Mesut Değer, 1959’da Diyarbakır’da doğdu. Avukat; 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 2002 yılında 22. Dönem Diyarbakır Milletvekili seçildi TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekilliği, “Şemdinli mi?”, “Kürt Sorunu mu?” kitaplarını yazdı.
30 Haziran 2014 Pazartesi
27 Haziran 2014 Cuma
TBMM BAŞKANLIĞINA 26.6.2014
TARİHİNDE VERİLEN ÇÖZÜM SÜRECİNE
YÖNELİK KANUN TASARISI YANİ ‘’TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL
BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR KANUN’’
İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM
MADDE 1: Bu kanunu öncelikle isim olarak değerlendirirsek; gelinen Kürt Sorunun çözümüne yönelik atılacak
yasal düzenlemelerden ilki ve önemli bir adımdır. Süreç için ve Başlangıç
olarak önemli görüle bilinir Ancak Yetersizdir. Zira ;
’Kanunun başlangıcından ‘’Terörün Sona erdirilmesi ‘ibaresi
çıkartılmalı ‘’ PKK’nin silahsızlandırılması ‘’
Veya ‘’Çözüm süreci’’ denmelidir.
‘’ Toplumsal bütünleşmenin’’ ibaresi
çıkartılmalı zira Asimilasyon görüntüsü çağrışımı yapmaktadır. ‘’BİRLİKTE
YAŞAMAK’’ denmelidir.
MADDE 2 :
(1)
Hükümetin görev alanı
belirlenmektedir.
(a)
Bu fıkraya ‘’EĞİTİM’’ ‘’AVRUPA
BİRLİĞİ KRİTERLERİ ‘’ ve ‘’ TÜRKİYE’NİN TARAF OLDUĞU MİLLETLERARASI SÖZLEŞME
HÜKÜMLERİNİN İÇ HUKUK SİSTEMİNE GÖRE UYUM SAĞLANMASI’’ eklenmelidir.
(b)
‘’GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLER’’ ibaresi
Ve gerektiğinde ‘’ ARACI OLARAK 3 CÜ ÜLKE İLE GÖRÜŞMELER ‘’ eklenmelidir.
(c)
Silah bırakan örgüt mensubu
ibaresinin başına ‘’ EYLEME KATILIP-KATILMASINA BAKILMAKSIZIN ‘’ Silah bırakan
şeklinde düzenlenmelidir.
Eve dönüş ve sosyal yaşama katılım
için bilgi vermek zorunluluğu ve İç işleri bakanlığının iznine tabi
olmamalıdır.
‘’uyumlarının temini için gerekli
tedbirleri alır.’’ İbaresi yerine ‘’uyumlarının temini ve ONURLU İNSANCA
YAŞAMALARI İÇİN gerekli tedbirleri alır.’’ Denmesinin daha uygun olacağını
düşünüyorum.
Bu fıkra ile silah bırakan kişinin
hukuk karşısında cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. İkazını belirteyim.
Bu konuda yasal düzenlemeler gereklidir.
(ç)
‘’ ŞEFAF OLARAK ‘’ ve ‘’TARAFSIZ, DÜRÜST, DOĞRU OLARAK KAMU OYUNU
BİLGİLENDİRME’’ olmalıdır.
(d)
Maddenin bu fıkrasına ise ‘’ VE
DENETİMİ YAPMALI, SONUCA ULAŞMAK İÇİN DOĞABİLECEK ENGELLERE YÖNELİK TEDBİRLERİ
ALMAK ‘’ cümlesinin eklenmesi gerektiğini,
(e)
Maddenin bu fıkrasına ise ‘’ VE YASAL
DÜZENLEMELERİN YASALAŞMASINI SAĞLAR’’ ibaresinin eklenmesi gerektiğini,
MADDE 3 : Bu maddeye eklenmesi gereken ise
‘’ ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÖNEMLİ ATILMASI GEREKEN
ADIMLAR İSE TBMM DENETİMİNE TABİ OLMALIDIR. ‘’
TBMM DEVREYE GİRMELİDİR.
MADDE 4 :
(1)
Görevini yerine getirmeyen, görevini savsayan, imtina eden, yanıltıcı
bilgi veren görevliler hakkında cezai müeyyide getirilmelidir.
(2)
Bu maddenin ucu açıktır. Görevini yerine getirecek kamu görevlisinin görevini
illegal yöntem müracaatına kadar götürebilir. FMC, Toplantı ve Gösteri
yürüyüşleri, Temel Hak ve Hürriyetler de, Anayasa da yer alan tüm hakların
ihlallerinde görevini yapan kamu görevlisine ceza-i ve hukuki sorumluluğu
ortadan kaldırması ile karşı karşıyayız.
Burada önemli olan bu konuda
düzenlenecek yönetmeliklerde dikkat edilmesi gerekir. Ve Hükümet ise; görevli
olan görevlinin makamı ve görevini yerine getirecek kişilerin isimlerinin
belirlenmesi, görevi ve görev alanlarının sınırlarının önceden çizilerek
belirlenmesi göreve başlamadan önce zapt rapta altına alınması bir zorunluluktur.
Aksi halde;
Hak ve ihlallerde Hukuki, Cezai ve
İdari sorumluluğu olmayan görevlilerin artması yaşanacak her olayda gündeme
gelebilir.
25 Haziran 2014 Çarşamba
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan
Barzani de 4 Haziran’da yaptığı açıklamada, ABD’nin itirazına rağmen Türkiye
ile enerji alanında 50 yıllık anlaşma imzaladıklarını, sürenin daha da
uzatılabileceğini belirtti.
Türkiye, 2013’ten beri bölgeden tankerler ile taşınan
petrolü kendi sınırları içinde depoluyordu. 2014’ün ilk aylarında ise petrol,
Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’ndan Ceyhan’a pompalanmaya başlandı. Kürt
yönetiminin Türkiye’ye gönderdiği petrolün ilk satışı 22 Mayıs’ta yapıldı,
ABD Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki ise, 23 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Kuzey Irak
petrolünün uluslararası piyasalara sevkiyatına mesafeli durduklarını, ‘Irak
hükümetinin onayı olmadan yapılan petrol ihracatını desteklemiyoruz’ sözleri
ile vurguladı.
Ancak IŞİD’ in
Musul’u işgali ile ülkenin içinde girdiği bunalım, Kürt bölgesini yeniden
ABD’nin gözünde ‘güvenli liman’ haline getirdi
“Enerji Bakanı Taner Yıldız 23 Haziran’da yaptığı
açıklamada, şu ana kadar Ceyhan Limanı’ndan üç tanker petrolün sevk edildiğini,
dördüncü kargonun da pazar akşamı itibariyle yüklenmeye başladığını, şimdiye
kadar 97 milyon dolarlık Kürt petrolünün satıldığını ve bu miktarın 93 milyon
dolarının Halkbank’taki hesaba yatırıldığını kaydetti.
Kürt bölgesinden
çıkan petrolün Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara ulaşmasını,
Erbil-Ankara hattında
geliştirilen işbirliğinin bölgedeki refah ve huzuru artıracağını, Kürt
devletinin kurulmasını da hızlandıracağını belirtirken Kürt petrolünün satışı
meşru hale geldi.
Kürtler ekonomik
özgürlüğe kavuşuyor ve petrolden sonra sıranın doğalgaza geleceğinin de altı
çiziyorlar. Petrol ile birlikte doğalgazın da Türkiye üzerinden Avrupa ve
uluslararası pazarlara çıkışı sağlanırsa, bu ilişki daha da kuvvetlenecek’ diye
düşünen uzmanlar, böylesi bir işbirliğinin Ortadoğu’daki en büyük destekçisinin
ise Doğu Akdeniz’de yeni enerji hatları kuran İsrail olacağını kaydediyorlar”.
BARZANİ CNN INTERNATIONAL’A KONUŞTU: “GELECEĞİMİZİ TAYİN
ETME VAKTİ GELDİ”
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani,
ülkede yaşananların ardından “Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti
geldi” dedi. Barzani, ‘bağımsızlık’ kelimesini ise kullanmamaya özen gösterdi.
“Artık bir arada
kalınması güç. Çünkü şu an tecrübe ettiğimiz şey bize bu şekilde devam
edemeyeceğimizi gösteriyor. Bugünkü Irak, bildiğimiz ve yaşadığımız iki hafta
önceki Irak’tan artık farklı”
‘Iraklı Kürtlerin uzun zamandır hayalini kurdukları kendi
kaderini tayin ve hatta bağımsızlık kararının vakti geldi mi?’ sorusuna ise
Barzani, “Son on yıldır yeni ve demokratik bir Irak inşa edebilmek için her
türlü esnekliği ve çabayı gösterdik, elimizden gelen her şeyi yaptık. Fakat
maalesef bu tecrübe, olması gerektiği gibi başarılı olmadı. İşte bu yüzden
Irak’taki son gelişmelerin ardından, Kürt halkının kendi geleceğini belirlemesi
için fırsatı değerlendirmesi gerektiğinin artık kanıtlandığını düşünüyorum”
yanıtını verdi.
!Bu bağımsızlık isteyeceksiniz anlamına mı geliyor?’
şeklindeki soruya Barzani, “Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti
geldi. Biz de Kürt halkının kararı neyse onu destekleyeceğiz” diye cevap verdi.
‘Yarın bu karar hakkında bir referandum yapılsa, sonuç sizce
ne olurdu?’ sorusunu ise Barzani, “Birkaç yıl önce bir referandum yapıldı fakat
resmi değildi. Bölgedeki diğer ülkelerdekilerin aksine, gerçek bir sonuç
alındı. Halkın yüzde 90’ı bağımsızlığa ‘evet’ dedi” Şeklinde yanıtladı.
Barzani, “Irak’ın dağılmasına neden olmaktan endişe etmiyor
musunuz” sorusunu ise şu yanıtı verdi:
“Açıkçası 2003’te rejimin yıkılmasından sonra, Irak’ın
birliğini ve bütünlüğünü biz Kürtler koruduk. Son on yıldır bu işi biz yaptık.
Fakat şimdi Irak zaten bariz biçimde dağılıyor. Merkezi hükümet her şeyin
üzerindeki kontrolünü kaybediyor. Ordu, polis ve her şey dağılıyor. Şu an IŞİD
dediğimiz oluşumun ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Ortaya çıkan yeni bir
devletle çok uzun bir sınırı paylaşıyoruz. Bu bizim suçumuz değil, Irak’ın
çöküşüne biz neden olmadık. Bilinmeyenin esiri olmak istemiyoruz”.
‘Şu an IŞİD ile savaşıyor musunuz? Irak Başbakanı Nuri
Maliki bu konuda sizden yardım istedi mi?’ sorusunu ise Mesut Barzani,
“Başbakan bizden yardım istemedi. Tersine, yardım teklifimizi reddetti. Biz şu
an Kürdistan’ı IŞİD ya da diğer herkesten koruyoruz. Sınıra yaklaşan herkesle
savaşırız. Teröristlerle savaşma görevinin icrasında tereddüt etmeyiz. Fakat
önümüzde açık bir gelecek olmadıkça ve kapsayıcı bir siyasi çözüm bulunmadıkça
savaşmayız” diye yanıtladı.
Amanpour’un ABD’nin Kürdistan’ın bağımsızlığına sıcak
bakmadığı ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Erbil ziyaret edeceğini
hatırlatması üzerine Barzani, ABD’ye yardımları için teşekkür etti ve ABD’nin
tüm Iraklılara demokratik ve çoğulcu bir modern devlet kurma şansı verdiğini
söyledi. Barzani, Kürtlerin kendi bölgelerini yönetebileceklerini göstermek
istediklerini belirtti.
Kerkük’ü tamamen kontrolü altına alan Kürtlerin bölgede daha
ne kadar kalacağı sorulduğunda ise Barzani şu yanıtı verdi:
“Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğundan hiçbir
şüphemiz yok. Irak Anayasası’nın 140. Maddesine uyarız. Son on yıldır bu
maddenin uygulanmasını bekliyoruz. Fakat merkezi hükümetten bu konuda hiçbir
ciddiyet göremedik. Bizce Kerkük, Kürdistan’ın bir parçasıdır ve bu konuda
konuşmaya gerek yoktur”.
‘Referandum olacak mı?’ şeklinde soruya ise Barzani,
“Referandum yapmadık. Fakat gerekirse yaparız ve halkın kararına da saygı
duyarız”
WALL STREET JOURNAL Gazetesi: “TÜRKİYE’DEKİ BAZI RİSKLER
BOĞALARIN UYKUSUNU KAÇIRABİLİR”
Borsa 24 Mart tarihinden bu yana ralli içerisinde. BIST 100
endeksinin yüzde 25 getiri sağladığı bu yükseliş yoluna devam edebilir. Ancak
bazı riskler borsada yükselişe oynayan yatırımcıların yani boğaların son
aylardaki zaferlerine gölge düşürebilir!
haber analizi şöyle:
1-Küresel faizler yükselirse
ABD ve Avrupa merkez bankalarının uzun süre daha düşük faiz
ve gevşek para politikalarına devam edeceği beklentisi küresel piyasalarda ve
dolayısıyla Türkiye piyasalarında iyimserliği artırıyor. Ancak ABD’de hem
enflasyon hem de büyüme verilerinde ivme yukarı yönlü. Bu da faizlerde uzun
süre sonra bir yükseliş senaryosunun konuşulması ve ilerleyen haftalarda Fed’in
olağan dışı yumuşak tavrından geri adım atması demek olabilir. Örneğin geçen
hafta ABD Mayıs ayı enflasyonunun yıllık yüzde 2,1 ile Ekim 2012’den bu yana en
yüksek düzeye çıkması faizleri zıpladı. ABD 10 yıllık tahvil faizleri Cuma günü
verinin açıklanmasının ardından yüzde 2,625 seviyesine çıktı. Benzer
gelişmelerin İngiltere’de yaşanması (enflasyonun artmaya ve işsizliğin gerilemeye
başlaması) ile İngiltere Merkez Bankası Başkanı Carney’in ultra-güvercin
tavrından geri adım attığını geçtiğimiz hafta görmüştük. İngiltere, gevşek para
politikalarının işsizlik yüzde 7’ye inene kadar devam etmesi amaçlıyor.
İşsizlik yüzde 7,8 ile hedeflenen seviyenin çok üzerinde bulunmuyor.
2- Jeopolitik tansiyonun daha artması
Irak’ta IŞİD’ in ilerleyişi ve Türkiye’ye yönelik tehditleri
piyasalar üzerinde belki de şu anda en önemli baskı unsuru. Dolar kurunun
istikrara kavuştuğu ve Merkez Bankası’ndan faiz indirim beklentilerinin
güçlendiği bir dönemde IŞİD’ in Musul konsolosluğunu basması ve diplomatları
esir alması piyasaları sarstı. Bu "siyah Kuğu’nun etkisiyle TL, dolar
karşısında yüzde 4 değer yitirdi. Bölgedeki gelişmeler, ABD’nin ya da küresel
güçlerin bölgeye operasyon yapması ihtimali, İran’ın takınacağı tavır ve mezhep
çatışmasının alacağı boyut bölgedeki kara bulutları daha çok artırabilir.
3-Yükselen petrol fiyatları
Irak’taki kaos diplomatik açıdan Türkiye’yi zora sokarken
ekonomisini de birçok kanaldan olumsuz etkileme potansiyeli taşıyor. Yükselen
petrol fiyatları bunların başında geliyor. Enerji maliyetlerindeki artış hem
enflasyon hem de dış denge üzerinde hasar yaratabilir. Ayrıca, Irak 12 milyar
dolar ile Türkiye’nin en büyük net ihracat pazarı. Mevcut durumun devamı reel
ticareti ve cari açığı olumsuz etkileyebilir. Tüm bu gelişmeler TL’yi
zayıflatırken, hisse senedi ve tahvillere olan ilgiyi azaltabilir.
4-Yaklaşan seçimler
Türkiye bir süredir yerel seçimlerle başlayan bir seçim
süreci içerisinde. 31 Mart öncesinde yükselen siyasi tansiyon piyasaları alt
üst etmişti. Dolar 2,39 ile rekor seviyeyi, faiz çift haneyi görmüştü. BIST 100
endeksi ise 61 bin seviyesine kadar çekilmişti. Ancak seçimlerden bir hafta
önce AKP’nin galibiyetinin (ya da siyasi istikrarın devam edeceği
beklentisinin) anketler sayesinde yeniden satın alınması ile borsa yükselişe
geçti. O tarihten bu yana da yüzde 25 değer kazandı. 10 Ağustos’ta yapılacak
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ardından 2015’te yapılacak genel seçimler şu anda
piyasalarda önemli bir risk unsuru olarak fiyatlanmıyor. Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına çıkması ve yerini uyumlu bir başbakana bırakması
ya da Erdoğan’ın başbakanlığa devam ederken uyumlu bir cumhurbaşkanı seçilmesi
senaryoları piyasalarda ağırlık kazanıyor. Ancak başta cumhurbaşkanlığı olmak
üzere seçimlerde muhalefetin kazanması ya da gücünü artırması hem Ankara’daki
mevcut siyasi dengeleri hem de piyasaların fiyatlamalarını değiştirebilir.
5-Para politikası belirsizliği
Seçim sathına giriliyor olması Merkez Bankası üzerindeki
faiz indirim baskılarını artırıyor. Başbakan Erdoğan başta olmak üzere hükümet
üyeleri Merkez Bankası’ndan faizlerin hızla indirilmesini talep ediyor.
Enflasyon yükselirken Mayıs’ta faizlerin 50 baz puan indirilmesi bazı
ekonomistlerce gelen baskıların bir sonucu olarak görüldü ve Merkez Bankası’nın
bağımsızlığının sorgulanmasına neden oldu. Merkez Bankası’nın beklenenden hızlı
faiz indirimi yaparak büyümeyi mi yoksa enflasyonu mu öncelediği yönünde
yaratabileceği olası belirsizlik piyasa oyuncularının kafasını karıştırabilir.
AMERİKA’NIN
SESİ: “WASHINGTON’DAKİ ORTADOĞU ENSTİTÜSÜNDE ORTADOĞU VE
TÜRKİYE TARTIŞILDI”
Türkiye’de görev
yapmış olan emekli büyükelçi Robert Ford, Türkiye’nin Ortadoğu’daki kilit
önemine vurgu yaptığı konuşmasında,
“Türkiye, Suriye
konusunda bir yandan İslamcı militanlarla yakınlaşırken bir yandan da siyasi
çözüme ağırlık verdi. Ankara’nın diplomatik çabaları olmaksızın İkinci Cenevre
Konferansı düzenlenemez. Türkiye’nin son zamanlarda İslamcı militanlara karşı sertleşen tutumu da
söz konusu. Büyük bir değişim var. 3 Haziran günü Türkiye’nin El Nusra’yı
terörist örgüt ilan etmesi önemli bir değişime işarettir. Bu biraz geç oldu,
biz El Nusra’yı bir buçuk yıl önce terörist ilan ettik. Ama Türkiye bunu açık
bir mesaj vermek için yaptı. Türkiye ile Batılı ülkeler arasında Türkiye
üzerinden Suriye’ye geçen cihatçılar konusunda daha iyi bir işbirliği olduğunu
gösteren bir dizi işaret var. Bu konudaki kaygılarımızı daha önce birçok kez
dile getirmiştik. Ancak Türkler’in politikalarını tamamen değiştirdiğini de
düşünmüyorum. Çünkü Türkiye hala Şam rejiminin bir şekilde devrilmesinden yana.
Hepinizin bildiği gibi Suriye’nin kuzeyindeki isyancıların elinde daha
sofistike silahlar var, bunlar Türkiye’nin onayı olmadan sınırı geçemez. Bu da
bana silah sevkiyatının sona ermediğini gösteriyor. Bundan sonraki aşamada
Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesi için baskı yapmaya devam
edecek. Her ne kadar Türkiye’nin Suriye politikaları kaygı yaratsa da son
gelişmeler ışığında Türkiye’nin hala yeri doldurulamaz bir konumu var. Suriye
savaşıyla ilgili taraflara bakarsanız, Türkiye hala vazgeçilmez konumda. Bunun
iki nedeni var. Birincisi, Suriye’deki muhaliflerle konuşmak istiyorsanız bunu
sadece Türkler aracılığıyla yapabilirsiniz. Örneğin Ürdün bu konuda yeterli
olamaz. İkincisi de mültecilere yönelik insani yardımlar. Suriye’de evlerini
terk etmek zorunda kalan 6,5 milyon mülteciye yardım yollayacaksanız, bunu da
ancak Türkiye üzerinden yapabilirsiniz” diye konuştu.
2000-2003 yılları arasında ABD’nin Ankara büyükelçiliği görevini
yürüten Robert Pearson ; “Amerika’nın son 60 yıldır birinci önceliği
Ortadoğu’da bir savaş çıkmasını engellemek oldu. Son üç yıldır biraz Obama’nın
bu konudaki ataleti, biraz da Türkiye’nin atılımları bu savaş riskini
yükseltti. Türkiye’deki siyasi kaygı ve olumsuz gelişmeleri, tüm bölgedeki
olası etkilerden ayrı tutamayız. Tüm dünyanın, bölgedeki soruna barışçı bir
çözüm bulması için daha istikrarlı daha barışçı ve demokratik bir Türkiye’ye
ihtiyacı var. Türkiye, Suriye ve bölgesel politikalarını belirlerken etnik
Kürtler ile ilgili kaygılarını ön plana çıkardı. Bu nedenle PKK’nın Suriye
ayağı PYD, etkisiz hale getirilmesi ve marjinalleştirilmesi gereken en büyük düşman
olarak görüldü. Suriye politikası bu temel üzerine kuruldu. Ama şimdi IŞİD gibi
daha büyük bir tehlike var ve bence bu tehdidin oluşmasından bir ölçüde Türkiye
de sorumlu. Bu yüzden Türkiye Irak, Suriye ve hatta Türkiye’deki Kürtler için
izlediği politikaları yeniden şekillendirmek zorunda kaldı”
Güney Avrupa ve Doğu Akdeniz’den Sorumlu Dışişleri Müsteşar
Yardımcısı Amanda Sloat;
‘’ Başkan Barack Obama’nın göreve gelmesinden bu yana geçen sürede
bölgesel tehditlerin daha da arttığını, işbirliği yapmanın gerekliğinin de her
zamankinden daha fazla önem kazandığını, Türkiye ile Amerika arasında zaman
zaman çok ciddi görüş ayrılıkları oluştuğunu ancak ilişkilerin bunları samimi
bir diyalogla ele almayı mümkün kılacak kadar güçlü olduğunu ve Türkiye, sınırlarında
büyük tehditlerle karşı karşıya. Hem bölgesel hem de uluslararası güveliği
tehdit eden IŞİD’in Irak’taki ilerleyişini kaygıyla izliyoruz. Sınır ötesi şiddet nedeniyle 70’den fazla
vatandaşını kaybeden, 1 milyondan fazla mülteciye kapılarını açarak büyük bir
mali külfet altına giren Türkiye, Suriye savaşının olumsuz etkilerini zaten hissetti”
“Türkiye’nin göz
kamaştıran ekonomik büyümesinde etkili olan unsurlardan biri de başlatılan
demokratik reformlardı. Bu ekonomik büyümeyi sürdürmek için Türkiye’nin
evrensel demokratik ilkelere bağlı kalması gerekir. Son aylarda yaşanan bazı
siyasi gelişmelerin kaygı verici olduğunu görmemiz gerekiyor. Türkiye’de
demokrasinin gidişatı, medya ve Internet özgürlüklerinin ne kadar güvence
altında olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin yeterince korunup-korunmadığı,
bireylerin toplanma ve ifade özgürlükleri olup-olmadığı yargının bağımsızlığı
ve azınlıkta olanların seslerine ne kadar kulak verildiği yolunda sorular
doğdu. Başkan Yardımcısı Joe Biden’in da belirttiği gibi Amerika, Türkiye’deki
gelişmelerle ilgilenmiyormuş gibi bir tavır alamaz. Çünkü bizler ancak açık
toplum, açık siyasi sistem, açık ekonomi ve demokratik kurumların olduğu ve
evrensel insan haklarına saygı duyan ülkelerin 21. Yüzyılda ileriye giden ülkeler
olacağına inanıyoruz. Amerika’nın Türkiye’nin içişlerine karışmak gibi bir
düşüncesi olmasa da tüm dünya ülkeleri için dile getirilen şeffaf ve denetime
açık yönetimlere destek ifadelerini dile getirmeyi sürdürecek. Bunun yanında,
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken devam eden siyasi tartışma sürecinin de
Türkiye’yi daha güçlü ve daha başarılı bir demokrasiye götüreceğinden umutluyum
RUSYA’NIN
SESİ’NDEN RUS UZMANLARIN TÜRKİYE DEĞERLENDİRMELERİ
AB
ile Türkiye arasında 50 yıldan fazla süren ilişkilerin dayandığı entegrasyon
işbirliğinin niteliği ve gelişme perspektiflerinin Rusya için de oldukça büyük
önem taşıdığını,
Moskova
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ne bağlı Uluslararası ve Orta Doğu
Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Andrey Fedorçenko’nun,
“Bence, Türkiye ve İsrail, çok geniş Orta Doğu coğrafyasında
medeni dünyayı temsil eden tek ülkelerdir. 20. yüzyılın 60’lı yıllarından beri
kendi piyasalarının birleştirilmesi ve ticaret sınırlamalarının kaldırılması
için çok aktif şekilde faaliyette bulunuyordu. Önümüzdeki 7-10 yıl içerisinde
Türkiye’nin AB’nin yeni üyesi olacağını düşünüyorum”
Rus Türkolog Tatyana Spiridonova’nın,
“Türkiye’de pazar ekonomisinin yürürlükte olması Türkiye’nin
AB’nin ekonomik alanına başarılı entegrasyonunu sağlayabilecek önemli bir
faktör. Türkiye’nin gerçekleştirdiği önemli ekonomik, hukuksal, anayasal
reformlar ülkenin Avrupa’ya eğiliminin göstergesidir. Avrupa ile entegrasyon
projesi Türkiye için hala önemli kalıyor, onun gösterdiği çabalar ise gelecekte
en azından ekonomik bakımdan Avrupa Birliği’nin bir parçası olma imkanını
tanıyacak”
Dr. Alexander Vasilyev’in,
“Türkiye, geleceğin ülkesidir, elde ettikleriyle de
yetinmeyecek, ilerlemeye devam edecektir. Bizim bu ülkelerle ilişkilerimiz çok
önemlidir. 100 yıldır savaşmamamız, Sovyet Rusya’sının Atatürk döneminde
Türkiye’ye yardımda bulunmuş olması ülkelerimizin imkanlarının göstergesidir.
Ekonomik ortak olarak birbirimize çok büyük ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor”
Rusya Bilimler Akademisi’ne bağlı olan Doğu Bilimleri
Enstitüsü Orta Doğu ve Orta Asya Ülkeleri Merkezi’nin Türkiye Bölümü
Müdürü Natalia Ulçenko’nun,
“Türkiye’nin tercihi sadece onun hangi ülkelerle ekonomik ve
siyasi ilişkileri sürdüreceğini değil, kendisinin de nasıl değişeceğini
gösterecek. Belki de hedefleri değişecek. Bir süre sonra AB’nin de nasıl
değişeceği, Türkiye için çekiciliğini koruyup korumayacağı önemlidir”
18 Haziran 2014 Çarşamba
WALL STREET JOURNAL: “ERDOĞAN’IN YENİ
DÜŞMANI; ÖLÇÜLÜ FAİZ İNDİRİMİ”
Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Merkez Bankası’nın yeniden
faiz indirimi yapabileceğini, söz konusu bu indirimin 25-75 baz puan gibi
ölçülü boyutta olacağını söylediğine dikkat çektiği haber analizinde, “Ancak
cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde büyümeyi desteklemek için daha agresif
faiz indirimi yapması yönünde merkez bankasına baskı yapan Erdoğan, 25-75 baz
puan dolaylarındaki ölçülü indirimi şaka olarak algılıyor”
Irak’ta Sünni
militanların ilerlemesinin, petrol üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturmasıyla
Türk Lirasının pazartesi günü sabah saatlerinde dolar karşısında yüzde 0.67
gerileyerek 2.1363 düzeyini gördüğünü kaydeden Amerikan iş çevrelerinin
gazetesi Wall Street Journal, “BIST 100
Endeksi yüzde 1.4, iShares MSCı Türkiye ETF endeksi yüzde 2.1 düştü; Turkcell
TCELL.IS -0.76% ‘in hisseleri ise yüzde 2.7 değer kaybetti. Aynı gün iki muhalefet partisi, CHP ve MHP,
Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimleri için Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çatı adayı
olarak açıkladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da AKP’nin adayı olarak
cumhurbaşkanlığına aday koyacağı tahmin ediliyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı
seçim sonuçlarına bağlı olsa da, konservatif Sünnilerin evlerinde kalırsa büyük
ihtimalle kazanacaktır” ifadelerini kullandı.
Wall Street
Journal, New York’taki Teneo Intelligence’tan Wolfango Piccoli’nin,“Cumhuriyet
Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi İhsanoğlu’nu seçerek, Erdoğan’ın
geleneksel konservatif Sünni tabanından aldığı desteği hedefliyor gibi
görünüyor. Bir akademisyen ve eski bir diplomat olan İhsanoğlu, yakın zamana
kadar İslam İşbirliği Teşkilatı’nın başkanlığını yapıyordu ve bu nedense Sünni
Müslümanlar arasında güçlü bir itibarı var.
Ancak
kendisi silik bir sözcü ve daha karizmatik olan Erdoğan’ın Türkiye’de kitlelere
seslenme yeteneğine sahip değil. İhsanoğlu’nun, Erdoğan’ın artan otoriterliği
ve genellikle rahatsız eden üslûbundan uzaklaşan konservatiflerin oylarını
kazanabilecek olsa da,
CHP ve MHP, kendi seçmenini bu
adaylarına oy vermeye ikna etme konusunda sıkıntı çekecek. Zira normal şartlarda CHP ve MHP
seçmenlerinin çok azı 10 Ağustos’ta kendi partilerini temsil etmesi için
İhsanoğlu’ndan yana bir tercih kullanırdı. Bunun sonucunda da Erdoğan’ın
seçimin ilk etabını kazanma ihtimali büyük oranda katılım oranına bağlı olacak.
CHP ve MHP destekçileri arasında
çekimserlerin sayısı yüksek olursa, Başbakan, oyların yüzde 50’sinden fazlasını
ilk etaptan garantileyebilir. Bu gelişmelerden bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da aynı gün bankanın yeniden faiz indirimi
yapabileceğini, ancak bu indirimin 25-75 baz puan gibi "ölçülü"
boyutta olacağını söyledi.
Türkiye ilk
çeyrekte yüzde 4.3 büyüme kaydetmiş ve cari açığı azalmış olsa da, ekonomi
henüz kritik safhayı atlatmadı. Türkiye, Brezilya-Hindistan-Endonezya-Güney
Afrika-Türkiye’den oluşan "Kırılgan
Beşli" arasında faiz indirmeye başlamış olan tek ülke ve bu 5 ülke
arasında en yüksek cari açığa sahip. Geçtiğimiz hafta Gelişen Piyasalar
köşesinde de carry trade’in yeniden moda olduğunu ve hızlı paranın, aynı
şekilde hızlı bir şekilde çıkış yapacağını söylemiştim”
“Dünya
Bankası ‘Küresel finansal koşulların sıkılaşacağını’ söyledi. Raporda
gelişmekte olan Avrupa ülkelerindeki kur uyumsuzluklarına dikkat çekti. Mesela
Türkiye, en çok ihracatı Euro Bölgesi ile yaparak Euro kazanıyor ama dolar ile
borçlanıyor. Fed’in sıkılaştırması, Avrupa’nın para politikasını gevşetmesiyle
Euro’nun düşmesi bekleniyor. Bu da Türkiye’nin değer kaybeden bir para
kazanacağı ama borçlarını, değeri artan bir parayla ödeyeceği anlamına geliyor.
Cari açığın bu şartlar altında daha kötüye gitmekten başka seçeneği yok. Geçtiğimiz çarşamba Musul’daki Türkiye
Başkonsolosluğu’ndaki diplomatların rehine alındığı haberlerinin ardından yerel
piyasaların yüzde 5, TL’nin de dolar karşısında yüzde 1.2 düşmesi, Türkiye’nin
kırılganlıklarına dikkat çekti.
Dünya Bankası, ‘Bugünkü gevşek küresel
finansal koşullar, yerel ekonomileri düzene sokma imkânı tanıyor’ notu
düşmüştü. Geçtiğimiz yaz ki satışlar, bu şartların ne kadar hızlı
değişebileceğini göstermek için bir hatırlatma olabilir”.
GUARDIAN, TÜRKİYE’NİN EN İYİ ON
PLAJINI SEÇTİ
Guardian
gazetesi, Türkiye’nin en iyi on plajını seçti.
İngiliz
Guardian gazetesinin sıralamasına göre en iyi plajlar şunlar:
Kabak Koyu,
Ölü Deniz
Olimpos,
Çıralı
İztuzu
Plajı, Dalyan
Mermerli
Plajı, Antalya
Kelebekler
Vadisi, Fethiye
Patara
Plajı, Kaş
Kaputaş
Plajı, Kaş
Aydıncık
Plajı, Mersin
Altınkum
Plajı, Çeşme
Kum Oteli
Plajı, Saroz
16 Haziran 2014 Pazartesi
PYD Lideri
Salih MÜSLİM, “Suriyeli Kürtler IŞİD’ e karşı savaşta yalnız bırakıldı. Şimdi
sonuçları görülmeye başlandı. Türkiye’ye el uzattık ama hep havada kaldı.
Kürtlerin birlikte hareket etmesi gerekir. Defalarca söyledik, Suriye’deki
istikrar bütün Ortadoğu’yu ilgilendirir. İstikrar olmazsa her yere sıçrayabilir
demiştik, şimdi gerçekleşiyor, yarın başka yerlere Lübnan’a, Ürdün’e,
Türkiye’ye de sıçrayabilir” “Bizi
Rojava’da yalnız bıraktılar, kimse karşı koymadı, sonuçlarını görüyoruz.
Bazıları hala gerçekleri görmüyor. IŞİD başkaları tarafından kullanılan bir
aygıttır. Arakadaki güçler bellidir. Musul’da ele geçirilen silahların,
malzemelerin büyük kısmının Rojava’da bize karşı kullanılmak üzere götürüldü. Türkiye
de artık gerçekleri görmeli. Beraber bir şeyler yapalım, yoksa tehlike herkesin
kapısına dayandı”.
-/ -
Erbil’de
yayınlanan Rudaw gazetesi, resmi bir Kürt kaynağına dayandırdığı haberinde,“Günlerce
akıbeti merak edilen, Ceyhan’da tankerlere yüklenen petrol Avusturya ve
Hindistan’daki alıcılara satıldı. Kürt petrolünün Ankara ile Erbil arasındaki
mutabakatların çerçevesinde satılmasına Bağdat’taki merkezi hükümet ve ABD
karşı çıkıyordu”
İslamcı
militan ve isyancıların tehlikeli harekâtını durdurmak için hem Bağdat’ta hem
de Washington’da gözler Kürt peşmergelere çevrilirken Erbil’in pazarlık gücü
muazzam biçimde arttı”
-/-
Türkiye’de
barış süreci durma noktasında
-/-
Ankara geçen
ay Erbil’le 50 yıllık petrol anlaşmasına imza attı. Kerkük bölgesinin 10 milyar
varillik rezerve sahip olduğu düşünülüyor.Bu Türkiye’nin gereksiniminden kat
kat fazla.
Kerkük’ü
IŞİD mi, yoksa Kürtler mi ele geçirsin? Diye sorulsa
Neredeyse
herkesin Kürtleri tercih edeceğini Irak
ordusunun savaşacak bir güç olmadığı göz önünde bulundurulduğunda tek
alternatifin Peşmerge olduğunu
IŞİD’ in
bölgede nüfuzunun artması durumunda, Ankara’nın bölgede Kürtlerle ilgili
siyasetini gözden geçirmeye zorlanabileceği..
15 Haziran 2014 Pazar
14 Haziran 2014 Cumartesi
SURİYE – IRAK - IŞİD
·
Türkiye’nin
Suriye politikasında ki yanlışlıklar
·
Suriye
‘de Beşar ESAD’a karşı Irak Şam İslam Devletine verilen destek
·
Türkiye’nin
IŞİD ile Irak’ta karşı karşıya gelmesi,
·
Bugün
Irak kâğıt üstünde bir devlettir. Ve
bölünmenin ilk işaretleri Saddam sonrası başladığını,
·
Irak
El Maliki yönetimi çaresiz ve yaşanan olaylardan bunalmıştır Artık Irak IŞİD
ile bölünme engellenemez görülmektedir.
·
Irak
Ordusu Bir milyonun üzerinde ama askeri disiplin ve manevi birlikten yoksundur.
Ordunun kuruluşu, Dini ve Etnik orantılıdır. Sünni askerlerin Sünni isyancılara
nenden ateş açacaklar.
·
Irak
ordusu yardım almadan İŞID ile mücadele edemez.
·
İlk
kez radikal İslamcı bir örgüt, sınırlar aşırarak ilerleyip bölgeleri kontrolü
altına aldı.
·
ABD,
Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra yaptıkları yanlışlarla bugünkü
Irak’taki
Gelişmelerde en büyük katkı payı sahibi, zira Askeri operasyonlar yapılan
ülkelerde Demokrasi alt yapısını yâda ülkenin güçlenmesini sağlamadığını
gördüklerinden ‘’Askeri Müdahale Kriz çözmeyecek’’ bu nedenle Irak’a bir askeri
müdahalenin değerlendirme aşamasında açıklaması geldi.
·
ABD’nin
Kürtlere destek vereceklerini açıkladılar.
·
Türkiye’nin
Irak’taki Kürtlere destek olmak için asker göndermesi gündeme gelebilir.
·
Suudi
Arabistan ve Körfez ülkeleri, Şiileri bertaraf edecekleri umuduyla bölgede
teröre destek verdiler.
Suudi Arabistan Şii İran’ı düşman ve kendisini de Sünnilerin koruma
kalkanı olarak gördü. Suudilerin IŞİD tehlikesinin kendilerini de
sarabileceğini unutmaması gerekir
·
Askeri
müdahaleden önce Bölgedeki güçler yani Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerin IŞİD
’e destek vermelerinin önü kesilmelidir.
·
IŞİD
tehlikesi ABD ve Avrupa için de bir tehdit oluşturmaktadır.
·
“IŞİD öncelikle Suriye ve Irak’ta yerini
sağlamlaştırmaya çalışacak
Ve terör saldırıları düzenlemeleri
durumunda Batı ve dolayısıyla Avrupa’da tehdit altında olacak.
·
Avrupa ülkeleri pasaportuna sahip
olan çok sayıda IŞİD üyesinin, Suriye’de eğitim aldıktan sonra yeniden
Avrupa’ya döndüklerine dair kanıtlar bulunduğuna dair yapılan açıklamaları
hatırlayalım.
‘’Eninde
sonunda IŞİD bertaraf edilecek ancak etkileri aylar ve yıllarca sürecek”.
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ: “GEZİ’DE
BİRÇOK KİŞİ İSPATLANAMAYAN TERÖR SUÇLARIYLA KARŞI KARŞIYA KALDI”
Rapor,
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty, Uluslararası Sekreterya
Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, Avrupa ve Orta Asya Direktörü John
Dalhuisen ve Türkiye Direktörü Murat Çekiç’in katılımıyla, Salt Galata’da
düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.
Uluslararası
Af Örgütü’nün Gezi Parkı olaylarına ilişkin hazırladığı raporda, eylemcilerin
toplanma özgürlüğünü barışçıl bir şekilde kullandığı için kovuşturmaya
uğradığı, protestoları düzenleyenlerin suç örgütü kurmaktan kovuşturmaya
uğrarken birçok kişinin ispatlanamayan terör suçlamalarıyla karşı karşıya
kaldığı savunuldu. Raporda, cezasızlık vurgusu yapıldı.
*Eylemlerde
polislerin gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri ile ilgili soruşturmaların
geciktirildiği, karartıldığı veya kapatıldığı kaydedilen raporda,
*Bugüne kadar polis memurlarına yönelik sadece
beş kovuşturma başlatılırken 5 bin 500’den fazla kişinin Gezi Parkı
protestolarını düzenlemek, desteklemek ya da protestolara katılmaktan
kovuşturmaya tabi tutulduğu ileri sürüldü.
* “Çoğu
sadece toplanma özgürlüğünü barışçıl bir şekilde kullandığı için kovuşturmaya
uğradı. Protestoları düzenleyenler ‘suç örgütü kurmaktan kovuşturmaya uğrarken,
birçok kişi ispatlanamayan terör suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı”
*Doktorların
disiplin soruşturmalarına uğradığı ve iki vakada Gezi Parkı protestoları
sırasında geçici revirlerde acil tıbbi yardım sağlayanların cezai kovuşturmaya
maruz kaldığı bildirilen raporda, eylemlerde 8 bin kişinin yaralanıp, en az
dört kişinin polis şiddeti sonucu hayatını kaybettiği,
*“Ocak
2014’te, hükümet, protestolar sırasında acil tıbbi yardım uygulamasını suç
olarak cezalandırmak için kullanılabilecek mevzuat değişikliklerini uygulamaya
koydu.
* İfade
özgürlüğünün temelden bir ihlali olarak, protestoları belgeleyenlere yönelik de
cezai soruşturmalar başlatıldı. Bunu, protestolar sırasında sosyal medyada
fikirlerini paylaşanlara yönelik rastgele kovuşturmalar takip etti. İnternet
sitelerini kapatmak için sahip olunan güçler artırıldı”.
*Raporda,
kolluk kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri konusunda
cezasızlığa son verilmesi ve barışçıl toplanma hakkının güvence altına alınması
konusunda yetkililere çağrıda bulunuldu.
*Raporun üç ana mesajını cezasızlık,
Gezi hareketini destekleyenlerin hedef olmaya devam etmesi ve toplanma hakkının
ihlal edilmesi şeklinde sıraladı.
* Geçen 1
yıllık süreçte polisin gücünü kötüye kullanmasının devam ettiği, polislerden
kendilerini soruşturmalarının beklendiğini, 4 ölümün polisle ilişkili olduğunu,
çok az sayıda savcının vakalara bakmakla görevlendirildiğini, “Cezasızlığın
ortadan kaldırılması gerekiyor” denildi.
*"Türkiye
yetkililerinin yapması gereken bir an evvel, Türk halkının isteklerine kulak vererek,
yasalar çerçevesinde çalışmak. Çünkü şu anda Türkiye’nin kendi kanunları ihlal
ediliyor" ifadesini kullandı.
Avrupa ve
Orta Asya Direktörü Dalhuisen de küresel olarak çeşitli halk ayaklanmalarının
görüldüğüne değinerek, “Gezi
protestolarının ölçeği ve şiddeti, Türkiye’yi, bizi endişelendiren ülkeler
sınıfına koydu” dedi.
DEUTSCHE WELLE: “BARIŞ SÜRECİ ZORLU
BİR VİRAJA GİRDİ”
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kalekolllara
karşı başlayan gösteriler sonucunda iki kişinin ölümü çözüm sürecinde güven
krizine neden oldu. Diyarbakır’da ise halk, “90’lı yıllara geri dönmek
istemiyoruz” dedi. Alman yayın kuruluşu ayrıca, “Türkiye’de 30 yıllık çatışma
döneminin ardından devlet ile PKK arasında Ocak 2013’te başlayan barış süreci,
zorlu bir viraja girdi” ifadesini kullandı.
Diyarbakır’ın
Lice ilçesinde inşa edilecek kalekolları protesto etmek amacıyla Mayıs sonunda
başlayan gösteriler, 7 Haziran’da 2 kişinin güvenlik güçleri tarafından
öldürülmesi ile bölgedeki birçok kente sıçradı. 8 Haziran’da Diyarbakır’ın
Bağlar ilçesindeki 2.Hava Kuvvet Komutanlığı içindeki bir Türk bayrağının
göstericiler tarafından indirilmesi ise ülkenin batısında milliyetçi tepkilere
neden oldu,
“Olağanüstü
hal döneminin yaşandığı 90’lı yılları anımsatan kepenk kapatma ve sokak
eylemleri ile askeri önlemlere sahne olan ve Kürt siyasetinin kalesi sayılan
Diyarbakır’da ise halk, faili meçhul cinayetler ve baskı ile hafızalara yer
eden yıllara dönmekten endişeli. Kentin ileri gelenleri de sokaktaki vatandaş
da “çözüm süreci” olarak adlandırılan çatışmasızlık ortamının devam etmesi
gerektiğini vurgularken, hükümeti barış ortamının tesisi için kalıcı ve somut
adımlar atmaya çağırıyor,
Lice’deki ölümlerin hemen ardından Halkların
Demokratik Partisi (HDP) heyeti, PKK’nın İmralı Cezaevi’ndeki lideri Abdullah
Öcalan ile görüştü. İtidal çağrısı yapan Öcalan, “Demokratik çözüm umudu,
kalıcı barış sağlanana kadar korunmalı” açıklaması yaptı.
Ancak hem PKK tarafından hem de hükümetten
sert açıklamalar gelmeye devam ediyor. PKK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan,
HDP ve BDP’nin kendilerini temsil etmediğinin altını çizerek, “Hükümete
güvenimiz yok. Artık Öcalan ile doğrudan görüşmek istiyoruz” dedi. Başbakan
Erdoğan da partisinin grup toplantısında bayrak indirme olayına değindi ve o
garnizonun içine girip de bayrağı indireni, indirip gereğini yapacaksın.
Yapmıyorsan sorumlusun. Herhalde ben Ankara’dan gelip de o bayrağı indireni,
ben indiremeyeceğim diyerek, ‘Olay sonrasında serinkanlı davrandık”‘açıklaması
yapan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni eleştirdi”.
HDP Eş başkanı
Sabahat Tuncel’in “Bayrak indirme olayının provokasyon olduğunu düşünüyoruz ve Barış
sürecine rağmen hükümetin bölgede 341 kalekol inşaatı ihalesi düzenlediğine ve
102 kalekolun faaliyete geçtiğine, ve Biz
hükümetten halkı ikna edecek bir açıklama ve pratik adımlar bekliyoruz”
açıklaması yaptı.
Hükümet, Lice’deki ölümlerden bir gün önce
Diyarbakır’da Kürt sorununun barışçıl çözümünün tartışıldığı bir çalıştay düzenlemiş
ancak Kürt siyasetçiler tarafından tek sesli olmakla eleştirilmişti”
Dicle
Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Akil
Adamlar grubunda yer alan Vahap Coşkun’un “Çözüm süreci başladığından beri
taraflar arasındaki en ciddi güven krizi yaşandı. Dünyanın her yerinde bu tür
süreçler provokasyonlara sahne olur. Bunları aşabilmek için taraflar sürecin
ilerlemesi konusunda irade göstermeli. Son yaşananlardan ders çıkarılması
halinde barış süreci ivme kazanabilir. Ancak hem doğuda hem batıda sürece olan
toplum desteğinin kaybolması halinde olumsuz gelişmeler artabilir. PKK’nın
bölgede kontrolü ele geçirdiğine yönelik verdiği resim de devletin barış
yolunda somut adımlar atmaması da her iki kamuoyunu ayrı ayrı şüpheye itiyor”
Demokratik
Toplum Kongresi (DTK) Daimi Meclis Üyesi işadamı Baki Karadeniz ‘in “90’lardaki
inkâr ve imha politikalarına dönüleceğini düşünmüyorum. Umudumuzu korumak
istiyoruz. Topyekûn demokratikleşme, bu sorunun çözülmesindeki yegâne unsur
olacaktır”
DİP NOTUM
BARIŞ SÜRECİ ÖNEMLİDİR ANCAK BARIŞA
GİDEN YOLU KORUMAK BARIŞI İSTEMEKTEN DAHA ÖNEMLİDİR.
DEUTSCHE WELLE: “IŞİD, TÜRKİYE İLE
IRAK’IN TİCARETİNİ DE VURDU”
“Türkiye,
Irak’taki IŞİD tehdidinin siyasi sonuçlarını hesaplamaya çalışırken, en büyük ikinci
ihracat pazarını da kaybetme endişesi yaşıyor. İşadamları, ‘Irak’ın orta ve
güney bölgeleriyle ticaretimiz durdu’ diyor”
“Türkiye’nin
Almanya’dan sonra en fazla ihracat yaptığı ülke olan Irak’ta yaşanan iç
karışıklık, bölgeye geçen yıl 12 milyar dolarlık ihracat yapan Türk şirketleri
endişelendiriyor. Türkiye’nin ihracatında merkez nokta çatışmaların uzağındaki
Erbil olsa da, çatışmaların Kürt bölgesine sıçrama ihtimali nedeniyle ülkenin
orta ve güney bölgelerinden yeni sipariş alınamıyor. Irak ile ticaret yapan
işadamları, IŞİD krizinin uzaması halinde 8 milyar dolarlık ihracat gelirinin
kesileceğini belirtiyor”
“Türkiye’den
Irak’a ihracatın yüzde 60’ı Kürt Bölgesel Yönetimi’ne yapılıyor. Uluslararası
Nakliyeciler Derneği’nin (UND) verilerine göre, geriye kalan yüzde 40’lık bölüm
ise Irak’ın orta ve güney bölgelerine gönderiliyor”
“ABD’nin
Irak işgali sonrasında bölgede 83 Türk TIR şoförünün öldürülmesi nedeniyle,
Türk taşıma firmaları Irak’ın orta ve güney bölgelerine sefer yapmıyor. Bunun
yerine Türk TIR’ları taşıdıkları malları, Kürt bölgesindeki Duhok ve Zaho’daki
lojistik merkezlerine indiriyor. Iraklı ve Kürt taşımacılar da bu malları
lojistik merkezlerden alıp ülkenin orta ve güney bölgelerine, yani Bağdat ve
Basra’ya taşıyor. Şimdi IŞİD’in Musul ve çevresinde kontrolü ele geçirmesiyle
bu taşımalar durmuş durumda”.
9 Haziran 2014 Pazartesi
DEUTSCHE WELLE: “3.HAVALİMANININ
TEMELLERİ ATILDI, ÇEVRECİLER KAYGILI”
İstanbul’da
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törenle tartışmalı 3’üncü
havalimanının temeli atıldığına dikkat çeken Deutsche Welle, “ Ancak projeye
ilişkin endişeler giderilmiş değil, özellikle çevreciler tepkili” dedi.
“İstanbul’a
yapılması planlanan yeni havalimanı Türkiye’nin dünya havacılığındaki konumunu
perçinleyecek. 150 milyon yolcu
kapasitesine sahip olacak havalimanının maliyetinin 10 milyar doları aşması
bekleniyor” diyen Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, Erdoğan’ın, ‘Türkiye
artık Sabiha Göçken’e de Atatürk Havalimanı’na da sığmıyor’ şeklindeki
sözlerini aktardığı haberinde, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün
İstanbul’da temel atma töreni gerçekleştirilen ve dünyanın en büyüğü olması
planlanan 3’üncü havalimanının Türkiye için neden bir ihtiyaç olduğunu, bu
sözlerle açıklıyor. Ancak ilk kazması bugün vurulan proje, ihtiyacı
karşılamakla kalmayıp dünyanın en büyük havalimanlarından biri olacak. Yıllık
150 milyon yolcu kapasitesi ile ABD’deki Atlanta ve Çin’deki Pekin
havaalanlarını geride bırakacak olan yeni havalimanı, 150’den fazla havayolu
şirketini ağırlayacak ve dünyanın 350 noktasına uçuş gerçekleştirecek” şeklinde
kaydetti.
Çevrecilerin ise İstanbul’un kuzeyine inşa edilecek
havalimanına tepkili olduğunu kaydeden Deutsche Welle, “İhale sürecinin
hukuksuz olduğu iddiasında bulunan çevre örgütleri, projenin Trakya’da ekolojik
bir krize yol açacağı uyarısında bulunuyor” dedi.
Deutsche
Welle haberine şöyle devam etti:
“Son
yıllarda havacılık sektörü ABD’de küçülüp AB’de ise yerinde sayarken, Türkiye
bu alanda yıllık ortalama yüzde 15 hızla büyüyor. Dünya ekonomisinin
güneydoğuya kayışı ile birlikte, havacılık sektörünün merkez noktaları da ABD
ve Avrupa’nın kuzeyinden doğuya doğru kayıyor. Bunun en önemli örneklerinden
biri de bugün İstanbul’da temeli atılan ve dünyanın en büyüklerinden biri
olacak yeni havalimanı. İstanbul’un kuzeyinde 76,5 milyon metrekarelik bir
alana kurulacak havalimanı, 10 milyar 247 milyon euroya mal olacak ve 25 yıllık
kira bedeli olarak devletin kasasına 22 milyar 52 milyon euro gelir sağlayacak.
Aynı anda
500 uçağın park edebileceği 3’üncü havalimanı, Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon
Ortak Girişim Grubu tarafından inşa edilecek. Avrupa’da Heatrow ve Frankfurt
havalimanlarına rakip olacak olan yeni havalimanının 2018’de faaliyete geçmesi
planlanıyor. 150 bin kişiye istihdam sağlayacak havalimanı, Kuzey Marmara
Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, metro hatları ve yüksek hızlı tren sistemi
ile de bağlantılı olacak. Öte yandan, bugün coşkulu bir temel atma töreni ile
kutlanan 3’üncü havalimanı projesine, çevrecilerin ciddi itirazları var. Bu
itirazlar, projenin durdurulması talebi ile yargıya da yansımış durumda.
Özellikle, inşaat sahası içinde kalan irili ufaklı onlarca göl ve göletin
kanallar açılarak Karadeniz’e boşaltılması endişe yaratıyor. Çevre Mühendisleri
Odası, 3’üncü havalimanı ihalesinin hukuka aykırı yapıldığı ve Trakya
bölgesinde çevre felaketine neden olacağını iddia ediyor”.
Deutsche
Welle haberini ayrıca, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nun,
“3’üncü havalimanı projesinin mutlaka durdurulması gerekiyor. Elbette ülkemizde
havalimanları yapılmasına karşı değiliz. Ancak bu proje tam bir çevre felaketi.
Söz konusu projenin ihale sürecinde yaşanılan hukuksuzluklar da var. Çevre
Kanunu’na göre ihale yapılmadan önce Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
raporunun alınması gerekirken, 3 Mayıs 2013’ten yapılan ihaleden 20 gün sonra
ÇED olumlu raporu alındı. Biz de bu konuda iki dava açtık. Son bir yıldır
açtığımız davalar bir türlü görülmeye başlanmadı. 3’üncü havalimanı inşaatı süresince
İstanbul’un su ihtiyacı için önemli olan Terkos Havzası’nı besleyen 70 sulak
alan kurutulacak ve 2,5 milyon ağaç kesilecek. Biz ülkemiz için daha sağlıklı
bir kalkınmanın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Trakya, 3’üncü havalimanı, üçüncü
köprü ve Kanal İstanbul projeleriyle çok ciddi bir ekolojik kriz ile karşı
karşıya” şeklindeki görüşlerini aktararak noktaladı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)