgulayan Değer ise, “CHP 1989 yılından 2003’e kadar Kürt sorunun çözümü için önemli mücadeleler verdi. Tabandan sürece büyük bir destek var. Bu sorunun çözülmesi isteniyor. CHP’nin büyük bölümü destek veriyor. Ancak her nedense bu pek uygulamaya yansımıyor” diye konuştu.

GÜNEYDOĞU GUNCEL GAZETESİ

 


KÜRTLER MUHATABINI BELİRLEMELİ

12 Temmuz 2012 Perşembe 09:28

KÜRTLER MUHATABINI BELİRLEMELİ

CHP PM Üyesi Avukat Mesut Değer Güncel'e konuştu;

 

 

Ahmet ÜN'ün Özel Haberi

 

CHP Parti Meclis Üyesi ve Diyarbakır eski Milletvekili Mesut Değer, Kürt sorununda tartışılan kavramların yanlışlığına dikkat çekerek, Kürt sorununa, Kürt vatandaşların sorunu gibi bakmanın yanlış bir tutum olduğunu ileri sürdü.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dile getirdiği “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşların sorunu vardır” söylemi üzerine, yeni tartışmalar da beraberinde geldi. Gazetemiz Güncel'e Kürt sorununa ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan Cumhuriyet Halk Partis (CHP) PM Üyesi Mesut Değer, Kürt vatandaşların sorununun kanunla çözülebileceğini, fakat Kürt sorununun ise ancak Anayasa'yla çözülebileceğini belirterek, çözüm için ise Kürt kimliğini işaret etti. 

 

KÜRT SORUNU ANAYASAL SORUNDUR

 

Kürt sorunu tartışmalarında doğru kavramların kullanılması gerektiğini söyleyen CHP PM üyesi Değer, son gelinen süreçte herkesin Kürt sorunu konusunda görüşlerini açıkladığını ifade ederek, şunları söyledi:

"Kürt sorununda kullanılan kavramların içeriği, bilerek veya bilmeyerek konuşuluyor. İşin özü itibariyle, bir şeyi ortaya koymak gerek. Ortada bir Kürt sorunu var. Kürt sorununu mu tartışacağız, yoksa Kürt vatandaşların sorununu mu tartışacağız? Sayın Başbakan 2005 yılında “Diyarbakır'da Kürt sorunu vardır ve bu sorununun çözülmesi gerekir” demişti. Gelinen aşamada Sayın Başbakan, “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşın sorunu vardır” dedi. Burada asıl önemli kavram ortaya çıkıyor. Kürt sorunu nedir, Kürt vatandaşın sorunu nedir? Bunu doğru ortaya koymak gerek. Kürt vatandaşın sorunu dediğin zaman, olayı bir birey olarak ele alırsınız. Bir kişiden söz edilir. Çeşitli hakları olur. Bu haklar arasında, düşünce ve ifade özgürlüğü, eğitim, seyahat hakkı gibi temel hak ve özgürlükler ele alınır. Ama tek bir birey olarak ele alınır. Bir örnek vermek gerekirse, Kürt vatandaşın sorunu dediğin zaman, eğitim bireysel olarak, yani seçmeli ders olarak sunulur. Kürt sorunu bireysel olarak ele alındığı zaman, Kürt sorununda çözümsüzlük had safhaya ulaşır. Kürt vatandaşın sorununu kanunla çözersiniz. Ama Kürt sorununu kanunla çözemezsiniz. Bu bir Anayasal sorundur. Kürt sorununu ise, Kürtlerin tamamını ele alarak, Anayasa üzerinden çözebilirsiniz." 

 

KÜRTLER MUHATABINI BELİRLEMELİ

 

Sorunun çözümü için herkesin çaba sarf etmesi gerektiğini anlatan CHP'li Mesut Değer, Kürtlerin muhataplık tartışmalarında bölge halkının kendisinin karar vermesi gerektiği vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ortada bir Kürt sorunu var ve bunun çözülmesi gerek. Yeni Anayasa yapılırken, Kürt sorunuyla ilgili kavramlar yer almalı. Bir kimlik insanın onurudur, bir kimlik insanın kendi geçmişini ve geleceğini belirleyen bir şeydir. Kürt kimliğinin tanımlanması gerekiyor. Her Kürt kendi kimliğiyle kendini ifade etmeli. Bu Anayasa'da yer almalı. Ama sürece baktığımızda, yeni Anayasa'da böylesi bir şeyin mümkün olacağı görülmüyor. Sorunun çözümüne yönelik bir ışık göremiyorum. Bu sorunun çözümü için siyasi partiler katkı sağlamalı. Tüm siyasi partiler elini taşın altına koymalı. Kürt sorununun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Sorunun muhatabını ise, Kürtler ortaya koymalı. Türkiye'deki Kürtlerin bölünme gibi bir talebi yoktur. Ülkede birlik ve beraberlik içerisinde, bu sorunun çözümüyle geleceğe doğru birlikte adım atmak istiyorlar. Şimdiye kadar 400 milyar dolar üzerinde bölgede dağlar bombalandı, silahlara yatırım yapıldı. Bu rakamla ülkedeki insanlarımızın standartları çok yüksek bir seviyeye gelirdi. Gelinen süreç, sorunun çözümüne yönelik değil, kelimelerle farklı bir mecrada  farklı bir şeyi tartışmaktır. Hiç kimse, “sorunun muhatabı benim” demesin. Sorunun muhatabı TBMM'dir. Herkes söylemlerine dikkat etmeli. Birlikte yaşamanın şartları gittikçe zorlaşıyor. Bu zorlaşma kutuplaşmayı doğuruyor. Sağduyulu bir şekilde bu sorunu çözmek lazım."

 




 

 


CHP’Lİ DEĞER “BENİM KOD ADIM YOK”


Nis 17, 2012

CHP’Lİ DEĞER “BENİM KOD ADIM YOK”

Sevgili okuyucum; bildiğiniz gibi biz toplum olarak aksiyon, duygusal, kavgalı, gürültülü ve patırtılı filmleri, dizileri izlemeyi seven bir toplumuz…

Aslında sadece biz değil genelde dünya toplumları da sever. Zaten insanlık tarihi başladığı günden bugüne değin savaşlar, çatışmalar ve kanlı cinayetler insanlığın gündeminden hiç ama hiç düşmemiştir.

Bana sorarsanız ve deseniz ki Cüneyt, peki bu dünya en çok neyi izlemeyi sever? Diye. Benim verebileceğim cevap şu olur: Bir; bu dünya bir kadın ile bir erkeğin savaşını sever. İki; ajanların en çok bol olduğu ve dikkat çektiği aksiyonlu filmleri sever. Dünyada en çok ün salan istihbarat örgütlerinin başında hiç şüphesiz Amerika’nın Haber Alma Teşkilatı CIA, İngiltere’nin MI5, Rusya’nın KGB ve İsrail’in MOSSAD’ gizli teşkilatıdır.

Gerek dünyanın jandarmalığına oynayan ve dünyanın süper gücü olan Amerika, gerek onu takip eden diğer ülkeler, kendi ulusal ve uluslar arası çıkarlarını korumak için bu teşkilatlarını tüm dünya çapında etkin ve güçlü kılmışladır. Emperyal emellerin gerçekleşmesi için, az gelişmiş veya gelişmekte olan bizim gibi ülkelerin sömürülmesi için bu kurumlar daima aktif rol oynamışlardır. Türkiye’nin dışarıya verdiği ajanlık hizmeti ise, şimdi değil ta Osmanlı devletinin kuruluşundan bu yana “ajan”lık geleneği devam etmektedir.

Osmanlı devletinde en karizmatik padişahlar, sadrı azamlar ve kadılar bile dış ülkelerin çıkarları doğrultusunda hizmet ederek ajanlık görevini yapmışlardır. Osmanlı döneminde pek çok kılıf adı altında binlerce ajan, misyoner veya başka sıfatlarla Türkiye’ye sokulmuşlardır. Türkiye’de en etkin kurumların başında kendi adamlarını yerleştirmişlerdir. Medya patronların çoğu emperyalist emellerin çıkarları doğrultusunda yayın yapmışlardır ve yapmaya da devam ediyorlar.

Türk siyasal tarihinde de ajanlığın en çok bol olduğu parti de kuşkusuz CHP’dir. Çünkü CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bir numaralı batı hayranıydı. Amerika’ya ve İngiltere’ye olan hayranlığı yüzlerce kez çeşitli tarihsel konuşmalarında dile getirmiştir. Bunun yüzlerce somut örneğini verebilirim. Atatürk daima batının kafasıyla masaya oturmuş, iç ve dış politikasını da ona göre şekillendirmiştir. Siz CHP’nin CD ile gelen lideri Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’a Amerikancı vs eleştirilerine bakmayın. Amerikan hayranlığın ve bağlılığının en zirve yaptığı yer CHP’dir.

Ağrımıza gitse de gitmese de bu dünya toplumu gücü ve güce tapmayı seviyor. İkincisi biz Amerikalılar kadar ne akıllı olabiliriz ne de onlar gibi yüz yıllar sonrası projeleri geliştirebiliriz. Ve nede sahip olduğumuz yeraltı ve yerüstü zengin kaynaklarımıza sahip çıkabiliriz. Seksen yıldır hala eşeksırtında kavga edip duruyoruz.

Bir Amerikan bilim adamı şunu söylüyor:

“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerli ver verimli bir coğrafyaya sahiptir” diyor.

Malum Wikileaks belgeleri tüm dünyayı salladı. Tabi Türkiye’de en çok CHP’yi salladı. CHP’nin göbek bağıyla ABD’ye bağlı olduğu en son örnekte TR 705 örneğidir. Bu örnek hiç tartışılmadığı gibi CHP kendi gündemine almadı alelacele kapatmaya çalıştı.

CIA ile birlikte çalışan Amerika’nın gölge istihbarat kuruluşu Stratfor’un, Türkiye’deki haber kaynağının CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu olduğunun ortaya çıkması Türkiye gündemine bomba gibi düşerken CHP lideri sessiz kalmayı tercih etti. Kaldı ki;  Şimdi de Kılıçdaroğlu’nun, Sezgin Tanrıkulu ile ilgili olarak daha önceden uyarıldığı ortaya çıktı…

CHP’nin 18 Ekim 2010 tarihli Merkez Yürütme Kurulu Toplantısı’nda, Şahin Mengü, Kılıçdaroğlu’na, olacakları önceden haber verdi. Herkesin içinde 16-17 Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da yapılan CHP’nin “Arama Toplantısı”nı eleştirdi. MYK üyelerinden bile gizlenen bu toplantıya, “TR 705″in neden davet edildiğini sordu:
- Sayın Genel Başkanım, siz bu şahsı tanıyor musunuz?
Kılıçdaroğlu, tek kelimelik bir cevap verdi:
- Hukukçu.
Şahin Mengü de Kılıçdaroğlu’na, “Bu kişiye dikkat edin” dedi:
- ABD’nin adamıdır, baro başkanlığı sırasında birkaç defa ABD’ye götürülmüştür.
Mengü, “ABD’liler, bir insanı bir defa denerler, işlerine yaramayacağını anladıkları zaman bir daha çağırmazlar” sözleriyle Kılıçadaroğlu’nu uyarmıştır.

Başkan Clinton’ın, Türkiye ziyaretinde siyasetçiler dışında görüştüğü birkaç “ÖZEL” kişiden biridir Sezgin Tanrıkulu. O dönemlerde CHP ile herhangi bir bağı bulunmayan ve hatta CHP’yi faşistlikle suçlayan “TR705″ kod adlı Sezgin Tanrıkulu’nu partiye alan Kılıçdaroğlu onu Parti Meclisi’ne soktu, Genel Başkan Yardımcısı yaptı.

Peki Kılıçdaroğlu’nun ADB’yle bağı ne?

Hemen söyleyeyim; Kılıçdaroğlu’nun, ABD’li spekülatör George Soros’tan para yardımı alan TESEV’in kurucu ve üyesidir. ABD derin devleti ve istihbarat kuruluşu ile yakın teması bulunan Johns Hopkins Üniversitesi’ne bağlı İsveç’teki Slikroad Enstitüsü’nün raporu ortaya çıkmıştır.

WikiLeaks Belgelerinde; ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin Washington’a yazdığı yazı yayınlandı: “Erdoğan’ın iktidardaki partisine karşı daha prezantabl bir muhalefet lideri oluşturmak, ordu ve adli baskıdan daha etkili bir silah olacaktır. CHP’de Baykal dışında herkes değişime ihtiyaç duyulduğu fikrinde birleşiyor.” Bu yazının ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın “Baykal yerine Kılıçdaroğlu olur mu?” sorusuna cevap aradığı belgeler ortaya çıktı.

Mesut Değer neden günah keçisi seçildi?

Geçen bir internet sitesinden ABD’ye yakın çok önlü isimlerin listesini gördüm. Söz konusu sitede neredeyse bu isimlerin tümünü “ajan” olmakla suçluyor. CHP PM Üyesi ve eski Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer’i aradım ve iddialar hakkında görüşünü aldım. Yarı şaka yarı ciddi bir yolla “abi ne iş?” diye de takıldım. Değer’i çocukluğumdan beri tanırım ve kendisiyle 17 yıllık bir hukukum vardır. Kim ne kadar kira, elektrik, su ve doğal gaz derdini yaşıyorsa Mesut Değer’de o kadar yaşıyor.

Aslında Mesut Değer’in başını yiyen Kürt sorunu ve sorununun ana parametrelerini oluşturan genel af ve İmralı’nın muhatap alma önerisiydi. –Ki daha Oslo görüşmeleri patlak vermeden, Değer bu önerisini çok önceden ortaya atmıştı.

Şemdinli olayın üzerine giden ve bu konuda rapor hazırlayan Mesut Değer, CHP’nin şahinleri tarafından da acımasızca eleştirildi. Hatta kimi CHP’lilerin Mesut’u PKK’li olmakla suçladığını da görmüşümdür. Ancak tüm olumsuzluklara ve sıkıntılara karşın Değer, duruşundan ısrar etti. –Ki zaten bugün yaşananlara bakılırsa Değer’in haklılığı, hükümetin attığı adımlar, Oslo görüşmeleri ve bu görüşmelere arka çıkan Erdoğan’ın tavrı vs ortaya çıkmaktadır.

Değer; “söz konusu site beni ABD’ye yakın olarak yorum yapmış. Ben geçmişte de ve bugünde herkesle, her kurumla, her bireyle konuşur ve görüşürüm. Benim siyasi bir kimliği var ve muhatap aldığım ve alacağım kişilerde o düzlemdedir. Dolaysıyla birçok Avrupa ülkesi gibi ABD’de bizden, yani partiden Kürt meselesinin çözümüyle ilgili görüş ve beyan istemiştir. Bizde parti olarak kendi kanaatlerimizi bildirmişiz. Ayrıca yaptığımız bütün görüşmelerde açık ve aleni yapılmıştır.

Arka odalarda, kapalı kapılar ardında yapılmamıştır. Allah’a şükür ki benim bir kod adım veya TR’em yoktur. Birçok yetkiliyle olduğu ABD yetkilileriyle de CHP’yi, Türkiye’yi ve bizim bölgeyi de konuşmuşuz ama dediğim gibi yaptığımız tüm görüşmeler açık ve aleni yapılmıştır. Bu görüşmeler basına da verilmiştir. Yani görüşmek ayrı, bilgi vermek ayrıdır. Bu farklılığın göz ardı edilmemesi lazım.

Başta Kürt sorunu olmak üzere hiçbir konuyu CIA ile asla görüşme yapmamışım, yapmamda söz konusu olamaz. ABD elçisi partileri, milletvekillerini kahvaltıya çağırmıştır, beni de çağırmıştır. O toplantıda dönemin Ak Parti milletvekili Abdurrahman Kurt, İhsan Arslan gibi milletvekilleri de vardı. Eski milletvekili Haşim Haşimi de vardı. O zaman basın beni acımasızca eleştirmişti. Oysaki bugün Kürt sorunu meselesini hükümetin bir numaralı meselesi olmuştur.

Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkenin tüm meselelerine duyarlı olmaya, çözüm için çaba göstermeye devam edeceğim” dedi.

Şahsım olarak ben Değer’in sözlerine değer verir ve güvenirim…

Şu bir gerçek ki ABD’nin istemediği hiçbir hükümet ve kurum kolay kolay Türkiye’de ayakta kalamaz. Kimse kimseyi kandırmasın. Bir taraftan ABD düşmanlığı yapıp öbür taraftan ABD ajanlığı yapmanın da hiçbir ahlaki tarafı yoktur.



Cüneyt ALPHAN – habercininsitesi.com


 

 

 

 

 


 

 

14 Ocak 2012

Mesut Değer'den size...


AV. MESUT DEĞER
CHP PM ÜYESİ


Sayın Parti Meclis Üyesi,

Sizinle bir konuyu paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Genel Merkezde sizin de kısmen bilgi sahibi olduğunuzu düşündüğüm hakkımda çıkartılan iddia ve söylemleri sıralamak istiyorum.
.
1. Mesut Değer olayı bireysele indirgeyerek, Sezgin Tanrı kulu’nu hedef almıştır.

2. 12. Haziran seçimlerinde CHP’nin Diyarbakır’da oy alamamasının nedeni Değer ailesidir. Aile çalışmamış, oy vermemiş ve oyların CHP’ye verilmesini engellemiştir. Özellikle Mesut Değer “Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermeyin” diyerek Diyarbakır’da Parti’nin başarısızlığının başlıca nedeni olmuştur.

3. 18 Aralık 2010 Kurultayı öncesi ve sonrasında bazı gazete veya internet sitelerinde çıkan Sezgin Tanrı kulu hakkındaki olumsuz haber ve telefon mesajlarının tarafımdan organize edildiği iddia edilmiştir.

4. Mesut Değer’in “Koltuk derdine düştüğü” öne sürülmüştür.

5. Mesut Değer’in “Bu savaşı kaybettiği” söylenmiştir.

6. Mesut Değer ve ailesinin “Diyarbakır da CHP den silineceği” söylentileri çıkartılmıştır.

7. Değer ailesinin Diyarbakır’da Parti’nin kapısını kapadıkları ve kimseyi partiye almadıkları iddia edilmiştir.



Sayın Parti Meclis Üyesi,

Şahsım ve ailem hakkında çıkartılan bu iddia ve söylentilere yanıt vererek sizi aydınlatmak zorunluluğu hâsıl olmuştur.

1. Sezgin Tanrı kulu ile 40 yıllık bir zaman dilimi içinde aynı mahallede, aynı okul, sınıf ve yurtta birlikteliğimiz olmuştur. Birlikte mesleğimizi icra ettiğimiz ilimizde Baro Başkanı adayı olduğu dönemlerde kendisine açık bir desteğim olmuştur. Bu destek inkâr edilemeyecek bir gerçektir.

Sezgin Tanrı kulu’nun 12 ci maddeden CHP’ne üyeliği önerisi gündeme getirildiğinde MYK’ da “Seçim ve Hukuk işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” sıfatıyla bu öneriye karşı çıkmayarak açık bir destek verdim.

Ayrıca l995 yılından itibaren CHP de siyaset yapması yönünde önerilerim ve partiye katılması için taleplerim olmuştur.

Sezgin Tanrı kulu benim cephe alacağım bir arkadaşım ve siyasi karşıtım değildir.

Siyasal yaşamımda kişilerle asla uğraşmadım.

Siyaseti daima ilkelerim doğrultusunda yaptım ve bu sürede hiçbir kimseye boyun eğmedim.

Bunun özellikle altını çizmek isterim.

Olayları hiç zaman bireysel düzeyde değerlendirmedim.
Aksi olsaydı MYK’ da görevli iken üye olmasına engel olurdum.

2. Parti’nin başarısızlığı sadece Diyarbakır ilinde olsa iddia ve söylentileri en azından dikkate alırdım.

Ancak, 12 Haziran 2011 seçimlerinde Partimiz Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’nde 13 ilde 2007 seçimlerine göre % 50 oranında oy kaybetmiştir.

Pek çok ilde Milletvekili çıkartılamamıştır.

Bu başarısızlığın nedeni Mesut Değer ve ailesi midir?

Başarısızlığın faturasını karşı tarafa yüklemek vicdansızlık değil midir?

Doğu ve Güneydoğu illeri için 14 Mayıs 2011 tarihinde 12 Haziran seçimlerine yönelik raporumu Sayın Genel Başkan Kemal KILIÇDAROĞLU ve Sayın Deniz BAYKAL ‘a sunmuştum.

Üstelik aday gösterilmemiş olmama karşın bir köşeye çekilip küsmek yerine bir partili sorumluluğu ile durumu arz etmiş ve önceden tedbir alınmazsa 12 Haziran seçimlerinde “Bölgedeki oy oranımız ve olası milletvekili sayısı budur” diyerek, acilen önlem alınmasını istemiştim.

Üzüntüyle belirtmeliyim ki, seçim sonuçları benim sunduğum rapor ve öngörülerim doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Bölgedeki başarısızlığın nedeni Mesut Değer ve ailesi değildir.

“12 Haziran seçimlerinde CHP’nin Diyarbakır’da oy alamamasının nedeni Mesut Değer ve ailesidir. Çalışmadılar, oy vermediler ve oy verilmesini engellediler. Bu nedenle Diyarbakır’da Parti başarısız oldu” İDDİASI TAMAMEN ASILSIZ VE YALANDIR.

BU İDDİA, DİYARBAKIR’DA MESUT DEĞER VE AİLESİNE YÖNELİK KARALAMA KAMPANYASININ AÇIK BİR KANITIDIR.

Sezgin Tanrıkulu ve diğer 11 Milletvekili adayının Diyarbakır da CHP’ne sağladıkları toplam oy 500’den azdır.

Bunun sandık ve sandık kanıtlarını ve adayların özelliklerini daha önceden ortaya koymuştum.

Şimdi soruyorum.

Tanrıkulu Ailesi’nin oy kullandığı ilçe, belde ve köy sandıklarından CHP’ne oy çıkmadığını kanıtlamak sorunu bireylere indirgemek midir?

Genelde CHP’ne oy verilmemesinin, özelde de Sezgin Tanrı kulu Ailesi’nin dahi oy vermemesinin nedeni Mesut Değer ve Ailesi midir?

Böyle bir iddia gerçek olabilir mi?

Bir yandan beni suçlayacak, karalayacak ve yargısız infaz edeceksiniz, diğer yandan ben söylenti ve iddiaların gerçek dışı olduğunu kanıtlayınca olayları bireysel düzeye indirgediğim söylenecek.

Şahsıma ve aileme karşı öne sürülen tüm söylenti ve suçlamaların siyasal ahlaka uygun düşmediğini ve vicdanları rahatsız ettiğini düşünüyorum

3. 18 Aralık 2010 Kurultayı öncesi ve sonrasında gazete ve internette çıkan haberler ve bazı telefon mesajlarıyla ilgili olarak bilgim ve yönlendirmem asla olmamıştır.

Aslında bu haber ve mesajların büyük bir kısmı benim aleyhime yazılmış ve gönderilmiştir.

Benim kişiliğim ve siyaset anlayışım bir kişi hakkında söyleyeceklerimi gözlerinin içine bakarak yüzüne söylemektir.

Bunu hiçbir kimseden korkmadan eğilmeden yaparım.

4. Koltuk, mevki ve makam derdine hiç düşmedim.

2007 seçimlerinde bölgeden milletvekili çıkmayacağını bildiğim halde ilimden aday oldum.

Bunu Partimin çıkarları için yaptım.

2011 seçimlerinde Parti Meclisi aday belirleme toplantısında kendimle ilgili olarak neden aday gösterilmediğimi sormadım.

Sormadığım gibi bugüne kadar bana yapılan haksızlıklara da hiçbir zaman bir tepki koymadım.

Ve üstelik mevki ve makam kaygısıyla partide emir kulu olmadım.

Doğru bildiğim her şeyi koltuğumu kaybetmek pahasına da olsa her zaman mertçe ortaya koydum ve eleştirilerimi yaptım.

Bir başka partiden gelen milletvekili adaylık teklifini benim partimin beni aday göstermeyeceğini önceden bildiğim halde red ettim.

Siyasal duruş, düşünce ve ilkelerim ile yaşadım.

Bunlar daima kişisel çıkarlarımın önünde yer almıştır..

5. UNUTMAYALIM Kİ SİYASETTE SİYASETÇİYİ PARTİSİ DEĞİL HALK SİLER.

BENİM UMUDUM VE GÜCÜM HALKIMDAN KAYNAKLANMAKTADIR.

20 yıl süreyle Diyarbakır’da CHP siyasetini yapmak düşünüldüğü kadar kolay değildir.

Geçmişte Diyarbakır da bu partide siyaset yapanların bugün isimleri dahi unutulmuştur.
Ama benim için İstanbul da 13 Nisan 2011 de Doğu ve Güneydoğu illerinin 23 l dernek ve vakıf başkanlarının yapmış oldukları basın açıklamasında “Milletvekili aday listesinde Mesut Değer neden yer almamıştır? O yoksa bizde yokuz!” denilmiştir.

6. Sormak istiyorum.

Bu kin, bu öfke ve bu nefretin sebebi nedir?

CHP’ den benim üyeliğimi defter üzerinde silebilirsiniz.

Ama Değer Ailesi’ni ve Mesut Değer’i Diyarbakır halkının kalbinden ve beyninden silmeye kimsenin gücü yetmez.

Üstelik, bugün bölgede birbirimize ihtiyacımızın olduğunu ve kardeşçe kucaklaşmamız gerektiğini açık bir gerçeklik olarak vurgulamak isterim.

7. Bugüne kadar Diyarbakır’da parti yönetiminde ailemden her zaman tek bir kişi yer almıştır.

Genelde hep dışarıdan arkadaşlar görev almıştır.

Bugün il yönetimde il başkanlığını yürütecek bilgi ve deneyime sahip en az 10 arkadaşımız vardır.

Diyarbakır’ı ziyaret eden parti yöneticileri veya milletvekilleri bu durumu bilmektedirler.

Partinin kapısı büyük bir özveriyle günün 24 saati açık tutulmaya çalışılmıştır.

Sayın Parti Meclisi Üyesi,

Cumhuriyet Halk Partili Değer Ailesi’nin bir ferdi olarak bölgede ve Diyarbakır da en ücra köşeye dahi bugün tek başıma, açık alınla, gururla, sevgi ve saygıyla rahatlıkla giderek halkımla kucaklaşmaktan kıvanç duymaktayım.

Bu nedenle dünyanın en mutlu ve güçlü insanıyım.

Oluşacak her türlü koşulda siyasal ahlak, inanç ve ilkelerim doğrultusunda mücadelemi sürdüreceğimi bilmenizi isterim.

Saygılarımla
11.1.2012


 

 

 

           CHP ESKİ DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ  MESUT DEĞER ‘İN

                    AÇLIK GREVLERİNE  VE  TECRİTE SON

                                  BASIN AÇIKLAMASI 

                                    12.KASIM.2012

 

 

                      Açlık grevleri bugünle 63. Gününü yaşarken grevde olan insanların yaşamını her an yitirebileceği kaygısıyla bu açıklamayı her şeyden önce insanlık bilinciyle yapıyorum.

                     Hukukçu kimliğimle yaşanan bu sürecin ceza evlerinde ölümlere yol açmaması için istenilen ve tek odaklanılan konu tecrit konusudur.  Bu konunun hemen, bir insan kaybı olmadan çözüme ulaşması için hükümlü bulunan Abdullah ÖCALAN’IN avukatlarıyla görüştürülebilmesi şu anki kanunumuz da mevcuttur.

                    Tecrit yaşayan Abdullah Öcalan ın avukatlarıyla görüşebilmesi için ve bu yaşanan açlık grevlerinin tek bir insanımızın ölümüne sebebiyet vermemesi için hukuki çözüm önerim

               Bugün Türkiye’de Cezaevlerinde 60 kişiden fazla tutuklu veya hükümlünün açlık grevleri veya ölüm oruçlarının 63 gününe geldik.

                Allah korusun bugün ceza evlerinde bir kişinin ölümü bile insanlık ayıbıdır.

                Türkiye Sosyal Demokratik bir hukuk devletidir. Ve hukukun üstünlüğüne inanırız.

                 Açlık grevleri  /Ölüm oruçlarındaki siyasi tartışmaları bir kenara bırakmalıyız. Bir insanın ‘’ YAŞAMI’’  kadar kutsal ve değerli bir şey yoktur.

            

 

                 ‘’Onurlu ve Sağlıklı Yaşam ‘’insan haklarının evrensel kurallarındandır.

  AÇLIK GREVLERİNDEKİ TALEP İSE  ‘’ ABDULAH ÖCALANIN  ÜZERİNDEKİ TECRİT ‘’ KALDIRILSIN.  DIR              

        

 TECRİT İSE

Bir işkencedir. Hiç  delil bırakmayan bir işkence.

Tutuklu ve hükümlünün tecritte bilincini ve hafızasını kaybetmektedir.

Tecridin insana verdiği zararı kelimelerle anlatılamaz. Bunu anlatabilecek kelimeler yok.

Tecrit nereden gelirse gelsin buna karşı çıkmak insan olmanın gereğidir.

Tecrit, bir insanlık suçudur.

Buna "DUR" demek, ben insanım diyen herkes tarafından dile getirilmelidir

Tecrit bir.insanlık suçudur.

 

           AÇLIK GREVLERİNİ ÖLÜM ORUÇLARINI                    SONLANDIRMAK VE TECRİTİ KALDIRMAK İÇİN

       ÇIKMAZDAN ÇIKMAK VE  ÇÖZÜM

 

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerin İnfazı hakkındaki kanunun 25 maddesinin.

‘’ f) Hükümlüyü; eşi, altsoy ve üstsoyu, kardeşleri ve vasisi, belirlenen gün, saat ve koşullar içerisinde on beş günlük aralıklarla ve günde bir saati geçmemek üzere ziyaret edebilirler.’’

           Abdullah ÖCALAN hükümlüdür. Hakkındaki Yargı kararları kesinleşmiştir. Yapılması gereken hukuki işlem ise neden bugüne kadar yapılmamıştır.

            Nedir bu hukuki işlem

Kanunun 25 maddesi  ‘’ f ‘’ fıkrası gereğince VASİ ATANMASIDIR. Yani

            İmralı Cumhuriyet Savcısı Abdullah ÖCALAN hakkında Mahkemeden ÖCALANA bir ‘’ VASİ’’ öncelikle atanmalıdır.

            Hükümlüler için kanunen bir vasi atanır ve bu vasi hükümlünün yasal haklarını yerine getirir.

            Kanunen vasi atanması bir zorunluluktur.

            Vasi atandıktan sonra belirlenen Vasi ise Abdullah ÖCALAN için bir avukata işlemlerin takibi için vekâlet verebilir.

 

Vekâlet alan avukatında Abdullah ÖCALAN LA ceza evinde görüşmesinde hukuken herhangi bir engel yoktur.

 

Saygılarımla.

                                                   Av. MESUT DEĞER

                                                   CHP ESKİ DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ

                                                   ESKİ GENEL BAŞKAN YARDMCISI

 

 

 

 

 

 

 

 

DAHA SONRA İSE….

Bu düzenlemeler ise

·        TBMM Bu kanunu ele alarak AB ilerleme raporlarına göre çağdaş hukuk normlarına uygun olarak düzenlemeler yapılmalıdır.

 

·        Bu ‘’ F ‘’ fıkrasına  ‘’ Avukatları ibaresi eklenebilir

.

Kanunun 25 maddesi

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASININ İNFAZI

Madde 25 - (1) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı rejimine ait esaslar aşağıda gösterilmiştir:

a) Hükümlü, tek kişilik odada barındırılır.

b) Hükümlüye, günde bir saat açık havaya çıkma ve spor yapma hakkı tanınır.

c) Risk ve güvenlik gerekleri ile iyileştirme ve eğitim çalışmalarında gösterdiği gayret ve iyi hâle göre; hükümlünün, açık havaya çıkma ve spor yapma süresi uzatılabileceği gibi kendisi ile aynı ünitede kalan hükümlülerle temasta bulunmasına sınırlı olarak izin verilebilir.

d) Hükümlü, yaşadığı yerin olanak verdiği ve idare kurulunun uygun göreceği bir sanat veya meslek etkinliğini yürütebilir.

e) Hükümlü, kurum idare kurulunun uygun gördüğü hâllerde ve onbeş günde bir kez olmak üzere (f) bendinde gösterilen kişilere, süresi on dakikayı geçmemek üzere telefon edebilir.

f) Hükümlüyü; eşi, altsoy ve üstsoyu, kardeşleri ve vasisi, belirlenen gün, saat ve koşullar içerisinde onbeş günlük aralıklarla ve günde bir saati geçmemek üzere ziyaret edebilirler.

g) Hükümlü hiçbir suretle ceza infaz kurumu dışında çalıştırılamaz ve kendisine izin verilmez.

 

 

 

h) Hükümlü, kurum iç yönetmeliğinde belirtilenlerin dışında herhangi bir spor ve iyileştirme faaliyetine katılamaz.

ı) Hükümlünün cezasının infazına, hiçbir surette ara verilemez. Hükümlü hakkında uygulanacak tüm sağlık tedbirleri, tıbbî tetkik ve zorunluluklar hariç ceza infaz kurumlarında, mümkün olmadığı takdirde tam teşekküllü Devlet ya da üniversite hastanelerinin tek kişilik ve yüksek güvenlikli mahkûm koğuşlarında uygulanır.

 

 

 

 

 







 

 






 

                 KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜMÜNÜ ORTAYA KONULMADIĞI GÜNLERDE 2009 YILINDA DOĞU VE GÜNEYDOĞU KÖKENLİ OLARAK İLK DEFA BEN KÜRT SORUNU KALEME ALAN İLK KİŞİ OLARAK SORUNUN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK DÜŞÜNCEMİ KAMUOYU İLE PAYLAŞMIŞTIM.

              KİTABIM 20.000 ADET BASILDI VE TÜRKİYE HATTA YURT DIŞINA ÜCRETSİZ OLARAK DAĞITIMINI YAPTIM. AMACIM PARA KAZANMAK DEĞİLDİ HERKESİN KİTABI OKUMASINI VE YAŞANANLARI ÖĞRENMESİ AÇISINDAN BÖYLE BİR GİRİŞİMİM BANA PAHALIYA PATLADI AMA OLSUN KİTABIM DÜNYANIN BİRÇOK ÜLKESİNDEN DE İSTENDİĞİ GİBİ TÜRKİYE’DE BASIN, YAZARLAR, STK, KAMU KURUMLARI VE HALKA ULAŞTIRMIŞTIM.

           ŞİMDİ KİTABIMIN İNTERNET ORTAMINDA SİZİNLE PAYLAŞMAK GEREKTİĞİNE İNANIYORUM. ZİRA SÜRECİN ÇÖZÜMÜNDE ELDE BULUNMASI GEREKEN KAYNAK OLARAK BİLGİNİZE SUNUYORUM.

          2009 YILINDA ORTAYA KOYDUĞUM TEZLER İÇİN ÇOK BÜYÜK SALDIRI VE HAKARETE MARUZ KALDIM

AMACIM BARIŞ SÜRECİNE KATKI SUNMAKTIR.

AMACIMIZ SORUNUN ÇÖZÜMÜ İSE BİZLERDE ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KAYMALIYIZ.

           AYRICA BU SÜREÇTE YAPMIŞ OLDUĞUM BASIN AÇIKLAMALARIMDA İNCELENDİĞİNDE İLK ANDA TARAFIMA YAPILAN SALDIRI DAHA SONRASINDA İSE ÖNERİLERİMİN UYGULAMAYA GEÇTİĞİNİ GÖZLEMLEDİM.

           HEDEFİM BİR ŞEY DEĞİLDİR. HEDEFİM SÜRECİN OLUMLU BİTMESİDİR. VE BUNA  KATKI SUNMAKTIR.

ÇALIŞMALARINIZDA BAŞARILAR DİLERİM.

SAYGILARIMLA 17.4.2013

 

 

                                                                                             AV. MESUT DEĞER

                                                                            22. DÖNEM CHP DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ

                                                                                 ESKİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

Güneydoğu Güncel

20 Ocak 2012 Cuma


20 Ocak 2012 Cuma 10:51

İNFAZ LİSTESİNDE OLMAMIZA ŞAŞIRMADIK

JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’ın JİTEM’in ölüm listesinde yer alan isimleri gazetemize açıklamasının ardından listede yer alan o isimler ilk kez konuştu.

 

Ahmet ÜN’ün özel haberi

JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’ın gazetemiz Güncel’e yaptığı özel açıklamanın yankıları devam ederken, JİTEM’in ölüm listesinde yer alan CHP Diyarbakır eski Milletvekili Mesut Değer, gazeteci Namık Durukan ve avukat Mustafa Özer açıklamalarda bulundu. Mesut Değer, JİTEM’in ölüm listesinde yer aldığını Aygan’ın daha önce açıkladığını söyledi.

 

İNFAZ LİSTESİNDE YER ALDIĞIMI BİLİYORUM

Katıldığı bir televizyon programında ismimi sık sık telaffuz ediyordu. O dönemde beni 5 yıl boyunca takip etmiştiler. Sürekli tehdit telefonları ve mektupları alıyordum. Hatta bir kaç kez, ailemde tehditlere maruz kaldı. Bir kaç kez de bana fiziki saldıra da bulunulmuştu. 1990’lı yıllarda Diyarbakır’da aktif bir siyasetin içerisindeydim. Yaptığımız açıklamalar sürekli Kürt sorununa çözüm tartışmalarını içeriyordu. O süreçte tartıştığımız konular bugün yeni yeni dile getirilmeye başlandı. Gerek ailemin bölgede geniş olması ve gerekse de Kürt sorunuyla ilgili yaptığım açıklamalardan dolayı infaz listesinde yer aldığımı düşünüyorum. “dedi.

 

ÖLÜM LİSTESİNİ AÇIKLAMASI İYİ BİR GELİŞME

JİTEM’İn ölüm listesinde yer aldığı iddia edilen gazeteci Namık Durukan, 1990’lı yıllarda BBC çalışanı olduğunu ifade ederek, o dönemlerde bölgede çok şiddetli olayların olduğunu söyledi. Durukan, “Yeterli anlamda haber yapılamıyordu. Ben her gün tüm gelişmeleri BBC’ye aktarıyordum. Yaptığım haberler birilerini ciddi anlamda rahatsız ediyordu. O günlerde çok tehdit ve saldırılar aldım. Hakkımda onlarca davalar açıldı. Hatta bir itirafçının düzmece söylemleri nedeniyle bile davalar açılmıştı. Şuan Abdulkadir Aygan çıkıp infaz listesini açıklaması doğrusu kamuoyunun aydınlanması için iyi bir gelişme. Kamuoyu bunların neler yaptığını iyice görmeli. Ben kendim listede yer alamam şaşmadım doğrusu. Çünkü geçmiş yıllarda yaşadığımız zorluklardan dolayı, infaz kararımız verilmesini tahmin etmek zor değildi “dedi.

 

AYGAN’A KRİTİK SORU

JİTEM’in ölüm listesinde bulunan bir diğer isim avukat Mustafa Özer ise, Diyarbakır’da o dönem DGM’lerde JİTEM ve Ergenekon gibi yapılanmaların yaptığı olayları anlattıklarını söyledi.  Bir çok müvekkilinin  

JİTEM mağduru olduğunu dile getiren Özer, “JİTEM ve Ergenekon örgütlerin yaptığı karanlık eylemleri mahkeme salonunda anlatıyorduk. 1991 yılında evimin önünde park ettiğim aracın içerisinde bomba yerleştirildi. Zaman farklıyla hayatta kaldım. Daha sonra bizzat Cem Ersever tarafından kendilerinin arabama bomba bıraktığını açıkladı. Hatta bombalama Abdulkadir Aygan’ında görev aldığı bilinmektedir. Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır başkanlık kurucu üyesiydim. Kürt sorunuyla ilgili bir çok çalışmalar yürütüyorduk. Ayrıca avukatlık görevini de ifa ediyordum. Girdiğim davaların büyük bir bölümü siyasi idi. Geçen yıl, Abdulkadir Aygan çıktığı bir televizyon programında dinledim. Bizim isimleri tek tek sayıyordu. O esnada ben de TV yayına telefonla bağlandım. Aygan’a bir soru sordum, dedim ki, siz kişileri hangi kriterler doğrultusunda seçiyordunuz? Bana verdiği yanıt, toplum nezdinde itibarlı ve söz sahibi bireyleri seçip tehlike arz ettiği için infaz ediliyordu, diye yanıtladı. O karanlık dönemin ortaya çıkması gerekiyor. “diye koştu

 

HÜRİYET GAZETESİ

Gündem2008

 

09 Şubat 2007



Hani haberdar değildin

 

 

 

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile TBMM İnsan Hakları Komisyonu milletvekillerinin görüşmesi gergin geçti. CHP Milletvekili Değer, Dink ile vali yardımcısının yaptığı görüşme hakkında çelişkili konuşan Cerrah ile tartıştı

TBMM İnsan Hakları Komisyonu’ndan bir heyetin İstanbul Emniyet’ini ziyareti sırasında CHP Milletvekili Mesut Değer ile İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah arasında, Hrant Dink’in öldürülmesi ve diğer asayiş konularıyla ilgili tartışma yaşandı. Komisyon üyelerine dün İstanbul’un asayiş sorunuyla ilgili bilgi veren Cerrah’a, Değer "30 Ağustos törenleri sırasında pankart açan gençleri linç etmek isteyenleri de desteklemiştiniz. Böyle bir destek nasıl verirsiniz?" diye sordu. Cerrah, "Bu benim bireysel düşüncemdi" diye cevap verince, Değer, "Pozisyonunuz kişisel açıklamaya mani. Cezayı isteyen savcı, veren de mahkemedir. Bunu dışında ceza verici olamaz" itirazında bulundu.


YATIRIM KURBANI MI

Değer’in, verdiği bilgiye göre, Cerrah, Agos’un MOBESE dışında kalmasıyla ilgili soruları, "İstanbul’da 570 kamera var. Agos kör noktada. Görüntü alınamamış. Yatırımlar genişleyecek. Kritik yerler kör noktadan çıkartılacak" sözleriyle yanıtladı.
Cerrah, "Cinayetin ardında örgüt yok, milliyetçi duygu var" açıklamasının bireysel olduğunu söyleyince, Değer, "Sayın Cerrah, aynı şeyi söylüyorsunuz. Pozisyonunuz bireysel açıklamalar yapmaya uygun değildir" dedi.

Değer, Dink’in İstanbul Vali yardımcısıyla yaptığı görüşmeyi hatırlatması üzerine ise Cerrah, "O görüşmeden haberdar değilim" dedi. Cerrah bir süre sonra, Dink ile Vali Yardımcısı’nın görüşmesine, "O görüşmede öldürülme konusu geçmedi" sözleriyle bir kez daha atıf yapınca, Değer, "Az önce ’Görüşmeden haberdar değilim’ dedin, şimdi de içeriğiyle ilgili bilgi veriyorsun" sözleriyle itiraz etti.

Akyürek söz etmedi


CERRAH, görüşmede Dink’in öldürüleceği yönündeki ihbarlardan haberi olmadığını yinelerken, "İhbar, Trabzon İstihbaratı’ndan İstanbul İstihbaratı’na gönderilmiş. Yazı orada kalmış" dedi. Cerrah, İstihbarat Daire Başkanı Ramazak Akyürek için de, "Olay günü Ankara’dan geldi. Görüşmeler yapıldı. Ancak bu konuda hiç konuşmadı" diye konuştu.