25 Ocak 2014 Cumartesi


Türkiye Büyük Millet Meclisi


Genel Kurul Tutanağı 22. Dönem 5. Yasama Yılı 30. Birleşim 12/Aralık /2006 Salı

 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı: 1241) 

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.    Komisyon raporu 1241 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mesut Değer, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Değer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MESUT DEĞER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Diyarbakır'da subay lojmanının kalorifer kazanının patlaması sonucu ölen vatandaşlarımızın ailelerine başsağlığı, yaralılar için de hayırlı şifalar diliyorum, Türk Silahlı Kuvvetlerimize de geçmiş olsun dileklerimi arz ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

5233 sayılı Kanun'un geçici 1'inci maddesinde iki yıllık süre dört yıla çıkartılmaktadır. Geçici 3'üncü madde ile bir yıllık ek süre ve Bakanlar Kurulunun, bu süreyi, her defasında, bir yılı aşmamak üzere uzatabileceğinden süre uzatımına gidilmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, getirilen bu süre uzatımı yönündeki kanun değişiklik teklifine kabul oyu vereceğimizi öncelikle belirtmek isterim.

5233 sayıl Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'a ek geçici 3'üncü maddesi eklenmesi uygulamadan doğan zorunluluktan hasıl olmuştur ve zorunlu ek süre verilmesi gündeme gelmişti. Kanun'un uygulanması ve sıkıntıların ortadan kaldırılması açısından bu ek süre verilmelidir.

Bu ek süre niçin talep edilmektedir? 81 ilde terörle mücadeleden dolayı kurulan terör zararlarının tespiti yönünde 79 ilde zarar tespit komisyonları kurulmuştur ve bugün de 104 komisyon görev yapmaktadır.

Ekim 2006 sonu itibarıyla terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması yönünde, Türkiye genelinde, 223 bin başvuru yapılmıştır. Başvuruların daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve bölgelerin belirli illerinde yoğunlaştığı görülmektedir. İller sıralamasında Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Bingöl ve Tunceli ilk beş sırada gelmektedir ve özellikle Olağanüstü Hâl Bölgesindeki iller önemli başvuru yapan illerimizdir. Sulh yoluyla başvuru yapanların sayısı ise Haziran 2006 itibarıyla 194 bin, Ağustos 2006 itibarıyla 220 bin, Ekim 2006 itibarıyla 225.773 adettir. Karara çıkan dosya sayısı 44.639'dur Ekim 2006 itibarıyla. 17.593 başvuru sahibinin zararlarının karşılanması yönünde yetkili komisyonlarca karar verilmiştir. Yani, sonuçlandırılan dosya sayısı yüzde 15-yüzde 20 civarındadır.

2006 yılına kadar -bugüne kadar- terör ve zarar tazminatı ödenmesi: 140 milyon 768 bin 961 YTL para terörden mağdur olan vatandaşlarımıza tazminatlar şeklinde ödenmiştir. Bu kadar başvuru nedeniyle, başvuruların erken sonuçlanmasının önünde engel oluşmuştur. 5233 sayılı Kanun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için yeni bir iç başvuru yolu üretildiği için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yükünde ciddi düşüşler olmuştur. Bu nedenle, zarar tespit komisyonlarının, geçen sürede yoğun çalışmaları sonucunda, bu süre yetmediği için ek bir süre talep edilmiştir. Komisyona başvuru tarihinden itibaren iki yıl içinde başvurunun sonuçlandırılacağı, 5233 sayılı Kanun ile düzenlenmiştir.

Başvuruların yoğun olduğu illerde özellikle -yani Olağanüstü Hâl Bölgesi illerimizde- kadastro çalışmalarının tamamlanmamış olması, bilgi ve belge teminindeki güçlükler, zararların tam ve doğru tespit amacıyla başvuruların mahallinde keşif incelemesinin gerçekleştirilmesi; komisyonların başarılı çalışmalarına rağmen, iki yıl içinde sonuçlandırılamayacağı, komisyonların daha etkili ve verimli çalışmalarına katkı sağlayacağı düşüncesiyle, bu madde kapsamında yapılan başvuruların sonuçlandırma süresinin uzatılmasına yönelik olarak bu kanun teklifi hazırlanmıştır. Ancak, burada 5233 sayılı Kanun'da, geçen iki yıllık süreçte uygulamadan doğan aksaklıklar, sıkıntılar ve sorunlara değinmeden de geçemeyeceğim.

5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun, tasarı hâlinde Meclise ilk geldiğinde ve o gün ortaya koyduğumuz kanundaki mevcut eksiklikler ve yapılması gerekenler, Cumhuriyet Halk Partisinin ikazları, Hükûmet tarafından değerlendirmeye alınmamıştır. Bugün, bazı aksaklıkları, yani kanundan doğan sıkıntıları geçen iki yıllık süreçte yaşamazdık. Bugün de bu ek sürenin uzatılmasına gerek kalmayacaktı. Bir kez daha, Kanun'dan doğan ve uygulamada yaşanan aksaklıklara değinmekte fayda vardır. Zira gelecekte bir sorun yumağı olarak tekrar önümüze gelecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun'u irdeleyelim. Kanun uygulamasındaki illere göre birkaç örnek verirsek:

Bingöl ilimiz: Zarar tespit komisyonu tarafından başvurusu kabul edilenlere takdir edilen tazminat miktarları günün ekonomik koşullarına göre çok düşüktür. Müracaatçı evini kaybetmişse, aynı talebi hiçbir zaman değerlendirilmeyerek, 50 metrekarelik evine 5 bin YTL gibi komik bir miktar karar verilmiştir.

Kişinin, ahır, samanlık, ağıl, bahçe, ağaç ve diğer tarımsal ürünleri dikkate alınmamaktadır. Bunlarla ilgili maddi tazminatlar verilmemektedir.

1987 öncesi göç iddiasıyla başvurucuların talepleri reddedilmektedir. Örneğin, Bingöl ili Genç ilçesi Yolaçtı köyünün zararlarının karşılanması için zarar tespit komisyonuna başvuran (A) şahsın çocukları 1987 yılından önce Diyarbakır ilinde doğmuşsa, (A) şahsın köyde evinin bulunduğu, evini terk ettiği için evinin yıkıldığı, komisyon tarafından görevlendirilen bilirkişilerce tespit edilse dahi, (A) şahsın başvurusu, 1987 öncesinde göç ettiği varsayılarak reddedilmektedir. Özelde, Yolaçtı köyü başta olmak üzere, benzer durumda olan diğer köylerle ilgili olarak zarar tespit komisyonun yapılan, Yolaçtı köyü idari olarak Bingöl iline bağlı olmasına rağmen Diyarbakır iline coğrafi olarak yakın olduğu, burada yaşayan kişilerin birçoğunun ekonomik, sosyal ve bu gibi faaliyetlerini Diyarbakır ilinde icra ettikleri yönündeki itirazlar dikkate alınmamaktadır. Yani, zarar görenin evli olmaması veya çocuğunun başka yerde doğması veya kendisinin nüfus kaydının başka yerde kayıtlı olması gibi yasada olmayan ve nerede bulunduğu da anlaşılamayan hukuk dışı zorlamalarla, zarar görenin aleyhine olacak şekilde kararlar çıkmaktadır

Komisyon, olay tarihinde evli olmayan kişilerin zararlarını karşılamamaktadır. Zarar tespit komisyonu, olay tarihinde başvurucunun evli olmaması hâlinde, mülkiyeti bulunsa dahi başvurucuların zararlarını karşılamamaktadır.

Komisyon tarafından istenilen belgeler, kanunda bile belirtilmeyen belgelerdir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu tam uygulanmayarak, kişinin zamanında ulaştıramadığı evraktan dolayı dosyası reddedilmekte, usuli basit eksiklikler nedeniyle hak kaybı olmaktadır. Zarar görenin evli olmaması veya çocuğunun başka yerde doğması veya kendisinin nüfusunun başka yerde kayıtlı olması gibi yasada yeri olmayan kanun dışı veriler kullanılmaktadır.

Halk diliyle anlatırsak, doğum yapmayın, çocuk doğurmayın, yani, köyün yakıldı, yıkıldı, göç ettin; Genç ilçesiyle bitişik ilin Diyarbakır'a gittin; 1989, 1990, 1991, Diyarbakır'da bu yıllarda çocuğun doğduysa, doğum nedeniyle çocuk Diyarbakır nüfusuna mecburen kayıtlı olacak. Yıllarca köyüne gidemedin, evin de var, evin de yakıldı, yıkıldı, terör mağdurusun, bu da ortada, İçişlerince "Efendim, çocuğun Diyarbakır doğumlu, sen köyü terk etmişsin, tazminat alamazsın." denilmektedir. Vatandaşımız unuttu herhâlde, İçişlerinden bir gün doğum yasağıyla karşılaşacak. Bugün, vatandaşımız, terör yerine AKP mağduru durumundadır. Sayın Bakanım, bu hukuksuzluğun da ivedi olarak giderilmesi gerekir.

İlimiz Tunceli: Zarar hesaplamasında hayvancılık değerlerinin hesaba katılmamasıdır. Bölgede hayvancılık en büyük geçim kaynağıdır, bu da dikkate alınmamaktadır. Keşiflerde ve hazırlanan bilirkişi raporları da komisyonca dikkate alınmamaktadır. Bilirkişi raporunda yer alan miktarlar en az yüzde 50 oranında azaltılmaktadır, komisyonun takdir yetkisidir; nedense, bu takdir yetkisi, hep köylünün aleyhine yapılmaktadır. Tunceli'de 19 bin civarında müracaat vardır. Karara çıkan dosya sayısı 1.900'dür. Verilen kararların üçte 4'ü rettir. Karar verilen dosyaların kabul oranları son derece düşüktür. Komisyon, faili meçhul cinayet ve kayıp mağdurlarına tazminat ödememektedir. Failleri kim olursa olsun, bu ölümlerin sebebi terör ortamıdır. Bu nedenle, bu durum hukuka aykırıdır.

Bütün illerimizi anlatabilirim, ancak zamanımız sınırlıdır, bu nedenle son ilimiz Diyarbakır: 5233 sayılı Kanun ile kurulu zarar tespit komisyonlarında uygulamadan doğan sorunlara bakarsak, yapılan keşiflerden örnekler verelim. İlçe komisyonları köylerde keşif yaptığı sırada komisyonda tek inşaat bilirkişisi olduğu hâlde, iki ve bazen üçe ayrılarak tespitler yapılmaktadır. Bu durum da, uzmanı olmayan personellerce takdir edilmektedir. Bu da mağduriyete yol açmaktadır.

5233 sayılı Yasa'yla açıkça delil olarak sayılan beyan delili dikkate alınmamaktadır. Köylerde yapılan keşifler sırasında, başvurucuların tarım arazileri gezilmemekte, ölçüleri alınmamaktadır. Memleket haritasından elde edilen toplam arazi miktarları, muhtar ve keşif ekibince köylüler arasında rastgele bölüşülerek keşif zabıtlarına geçirilmektedir. Keşif yapan ekip, köylerde mevcut meyve ağaçlarının tespitini yapmamaktadır. Başvurucuların daha sonra keşiflerde tespit edilen mal varlıkları, dilekçelerinde açıkça belirtilmedikleri gerekçesiyle keşif zabıtlarına işlenmemektedir.

Tazminat esas verilerinden örnekler verirsek: Keşiflerde tespit edilen yapıların tamamı taş duvar ve çamur harçlı olduğu hâlde, tazminat hesabına "kerpiç yapı" olarak ele alınarak tazminat tutarları belirlenmektedir. Kerpiç yapı için tazminat miktarlarından yüzde 45 indirim yapılırken, taş duvarlı yapıda bu indirim oranı yüzde 32'dir. Evlerin gerçek durumuna bakılmaksızın, yüzde 30-yüzde 45 arasında yapılan bir tazminat indirimine gidilmektedir.

Ağaç bedeli uygulamasında, her bir ağaç için 20 YTL takdir edilmektedir. Oysa 5233 sayılı Yasa, takdir hakkından ziyade bilimsel ve teknik hesaplamayı öngörmektedir. Unutmayalım ki, bir ceviz ağacının bugünkü rayiç bedeli 500 YTL'dir ve bu ceviz ağacının bir yıllık üründen getirdiği gelir de ayrıca hesaplanmalıdır.

Fak Fuk Fon, Sosyal Yardımlaşma Vakfı gibi yardım kuruluşlarının, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, ihtiyacı olan vatandaşlarımıza ayni veya nakdî yardım yapabilmektedir. Alınan bu yardımlar, faiziyle beraber güncellenerek, ortaya çıkan tazminatlardan mahsup edilmektedir. Devletin, sosyal karakteri niteliği gereği, fakir ve ihtiyaç sahibi kişilere yaptığı bu yardımlardan sonra bu şekilde geri alması düşünülemez. 5233 sayılı Yasa da, bu konuda bir düzenleme de içermemektedir. Varsa ben mi göremedim?

Kırsal yerlerde yaşayan ve ani gelişen olaylar sonucu bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalan mağdur başvurucuların çoğunlukla eşyalarının yandığı gibi, hayvanlarının da telef olduğu yönünde beyan ve tanıklıklar mevcuttur. Ancak, bu konudaki talepler de yine dikkate alınmamaktadır.

Bütün başvuruculardan, gereksiz ve hukuksal mesnedi olmadığı hâlde, sabıka kaydı istenmektedir. Ölüm vakalarında, başvuran bütün mirasçılardan sabıka kaydı istendiği gibi, ölen kişinin bile sabıka kaydı istenmektedir. Yasayla sulhnamelerin imzalanmasından itibaren üç ay içerisinde ödemenin yapılabileceği düzenlenmiştir. Ancak, karara çıkan sulhnamelerin imzalanmasının üzerinden altı-yedi ay geçmesi ve halen ödemesi yapılmayan dosya sayısı, Diyarbakır'da binleri geçmektedir. Bu nedenle, yasada, üç aylık süre sonunda ödenmeyen tazminat alacaklarına faiz işletileceği yönünde bir düzenleme getirilmesi hakkaniyete uygun olacaktır. Boşaltılan yerleşim biriminin yakılma ve boşaltılma tarihi yerel kaynak ve beyanlarla doğru tespit edilmektedir. Ancak, bu sürenin sonu, -bütün yerleşim birimi ve bütün başvurucular için doğru olmadığı hâlde- 1999 yılı olarak kabul edilmektedir. Bu tarihin PKK terör örgütü liderinin yakalandığı tarih olduğu, dolayısıyla, bu tarihten sonra güvenlik sorununun kalmadığı, geri dönüş koşullarının oluştuğu ve bu tarihten sonra kişilerin mülklerini kullanabilecekleri şekildedir. Bu düşüncenin de doğru olmadığını belirtmek isterim.

Sıfır terörle iktidara geldiniz ve bugün terörde gelinen sürece bakmanızı öneriyorum.

Bölge genelinde resmî olarak belirtilen 905 köy, 2.523 mezra toplam 3.428 adet yerleşim biriminin birçoğunun yakılarak boşaltıldığı bilinmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonu 14 Ocak 1998 tarihli raporunun verilerine göre belirlenmiştir.

Tespit edilen arazilerin sulu, kuru olduğuna yönelik ciddi araştırma yapılmaksızın tazminat miktarı az tutulacak, kuru, düşük taban arazi nitelendirmesi yapılarak tutanaklar tutulmaktadır.

Yerleşimin bir bütün olarak yıllarca boş kaldığına bakılmaksızın, bütün başvurucular için, tek tek, güvenlik güçleri tarafından tutanaklar tutulmaktadır. Güvenlik güçleri tutanağının takdir ve ifasına kalan başvurucunun bir kısmı için kendi isteğiyle yerleşim biriminden göç ettiği şeklinde tutanaklar tutulduğu yönünde şikâyetler gelmektedir.

Zarar tespit komisyonlarının ayrı bir sekreteryası olmadığından sekreterya hizmetleri il özel idaresinden yürütülmekte. Bu amaçla bir kısım güvenlik güçlerimiz çalıştırılmaktadır. Komisyonların tarafsız ve bağımsız olmadıklarına karine teşkil etmektedir.

5233 sayılı Kanun Mecliste ilk gündeme geldiğinde avukatların komisyonda yer alması önerim son anda kabul edildi ve bugün de bu önerimin ne kadar doğru olduğu ortadadır. Komisyonların tarafsız yapılması gerekir.

Başvuru: Reddeden ve kendisine önerilen tazminat miktarını az bulan kişilerin yargı yoluna başvurarak dava açma hakları mevcuttur. Ancak, yargı yolu pahalı bir yoldur, harca tabidir. Yargı yolunun da harçsız olması gerekmektedir.

Yasa, ölüm olaylarında ölen kişinin mirasçılarına memur aylık katsayısının 7.000 gösterge rakamıyla bulunacak tutarın 50 kat oranında tazminat ödemeyi düzenlemiştir. Bu, formülasyon sonucu 15 bin YTL'dir. Tazminat miktarının komikliği bir yana, yasayla herkes için eşit tutarda düzenlenmiş olması, tazminat hukukumuzda olduğu gibi bu konudaki evrensel kriterleri de altüst etmiştir. Ölenin yaşı, ölenin mesleği, gelir durumu, çocukları ve cinsiyeti vesaire kriterler göz önüne alınmamaktadır.

Kanun manevi tazminatı öngörmemektedir, bu da bir eksikliktir. Daha çok Avrupa Birliği yolunda Katılım Ortaklığı Belgesi'yle yapılan bir taahhüdün yerine getirilmesi amacını taşıyan ve genel gerekçesinde açıkça ortaya konulduğu gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılacak başvuruların önünü kesmeyi, yapılmış başvuruları ise boşa çıkarmayı hedefleyen 5233 sayılı Yasa, yasa olarak sakat doğmuş ve uygulamadan anlaşılacağı üzere topallayarak yürümektedir. Manevi zararları kapsam dışı bırakıp sadece maddi zararları tazmin etmeyi öngörmesi, öngörmeyi hedeflediği maddi zararların ise yaşam hakkının ihlalinde olduğu gibi genel hukuk prensiplerinden de ayrılarak düzenlendiği ya da uygulamada ortaya konulan irade ve çalışmaların da bu konudaki hedefinden saptığı görülmektedir.

Zarar tespit komisyonlarının tarafsız ve bağımsız olmayacağı mevcut pratikten de anlaşılmaktadır. Yasa işler kılınarak bu doğrultuda uygulanmadığı ve bu başvurular açısından iç yargı mekanizması işler kılınmadığı sürece sorunun aşılamayacağını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuruların yeniden yoğunlaşacağını belirtmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin son dönemdeki bir kararını da irdeleyelim. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararından bazı alıntılarına da bakarsak, köylülerin köylerine dönüşlerinde ciddi sorunlar bulunmaktadır. Kentlerden köylerine dönebilmek için seyahat ve taşınma masraflarını karşılayabilecek mali kaynaklara sahip değillerdir.

İkinci olarak, köylerin altyapısı iyi değildir. Köylerin büyük çoğunluğunda elektrik, su, sağlık hizmetleri ve bu gibi hizmetler yoktur.

Üçüncü olarak, yeterli güvenlik sağlanmadığından eski ikametlerine dönme konusunda hâlâ kaygı duymaktadırlar.

Son olarak, bölgede yaşayanların ölmesine ya da yaralanmasına neden olan kara mayınlarının varlığına dikkat çekmektedirler.

5233 sayılı Yasa'nın çıkarılmasını memnuniyetle karşılamakta ve zorla yerinden edilmeden kaynaklanan insan hakları ihlalleri, giderim sağlanması için olumlu bir adım olarak değerlendirmektedir. 5233 sayılı Yasa, manevi zararlara ilişkin bir hak içermemekte. Bu yüzden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmayı tercih etmektedir.

5233 sayılı Yasa'nın uygulanması bakımından üç temel sorun bulunmaktadır:

1) Tazmin komisyonlarının üyelerinin kararlarını verirken son derece sınırlı takdir marjları bulunmaktadır.

2) Komisyon üyeleri iyi niyetli olsalar bile, devlet memurları olduklarından herhangi bir risk almak istememektedirler.

) Bazı komisyon üyelerinin tazminat talep edenleri fırsatçılar ya da Yasa'yı kötüye kullanan PKK sempatizanı saydıkları görülmektedir.

Bakanlar Kurulunun 15 Eylül 2005 gün ve 9239 sayılı Kararı ile hak sahiplerinin iddialarını herhangi bir bilgi ya da belge ile kanıtlama olanağı tanınmaktadır.

Yasanın adaletin yerine gelmesi ve amaçlandığı gibi giderim sürecinin başarılı bir şekilde yerine getirilebilmesi için ertesi yıla kadar yürürlükte kalması önerilmektedir; yasa geldi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5233 sayılı Kanun'la getirilen değişiklik, yani, süre uzatımı, uygulamadan doğan anlattığım bu zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Yasa'nın uygulanmasına değinmeden ve gelecekte de bu konuda önümüze gelecek sorunların şimdiden altını çizmeden geçemedim.

Bu nedenle, beni dinlediğiniz için yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Değer.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder