5 Ekim 2013 Cumartesi


 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Mesut DEĞER: İMRALI KATKI SUNACAKSA DEĞERLENDİRİLMELİ

20 Kasım 2010 Cumartesi, 15:34 · tarihinde BANU AVAR tarafından eklendi



Diyarbakır'a bayram ziyareti için gelecek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gelişi öncesinde CHP Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi Mesut Değer ANF'ye konuştu.

CHP'nin hazırladığı Kürt raporunu Haziran 2011'den önce Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Diyarbakır'da kamuoyuna açıklanacağını belirten Mesut Değer, Kürt sorununun çözümü konusunda Öcalan'la görüşülmesinden yana olduğunu söyledi.

KÜRT, RADİKAL, MUHAFAZAKAR YAPI CHP ÇATISINDA İKTİDARI HEDEFLEMELI

Her bireyin insanca, insan onuruna yaraşın bir şekilde yaşaması için CHP çatışı altında birleşmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bu bir seçim ittifakı olarak algılanmamalı. Kendi programları ve düşünceleri ile gelip CHP altında siyaset yapmaları, bizim de CHP olarak bunların siyaset yapmalarına olanak sağlamamız lazım. Bu oluşumlar adayını gösterebilmeli, görüşünü, düşüncesini özgürce anlatabilmeli, savunabilmeli, seçim bölgesinde düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabilmeli, kendi bölgesinde kendini ifade edebilmeli. Sorunlarını da TBMM'ye taşıyarak, bunları CHP iktidarı içinde çözmeli. Kürt sorunu da buna dahil.

Benim bu düşüncem bir ittifakın dışında, daha büyük bir çerçeve içinde ele alınması gerekir. Bunun için herkese sorumluluk düştüğüne inanıyorum.

MESUT DEĞER CHP’Yİ PKK ÇİZGİSİNE Mİ GETİRİYOR?

Sadece BDP ile bir seçim ittifakı görüşmesi diye bir şey yok. Bu sayın Selahattin Demirtaş'ı yurtdışında iken söylediği bir görüş. Olması gereken dar bir ittifak değil, CHP'nin iktidara taşınmasıdır. Bu da seçim işbirliği, seçim ittifakı veya seçime birlikte girmek değil de, az önce belirttiğim şekilde herkesin bir sorumluluk altına girerek CHP çatısı altına gelmesidir.

Daha ortada bir şey yokken, bir görüşme yokken bazı medya grupları ve bazı siyasi görüşler alelacele ateş püskürmeye başladı. Basında yazılıyor, 'Mesut Değer'in ismine dikkat edin, Mesut Değer CHP'yi PKK çizgisine getiriyor' diye...

Biz Türkiye'nin bütünlüğü ve Türkiye'yi geleceğe taşıyacak bir projeden bahsediyoruz. En önemli sorun da Türk-Kürt kardeşlerimizin her iki toplumda da bir arada yaşama olanağının sağlanması gerekir. Bir arada yaşama koşullarını yaratmadığımız zaman önümüzdeki süreçte çok daha büyük sorunlar yaşayabiliriz. İşte şimdiden görüyoruz ve yaşıyoruz. Batıda kira vermede sıkıntılar var. Bir olay olduğunda Kürtlere yönelik olarak yapılanları görüyoruz. Bunların tamamı topluma yansıyor.

Bir arada yaşamayı öğrenmemiz lazım. Birilerinin, partiler içindeki bazılarının bir takım söylemlerini önemsememek lazım.

KİMLİK ŞEREFTİR, NAMUSTUR, ONURDUR

Şu bir gerçektir. CHP olmadan Kürt sorunu çözülemez. CHP’nin tarihsel süreci var. CHP kurumsal bir partidir. Bunu bürokraside de, TSK’ da  CHP'ye oy vermeyen kesimlerde de görmeniz mümkün. Diyarbakır'daki bir boyacı da CHP'yi bilir. Türban konusunu da, Kürt sorunundu da, diğer sorunları da Türkiye'de çözebilecek tek parti CHP'dir.

 ‘PKK’Yİ SİLAHSIZLANDIRAYIM’ DEDİĞİNİZDE SORUNU ÇÖZEMEZSİNİZ’

Hazırlanan Kürt raporu ile ilgili komisyonda olmadığım için bir şey diyemiyorum. Rapor hazırlanıp yönetimimize geldiğinde eksik olan yada değinilmesi gereken başka bir şey olursa ben de katkı sunarım.

1900'lü yıllardan günümüze gelene kadar bir Kürt sorunu var. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor. 1980 ve geldiğimiz 2010 yılı itibariyle de PKK ve PKK'nin sorunu var. PKK ayrı Kürt sorunu ayrı. Ancak 2010 yılına geldiğimizde Kürt sorunu ile PKK sorunu iç içe geçmiştir.

Şimdi, 'Ben PKK sorununu çözeyim, terör sorununu çözeyim, PKK'yi silahsızlandırayım' dediğiniz zaman, sorunu çözemezsiniz. Bir müddet yol gidersiniz ancak. Ama Kürt sorunu arkadan tekrar gelir. Ama iç içe geçtiği için PKK sorununu çözerken, Kürt sorununu da çözmeniz lazım. Bunun sadece askeri değil, siyasal boyutu var, sosyal boyutu, ekonomik boyutu var, kültürel haklar yönünden boyutu var ve en önemlisi de Türkiye boyutu var.

81 ili ve 73 milyonu kapsayan bir sorun bu. Onun için Kürt sorunu ve PKK sorunu içiçe girmiş. Bunu ayırarak, tasnif ederek çözmek gibi bir düşünce doğru değildir. Benim şahsi görüşüm ikisini de birlikte çözmek gerektiği yönündedir.

AKP GİDERSE, KÜRT VEKİLLER MEMLEKETLERİNE GİDEMEZ

Şimdi Başbakan diyor ki, 'Ben Kürtlerin büyük çoğunluğunun oyunu alıyorum. 70-80 milletvekili çıkarıyorum ve Kürtler yanımda' diyor. AKP iktidardan düştüğü zaman, AKP'den seçilen Kürt milletvekilleri yarın illerine gidemez. Ve bu kişiler bölgedeki Kürtlerin desteğini alabilecek bir güce, yapıya sahip değil. Onun için 'Kürtlerin çoğunluğu beni destekliyor, bu kadar milletvekili çıkarıyorum bölgeden' demek de doğru değil.

İMRALI KATKI SUNACAKSA DEĞERLENDİRİLMELİ

BDP, 'Muhatap sadece İmralı’dır' yaklaşımı içerisinde. İmralı da önemli bir kavramdır. Bu İmralı kavramını da çözmek gerekir. Benim şahsi görüşüm, Kürt sorununu çözümü konusunda İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir, katkı sunmayacaksa değerlendirilmeyebilir. Kürt sorununun çözümü konusunda bunu ayrı olarak ele almak lazım.

Örgütün silahsızlandırılması konusunda da değerlendirmek lazım İmralı’yı.

Şimdi bölgede siyasi görüşü ne olursa olsun Kürtler kendi kimliğini ifade edebilmeli, kendi kimlikleri ile onlara yaşama şansı verilmeli.

Bu sorunun çözüm yeri meclistir. Tüm görüşleri temsil eden siyasi partiler bunu meclis çatısı altında tartışarak çözmeli.

AMASYA'NIN ELMASI, YARGISIZ İNFAZLARDAN DAHA ÖNEMLİ

2002 yılı Aralık ayında mecliste faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaları, yargısız infaz gibi bölgede yaşanan birçok sorunu içeren araştırma önergelerini ben verdim Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne. 2007'ye kadar gelinen süreçte ise mecliste idare amirleri, meclis başkanı toplantı yapar o hafta gündeme hangi konunun alınmasını belirler.

Bu 5 yıllık süreç içerisinde benim verdiğim bu önergelerim hep ikinci sırada kaldı. Amasya'nın elması, Tuz Gölü'nün tuzu gibi bir sürü araştırma önergeleri hep birinci sıraya çıktı ama verdiğim faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, yargısız infazlar birinci sıraya gelip de ele alınmadı mecliste. Önergelerimiz birinci sıraya alınmadı ve öyle kaldı, bitti.

En son bir araştırma önergesi sunduk. 1987-2002 OHAL dönemini kapsayan bir araştırma önergesiydi. OHAL döneminde yaşanan sorunları bir tablo halinde çıkardım.

OHAL DÖNEMİNDE UYUŞTURUCUDAN 150 MILYAR RANT SAĞLANDI

OHAL sürecinde Diyarbakır DGM'de 49 bin kişi yargılandı. Bunu aileleri, yakınlarını hesaplayarak onla çarpsanız yaklaşık 500 bin insana tekabül ediyor.

Bu süreçte yaşanan çatışmalarda 36 bin ölü, 18 bin yaralı var. Bunların içerisinde PKK'lı, köy korucusu, asker, sivil vatandaş ve polis var. Bunlar resmi rakamlar. Ancak gayri resmi rakamlara baktığınızda korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. Ben önergemde 1987 ile 202 yılında yaşanan bütün olayların araştırılmasını istedim. O süreçte kim kusurlu ise, kim hatalı ise ortaya çıksın istedim. 1994 yılında bölgedeki uyuşturucu trafiği bölgeden geçerken yüzde 10'dan birden bire yüzde 40'a çıktı.

150 milyar doların üzerinde bir rant piyasası oluştu. Sonraki süreçte mahkemelere yansıyan davalarda resmi araçlarla uyuşturucu taşındığı ortaya çıktı.

‘BABAM KORUCULUĞU KABUL ETMEDİ’

Zaman aşımına bakılmaksızın görevli kişi veya kişiler kim ise, zaman aşımına bakılmaksızın meclis araştırması açılmasını istedim. Bunlar yapılmadı. Yapılsaydı OHAL dönemindeki o karanlık dönem hepsi ortaya çıkacaktı.

En önemli süreç 93 yılıydı. İşte deniliyor Turgut Özal vefat etti. 33 er şehit edildi. Cem Ersever öldürüldü. Uğur Mumcu öldürüldü.

Bunların yansıra, bu tarihte bölgeye bakın. Buralarda neler oldu. 1995 yılında Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü olunca bölgedeki bütün ağaları topladı ve köy koruculuğu yeniden dayattı. Bizim aile aşiret olarak bölgede köy koruculuğunu kabul etmeyen tek ailedir. Babam kabul etmemişti.

BAŞBAKANIN GÜCÜ YETİYORSA OHAL DÖNEMİNİ SORGULASIN

Tansu Çiller'in başbakanlığında bir açıklama yapıldı. Terörle mücadele sertleştirilecek ve gereken cevap verilecek denildi. Ardından Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın öldürüldü. Ondan sonra Lice'yi yerle bir ettiler. 640 ev ve işyeri tarandı, tahrip edildi. Ve bölgede faili meçhul cinayetler arttı, yargısız infazlar başladı, insan hakları ihlalleri korkunç bir boyuta vardı, köyler yakılıp yıkılmaya başladı.

İnsanlar emniyetten hak aramaktan korkar hale geldi, insanlar akşamları evlerine kapandı ve kimse kimseyi soramaz bir duruma geldi.

DYP Genel Başkanı Başbakan Tansu Çiller, 'PKK'ye yardım eden sanatçı ve işadamlarını biliyoruz' dedikten sonra aynı yıl Kürt işadamları öldürülmeye başlandı. İstanbul-İzmit-Hendek-Sapanca'da başta Behçet Cantürk olmak üzere 20'nin üzerinde işadamı öldürülmeye başlandı. DYP'nin şahin kanadı 94 yılında 'PKK meclistedir' deyince, DEP 'li milletvekilleri apar-topar gözaltına alınıp hapishaneye konuldu.

Yaşanan yargısız infazlar, köy yakmalar, faili meçhuller OHAL döneminin bir ürünü. Bu dönemi iyi irdelemek lazım. Kürt sorununun çözümünde en önemli faktör OHAL döneminin masaya yatırılmasıdır.

Başbakan dedi ki, 'Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Her konuyu masaya yatırmamız lazım. Hesaplaşmalıyız, çok konuşmalıyız." Gücü yetiyorsa bunu yapsın.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder