CHP Genel Başkan Yardımcısı Mesut DEĞER:
İMRALI KATKI SUNACAKSA DEĞERLENDİRİLMELİ
Diyarbakır'a bayram
ziyareti için gelecek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gelişi öncesinde
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi Mesut Değer ANF'ye konuştu.
CHP'nin hazırladığı
Kürt raporunu Haziran 2011'den önce Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu
tarafından Diyarbakır'da kamuoyuna açıklanacağını belirten Mesut Değer, Kürt
sorununun çözümü konusunda Öcalan'la görüşülmesinden yana olduğunu söyledi.
KÜRT, RADİKAL,
MUHAFAZAKAR YAPI CHP ÇATISINDA İKTİDARI HEDEFLEMELI
Her bireyin insanca,
insan onuruna yaraşın bir şekilde yaşaması için CHP çatışı altında birleşmeleri
gerekir diye düşünüyorum. Bu bir seçim ittifakı olarak algılanmamalı. Kendi
programları ve düşünceleri ile gelip CHP altında siyaset yapmaları, bizim de
CHP olarak bunların siyaset yapmalarına olanak sağlamamız lazım. Bu oluşumlar
adayını gösterebilmeli, görüşünü, düşüncesini özgürce anlatabilmeli,
savunabilmeli, seçim bölgesinde düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabilmeli, kendi
bölgesinde kendini ifade edebilmeli. Sorunlarını da TBMM'ye taşıyarak, bunları
CHP iktidarı içinde çözmeli. Kürt sorunu da buna dahil.
Benim bu düşüncem bir
ittifakın dışında, daha büyük bir çerçeve içinde ele alınması gerekir. Bunun
için herkese sorumluluk düştüğüne inanıyorum.
MESUT DEĞER CHP’Yİ PKK
ÇİZGİSİNE Mİ GETİRİYOR?
Sadece BDP ile bir
seçim ittifakı görüşmesi diye bir şey yok. Bu sayın Selahattin Demirtaş'ı
yurtdışında iken söylediği bir görüş. Olması gereken dar bir ittifak değil,
CHP'nin iktidara taşınmasıdır. Bu da seçim işbirliği, seçim ittifakı veya seçime
birlikte girmek değil de, az önce belirttiğim şekilde herkesin bir sorumluluk
altına girerek CHP çatısı altına gelmesidir.
Daha ortada bir şey
yokken, bir görüşme yokken bazı medya grupları ve bazı siyasi görüşler
alelacele ateş püskürmeye başladı. Basında yazılıyor, 'Mesut Değer'in ismine
dikkat edin, Mesut Değer CHP'yi PKK çizgisine getiriyor' diye...
Biz Türkiye'nin
bütünlüğü ve Türkiye'yi geleceğe taşıyacak bir projeden bahsediyoruz. En önemli
sorun da Türk-Kürt kardeşlerimizin her iki toplumda da bir arada yaşama
olanağının sağlanması gerekir. Bir arada yaşama koşullarını yaratmadığımız
zaman önümüzdeki süreçte çok daha büyük sorunlar yaşayabiliriz. İşte şimdiden
görüyoruz ve yaşıyoruz. Batıda kira vermede sıkıntılar var. Bir olay olduğunda
Kürtlere yönelik olarak yapılanları görüyoruz. Bunların tamamı topluma
yansıyor.
Bir arada yaşamayı
öğrenmemiz lazım. Birilerinin, partiler içindeki bazılarının bir takım
söylemlerini önemsememek lazım.
KİMLİK ŞEREFTİR,
NAMUSTUR, ONURDUR
Şu bir gerçektir. CHP
olmadan Kürt sorunu çözülemez. CHP’nin tarihsel süreci var. CHP kurumsal bir
partidir. Bunu bürokraside de, TSK’ da CHP'ye oy vermeyen kesimlerde de görmeniz
mümkün. Diyarbakır'daki bir boyacı da CHP'yi bilir. Türban konusunu da, Kürt
sorunundu da, diğer sorunları da Türkiye'de çözebilecek tek parti CHP'dir.
‘PKK’Yİ SİLAHSIZLANDIRAYIM’ DEDİĞİNİZDE SORUNU
ÇÖZEMEZSİNİZ’
Hazırlanan Kürt raporu
ile ilgili komisyonda olmadığım için bir şey diyemiyorum. Rapor hazırlanıp
yönetimimize geldiğinde eksik olan yada değinilmesi gereken başka bir şey
olursa ben de katkı sunarım.
1900'lü yıllardan
günümüze gelene kadar bir Kürt sorunu var. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor. 1980
ve geldiğimiz 2010 yılı itibariyle de PKK ve PKK'nin sorunu var. PKK ayrı Kürt
sorunu ayrı. Ancak 2010 yılına geldiğimizde Kürt sorunu ile PKK sorunu iç içe
geçmiştir.
Şimdi, 'Ben PKK
sorununu çözeyim, terör sorununu çözeyim, PKK'yi silahsızlandırayım' dediğiniz
zaman, sorunu çözemezsiniz. Bir müddet yol gidersiniz ancak. Ama Kürt sorunu
arkadan tekrar gelir. Ama iç içe geçtiği için PKK sorununu çözerken, Kürt
sorununu da çözmeniz lazım. Bunun sadece askeri değil, siyasal boyutu var,
sosyal boyutu, ekonomik boyutu var, kültürel haklar yönünden boyutu var ve en
önemlisi de Türkiye boyutu var.
81 ili ve 73 milyonu
kapsayan bir sorun bu. Onun için Kürt sorunu ve PKK sorunu içiçe girmiş. Bunu
ayırarak, tasnif ederek çözmek gibi bir düşünce doğru değildir. Benim şahsi
görüşüm ikisini de birlikte çözmek gerektiği yönündedir.
AKP GİDERSE, KÜRT
VEKİLLER MEMLEKETLERİNE GİDEMEZ
Şimdi Başbakan diyor
ki, 'Ben Kürtlerin büyük çoğunluğunun oyunu alıyorum. 70-80 milletvekili
çıkarıyorum ve Kürtler yanımda' diyor. AKP iktidardan düştüğü zaman, AKP'den
seçilen Kürt milletvekilleri yarın illerine gidemez. Ve bu kişiler bölgedeki
Kürtlerin desteğini alabilecek bir güce, yapıya sahip değil. Onun için
'Kürtlerin çoğunluğu beni destekliyor, bu kadar milletvekili çıkarıyorum
bölgeden' demek de doğru değil.
İMRALI KATKI SUNACAKSA
DEĞERLENDİRİLMELİ
BDP, 'Muhatap sadece
İmralı’dır' yaklaşımı içerisinde. İmralı da önemli bir kavramdır. Bu İmralı
kavramını da çözmek gerekir. Benim şahsi görüşüm, Kürt sorununu çözümü
konusunda İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir, katkı sunmayacaksa
değerlendirilmeyebilir. Kürt sorununun çözümü konusunda bunu ayrı olarak ele
almak lazım.
Örgütün
silahsızlandırılması konusunda da değerlendirmek lazım İmralı’yı.
Şimdi bölgede siyasi
görüşü ne olursa olsun Kürtler kendi kimliğini ifade edebilmeli, kendi
kimlikleri ile onlara yaşama şansı verilmeli.
Bu sorunun çözüm yeri
meclistir. Tüm görüşleri temsil eden siyasi partiler bunu meclis çatısı altında
tartışarak çözmeli.
AMASYA'NIN ELMASI,
YARGISIZ İNFAZLARDAN DAHA ÖNEMLİ
2002 yılı Aralık
ayında mecliste faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaları, yargısız infaz gibi
bölgede yaşanan birçok sorunu içeren araştırma önergelerini ben verdim Türkiye
Büyük Millet Meclisi'ne. 2007'ye kadar gelinen süreçte ise mecliste idare
amirleri, meclis başkanı toplantı yapar o hafta gündeme hangi konunun alınmasını
belirler.
Bu 5 yıllık süreç
içerisinde benim verdiğim bu önergelerim hep ikinci sırada kaldı. Amasya'nın
elması, Tuz Gölü'nün tuzu gibi bir sürü araştırma önergeleri hep birinci sıraya
çıktı ama verdiğim faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, yargısız infazlar
birinci sıraya gelip de ele alınmadı mecliste. Önergelerimiz birinci sıraya
alınmadı ve öyle kaldı, bitti.
En son bir araştırma
önergesi sunduk. 1987-2002 OHAL dönemini kapsayan bir araştırma önergesiydi.
OHAL döneminde yaşanan sorunları bir tablo halinde çıkardım.
OHAL DÖNEMİNDE
UYUŞTURUCUDAN 150 MILYAR RANT SAĞLANDI
OHAL sürecinde
Diyarbakır DGM'de 49 bin kişi yargılandı. Bunu aileleri, yakınlarını
hesaplayarak onla çarpsanız yaklaşık 500 bin insana tekabül ediyor.
Bu süreçte yaşanan
çatışmalarda 36 bin ölü, 18 bin yaralı var. Bunların içerisinde PKK'lı, köy
korucusu, asker, sivil vatandaş ve polis var. Bunlar resmi rakamlar. Ancak
gayri resmi rakamlara baktığınızda korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. Ben
önergemde 1987 ile 202 yılında yaşanan bütün olayların araştırılmasını istedim.
O süreçte kim kusurlu ise, kim hatalı ise ortaya çıksın istedim. 1994 yılında
bölgedeki uyuşturucu trafiği bölgeden geçerken yüzde 10'dan birden bire yüzde
40'a çıktı.
150 milyar doların
üzerinde bir rant piyasası oluştu. Sonraki süreçte mahkemelere yansıyan
davalarda resmi araçlarla uyuşturucu taşındığı ortaya çıktı.
‘BABAM KORUCULUĞU
KABUL ETMEDİ’
Zaman aşımına
bakılmaksızın görevli kişi veya kişiler kim ise, zaman aşımına bakılmaksızın
meclis araştırması açılmasını istedim. Bunlar yapılmadı. Yapılsaydı OHAL
dönemindeki o karanlık dönem hepsi ortaya çıkacaktı.
En önemli süreç 93
yılıydı. İşte deniliyor Turgut Özal vefat etti. 33 er şehit edildi. Cem Ersever
öldürüldü. Uğur Mumcu öldürüldü.
Bunların yansıra, bu
tarihte bölgeye bakın. Buralarda neler oldu. 1995 yılında Mehmet Ağar Emniyet
Genel Müdürü olunca bölgedeki bütün ağaları topladı ve köy koruculuğu yeniden
dayattı. Bizim aile aşiret olarak bölgede köy koruculuğunu kabul etmeyen tek
ailedir. Babam kabul etmemişti.
BAŞBAKANIN GÜCÜ
YETİYORSA OHAL DÖNEMİNİ SORGULASIN
Tansu Çiller'in
başbakanlığında bir açıklama yapıldı. Terörle mücadele sertleştirilecek ve
gereken cevap verilecek denildi. Ardından Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın
öldürüldü. Ondan sonra Lice'yi yerle bir ettiler. 640 ev ve işyeri tarandı,
tahrip edildi. Ve bölgede faili meçhul cinayetler arttı, yargısız infazlar
başladı, insan hakları ihlalleri korkunç bir boyuta vardı, köyler yakılıp
yıkılmaya başladı.
İnsanlar emniyetten
hak aramaktan korkar hale geldi, insanlar akşamları evlerine kapandı ve kimse
kimseyi soramaz bir duruma geldi.
DYP Genel Başkanı
Başbakan Tansu Çiller, 'PKK'ye yardım eden sanatçı ve işadamlarını biliyoruz'
dedikten sonra aynı yıl Kürt işadamları öldürülmeye başlandı.
İstanbul-İzmit-Hendek-Sapanca'da başta Behçet Cantürk olmak üzere 20'nin
üzerinde işadamı öldürülmeye başlandı. DYP'nin şahin kanadı 94 yılında 'PKK
meclistedir' deyince, DEP 'li milletvekilleri apar-topar gözaltına alınıp
hapishaneye konuldu.
Yaşanan yargısız
infazlar, köy yakmalar, faili meçhuller OHAL döneminin bir ürünü. Bu dönemi iyi
irdelemek lazım. Kürt sorununun çözümünde en önemli faktör OHAL döneminin
masaya yatırılmasıdır.
Başbakan dedi ki,
'Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Her konuyu masaya yatırmamız lazım.
Hesaplaşmalıyız, çok konuşmalıyız." Gücü yetiyorsa bunu yapsın.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder