24 Ekim 2013 Perşembe


ABD’NİN ESKİ ANKARA BÜYÜKELÇİLERİNDEN TÜRKİYE RAPORU

ABD düşünce kuruluşu Bipartisan Policy Center tarafından, içinde ABD’nin eski Ankara Büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman’ın da bulunduğu kurul tarafından hazırlanan ‘Söylemden Gerçekliğe’ raporu.

ABD düşünce kuruluşu Bipartisan Policy Center tarafından, içinde ABD’nin eski Ankara Büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman’ın da bulunduğu kurul tarafından hazırlanan ‘Söylemden Gerçekliğe: ABD’nin Politikasını Yeniden Çerçevelemek’ başlıklı raporda Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması halinde partisine hükmedememe seçeneğiyle karşılaşabileceği, geçmişte Demirel ve Özal’ın da aynı durumla karşı karşıya kaldıklarına dikkat çekildi.

Raporun ‘Erdoğan’ın Siyasi Geleceği’ bölümünde Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı makamını güçlendirdikten sonra bu makama aday olmak istediğinin kaydedildiği raporda,

“Başbakan Erdoğan’ın istediği başkanlık türünün getirilmesi ya parlamentoda güçlü ya da referandumda ezici çoğunlukla ilgili. Her iki durum da Erdoğan’ın demokratikleşme süreciyle yanına almak istediği güçlü Kürt desteğine bağlı. Fakat kendisinin Taksim protestolarına verdiği alarm verici karşılık ve Kürt açılımında ayak sürüme algısı Kürtler gibi gibi AKP içindekiler dahil birçok Türkün sahip olduğu gizli korkuları yeniden güçlendirdi. Sonuç olarak Erdoğan’ın güçlendirilmiş başkanlık sistemi umutları soldu. Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceğinde oynayacağı rolünü gelecekteki üç seçim belirleyecek. Erdoğan’ın, Türkiye’nin devam eden huzursuzluklara vereceği karşılığı belirleyecek olan kişiliği ve kazanmaya devam edeceği gücün miktarını belirleyecek seçimlere hangi pozisyonda gireceği kararı” dedildi.

“Taksim protestolarının en yakın etkisi Erdoğan’ın güçlü başkanlık emellerinin sonu oldu. En ateşli destekçileri bile şu anda -tek başına Anayasa Değişikliği şöyle dursun- arzu duyduğu başkanlık sistemi için gerekli bulunan anayasal düzenlemeleri parlamentoya sunabileceğine inanmıyor” ifadelerinin yer aldığı raporda şu değerlendirmelere yer verildi:

“Erdoğan şimdiki anayasayla 2014’te cumhurbaşkanı adayı olması ya da 2015’te dördüncü bir dönem daha başbakan olarak kalmak hedefiyle seçimlere girmesi gibi iyi olmayan iki siyasi seçenekle karşı karşıya kaldı. Başkanlık arayışında iki sorun var. Türkiye’de cumhurbaşkanı önemli güce sahip olmasına rağmen hükümeti, iktidar partisini ve ülkeye akan parayı kontrol edemiyor.  Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in kendileri yerine başbakanlar olarak esnek isimler atamayı denediler ancak farklı sonuçlarla karşılaştılar. Sonuç itibarıyla bu her iki cumhurbaşkanı eninde sonunda partileri ve hükümetleri üzerindeki kontrolü kaybetti. Bu Erdoğan’ın anayasayı değiştirmeyi isteme sebebi bu. Erdoğan’ın güçlü başkanlık sistemi oluşturma olasılığının az görülüyor ve cumhurbaşkanının yetkilerini güçlendirmeyi hedefleyebilir. Anayasa Mahkemesi’nin iki dönem cumhurbaşkanlığına kapı açan kararı var. Gül, Erdoğan’ı geçmişte yaptığı gibi kolayca desteklemeyeceğinin işaretlerini verdi. Başbakanla makamını değiştirme konusuna uyabilir, fakat yine, bu Erdoğan’ın parti ve hükümetteki kontrolünü korumasını engeller”.

                                      Raporda yer alan bazı değerlendirmeler ise şöyle:

ü  İşbirliği içinde ve güçlü bir Türkiye Orta Doğu’nun yeniden inşasına yardımda önemli ortak olabilir. ABD’nin bölgede dönebileceği, Türkiye gibi yapıcı potansiyele sahip başka ülke yok. Ancak şu an için durum farklı. Bu Washington ve Ankara’nın ilişkilerinde karşılaştıkları ilk türbülans değil. Çalışma grubu, geçmişte olduğu gibi ilişkilerin yeniden güçlendirilebileceğine inanıyor. Washington’un Ankara’ya farklı bir yaklaşım göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Amerikan politikacıları bu değişikliklerin ve Türkiye’nin şu anda karşı karşıya bulunduğu güçlüklerle, bunların büyük ABD-Türkiye işbirliği üzerindeki etkisinin farkına varmalı. Bu endişeleri atlamak yerine ABD politikası, retorikten uzaklaşmalı ve gerçekçi değerlendirmeler ve Türkiye’yle ilişkilerin durumu hakkında diyaloga yönelmeli.

ü  Türkiye’nin iç İstikrarı ve demokratik süreç: Türkiye’nin iç siyasi gelişmesinin izlediği yön sadece Türkler için değil fakat aynı zamanda ABD için de endişeleri artırıyor. Pratik olarak bu Washington’un Ankara ile bu basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve Türk hükümetinin giderek artan hizipçiliği gibi endişeler konusunda açık olması gerektiği anlamına geliyor. Amerikan yetkilileri aynı zamanda açık biçimde bu alanlardaki herhangi bir olumlu gelişmeyi cesaretlendirmeli, övmeli ve kabul de etmelidir.

ü  Her iki tarafın söylemi daha samimi olmalıdır: ... ABD aynı zamanda AK liderlerine söylemlerinin Türkiye’nin imajına zara verdiğine işaret etmeyi sürdürmelidir.

ü  Türkiye’nin kalkınmasının desteklenmesi: ABD Türkiye’nin demokratik kurumlarında, sivil toplumunun açılmasında ve ekonomisinin modernizasyonunda devam eden iyileşmeyi cesaretlendirmeli ve desteklemelidir.

ü  Demokratikleşmenin desteklenmesi: Amerikan yetkilileri açık şekilde Türk hükümetinin demokratik özellikle de azınlık gruplarla ilgili ve siyasi özgürlükler konusundaki eksikliklere hitap eden girişimlerini cesaretlendirmelidir. İyileştirmeler esastır. Özellikle önemli olan devam eden Amerikalı politikacıların desteklemeye ve cesaretlendirmeye devam etmek zorunda oldukları Kürt barış sürecidir. Bunun çözüme ulaşmasının olumlu etkileri ABD’nin diğer konularda yardımına, özellikle de Türk ekonomik dinamizmi için gelecekte kritik durumda bulunan, Irak merkez hükümeti ve Kürt nüfus arasındaki enerji anlaşmazlıklarının çözümü konusundaki girişimler yoluyla, neden olabilir.

ü  Sivil ve ekonomik özgürlük taraftarı olmak: Washington, gazetecilerin hapse atılmasına ve kovulmasına, muhalif iş âleminin keyfi denetimler ve soruşturmalarla hedef alınmasına ve Türkiye’de işleyen diğer muhalefet türlerine karşı açıkça konuşmalıdır. Türkiye’nin bu alanlarda ilerlemesi Türkiye’nin uluslararası ticaret müzakerelerine dâhil olmasında ABD desteğine bağlı olabilir.

ü  Gerçekçi dış politika beklentilerinde bulunmak: ABD’nin geniş Orta Doğu da Türk yardımı konusunda beklentileri ılımlı olmalı, onun yerine Türkiye’nin gerçekçi biçimde yardımcı olabileceği Suriye, Irak, İsrail ve İran’a odaklanmalı”.


BPC’nin raporunda ayrıca Türkiye’nin Suriye’deki muhalefetin aşırı kesimleriyle değil ılımlı bölümüyle işbirliği yapması, ABD’nin bu konuda Türkiye ve diğer dost ülkelerle, Suriye’de daha ılımlı, pragmatik, cihatçı olmayan muhalefet oluşturulması konusunda çalışmalarını iki katına çıkarması istenirken, “ABD ve Türkiye’nin güçlü, istikrarlı Batı eğilimli, birleşik bir Irak çerçevesinde Irak ve El Kaide etkisinin güçlü biçimde sınırlandığı otonom bir Kürt bölgesini desteklemede ortak çıkarları vardır” ifadeleri yer aldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder