27 Haziran 2014 Cuma




           TBMM BAŞKANLIĞINA 26.6.2014 TARİHİNDE VERİLEN ÇÖZÜM SÜRECİNE

YÖNELİK KANUN TASARISI YANİ  ‘’TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR KANUN’’

               İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM
MADDE 1:  Bu kanunu öncelikle  isim olarak değerlendirirsek;                                                             gelinen Kürt Sorunun çözümüne yönelik atılacak yasal düzenlemelerden ilki ve önemli bir adımdır. Süreç için ve Başlangıç olarak önemli görüle bilinir   Ancak Yetersizdir. Zira ;

’Kanunun başlangıcından  ‘’Terörün Sona erdirilmesi ‘ibaresi çıkartılmalı ‘’ PKK’nin silahsızlandırılması ‘’  Veya ‘’Çözüm süreci’’ denmelidir.

‘’ Toplumsal bütünleşmenin’’ ibaresi çıkartılmalı zira Asimilasyon görüntüsü çağrışımı yapmaktadır. ‘’BİRLİKTE YAŞAMAK’’  denmelidir.

 

MADDE 2 : 

(1)   Hükümetin görev alanı belirlenmektedir.

(a)   Bu fıkraya ‘’EĞİTİM’’ ‘’AVRUPA BİRLİĞİ KRİTERLERİ ‘’ ve ‘’ TÜRKİYE’NİN TARAF OLDUĞU MİLLETLERARASI SÖZLEŞME HÜKÜMLERİNİN İÇ HUKUK SİSTEMİNE GÖRE UYUM SAĞLANMASI’’  eklenmelidir.

(b)   ‘’GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLER’’ ibaresi Ve gerektiğinde ‘’ ARACI OLARAK 3 CÜ ÜLKE İLE GÖRÜŞMELER ‘’ eklenmelidir.

(c)    Silah bırakan örgüt mensubu ibaresinin başına ‘’ EYLEME KATILIP-KATILMASINA BAKILMAKSIZIN ‘’ Silah bırakan şeklinde düzenlenmelidir.

Eve dönüş ve sosyal yaşama katılım için bilgi vermek zorunluluğu ve İç işleri bakanlığının iznine tabi olmamalıdır.

‘’uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alır.’’ İbaresi yerine ‘’uyumlarının temini ve ONURLU İNSANCA YAŞAMALARI İÇİN gerekli tedbirleri alır.’’ Denmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum.

Bu fıkra ile silah bırakan kişinin hukuk karşısında cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. İkazını belirteyim. Bu konuda yasal düzenlemeler gereklidir.

        (ç)  ‘’ ŞEFAF OLARAK ‘’ ve ‘’TARAFSIZ, DÜRÜST, DOĞRU OLARAK KAMU OYUNU BİLGİLENDİRME’’   olmalıdır.

(d)   Maddenin bu fıkrasına ise ‘’ VE DENETİMİ YAPMALI, SONUCA ULAŞMAK İÇİN DOĞABİLECEK ENGELLERE YÖNELİK TEDBİRLERİ ALMAK ‘’ cümlesinin eklenmesi gerektiğini,

(e)   Maddenin bu fıkrasına ise ‘’ VE YASAL DÜZENLEMELERİN YASALAŞMASINI SAĞLAR’’ ibaresinin eklenmesi gerektiğini,

 

MADDE 3 :  Bu maddeye eklenmesi gereken ise ‘’ ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÖNEMLİ ATILMASI GEREKEN  ADIMLAR İSE TBMM DENETİMİNE TABİ OLMALIDIR. ‘’

                    TBMM DEVREYE GİRMELİDİR.

MADDE 4 : 

(1)   Görevini yerine getirmeyen,  görevini savsayan, imtina eden, yanıltıcı bilgi veren görevliler hakkında cezai müeyyide getirilmelidir.

(2)   Bu maddenin ucu açıktır.  Görevini yerine getirecek kamu görevlisinin görevini illegal yöntem müracaatına kadar götürebilir. FMC, Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri, Temel Hak ve Hürriyetler de, Anayasa da yer alan tüm hakların ihlallerinde görevini yapan kamu görevlisine ceza-i ve hukuki sorumluluğu ortadan kaldırması ile karşı karşıyayız.

Burada önemli olan bu konuda düzenlenecek yönetmeliklerde dikkat edilmesi gerekir. Ve Hükümet ise; görevli olan görevlinin makamı ve görevini yerine getirecek kişilerin isimlerinin belirlenmesi, görevi ve görev alanlarının sınırlarının önceden çizilerek belirlenmesi göreve başlamadan önce zapt rapta altına alınması bir zorunluluktur.

Aksi halde;

Hak ve ihlallerde Hukuki, Cezai ve İdari sorumluluğu olmayan görevlilerin artması yaşanacak her olayda gündeme gelebilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

25 Haziran 2014 Çarşamba


Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani de 4 Haziran’da yaptığı açıklamada, ABD’nin itirazına rağmen Türkiye ile enerji alanında 50 yıllık anlaşma imzaladıklarını, sürenin daha da uzatılabileceğini belirtti.

Türkiye, 2013’ten beri bölgeden tankerler ile taşınan petrolü kendi sınırları içinde depoluyordu. 2014’ün ilk aylarında ise petrol, Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’ndan Ceyhan’a pompalanmaya başlandı. Kürt yönetiminin Türkiye’ye gönderdiği petrolün ilk satışı 22 Mayıs’ta yapıldı,

 ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki ise, 23 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Kuzey Irak petrolünün uluslararası piyasalara sevkiyatına mesafeli durduklarını, ‘Irak hükümetinin onayı olmadan yapılan petrol ihracatını desteklemiyoruz’ sözleri ile vurguladı.

 Ancak IŞİD’ in Musul’u işgali ile ülkenin içinde girdiği bunalım, Kürt bölgesini yeniden ABD’nin gözünde ‘güvenli liman’ haline getirdi

“Enerji Bakanı Taner Yıldız 23 Haziran’da yaptığı açıklamada, şu ana kadar Ceyhan Limanı’ndan üç tanker petrolün sevk edildiğini, dördüncü kargonun da pazar akşamı itibariyle yüklenmeye başladığını, şimdiye kadar 97 milyon dolarlık Kürt petrolünün satıldığını ve bu miktarın 93 milyon dolarının Halkbank’taki hesaba yatırıldığını kaydetti.

 Kürt bölgesinden çıkan petrolün Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara ulaşmasını,

 Erbil-Ankara hattında geliştirilen işbirliğinin bölgedeki refah ve huzuru artıracağını, Kürt devletinin kurulmasını da hızlandıracağını belirtirken Kürt petrolünün satışı meşru hale geldi.

 Kürtler ekonomik özgürlüğe kavuşuyor ve petrolden sonra sıranın doğalgaza geleceğinin de altı çiziyorlar. Petrol ile birlikte doğalgazın da Türkiye üzerinden Avrupa ve uluslararası pazarlara çıkışı sağlanırsa, bu ilişki daha da kuvvetlenecek’ diye düşünen uzmanlar, böylesi bir işbirliğinin Ortadoğu’daki en büyük destekçisinin ise Doğu Akdeniz’de yeni enerji hatları kuran İsrail olacağını kaydediyorlar”.





BARZANİ CNN INTERNATIONAL’A KONUŞTU: “GELECEĞİMİZİ TAYİN ETME VAKTİ GELDİ”

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, ülkede yaşananların ardından “Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti geldi” dedi. Barzani, ‘bağımsızlık’ kelimesini ise kullanmamaya özen gösterdi.

“Artık bir  arada kalınması güç. Çünkü şu an tecrübe ettiğimiz şey bize bu şekilde devam edemeyeceğimizi gösteriyor. Bugünkü Irak, bildiğimiz ve yaşadığımız iki hafta önceki Irak’tan artık farklı”

‘Iraklı Kürtlerin uzun zamandır hayalini kurdukları kendi kaderini tayin ve hatta bağımsızlık kararının vakti geldi mi?’ sorusuna ise Barzani, “Son on yıldır yeni ve demokratik bir Irak inşa edebilmek için her türlü esnekliği ve çabayı gösterdik, elimizden gelen her şeyi yaptık. Fakat maalesef bu tecrübe, olması gerektiği gibi başarılı olmadı. İşte bu yüzden Irak’taki son gelişmelerin ardından, Kürt halkının kendi geleceğini belirlemesi için fırsatı değerlendirmesi gerektiğinin artık kanıtlandığını düşünüyorum” yanıtını verdi.

!Bu bağımsızlık isteyeceksiniz anlamına mı geliyor?’ şeklindeki soruya Barzani, “Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti geldi. Biz de Kürt halkının kararı neyse onu destekleyeceğiz” diye cevap verdi.

‘Yarın bu karar hakkında bir referandum yapılsa, sonuç sizce ne olurdu?’ sorusunu ise Barzani, “Birkaç yıl önce bir referandum yapıldı fakat resmi değildi. Bölgedeki diğer ülkelerdekilerin aksine, gerçek bir sonuç alındı. Halkın yüzde 90’ı bağımsızlığa ‘evet’ dedi” Şeklinde yanıtladı.

Barzani, “Irak’ın dağılmasına neden olmaktan endişe etmiyor musunuz” sorusunu ise şu yanıtı verdi:

“Açıkçası 2003’te rejimin yıkılmasından sonra, Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü biz Kürtler koruduk. Son on yıldır bu işi biz yaptık. Fakat şimdi Irak zaten bariz biçimde dağılıyor. Merkezi hükümet her şeyin üzerindeki kontrolünü kaybediyor. Ordu, polis ve her şey dağılıyor. Şu an IŞİD dediğimiz oluşumun ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Ortaya çıkan yeni bir devletle çok uzun bir sınırı paylaşıyoruz. Bu bizim suçumuz değil, Irak’ın çöküşüne biz neden olmadık. Bilinmeyenin esiri olmak istemiyoruz”.

‘Şu an IŞİD ile savaşıyor musunuz? Irak Başbakanı Nuri Maliki bu konuda sizden yardım istedi mi?’ sorusunu ise Mesut Barzani, “Başbakan bizden yardım istemedi. Tersine, yardım teklifimizi reddetti. Biz şu an Kürdistan’ı IŞİD ya da diğer herkesten koruyoruz. Sınıra yaklaşan herkesle savaşırız. Teröristlerle savaşma görevinin icrasında tereddüt etmeyiz. Fakat önümüzde açık bir gelecek olmadıkça ve kapsayıcı bir siyasi çözüm bulunmadıkça savaşmayız” diye yanıtladı.

Amanpour’un ABD’nin Kürdistan’ın bağımsızlığına sıcak bakmadığı ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Erbil ziyaret edeceğini hatırlatması üzerine Barzani, ABD’ye yardımları için teşekkür etti ve ABD’nin tüm Iraklılara demokratik ve çoğulcu bir modern devlet kurma şansı verdiğini söyledi. Barzani, Kürtlerin kendi bölgelerini yönetebileceklerini göstermek istediklerini belirtti.

Kerkük’ü tamamen kontrolü altına alan Kürtlerin bölgede daha ne kadar kalacağı sorulduğunda ise Barzani şu yanıtı verdi:

“Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğundan hiçbir şüphemiz yok. Irak Anayasası’nın 140. Maddesine uyarız. Son on yıldır bu maddenin uygulanmasını bekliyoruz. Fakat merkezi hükümetten bu konuda hiçbir ciddiyet göremedik. Bizce Kerkük, Kürdistan’ın bir parçasıdır ve bu konuda konuşmaya gerek yoktur”.

‘Referandum olacak mı?’ şeklinde soruya ise Barzani, “Referandum yapmadık. Fakat gerekirse yaparız ve halkın kararına da saygı duyarız”

WALL STREET JOURNAL Gazetesi: “TÜRKİYE’DEKİ BAZI RİSKLER BOĞALARIN UYKUSUNU KAÇIRABİLİR”

Borsa 24 Mart tarihinden bu yana ralli içerisinde. BIST 100 endeksinin yüzde 25 getiri sağladığı bu yükseliş yoluna devam edebilir. Ancak bazı riskler borsada yükselişe oynayan yatırımcıların yani boğaların son aylardaki zaferlerine gölge düşürebilir!

 haber analizi şöyle:

1-Küresel faizler yükselirse

ABD ve Avrupa merkez bankalarının uzun süre daha düşük faiz ve gevşek para politikalarına devam edeceği beklentisi küresel piyasalarda ve dolayısıyla Türkiye piyasalarında iyimserliği artırıyor. Ancak ABD’de hem enflasyon hem de büyüme verilerinde ivme yukarı yönlü. Bu da faizlerde uzun süre sonra bir yükseliş senaryosunun konuşulması ve ilerleyen haftalarda Fed’in olağan dışı yumuşak tavrından geri adım atması demek olabilir. Örneğin geçen hafta ABD Mayıs ayı enflasyonunun yıllık yüzde 2,1 ile Ekim 2012’den bu yana en yüksek düzeye çıkması faizleri zıpladı. ABD 10 yıllık tahvil faizleri Cuma günü verinin açıklanmasının ardından yüzde 2,625 seviyesine çıktı. Benzer gelişmelerin İngiltere’de yaşanması (enflasyonun artmaya ve işsizliğin gerilemeye başlaması) ile İngiltere Merkez Bankası Başkanı Carney’in ultra-güvercin tavrından geri adım attığını geçtiğimiz hafta görmüştük. İngiltere, gevşek para politikalarının işsizlik yüzde 7’ye inene kadar devam etmesi amaçlıyor. İşsizlik yüzde 7,8 ile hedeflenen seviyenin çok üzerinde bulunmuyor.

2- Jeopolitik tansiyonun daha artması 

Irak’ta IŞİD’ in ilerleyişi ve Türkiye’ye yönelik tehditleri piyasalar üzerinde belki de şu anda en önemli baskı unsuru. Dolar kurunun istikrara kavuştuğu ve Merkez Bankası’ndan faiz indirim beklentilerinin güçlendiği bir dönemde IŞİD’ in Musul konsolosluğunu basması ve diplomatları esir alması piyasaları sarstı. Bu "siyah Kuğu’nun etkisiyle TL, dolar karşısında yüzde 4 değer yitirdi. Bölgedeki gelişmeler, ABD’nin ya da küresel güçlerin bölgeye operasyon yapması ihtimali, İran’ın takınacağı tavır ve mezhep çatışmasının alacağı boyut bölgedeki kara bulutları daha çok artırabilir.

3-Yükselen petrol fiyatları

Irak’taki kaos diplomatik açıdan Türkiye’yi zora sokarken ekonomisini de birçok kanaldan olumsuz etkileme potansiyeli taşıyor. Yükselen petrol fiyatları bunların başında geliyor. Enerji maliyetlerindeki artış hem enflasyon hem de dış denge üzerinde hasar yaratabilir. Ayrıca, Irak 12 milyar dolar ile Türkiye’nin en büyük net ihracat pazarı. Mevcut durumun devamı reel ticareti ve cari açığı olumsuz etkileyebilir. Tüm bu gelişmeler TL’yi zayıflatırken, hisse senedi ve tahvillere olan ilgiyi azaltabilir.

4-Yaklaşan seçimler

Türkiye bir süredir yerel seçimlerle başlayan bir seçim süreci içerisinde. 31 Mart öncesinde yükselen siyasi tansiyon piyasaları alt üst etmişti. Dolar 2,39 ile rekor seviyeyi, faiz çift haneyi görmüştü. BIST 100 endeksi ise 61 bin seviyesine kadar çekilmişti. Ancak seçimlerden bir hafta önce AKP’nin galibiyetinin (ya da siyasi istikrarın devam edeceği beklentisinin) anketler sayesinde yeniden satın alınması ile borsa yükselişe geçti. O tarihten bu yana da yüzde 25 değer kazandı. 10 Ağustos’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ardından 2015’te yapılacak genel seçimler şu anda piyasalarda önemli bir risk unsuru olarak fiyatlanmıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına çıkması ve yerini uyumlu bir başbakana bırakması ya da Erdoğan’ın başbakanlığa devam ederken uyumlu bir cumhurbaşkanı seçilmesi senaryoları piyasalarda ağırlık kazanıyor. Ancak başta cumhurbaşkanlığı olmak üzere seçimlerde muhalefetin kazanması ya da gücünü artırması hem Ankara’daki mevcut siyasi dengeleri hem de piyasaların fiyatlamalarını değiştirebilir.

5-Para politikası belirsizliği

Seçim sathına giriliyor olması Merkez Bankası üzerindeki faiz indirim baskılarını artırıyor. Başbakan Erdoğan başta olmak üzere hükümet üyeleri Merkez Bankası’ndan faizlerin hızla indirilmesini talep ediyor. Enflasyon yükselirken Mayıs’ta faizlerin 50 baz puan indirilmesi bazı ekonomistlerce gelen baskıların bir sonucu olarak görüldü ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığının sorgulanmasına neden oldu. Merkez Bankası’nın beklenenden hızlı faiz indirimi yaparak büyümeyi mi yoksa enflasyonu mu öncelediği yönünde yaratabileceği olası belirsizlik piyasa oyuncularının kafasını karıştırabilir.

 

            AMERİKA’NIN SESİ: “WASHINGTON’DAKİ ORTADOĞU ENSTİTÜSÜNDE ORTADOĞU VE

                                      TÜRKİYE TARTIŞILDI”

 Türkiye’de görev yapmış olan emekli büyükelçi Robert Ford, Türkiye’nin Ortadoğu’daki kilit önemine vurgu yaptığı konuşmasında,

 “Türkiye, Suriye konusunda bir yandan İslamcı militanlarla yakınlaşırken bir yandan da siyasi çözüme ağırlık verdi. Ankara’nın diplomatik çabaları olmaksızın İkinci Cenevre Konferansı düzenlenemez. Türkiye’nin son zamanlarda  İslamcı militanlara karşı sertleşen tutumu da söz konusu. Büyük bir değişim var. 3 Haziran günü Türkiye’nin El Nusra’yı terörist örgüt ilan etmesi önemli bir değişime işarettir. Bu biraz geç oldu, biz El Nusra’yı bir buçuk yıl önce terörist ilan ettik. Ama Türkiye bunu açık bir mesaj vermek için yaptı. Türkiye ile Batılı ülkeler arasında Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen cihatçılar konusunda daha iyi bir işbirliği olduğunu gösteren bir dizi işaret var. Bu konudaki kaygılarımızı daha önce birçok kez dile getirmiştik. Ancak Türkler’in politikalarını tamamen değiştirdiğini de düşünmüyorum. Çünkü Türkiye hala Şam rejiminin bir şekilde devrilmesinden yana. Hepinizin bildiği gibi Suriye’nin kuzeyindeki isyancıların elinde daha sofistike silahlar var, bunlar Türkiye’nin onayı olmadan sınırı geçemez. Bu da bana silah sevkiyatının sona ermediğini gösteriyor. Bundan sonraki aşamada Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesi için baskı yapmaya devam edecek. Her ne kadar Türkiye’nin Suriye politikaları kaygı yaratsa da son gelişmeler ışığında Türkiye’nin hala yeri doldurulamaz bir konumu var. Suriye savaşıyla ilgili taraflara bakarsanız, Türkiye hala vazgeçilmez konumda. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Suriye’deki muhaliflerle konuşmak istiyorsanız bunu sadece Türkler aracılığıyla yapabilirsiniz. Örneğin Ürdün bu konuda yeterli olamaz. İkincisi de mültecilere yönelik insani yardımlar. Suriye’de evlerini terk etmek zorunda kalan 6,5 milyon mülteciye yardım yollayacaksanız, bunu da ancak Türkiye üzerinden yapabilirsiniz” diye konuştu.

2000-2003 yılları arasında ABD’nin Ankara büyükelçiliği görevini yürüten Robert Pearson ; “Amerika’nın son 60 yıldır birinci önceliği Ortadoğu’da bir savaş çıkmasını engellemek oldu. Son üç yıldır biraz Obama’nın bu konudaki ataleti, biraz da Türkiye’nin atılımları bu savaş riskini yükseltti. Türkiye’deki siyasi kaygı ve olumsuz gelişmeleri, tüm bölgedeki olası etkilerden ayrı tutamayız. Tüm dünyanın, bölgedeki soruna barışçı bir çözüm bulması için daha istikrarlı daha barışçı ve demokratik bir Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye, Suriye ve bölgesel politikalarını belirlerken etnik Kürtler ile ilgili kaygılarını ön plana çıkardı. Bu nedenle PKK’nın Suriye ayağı PYD, etkisiz hale getirilmesi ve marjinalleştirilmesi gereken en büyük düşman olarak görüldü. Suriye politikası bu temel üzerine kuruldu. Ama şimdi IŞİD gibi daha büyük bir tehlike var ve bence bu tehdidin oluşmasından bir ölçüde Türkiye de sorumlu. Bu yüzden Türkiye Irak, Suriye ve hatta Türkiye’deki Kürtler için izlediği politikaları yeniden şekillendirmek zorunda kaldı”

Güney Avrupa ve Doğu Akdeniz’den Sorumlu Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Amanda Sloat;

‘’ Başkan Barack Obama’nın  göreve gelmesinden bu yana geçen sürede bölgesel tehditlerin daha da arttığını, işbirliği yapmanın gerekliğinin de her zamankinden daha fazla önem kazandığını, Türkiye ile Amerika arasında zaman zaman çok ciddi görüş ayrılıkları oluştuğunu ancak ilişkilerin bunları samimi bir diyalogla ele almayı mümkün kılacak kadar güçlü olduğunu ve Türkiye, sınırlarında büyük tehditlerle karşı karşıya. Hem bölgesel hem de uluslararası güveliği tehdit eden IŞİD’in Irak’taki ilerleyişini kaygıyla izliyoruz.  Sınır ötesi şiddet nedeniyle 70’den fazla vatandaşını kaybeden, 1 milyondan fazla mülteciye kapılarını açarak büyük bir mali külfet altına giren Türkiye, Suriye savaşının olumsuz etkilerini zaten hissetti” 

 “Türkiye’nin göz kamaştıran ekonomik büyümesinde etkili olan unsurlardan biri de başlatılan demokratik reformlardı. Bu ekonomik büyümeyi sürdürmek için Türkiye’nin evrensel demokratik ilkelere bağlı kalması gerekir. Son aylarda yaşanan bazı siyasi gelişmelerin kaygı verici olduğunu görmemiz gerekiyor. Türkiye’de demokrasinin gidişatı, medya ve Internet özgürlüklerinin ne kadar güvence altında olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin yeterince korunup-korunmadığı, bireylerin toplanma ve ifade özgürlükleri olup-olmadığı yargının bağımsızlığı ve azınlıkta olanların seslerine ne kadar kulak verildiği yolunda sorular doğdu. Başkan Yardımcısı Joe Biden’in da belirttiği gibi Amerika, Türkiye’deki gelişmelerle ilgilenmiyormuş gibi bir tavır alamaz. Çünkü bizler ancak açık toplum, açık siyasi sistem, açık ekonomi ve demokratik kurumların olduğu ve evrensel insan haklarına saygı duyan ülkelerin 21. Yüzyılda ileriye giden ülkeler olacağına inanıyoruz. Amerika’nın Türkiye’nin içişlerine karışmak gibi bir düşüncesi olmasa da tüm dünya ülkeleri için dile getirilen şeffaf ve denetime açık yönetimlere destek ifadelerini dile getirmeyi sürdürecek. Bunun yanında, Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken devam eden siyasi tartışma sürecinin de Türkiye’yi daha güçlü ve daha başarılı bir demokrasiye götüreceğinden umutluyum

 

 

               RUSYA’NIN SESİ’NDEN RUS UZMANLARIN TÜRKİYE DEĞERLENDİRMELERİ

             AB ile Türkiye arasında 50 yıldan fazla süren ilişkilerin dayandığı entegrasyon işbirliğinin niteliği ve gelişme perspektiflerinin Rusya için de oldukça büyük önem taşıdığını,

              Moskova Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ne bağlı Uluslararası ve Orta Doğu Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Andrey Fedorçenko’nun,

“Bence, Türkiye ve İsrail, çok geniş Orta Doğu coğrafyasında medeni dünyayı temsil eden tek ülkelerdir. 20. yüzyılın 60’lı yıllarından beri kendi piyasalarının birleştirilmesi ve ticaret sınırlamalarının kaldırılması için çok aktif şekilde faaliyette bulunuyordu. Önümüzdeki 7-10 yıl içerisinde Türkiye’nin AB’nin yeni üyesi olacağını düşünüyorum”

 Rus Türkolog  Tatyana Spiridonova’nın,

“Türkiye’de pazar ekonomisinin yürürlükte olması Türkiye’nin AB’nin ekonomik alanına başarılı entegrasyonunu sağlayabilecek önemli bir faktör. Türkiye’nin gerçekleştirdiği önemli ekonomik, hukuksal, anayasal reformlar ülkenin Avrupa’ya eğiliminin göstergesidir. Avrupa ile entegrasyon projesi Türkiye için hala önemli kalıyor, onun gösterdiği çabalar ise gelecekte en azından ekonomik bakımdan Avrupa Birliği’nin bir parçası olma imkanını tanıyacak”

Dr. Alexander Vasilyev’in,

“Türkiye, geleceğin ülkesidir, elde ettikleriyle de yetinmeyecek, ilerlemeye devam edecektir. Bizim bu ülkelerle ilişkilerimiz çok önemlidir. 100 yıldır savaşmamamız, Sovyet Rusya’sının Atatürk döneminde Türkiye’ye yardımda bulunmuş olması ülkelerimizin imkanlarının göstergesidir. Ekonomik ortak olarak birbirimize çok büyük ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor”

Rusya Bilimler Akademisi’ne bağlı olan Doğu Bilimleri Enstitüsü Orta Doğu ve Orta Asya Ülkeleri Merkezi’nin Türkiye Bölümü Müdürü  Natalia Ulçenko’nun,

“Türkiye’nin tercihi sadece onun hangi ülkelerle ekonomik ve siyasi ilişkileri sürdüreceğini değil, kendisinin de nasıl değişeceğini gösterecek. Belki de hedefleri değişecek. Bir süre sonra AB’nin de nasıl değişeceği, Türkiye için çekiciliğini koruyup korumayacağı önemlidir”

18 Haziran 2014 Çarşamba


WALL STREET JOURNAL: “ERDOĞAN’IN YENİ DÜŞMANI; ÖLÇÜLÜ FAİZ İNDİRİMİ”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Merkez Bankası’nın yeniden faiz indirimi yapabileceğini, söz konusu bu indirimin 25-75 baz puan gibi ölçülü boyutta olacağını söylediğine dikkat çektiği haber analizinde, “Ancak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde büyümeyi desteklemek için daha agresif faiz indirimi yapması yönünde merkez bankasına baskı yapan Erdoğan, 25-75 baz puan dolaylarındaki ölçülü indirimi şaka olarak algılıyor”

Irak’ta Sünni militanların ilerlemesinin, petrol üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturmasıyla Türk Lirasının pazartesi günü sabah saatlerinde dolar karşısında yüzde 0.67 gerileyerek 2.1363 düzeyini gördüğünü kaydeden Amerikan iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal,  “BIST 100 Endeksi yüzde 1.4, iShares MSCı Türkiye ETF endeksi yüzde 2.1 düştü; Turkcell TCELL.IS -0.76% ‘in hisseleri ise yüzde 2.7 değer kaybetti.  Aynı gün iki muhalefet partisi, CHP ve MHP, Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimleri için Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çatı adayı olarak açıkladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da AKP’nin adayı olarak cumhurbaşkanlığına aday koyacağı tahmin ediliyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına bağlı olsa da, konservatif Sünnilerin evlerinde kalırsa büyük ihtimalle kazanacaktır” ifadelerini kullandı.

Wall Street Journal, New York’taki Teneo Intelligence’tan Wolfango Piccoli’nin,“Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi İhsanoğlu’nu seçerek, Erdoğan’ın geleneksel konservatif Sünni tabanından aldığı desteği hedefliyor gibi görünüyor. Bir akademisyen ve eski bir diplomat olan İhsanoğlu, yakın zamana kadar İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başkanlığını yapıyordu ve bu nedense Sünni Müslümanlar arasında güçlü bir itibarı var.

Ancak kendisi silik bir sözcü ve daha karizmatik olan Erdoğan’ın Türkiye’de kitlelere seslenme yeteneğine sahip değil. İhsanoğlu’nun, Erdoğan’ın artan otoriterliği ve genellikle rahatsız eden üslûbundan uzaklaşan konservatiflerin oylarını kazanabilecek olsa da,

CHP ve MHP, kendi seçmenini bu adaylarına oy vermeye ikna etme konusunda sıkıntı çekecek. Zira normal şartlarda CHP ve MHP seçmenlerinin çok azı 10 Ağustos’ta kendi partilerini temsil etmesi için İhsanoğlu’ndan yana bir tercih kullanırdı. Bunun sonucunda da Erdoğan’ın seçimin ilk etabını kazanma ihtimali büyük oranda katılım oranına bağlı olacak. CHP ve MHP destekçileri arasında çekimserlerin sayısı yüksek olursa, Başbakan, oyların yüzde 50’sinden fazlasını ilk etaptan garantileyebilir. Bu gelişmelerden bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da aynı gün bankanın yeniden faiz indirimi yapabileceğini, ancak bu indirimin 25-75 baz puan gibi "ölçülü" boyutta olacağını söyledi.

Türkiye ilk çeyrekte yüzde 4.3 büyüme kaydetmiş ve cari açığı azalmış olsa da, ekonomi henüz kritik safhayı atlatmadı. Türkiye, Brezilya-Hindistan-Endonezya-Güney Afrika-Türkiye’den oluşan "Kırılgan Beşli" arasında faiz indirmeye başlamış olan tek ülke ve bu 5 ülke arasında en yüksek cari açığa sahip. Geçtiğimiz hafta Gelişen Piyasalar köşesinde de carry trade’in yeniden moda olduğunu ve hızlı paranın, aynı şekilde hızlı bir şekilde çıkış yapacağını söylemiştim”

“Dünya Bankası ‘Küresel finansal koşulların sıkılaşacağını’ söyledi. Raporda gelişmekte olan Avrupa ülkelerindeki kur uyumsuzluklarına dikkat çekti. Mesela Türkiye, en çok ihracatı Euro Bölgesi ile yaparak Euro kazanıyor ama dolar ile borçlanıyor. Fed’in sıkılaştırması, Avrupa’nın para politikasını gevşetmesiyle Euro’nun düşmesi bekleniyor. Bu da Türkiye’nin değer kaybeden bir para kazanacağı ama borçlarını, değeri artan bir parayla ödeyeceği anlamına geliyor. Cari açığın bu şartlar altında daha kötüye gitmekten başka seçeneği yok.  Geçtiğimiz çarşamba Musul’daki Türkiye Başkonsolosluğu’ndaki diplomatların rehine alındığı haberlerinin ardından yerel piyasaların yüzde 5, TL’nin de dolar karşısında yüzde 1.2 düşmesi, Türkiye’nin kırılganlıklarına dikkat çekti.

 Dünya Bankası, ‘Bugünkü gevşek küresel finansal koşullar, yerel ekonomileri düzene sokma imkânı tanıyor’ notu düşmüştü. Geçtiğimiz yaz ki satışlar, bu şartların ne kadar hızlı değişebileceğini göstermek için bir hatırlatma olabilir”.

 

GUARDIAN, TÜRKİYE’NİN EN İYİ ON PLAJINI SEÇTİ

Guardian gazetesi, Türkiye’nin en iyi on plajını seçti.

İngiliz Guardian gazetesinin sıralamasına göre en iyi plajlar şunlar:

Kabak Koyu, Ölü Deniz

Olimpos, Çıralı

İztuzu Plajı, Dalyan

Mermerli Plajı, Antalya

Kelebekler Vadisi, Fethiye

Patara Plajı, Kaş

Kaputaş Plajı, Kaş

Aydıncık Plajı, Mersin

Altınkum Plajı, Çeşme

Kum Oteli Plajı, Saroz

16 Haziran 2014 Pazartesi


 

PYD Lideri Salih MÜSLİM, “Suriyeli Kürtler IŞİD’ e karşı savaşta yalnız bırakıldı. Şimdi sonuçları görülmeye başlandı. Türkiye’ye el uzattık ama hep havada kaldı. Kürtlerin birlikte hareket etmesi gerekir. Defalarca söyledik, Suriye’deki istikrar bütün Ortadoğu’yu ilgilendirir. İstikrar olmazsa her yere sıçrayabilir demiştik, şimdi gerçekleşiyor, yarın başka yerlere Lübnan’a, Ürdün’e, Türkiye’ye de sıçrayabilir”  “Bizi Rojava’da yalnız bıraktılar, kimse karşı koymadı, sonuçlarını görüyoruz. Bazıları hala gerçekleri görmüyor. IŞİD başkaları tarafından kullanılan bir aygıttır. Arakadaki güçler bellidir. Musul’da ele geçirilen silahların, malzemelerin büyük kısmının Rojava’da bize karşı kullanılmak üzere götürüldü. Türkiye de artık gerçekleri görmeli. Beraber bir şeyler yapalım, yoksa tehlike herkesin kapısına dayandı”.

-/ -

Erbil’de yayınlanan Rudaw gazetesi, resmi bir Kürt kaynağına dayandırdığı haberinde,“Günlerce akıbeti merak edilen, Ceyhan’da tankerlere yüklenen petrol Avusturya ve Hindistan’daki alıcılara satıldı. Kürt petrolünün Ankara ile Erbil arasındaki mutabakatların çerçevesinde satılmasına Bağdat’taki merkezi hükümet ve ABD karşı çıkıyordu”

İslamcı militan ve isyancıların tehlikeli harekâtını durdurmak için hem Bağdat’ta hem de Washington’da gözler Kürt peşmergelere çevrilirken Erbil’in pazarlık gücü muazzam biçimde arttı”

                                    -/-

Türkiye’de barış süreci durma noktasında

                                  -/-

Ankara geçen ay Erbil’le 50 yıllık petrol anlaşmasına imza attı. Kerkük bölgesinin 10 milyar varillik rezerve sahip olduğu düşünülüyor.Bu Türkiye’nin gereksiniminden kat kat fazla.

Kerkük’ü IŞİD mi, yoksa Kürtler mi ele geçirsin? Diye sorulsa

Neredeyse herkesin Kürtleri tercih edeceğini  Irak ordusunun savaşacak bir güç olmadığı göz önünde bulundurulduğunda tek alternatifin Peşmerge olduğunu

IŞİD’ in bölgede nüfuzunun artması durumunda, Ankara’nın bölgede Kürtlerle ilgili siyasetini gözden geçirmeye zorlanabileceği..

14 Haziran 2014 Cumartesi


                  SURİYE – IRAK - IŞİD

 

·         Türkiye’nin Suriye politikasında ki yanlışlıklar

·         Suriye ‘de Beşar ESAD’a karşı Irak Şam İslam Devletine verilen destek

·         Türkiye’nin IŞİD ile Irak’ta karşı karşıya gelmesi,

·         Bugün Irak kâğıt üstünde bir devlettir.  Ve bölünmenin ilk işaretleri Saddam sonrası başladığını,

·         Irak El Maliki yönetimi çaresiz ve yaşanan olaylardan bunalmıştır Artık Irak IŞİD ile bölünme engellenemez görülmektedir.

·         Irak Ordusu Bir milyonun üzerinde ama askeri disiplin ve manevi birlikten yoksundur. Ordunun kuruluşu, Dini ve Etnik orantılıdır. Sünni askerlerin Sünni isyancılara nenden ateş açacaklar.

·         Irak ordusu yardım almadan İŞID ile mücadele edemez.

·         İlk kez radikal İslamcı bir örgüt, sınırlar aşırarak ilerleyip bölgeleri kontrolü altına aldı.

·         ABD, Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra yaptıkları yanlışlarla bugünkü Irak’taki 

Gelişmelerde en büyük katkı payı sahibi, zira Askeri operasyonlar yapılan ülkelerde Demokrasi alt yapısını yâda ülkenin güçlenmesini sağlamadığını gördüklerinden ‘’Askeri Müdahale Kriz çözmeyecek’’ bu nedenle Irak’a bir askeri müdahalenin değerlendirme aşamasında açıklaması geldi.

·         ABD’nin Kürtlere destek vereceklerini açıkladılar.

·         Türkiye’nin Irak’taki Kürtlere destek olmak için asker göndermesi gündeme gelebilir.

·         Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Şiileri bertaraf edecekleri umuduyla bölgede teröre destek verdiler.

Suudi Arabistan Şii İran’ı düşman ve kendisini de Sünnilerin koruma kalkanı olarak gördü. Suudilerin IŞİD tehlikesinin kendilerini de sarabileceğini unutmaması gerekir

·         Askeri müdahaleden önce Bölgedeki güçler yani Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerin IŞİD ’e destek vermelerinin önü kesilmelidir.

·         IŞİD tehlikesi ABD ve Avrupa için de bir tehdit oluşturmaktadır.

·          “IŞİD öncelikle Suriye ve Irak’ta yerini sağlamlaştırmaya çalışacak

 Ve terör saldırıları düzenlemeleri durumunda Batı ve dolayısıyla Avrupa’da tehdit altında olacak.    

·          Avrupa ülkeleri pasaportuna sahip olan çok sayıda IŞİD üyesinin, Suriye’de eğitim aldıktan sonra yeniden Avrupa’ya döndüklerine dair kanıtlar bulunduğuna dair yapılan açıklamaları hatırlayalım.

‘’Eninde sonunda IŞİD bertaraf edilecek ancak etkileri aylar ve yıllarca sürecek”.

 

 

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ: “GEZİ’DE BİRÇOK KİŞİ İSPATLANAMAYAN TERÖR SUÇLARIYLA KARŞI KARŞIYA KALDI”

Rapor, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty, Uluslararası Sekreterya Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen ve Türkiye Direktörü Murat Çekiç’in katılımıyla, Salt Galata’da düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

Uluslararası Af Örgütü’nün Gezi Parkı olaylarına ilişkin hazırladığı raporda, eylemcilerin toplanma özgürlüğünü barışçıl bir şekilde kullandığı için kovuşturmaya uğradığı, protestoları düzenleyenlerin suç örgütü kurmaktan kovuşturmaya uğrarken birçok kişinin ispatlanamayan terör suçlamalarıyla karşı karşıya kaldığı savunuldu. Raporda, cezasızlık vurgusu yapıldı.

*Eylemlerde polislerin gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri ile ilgili soruşturmaların geciktirildiği, karartıldığı veya kapatıldığı kaydedilen raporda,

 *Bugüne kadar polis memurlarına yönelik sadece beş kovuşturma başlatılırken 5 bin 500’den fazla kişinin Gezi Parkı protestolarını düzenlemek, desteklemek ya da protestolara katılmaktan kovuşturmaya tabi tutulduğu ileri sürüldü.

* “Çoğu sadece toplanma özgürlüğünü barışçıl bir şekilde kullandığı için kovuşturmaya uğradı. Protestoları düzenleyenler ‘suç örgütü kurmaktan kovuşturmaya uğrarken, birçok kişi ispatlanamayan terör suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı”

*Doktorların disiplin soruşturmalarına uğradığı ve iki vakada Gezi Parkı protestoları sırasında geçici revirlerde acil tıbbi yardım sağlayanların cezai kovuşturmaya maruz kaldığı bildirilen raporda, eylemlerde 8 bin kişinin yaralanıp, en az dört kişinin polis şiddeti sonucu hayatını kaybettiği,

*“Ocak 2014’te, hükümet, protestolar sırasında acil tıbbi yardım uygulamasını suç olarak cezalandırmak için kullanılabilecek mevzuat değişikliklerini uygulamaya koydu.

* İfade özgürlüğünün temelden bir ihlali olarak, protestoları belgeleyenlere yönelik de cezai soruşturmalar başlatıldı. Bunu, protestolar sırasında sosyal medyada fikirlerini paylaşanlara yönelik rastgele kovuşturmalar takip etti. İnternet sitelerini kapatmak için sahip olunan güçler artırıldı”.

*Raporda, kolluk kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri konusunda cezasızlığa son verilmesi ve barışçıl toplanma hakkının güvence altına alınması konusunda yetkililere çağrıda bulunuldu.

*Raporun üç ana mesajını cezasızlık, Gezi hareketini destekleyenlerin hedef olmaya devam etmesi ve toplanma hakkının ihlal edilmesi şeklinde sıraladı.

* Geçen 1 yıllık süreçte polisin gücünü kötüye kullanmasının devam ettiği, polislerden kendilerini soruşturmalarının beklendiğini, 4 ölümün polisle ilişkili olduğunu, çok az sayıda savcının vakalara bakmakla görevlendirildiğini, “Cezasızlığın ortadan kaldırılması gerekiyor” denildi.

*"Türkiye yetkililerinin yapması gereken bir an evvel, Türk halkının isteklerine kulak vererek, yasalar çerçevesinde çalışmak. Çünkü şu anda Türkiye’nin kendi kanunları ihlal ediliyor" ifadesini kullandı.

Avrupa ve Orta Asya Direktörü Dalhuisen de küresel olarak çeşitli halk ayaklanmalarının görüldüğüne değinerek, “Gezi protestolarının ölçeği ve şiddeti, Türkiye’yi, bizi endişelendiren ülkeler sınıfına koydu” dedi.

 

 

 

DEUTSCHE WELLE: “BARIŞ SÜRECİ ZORLU BİR VİRAJA GİRDİ”

 Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kalekolllara karşı başlayan gösteriler sonucunda iki kişinin ölümü çözüm sürecinde güven krizine neden oldu. Diyarbakır’da ise halk, “90’lı yıllara geri dönmek istemiyoruz” dedi. Alman yayın kuruluşu ayrıca, “Türkiye’de 30 yıllık çatışma döneminin ardından devlet ile PKK arasında Ocak 2013’te başlayan barış süreci, zorlu bir viraja girdi” ifadesini kullandı.

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde inşa edilecek kalekolları protesto etmek amacıyla Mayıs sonunda başlayan gösteriler, 7 Haziran’da 2 kişinin güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi ile bölgedeki birçok kente sıçradı. 8 Haziran’da Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki 2.Hava Kuvvet Komutanlığı içindeki bir Türk bayrağının göstericiler tarafından indirilmesi ise ülkenin batısında milliyetçi tepkilere neden oldu,

“Olağanüstü hal döneminin yaşandığı 90’lı yılları anımsatan kepenk kapatma ve sokak eylemleri ile askeri önlemlere sahne olan ve Kürt siyasetinin kalesi sayılan Diyarbakır’da ise halk, faili meçhul cinayetler ve baskı ile hafızalara yer eden yıllara dönmekten endişeli. Kentin ileri gelenleri de sokaktaki vatandaş da “çözüm süreci” olarak adlandırılan çatışmasızlık ortamının devam etmesi gerektiğini vurgularken, hükümeti barış ortamının tesisi için kalıcı ve somut adımlar atmaya çağırıyor,

 Lice’deki ölümlerin hemen ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) heyeti, PKK’nın İmralı Cezaevi’ndeki lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. İtidal çağrısı yapan Öcalan, “Demokratik çözüm umudu, kalıcı barış sağlanana kadar korunmalı” açıklaması yaptı.

 Ancak hem PKK tarafından hem de hükümetten sert açıklamalar gelmeye devam ediyor. PKK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, HDP ve BDP’nin kendilerini temsil etmediğinin altını çizerek, “Hükümete güvenimiz yok. Artık Öcalan ile doğrudan görüşmek istiyoruz” dedi. Başbakan Erdoğan da partisinin grup toplantısında bayrak indirme olayına değindi ve o garnizonun içine girip de bayrağı indireni, indirip gereğini yapacaksın. Yapmıyorsan sorumlusun. Herhalde ben Ankara’dan gelip de o bayrağı indireni, ben indiremeyeceğim diyerek, ‘Olay sonrasında serinkanlı davrandık”‘açıklaması yapan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni eleştirdi”.

HDP Eş başkanı Sabahat Tuncel’in “Bayrak indirme olayının provokasyon olduğunu düşünüyoruz ve Barış sürecine rağmen hükümetin bölgede 341 kalekol inşaatı ihalesi düzenlediğine ve 102 kalekolun faaliyete geçtiğine,  ve Biz hükümetten halkı ikna edecek bir açıklama ve pratik adımlar bekliyoruz” açıklaması yaptı.

 Hükümet, Lice’deki ölümlerden bir gün önce Diyarbakır’da Kürt sorununun barışçıl çözümünün tartışıldığı bir çalıştay düzenlemiş ancak Kürt siyasetçiler tarafından tek sesli olmakla eleştirilmişti”

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi  ve Akil Adamlar grubunda yer alan Vahap Coşkun’un “Çözüm süreci başladığından beri taraflar arasındaki en ciddi güven krizi yaşandı. Dünyanın her yerinde bu tür süreçler provokasyonlara sahne olur. Bunları aşabilmek için taraflar sürecin ilerlemesi konusunda irade göstermeli. Son yaşananlardan ders çıkarılması halinde barış süreci ivme kazanabilir. Ancak hem doğuda hem batıda sürece olan toplum desteğinin kaybolması halinde olumsuz gelişmeler artabilir. PKK’nın bölgede kontrolü ele geçirdiğine yönelik verdiği resim de devletin barış yolunda somut adımlar atmaması da her iki kamuoyunu ayrı ayrı şüpheye itiyor”

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Daimi Meclis Üyesi işadamı Baki Karadeniz ‘in “90’lardaki inkâr ve imha politikalarına dönüleceğini düşünmüyorum. Umudumuzu korumak istiyoruz. Topyekûn demokratikleşme, bu sorunun çözülmesindeki yegâne unsur olacaktır”

DİP NOTUM

BARIŞ SÜRECİ ÖNEMLİDİR ANCAK BARIŞA GİDEN YOLU KORUMAK BARIŞI İSTEMEKTEN DAHA ÖNEMLİDİR.

DEUTSCHE WELLE: “IŞİD, TÜRKİYE İLE IRAK’IN TİCARETİNİ DE VURDU”

“Türkiye, Irak’taki IŞİD tehdidinin siyasi sonuçlarını hesaplamaya çalışırken, en büyük ikinci ihracat pazarını da kaybetme endişesi yaşıyor. İşadamları, ‘Irak’ın orta ve güney bölgeleriyle ticaretimiz durdu’ diyor”

“Türkiye’nin Almanya’dan sonra en fazla ihracat yaptığı ülke olan Irak’ta yaşanan iç karışıklık, bölgeye geçen yıl 12 milyar dolarlık ihracat yapan Türk şirketleri endişelendiriyor. Türkiye’nin ihracatında merkez nokta çatışmaların uzağındaki Erbil olsa da, çatışmaların Kürt bölgesine sıçrama ihtimali nedeniyle ülkenin orta ve güney bölgelerinden yeni sipariş alınamıyor. Irak ile ticaret yapan işadamları, IŞİD krizinin uzaması halinde 8 milyar dolarlık ihracat gelirinin kesileceğini belirtiyor”

“Türkiye’den Irak’a ihracatın yüzde 60’ı Kürt Bölgesel Yönetimi’ne yapılıyor. Uluslararası Nakliyeciler Derneği’nin (UND) verilerine göre, geriye kalan yüzde 40’lık bölüm ise Irak’ın orta ve güney bölgelerine gönderiliyor”

“ABD’nin Irak işgali sonrasında bölgede 83 Türk TIR şoförünün öldürülmesi nedeniyle, Türk taşıma firmaları Irak’ın orta ve güney bölgelerine sefer yapmıyor. Bunun yerine Türk TIR’ları taşıdıkları malları, Kürt bölgesindeki Duhok ve Zaho’daki lojistik merkezlerine indiriyor. Iraklı ve Kürt taşımacılar da bu malları lojistik merkezlerden alıp ülkenin orta ve güney bölgelerine, yani Bağdat ve Basra’ya taşıyor. Şimdi IŞİD’in Musul ve çevresinde kontrolü ele geçirmesiyle bu taşımalar durmuş durumda”.

9 Haziran 2014 Pazartesi

 
 
 


DEUTSCHE WELLE: “3.HAVALİMANININ TEMELLERİ ATILDI, ÇEVRECİLER KAYGILI”

İstanbul’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törenle tartışmalı 3’üncü havalimanının temeli atıldığına dikkat çeken Deutsche Welle, “ Ancak projeye ilişkin endişeler giderilmiş değil, özellikle çevreciler tepkili” dedi.

“İstanbul’a yapılması planlanan yeni havalimanı Türkiye’nin dünya havacılığındaki konumunu perçinleyecek. 150 milyon  yolcu kapasitesine sahip olacak havalimanının maliyetinin 10 milyar doları aşması bekleniyor” diyen Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, Erdoğan’ın, ‘Türkiye artık Sabiha Göçken’e de Atatürk Havalimanı’na da sığmıyor’ şeklindeki sözlerini aktardığı haberinde, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün İstanbul’da temel atma töreni gerçekleştirilen ve dünyanın en büyüğü olması planlanan 3’üncü havalimanının Türkiye için neden bir ihtiyaç olduğunu, bu sözlerle açıklıyor. Ancak ilk kazması bugün vurulan proje, ihtiyacı karşılamakla kalmayıp dünyanın en büyük havalimanlarından biri olacak. Yıllık 150 milyon yolcu kapasitesi ile ABD’deki Atlanta ve Çin’deki Pekin havaalanlarını geride bırakacak olan yeni havalimanı, 150’den fazla havayolu şirketini ağırlayacak ve dünyanın 350 noktasına uçuş gerçekleştirecek” şeklinde kaydetti.

Çevrecilerin  ise İstanbul’un kuzeyine inşa edilecek havalimanına tepkili olduğunu kaydeden Deutsche Welle, “İhale sürecinin hukuksuz olduğu iddiasında bulunan çevre örgütleri, projenin Trakya’da ekolojik bir krize yol açacağı uyarısında bulunuyor” dedi.

Deutsche Welle haberine şöyle devam etti:

“Son yıllarda havacılık sektörü ABD’de küçülüp AB’de ise yerinde sayarken, Türkiye bu alanda yıllık ortalama yüzde 15 hızla büyüyor. Dünya ekonomisinin güneydoğuya kayışı ile birlikte, havacılık sektörünün merkez noktaları da ABD ve Avrupa’nın kuzeyinden doğuya doğru kayıyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de bugün İstanbul’da temeli atılan ve dünyanın en büyüklerinden biri olacak yeni havalimanı. İstanbul’un kuzeyinde 76,5 milyon metrekarelik bir alana kurulacak havalimanı, 10 milyar 247 milyon euroya mal olacak ve 25 yıllık kira bedeli olarak devletin kasasına 22 milyar 52 milyon euro gelir sağlayacak.

Aynı anda 500 uçağın park edebileceği 3’üncü havalimanı, Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon Ortak Girişim Grubu tarafından inşa edilecek. Avrupa’da Heatrow ve Frankfurt havalimanlarına rakip olacak olan yeni havalimanının 2018’de faaliyete geçmesi planlanıyor. 150 bin kişiye istihdam sağlayacak havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, metro hatları ve yüksek hızlı tren sistemi ile de bağlantılı olacak. Öte yandan, bugün coşkulu bir temel atma töreni ile kutlanan 3’üncü havalimanı projesine, çevrecilerin ciddi itirazları var. Bu itirazlar, projenin durdurulması talebi ile yargıya da yansımış durumda. Özellikle, inşaat sahası içinde kalan irili ufaklı onlarca göl ve göletin kanallar açılarak Karadeniz’e boşaltılması endişe yaratıyor. Çevre Mühendisleri Odası, 3’üncü havalimanı ihalesinin hukuka aykırı yapıldığı ve Trakya bölgesinde çevre felaketine neden olacağını iddia ediyor”.

Deutsche Welle haberini ayrıca, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nun, “3’üncü havalimanı projesinin mutlaka durdurulması gerekiyor. Elbette ülkemizde havalimanları yapılmasına karşı değiliz. Ancak bu proje tam bir çevre felaketi. Söz konusu projenin ihale sürecinde yaşanılan hukuksuzluklar da var. Çevre Kanunu’na göre ihale yapılmadan önce Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun alınması gerekirken, 3 Mayıs 2013’ten yapılan ihaleden 20 gün sonra ÇED olumlu raporu alındı. Biz de bu konuda iki dava açtık. Son bir yıldır açtığımız davalar bir türlü görülmeye başlanmadı.  3’üncü havalimanı inşaatı süresince İstanbul’un su ihtiyacı için önemli olan Terkos Havzası’nı besleyen 70 sulak alan kurutulacak ve 2,5 milyon ağaç kesilecek. Biz ülkemiz için daha sağlıklı bir kalkınmanın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Trakya, 3’üncü havalimanı, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul projeleriyle çok ciddi bir ekolojik kriz ile karşı karşıya” şeklindeki görüşlerini aktararak noktaladı.