17 Mart 2014 Pazartesi


                       

                     ANA DİLDE EĞİTİM

 
Ana Dilde Eğitim,  Türkiye’nin çekinceleri:

           1982 Anayasamızın 3, 14 ve 42’ci maddeleri ve 25. Ocak.2004 tarihinde yürürlüğe giren ‘’ Ana Dil Yönetmeliği ‘’ 4 ve 8 maddeleriyle  Türkçe dışında dil ve lehçelerde yayınlara ilişkin yönetmelikle İletişim Türkçedir. Türkçenin kullanılması zorunluluğu getirilmiştir.

Madde 4 — Yayınların Türkçe yapılması esastır. Türkçeden başka bir dil ve lehçede yayın yapılamaz

           Türkiye bu yasal gerekçeler ile Ana dilde Eğitime ve Türkçe dışında başka dillerin kullanılmasının yasaklanması veya şartlara bağlanması nedeniyle karşı çıkmaktadır.

Siyaseten ise Ana dilde eğitimin serbest bırakılması Türkiye’yi böler görüşü hâkimdir.

ANA DİL YÖNETMELİĞİ MİLLETLER ARASI SÖZLEŞMELERE AYKIRIDIR.

Şöyle ki;
AGİT (Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı)  Genel İlkeler bölümü ve 1. Maddesi ‘’ ulusal

azınlıklara mensup olanlar dahil, herkesin seçtiği dilde herhangi bir engelle karşılanmaksızın  ifade, bilgi alma, arama ve verme özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hakların kullanımı ancak Uluslar arası yasalara uygun olması şartıyla kısıtlanabilir. ‘’

2004 tarihli yönetmelikte, İletişim dilinin Türkçe olduğu, Türkçenin kural ve özeliklerinin bozulmadan kullanılması zorunluluğu ve Türkiye’nin kültür, eğitim ve bilim dili olarak tanıtılması AGİT’İN yukarıdaki ilkesiyle çelişiyor.

             Yönetmeliğin 5. maddesinin 2 ve 3 bendinde yer verilen "Bu dil ve lehçelerde yayınyetişkinlere, haber, müzik ve kültüre yönelik olacak", "yayınlar bu dil ve lehçelerin öğretimine yönelik yapılamaz" ifadeleri, yine AGİT'in "Kültür ve Dil Çeşitliliği" başlığı altında yer verilen "Devletler, çeşitli düşünce ve bilgilerin değişik dillerde ifadesini bulabileceği bir ortam yaratarak tercih özgürlüğünü güvence altına almamıdır" kriterlerine aykırılık gösteriyor.

            Kimliği koruma ve gelişme güvencesi Yönetmeliğin aynı düzenlemeyle ihlal ettiği bir başka ilke de, "Kimliğin Korunması" başlıklı, "Ulusal azınlıklar dâhil, herkes kendi dilini kullanarak veya medya yoluyla kendi kimliğini geliştirme hakkına sahiptir" ifadesinde yer alıyor.
         Lozan'da "ulusal azınlıklar" güvencesi Lozan Anlaşması'nda Türkiye, "özel, ticaret, din, basın Ve yayıncılık, kamu ve her alanda" hiçbir şekilde dil kullanımını engellemeyeceğini taahhüt etti.

AİHM  (Ana dilde eğitim hakkı talebi, İfade özgürlüğüdür.)
13. Ocak.1995‘te kurulan Eğitim-Sen, Eylül 2001 de tüzüğünün 2. Maddesinin 3 fıkrası

‘’Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda, herkesin kendi anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit, demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim görmesini savunur."

Yargı süreci sonucunda Eğitim-Sen 3.Temmuz.2005’ te tüzüğünden ifadeyi kaldırdı.

Sendika AİHM’e başvurusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ‘’ ifade özgürlüğü’’ ‘’sendika kurma özgürlüğünü ‘’ düzenleyen 10 ve 11 maddelerine ihlal edildiğini ileri sürdü.

AİHM Kararında ‘’ Ana dil talebinin, ulusal güvenliği yada kamu düzenini tehdit etmediğini..’’ açıklayınca bu durumda,

Eğitim- Sen ‘’ana dilde eğitim’’ ifadesini 15.Mayıs.2011 deki 8. Olağan Genel Kurulunda tekrar tüzüğüne koymuştur
1945 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne (Şartı'na) taraf olan Türkiye

          Cumhuriyeti, 1966 yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren “İkiz Sözleşmeler” adı ile de bilinen

* İktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme

*Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme

          Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeleri, 15.08.2000 tarihinde imzalamıştır. 4867 ve 4868 numaralı kanunlarla onaylanan Sözleşmeler, 23.09.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Anayasa m.90/5 uyarınca, Anayasaya aykırılığı dahi iddia edilemeyecek bu sözleşmeler,

Yüce Meclisten de geçmiştir.

           Türkiye bu sözleşmeleri imzalarken, Birleşmiş Milletler İktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin “Eğitim - öğrenim hakkı” ile ilgili 13. maddesine Türkçe lisanı konusunda Anayasanın 3, 14 ve 42. maddelerini,

                Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin de azınlık hakları ile ilgili 27. maddesine de Lozan Sözleşmesi'ni gerekçe göstermek suretiyle çekince koymuştur.

               Türkiye Cumhuriyeti şu an, başta eğitim - öğrenimde olmak üzere Türkçe resmi dilinin kamu hizmetlerinde tek dil olarak kullanımını kabul etmiştir.

Bu uluslararası sözleşmelere göre, halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir.

Halklar, bu hak vasıtasıyla kendi siyasi statülerini serbestçe tayin edebilecekler, iktisadi, sosyal ve siyasi varlıklarını serbestçe sürdürebileceklerdir. Tüm halklar, bulundukları coğrafya üzerinde mevcut doğal kaynakları ve zenginlikleri kendi yararına serbestçe kullanabileceklerdir. Bir halk, sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir şekilde yoksun bırakılamayacaktır. Sözleşmelere taraf olan tüm devletler, halkların kendi kaderlerinin tayin hakkının sağlanması için çaba gösterecekler ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne uygun olarak bu hakka saygılı olacaklardır.

Türkiye burada Üniter yapı içinde ‘’Ayrı Halk ‘’ olarak nitelendirilmesi ve  ‘’ Özerklik’’ kazanma olarak yaklaşım göstermektedir.

          Bu sözleşmeleri imzalayacaksın ve TBMM de kabul edilerek Anayasamızın 90/5 maddesi gereğince Türkiye’yi bağlayıcı olarak kabul edeceksin ve bugünde Kürtlerin bu hakkı talep edince de karşı çıkacaksın
bu nedenle  Sözleşmeler değil de Türkiye güçlü devlet olarak bu sorunu kendisinin Demokrasi içinde çözmelidir.

             Yüzyıllardır Kürtlerin Demokratik hak ve talepleri Önceleri ‘’Düşman Talepler’’ Daha sonra ‘’ Vatanı Bölme’’ talepleri ve günümüz de ise ‘’ Terörist ‘’ talepler denilmektedir.

              Kürtlerin Demokratik Hak Ve Taleplerinden olan Ana Dilde Eğitim talebi Silahlı direniş yada Şiddet kullanımını özendiren bir kapsamda değildir.

İfade özgürlüğü kapsamındadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder