AMERİKA’NIN
SESİ: “WASHINGTON’DAKİ ORTADOĞU ENSTİTÜSÜNDE ORTADOĞU VE
TÜRKİYE TARTIŞILDI”
Türkiye’de görev
yapmış olan emekli büyükelçi Robert Ford, Türkiye’nin Ortadoğu’daki kilit
önemine vurgu yaptığı konuşmasında,
“Türkiye, Suriye
konusunda bir yandan İslamcı militanlarla yakınlaşırken bir yandan da siyasi
çözüme ağırlık verdi. Ankara’nın diplomatik çabaları olmaksızın İkinci Cenevre
Konferansı düzenlenemez. Türkiye’nin son zamanlarda İslamcı militanlara karşı sertleşen tutumu da
söz konusu. Büyük bir değişim var. 3 Haziran günü Türkiye’nin El Nusra’yı
terörist örgüt ilan etmesi önemli bir değişime işarettir. Bu biraz geç oldu,
biz El Nusra’yı bir buçuk yıl önce terörist ilan ettik. Ama Türkiye bunu açık
bir mesaj vermek için yaptı. Türkiye ile Batılı ülkeler arasında Türkiye
üzerinden Suriye’ye geçen cihatçılar konusunda daha iyi bir işbirliği olduğunu
gösteren bir dizi işaret var. Bu konudaki kaygılarımızı daha önce birçok kez
dile getirmiştik. Ancak Türkler’in politikalarını tamamen değiştirdiğini de
düşünmüyorum. Çünkü Türkiye hala Şam rejiminin bir şekilde devrilmesinden yana.
Hepinizin bildiği gibi Suriye’nin kuzeyindeki isyancıların elinde daha
sofistike silahlar var, bunlar Türkiye’nin onayı olmadan sınırı geçemez. Bu da
bana silah sevkiyatının sona ermediğini gösteriyor. Bundan sonraki aşamada
Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesi için baskı yapmaya devam
edecek. Her ne kadar Türkiye’nin Suriye politikaları kaygı yaratsa da son
gelişmeler ışığında Türkiye’nin hala yeri doldurulamaz bir konumu var. Suriye
savaşıyla ilgili taraflara bakarsanız, Türkiye hala vazgeçilmez konumda. Bunun
iki nedeni var. Birincisi, Suriye’deki muhaliflerle konuşmak istiyorsanız bunu
sadece Türkler aracılığıyla yapabilirsiniz. Örneğin Ürdün bu konuda yeterli
olamaz. İkincisi de mültecilere yönelik insani yardımlar. Suriye’de evlerini
terk etmek zorunda kalan 6,5 milyon mülteciye yardım yollayacaksanız, bunu da
ancak Türkiye üzerinden yapabilirsiniz” diye konuştu.
2000-2003 yılları arasında ABD’nin Ankara büyükelçiliği görevini
yürüten Robert Pearson ; “Amerika’nın son 60 yıldır birinci önceliği
Ortadoğu’da bir savaş çıkmasını engellemek oldu. Son üç yıldır biraz Obama’nın
bu konudaki ataleti, biraz da Türkiye’nin atılımları bu savaş riskini
yükseltti. Türkiye’deki siyasi kaygı ve olumsuz gelişmeleri, tüm bölgedeki
olası etkilerden ayrı tutamayız. Tüm dünyanın, bölgedeki soruna barışçı bir
çözüm bulması için daha istikrarlı daha barışçı ve demokratik bir Türkiye’ye
ihtiyacı var. Türkiye, Suriye ve bölgesel politikalarını belirlerken etnik
Kürtler ile ilgili kaygılarını ön plana çıkardı. Bu nedenle PKK’nın Suriye
ayağı PYD, etkisiz hale getirilmesi ve marjinalleştirilmesi gereken en büyük düşman
olarak görüldü. Suriye politikası bu temel üzerine kuruldu. Ama şimdi IŞİD gibi
daha büyük bir tehlike var ve bence bu tehdidin oluşmasından bir ölçüde Türkiye
de sorumlu. Bu yüzden Türkiye Irak, Suriye ve hatta Türkiye’deki Kürtler için
izlediği politikaları yeniden şekillendirmek zorunda kaldı”
Güney Avrupa ve Doğu Akdeniz’den Sorumlu Dışişleri Müsteşar
Yardımcısı Amanda Sloat;
‘’ Başkan Barack Obama’nın göreve gelmesinden bu yana geçen sürede
bölgesel tehditlerin daha da arttığını, işbirliği yapmanın gerekliğinin de her
zamankinden daha fazla önem kazandığını, Türkiye ile Amerika arasında zaman
zaman çok ciddi görüş ayrılıkları oluştuğunu ancak ilişkilerin bunları samimi
bir diyalogla ele almayı mümkün kılacak kadar güçlü olduğunu ve Türkiye, sınırlarında
büyük tehditlerle karşı karşıya. Hem bölgesel hem de uluslararası güveliği
tehdit eden IŞİD’in Irak’taki ilerleyişini kaygıyla izliyoruz. Sınır ötesi şiddet nedeniyle 70’den fazla
vatandaşını kaybeden, 1 milyondan fazla mülteciye kapılarını açarak büyük bir
mali külfet altına giren Türkiye, Suriye savaşının olumsuz etkilerini zaten hissetti”
“Türkiye’nin göz
kamaştıran ekonomik büyümesinde etkili olan unsurlardan biri de başlatılan
demokratik reformlardı. Bu ekonomik büyümeyi sürdürmek için Türkiye’nin
evrensel demokratik ilkelere bağlı kalması gerekir. Son aylarda yaşanan bazı
siyasi gelişmelerin kaygı verici olduğunu görmemiz gerekiyor. Türkiye’de
demokrasinin gidişatı, medya ve Internet özgürlüklerinin ne kadar güvence
altında olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin yeterince korunup-korunmadığı,
bireylerin toplanma ve ifade özgürlükleri olup-olmadığı yargının bağımsızlığı
ve azınlıkta olanların seslerine ne kadar kulak verildiği yolunda sorular
doğdu. Başkan Yardımcısı Joe Biden’in da belirttiği gibi Amerika, Türkiye’deki
gelişmelerle ilgilenmiyormuş gibi bir tavır alamaz. Çünkü bizler ancak açık
toplum, açık siyasi sistem, açık ekonomi ve demokratik kurumların olduğu ve
evrensel insan haklarına saygı duyan ülkelerin 21. Yüzyılda ileriye giden ülkeler
olacağına inanıyoruz. Amerika’nın Türkiye’nin içişlerine karışmak gibi bir
düşüncesi olmasa da tüm dünya ülkeleri için dile getirilen şeffaf ve denetime
açık yönetimlere destek ifadelerini dile getirmeyi sürdürecek. Bunun yanında,
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken devam eden siyasi tartışma sürecinin de
Türkiye’yi daha güçlü ve daha başarılı bir demokrasiye götüreceğinden umutluyum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder