RUDAW 31.10.2014

Röportaj
FLAŞ İDDİA:
Hüda-Par’la çatışma yeni örgütün işi!
Mesut Değer
Türkiye’nin
anamuhalefet partisi CHP’nin Diyarbakır eski milletvekili Mesut Değer, JİTEM’in
lağvedildiğini, devleti içerisinde yen bir örgütün kurulmuş olabileceğini ve bu
örgütün, Demokratik Bölgeler Partisi ( DBP) ile Hür Dava Partisi (Hüda-Par)
arasında çatışma çıkardığını ileri sürdü.
Şemdinli’deki
Umut Kitapevi’nin bombalanmasından sonra meydana gelen olayları araştıran
“Şemdinli-Yüksekova-Hakkari’de Yaşanan Olayları Araştırma Komisyonu’nda yer
alan ve “Şemdinli mi? Kürt Sorunu mu?” kitaplarının yazarı Mesut Değer Rudaw’a
konuştu.
Değer, “çözüm
süreci”ni, hükümetin Kobani politikasını ve Hüda-Par ile DBP arasında yaşanan
çatışmaları değerlendirdi.
Kobani’deki
IŞİD saldırılarının ardından Türkiye’de yürütülen “çözüm süreci”nde yeni bir
döneme girildi. Süreç nereye doğru gidiyor?
Çözüm süreci
2013’ten beri süregelen bir başlangıçtır. 2 yıl içerisinde bölgede ölümler
azaldı. İmralı’nın artık silahla değil, siyasetle yürünmesi gerektiğini
söylemesinden sonra bölgede ortam yumuşadı. Ekonomi ve turizm canlandı. Ama bu
süreçte, gerçekten bir çözüm süreci var mıdır, yok mudur, sorusu gündeme geldi.
Kobani’deki gelişmeler bu süreçte sert söylemleri gündeme getirdi. Çözüm süreci
için en önemli konu hükümetin kararlılığıdır. Bunun için inandırıcı adımlar
atması lazım.
Nedir o
inandırıcı adımlar?
Ortadoğu,
Suriye ve Irak’ta gelişmeler var. Irak’ta fiilen bir Kürt devleti kurulmuştur.
Suriye’deki Kürtler kantonlar şeklinde varlığını ve haklılığını ortaya koymaya
çalışıyor. Türkiye’deki Kürtler ise 81 il ile kaynaşmış, bu nedenle bütünleşme
olmuştur. Sadece Kürtler’e yönelik adımlarla bu iş olmaz. Belirli hakların
verilmesi, istenen yasal adımların atılması, İmralı’nın durumunun
iyileştirilmesi, genel af gibi düzenlemeler yetmez.
Gelinen
süreçte, durum Türkiye’deki Kürtler’in dışına çıktı. Suriye’de yaşanan olaylar
Türkiye’deki Kürtler’i de ilgilendirir. Biz Türkiye sınırına tankları dizdik.
Tankları dizdik ama, 300-500 metre uzaklıktaki IŞİD mevzilerine tek atış
yapmıyoruz. Bu, IŞİD’in ilerlemesini sağlamaktır. Bu böyle okunur. Biz uçuşa
engel hava sahası diyoruz. Uçuşa engel hava sahası ilan edilmesi demek IŞİD’i
korumak demektir.
Bunu biraz
açabilir misiniz, tam olarak ne demek istiyorsunuz?
Uçuşa engel
hava sahası IŞİD’in mevzilerinin bombalanması yönünde engel oluşturur. Uçuşa
engel bölge oluşturduğunuz zaman, koalisyon uçakları o bölgeyi
bombalayamayacak. Suriye uçakları kalkıp, kuzeyindeki IŞİD mevzilerini
bombalayabilir mi? Hayır. Angajman kuralları gereği bir savaş uçağının kalkıp,
Türkiye sınırındaki bölgeyi bombalama imkanı yoktur.
Irak’taki
Kürdistan Bölgesi kurulmadan önce de 36. paralel oluşturuldu. Sonra da
federasyona gidildi. Benzer bir durum sözkonusu olamaz mı?
Irak’taki
36’ncı paralel Saddam gibi faşist bir yöneticinin kendi topraklarının
kuzeyindeki Kürt bölgesine yönelik hava sahasının uçuşa engeliydi. 36’ncı
paralel ABD’nin çizdiği bir uçuşa engel bölgeydi. Suriye’de ise sadece IŞİD
mevzilerinin bombalanmasını engellemek anlamına gelir.
Hükümet
yetkilileri, IŞİD’in terör örgütü olduğunu söylüyor. Buna ikna olmayan çevreler
hükümetin IŞİD’e destek verdiğini söylüyor. Hükümetin IŞİD’e ilişkin politikası
nedir?
Bugüne kadar bu
konularda çeşitli iddialar gündeme geldi. İnsanların Türkiye üzerinden IŞİD’e
katıldığı vs. gibi haberler çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı da dedi ki, “IŞİD’in
üzerinde İslam var, onun için dünya üzerine saldırıyor. PKK’nin üzerinde İslam
olmadığı için kimse saldırmıyor, o da terör, o da terör.” Bu çok tehlikeli bir
yaklaşım. Doğru PKK’nin başında İslam yoktur, ama Kürt kimliği ile İslamiyeti
karşı karşıya getirerek, bir kavganın içine sürüklemek çok tehlikelidir. IŞİD’i
dünyaya karşı koruma, IŞİD’i Kürt kimliği ile çatıştırmak anlamına gelir. 5-6
Ekim’deki olayların temelinde de bu yatar. Benim korkum, gelecekte Kürt kimliği
ile İslam kimliği arasındaki çatışmanın derinleşmesidir.
Bu ilginç bir
tespit. 5-6 Ekim’deki Hüda-Par ile DBP’lilerin karşı karşıya gelmesi, hükümetin
bu politikasının bir sonucu mu?
Sayın
Cumhurbaşkanımızın İslamiyet ile Kürt kimliğini çatıştırmak istiyor. Bu
önümüzdeki süreçte, ciddi sorunlara neden olabilir. Hizbullah ile BDP’nin bir
an önce barışması gerekir. Bu coğrafyada düşüncesi ne olursa, Kürt grupların
hepsinin olması gerekir. Herkesin kendini ifade etme hakkı olmalıdır. Çatışma
çıkaracak, söylemlerden kaçınılması gerekir.
BDP, DTK
saldırıların provokasyon olduğunu söyledi…
Elbette
provokasyon vardır. Bu işin içinde provokatörler de var, rant elde etmek
isteyenler var da var.
Kimdir bu
provokatörler, mesela geçmişte ismini sıkça duyduğumuz JİTEM gibi gruplar mı?
Geçmişte
JİTEM vardı, ama artık JİTEM ayyuka çıktı, lağvedildi. Başka bir örgüt kurulmuş
olabilir devlet içinde. Ama isminin ne olduğunu bilemem. Fakat, insanların
yürüyüşü, insanların kapışmasına ve büyük olayların çıkmasına neden oldu.
“Devlet
içinde yeni bir örgüt kurulmuş olabilir” demek için elinizde yeterli veri var
mı?
Olaylar
olduğu zaman bir arkadaşım aradı, evde olmayan bir komşusunun evinin önüne
kamyon çekilmiş, eşyalarını doldurup götürmüşler. Arkadaşı, “polis çağırdık,
polis yapabileceğimiz bir şey yoktur” dedi, diyor. Hüda-Par’lıların çevresi
sarılıyor, polisten yardım isteniyor. Polis, “kendinizi koruyun” diyor
Hüda-Par’lılar, gece mezarlıkta cenazelerini defnederken, HDP’li insanların cep
telefonlarına da mesajlar gidiyor. “Şehidiniz var, mezarlığa gelin” diye. Onlar
da gelince karşı tarafın da orada olduğunu, bu tarafın cenazesinin daha gelmediği
anlaşılıyor. İki taraf da sağduyulu davranıyor.
Yani JİTEM
benzeri bir örgüt kuruldu ve iki grubu karşı karşıya mı getirmek istiyor?
Birden fazla
örgüt de kurulmuş olabilir. Elbette kurulmuştur. Devlet elbette boş durmayacak.
Güvenliğini tesis etmek için legal ve illegal kuruluşları vardır.
Tekrar Rojava
konusuna dönersek, Türkiye hükümeti neden Kobani’ye yardımda gecikti?
Hükümet,
Kürtler’in özerklik yönündeki gücü zayıflasın. Egemenlikleri zayıflasın
istiyor. Bu şekilde Türkiye’deki Kürtler’in taleplerinin de azalmasını istiyor.
Onun için PYD’deyi de “terör örgütleri listesi”ne aldı. Kobani’deki direniş
artık bir simge halinde. “Arap Baharı” başladığı zaman, birçok ülkede rejimler
değişti. Türkiye, Suriye’yi de aynı şekilde gördü. Suriye’de Esad rejiminin
güçlü olduğunu göremedi. Suriye’nin kısa sürede düşeceğini hesap ettiler. IŞİD,
Esad’a karşı savaşırken, Türkiye buna göz yumdu. PYD Esad’a karşı savaş içinde
değildi, ama onunla da hareket etmiyordu. Kendi özerkliğini oluşturmak için
Kürt kimliği yönünde oluşuma gitti. Kobani’nin düşmesini Erdoğan da istiyor,
hükümet de istiyor.
Mesut Değer /
PORTRE
Mesut Değer,
1959’da Diyarbakır’da doğdu. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ni bitirdi. 1992 yılında CHP Diyarbakır Kurucu İl Başkanı olarak
göreve başladı. 1999 yılına kadar Diyarbakır İl Başkanlığı görevini yürüttü.
1999 yılından itibaren CHP’de PM üyeliği, MYK üyeliği ve Genel Sekreter
Yardımcılığı yaptı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder