29 Mart 2017 Çarşamba

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 




 

5 SORUDA AB’NİN 60 YILINI DERLENDİ

AB’nin temelleri 2. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Roma’da atılmıştı. Altı Batı Avrupa ülkesinin temelini attığı Birlik, 60 yılda Roma Antlaşması’na imza atanların bile tahmin edemediği bir noktaya geldi.



1. Bugünkü AB’nin temelleri nasıl atıldı?

Büyük yıkımlara ve acılara yol açan 2. Dünya Savaşı’nın üzerinden sadece 12 yıl geçmişken 6 Avrupa ülkesi, birlikte kıtanın geleceğini değiştiren bir adım attı. Almanya, Belçika, Lüksemburg, Fransa, Hollanda ve İtalya’nın hükümet temsilcileri 25 Mart 1957 tarihinde bugünkü AB’nin temellerini atan Roma Antlaşması’nı imzaladılar. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) oluşturan bu antlaşma, 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girdi. Amaç 12 yıl içerisinde ortak bir pazar oluşturmak ve ekonomik politikaları adım adım birbirine uyumlu hale getirmekti. Üye devletler, gümrük birliği oluşturmak, iç ticari engelleri ortadan kaldırmak, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarda kullanılmasında sıkı işbirliği yapmak, mal, kişi, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımını sağlamak gibi kararlar aldı. Roma Antlaşması ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun (Euratom) da kurulmasına karar verildi. Bu 6’lı birlikteliğin ilk adımı ise 1951 yılında atılmış ve o dönemki iki önemli ekonomik branşı ortak kontrol etmek amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştu.

 

2. AET’den AB’ye geçiş nasıl oldu?

25 Mart 1957’de Capitol Tepesi’nde Roma Antlaşması’nı imzalayan hükümet temsilcileri, o günden 60 yıl sonra topluluğun ne aşamaya geleceğini hayal bile edemezlerdi. AET’den önce Avrupa Topluluğu sonra da Avrupa Birliği oluştu. 1965 yılında imzalanan Brüksel Antlaşması ile AET, Euratom ve Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu tek çatı altında toplandı ve birliktelik o günden sonra Avrupa Topluluğu olarak anılmaya başlandı. 1991 yılında imzalanan Maastricht Antlaşması ile de topluluk Avrupa Birliği adını aldı. Bu antlaşma ile AB’nin ekonomik ve parasal işbirliğini de hayata geçirme kararı alındı.

3.  AB 60 yıl sonra nelere ulaştı?

AB’nin bugün 28 üye ülkesi, neredeyse 500 milyon vatandaşı, 44 bin görevlisi, on binlerce kuralı, barış, özgürlük ve refah için kutsal hedefleri, ampulden renkli kalem üretimine kadar en ufak parçalarda bile görev dağılımı bulunuyor.

19 Birlik ülkesinde yaklaşık 340 milyon AB vatandaşı ortak para birimi Euro’yu kullanıyor. Euro Bölgesi’ne üye ülkeler Avrupa Merkez Bankası sayesinde ortak bir faiz politikası ve kamu borçlarında belli bir borçlanma limitine sahip.

AB ortak pazarının dört temel özgürlüğünü ise mal, hizmet, kişi ve sermayenin serbest dolaşımı oluşturuyor. Yani AB vatandaşları istedikleri ülkede yaşayıp üniversite okuyabilir, çalışabilir ve iş kurabilir. Avrupa’nın en büyük kazançlarından bir sınır kontrollerini kaldıran ve seyahat özgürlüğü getiren Schengen Antlaşması olarak görülüyor. 28 üye ülkenin 22’sinin yanı sıra İzlanda, Norveç, Lihtenştayn ve İsviçre de Schengen Bölgesi’nde bulunuyor.

4. AB’nin atlatmayı başardığı en büyük krizler neler?

İngiltere’nin 1963 yılında AET’ye katılma talebi o dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün veto engeline takıldı. İngiltere topluluğa ancak 10 yıl sonra 1973 yılında dahil olabildi.

Bir başka büyük kriz ise 1970’lerin ortası ve 1980’lerin başında yaşandı. ABD ve Japonya ile olan rekabet Avrupa pazarını derinden sarstı. Üye devletler iç pazarı korumak için ulusal çıkarlarını kabul ettirmeye çalıştılar. Kriz, topluluğa İspanya ve Portekiz katılmasının verdiği canlanma ve ortak bir iç pazar planı ile atlatıldı.

Danimarka 1992 yılında yapılan referandumla ekonomik ve parasal işbirliğini öngören Maastricht Antlaşması’nı reddetti. Avrupa’nın bu siyasi şoku atlatması 11 ay sürdü. Danimarka’ya özel haklar sunularak bir uzlaşma sağlandı ve bu büyük kriz de atlatıldı.

AB’nin yaşadığı en büyük krizlerden bir diğeri de 2005 yılında 25 üye ülkeye ulaşmış AB’de Avrupa Birliği Anayasası’nın hayata geçirilememesi oldu. Anayasa taslağı Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumda reddedilince yürürlüğe sokulamadı. Bu anayasanın yerine ise 2009 yılında benzer nitelik taşıyan Lizbon Antlaşması yürürlüğe girdi.

5. Roma Antlaşması’nın 60’ıncı yıl dönümünde yapılacak

AB Zirvesi’nin ajandasında ne var?

AB son krizini ise henüz aşamadı: Brexit. Bu krizin aşılması ve AB’nin ayakları sağlam bir biçimde yoluna devem etmesi için Roma Antlaşması’nın 60’ıncı yıldönümünde yapılacak zirve büyük önem taşıyor. Zirvede İngiltere dışındaki 27 AB ülkesi, Birliğin gelecek 10 yılına yön verecek kararlara imza atacak.

 Bahsi geçen konseptler arasında “farklı hızlarda” bir AB’den bahsediliyor. Almanya ve Fransa, Brexit’e bir yanıt olacağı gerekçesi ile bu konsepti desteklerken Polonya başta olmak üzere bazı Doğu Avrupa ülkeleri “İkinci sınıf AB” oluşacağı endişesi ile karşı çıkıyorlar. 



BM: “MİLYONLARCA ORTADOĞULU AÇLIK İÇİNDE YAŞIYOR”

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki savaşlar nedeniyle 30 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle yüz yüze olduğunu belirtti.

Raporda, “Gıdaya erişim sıkıntıları bölge nüfusunun yüzde 9,5’ini yani yaklaşık 30 milyon kişiyi etkiliyor”

5 SORUDA ALMANYA’DAKİ TÜRK SEÇMENLER

 

1. Yurt dışında kayıtlı seçmenin ne kadarı Almanya’da? 

2008 yılında kabul edilen Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yurt dışında yaşayan seçmenlerin, gümrük kapıları dışında yaşadıkları bölgedeki elçilik ve konsolosluklarda da oy verilebileceği hükme bağlandı. Bu değişiklik sonrasında yurt dışındaki seçmenler ilk olarak 2014 yılında yapılan 12. Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullandı.

En son Kasım 2015 yılında yapılan milletvekili genel seçimlerdeki seçmen kayıtlarına göre Türkiye dışındaki seçmen sayısı 2 milyon 881.

Bu sayının 3 milyonun üzerine çıktığı tahmin ediliyor. Almanya 1 milyon 430 bin seçmen ile Türkiye dışında en çok seçmenin bulunduğu ülke konumunda.

326 bin seçmen ile Fransa, 253 bin seçmen ile Hollanda, 138 bin seçmen ile Belçika ve 109 bin seçmen ile Avusturya takip ediyor. 105 bin seçmenle Kuzey Kıbrıs, 100 bin seçmenle Amerika Birleşik Devletleri, 95 bin seçmenle İsviçre ve 93 bin seçmenle Birleşik Krallık.

2. Almanya’da nerelerde oy kullanılıyor?

Almanya genelinde Türk vatandaşları için 13 seçim merkezi oluşturuldu. Berlin, Stuttgart, Frankfurt, Düsseldorf, Köln, Dortmund, Münih, Münster, Hannover, Karslruhe, Hamburg, Nürnberg ve Mainz kentlerinde, 27 Mart-9 Nisan tarihleri arasında oy kullanabiliyor.

Berlin, Düsseldorf, Frankfurt, Hamburg, Karlsruhe, Köln, Mainz, Münster ve Stuttgart kentlerinde sandıklar başkonsolosluklarda kurulacak.

Münih, Hannover, Nürnberg ve Dortmund kentlerinde ise kiralanan salon ve fuar alanlarında oy kullanılacak.

3. Almanya’daki Türk kökenli seçmenlerin seçim
Eğilimleri neler?

7 Haziran seçimlerinde Almanya’da sayısı 1 milyon 430 bin 134’e yükselen seçmenin yaklaşık yüzde 34’ü sandık başına gitti. Seçmenlerin yüzde 53’ü AK PARTİ ’ye, yüzde 17’si HDP ’ye, yüzde 15’i CHP’ye, yüzde 9’u da MHP’ye oy verdi.

Hükümetin kurulamaması üzerine 1 Kasım 2015’te yenilenen seçimlerde ise Almanya’da bulunan 1 milyon 430 bin 134 kayıtlı seçmenin yüzde 40’ı oy kullandı. Bu seçimlerde Almanya’da AK PARTİ yüzde 59, HDP yüzde 15, CHP yüzde 14 ve MHP yüzde 7 oranında oy aldı.

4.Referandum süreci Türkiye-Almanya ilişkilerine nasıl yansıdı?

Referandum sürecinde Türkiye-Almanya ilişkilerine şiddetini artıran bir gerginlik hâkim oldu.
 
5.Yurt dışı oylarının seçim sonuçları üzerinde ne kadar
etkisi var?
Yurt dışında bulunan seçmenler toplam seçmen sayısının yaklaşık olarak yüzde 5’ini oluşturuyor.

24 Mart 2017 Cuma


 
 
 
 

       “DEMOKRASİ ACITSA DA YA UYGULANIR YA DA UYGULANMAZ”



MENBİÇ’TE KİM NE İSTİYOR?

Türkiye, Suriye’deki El Bab operasyonunun ardından bir sonraki hedefin ülkenin kuzeyindeki Menbiç olduğunu açıkladı.

Menbiç, Türkiye’nin yanı sıra Suriyeli Kürtler, Suriye hükümeti, Rusya ve ABD gibi iç savaşın kilit aktörlerinin de var olduğu ve büyük önem atfettikleri yerlerin başında geliyor

Suriye iç savaşına dâhil olan yabancı devletlerden Rusya ve İran hükümeti desteklemek için faal rol üstlenirken, başta ABD olmak üzere Batılı devletler ile Türkiye ise DAEŞ’İN (IŞİD) yenilmesini ana hedef olarak belirledi.

Ancak, Türkiye’nin Menbiç operasyonu, Rusya, ABD ve Türkiye’nin desteklediği grupların ilk kez karşı karşıya gelmesi ve hatta birbirleriyle çatışması ihtimalini de gündeme getiriyor.

BBC Türkçe, son dönemde hem askeri hem de diplomatik trafiğin hızlandığı Menbiç ile ilgili gündemdeki beş soruya yanıt aradı:


Menbiç nerede ve kentteki son durum nedir?

Suriye’nin kuzeyinde yer alan Menbiç kenti, Türkiye’ye yaklaşık 40 kilometre mesafede bulunuyor. İç savaş öncesi yapılan nüfus sayımına göre, kentte yaklaşık 100 bin kişi yaşıyor. Arap ve Kürtlerin yaşadığı Menbiç halkının çoğunluğunu Sünniler oluşturuyor. Kent, 2012 yılında Özgür Suriye Ordusu’nun denetimine geçti. Daha sonra 2014 yılında DAEŞ, kentin kontrolünü ele geçirdi. Böylece, DAEŞ; silah, lojistik destek ve savaşçı geçirmek için kullandığı en önemli geçiş noktalarından birisini kaybetmiş oldu. Ağustos 2016’da ise yaklaşık iki ay süren bir kuşatmanın ardından Kürt grupların oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bağlı Menbiç Askeri Konseyi, ABD’nin de desteğiyle kenti DAEŞ ’den geri aldı. Kentte sivil idarenin yürütülmesi ve temel hizmetlerin sağlanması ise Menbiç Sivil Konseyi tarafından yapılıyor.

Menbiç’le ilgili tartışmaların odağında ne var?

Menbiç’in alınmasında Kürt ve Araplardan oluşan Menbiç Askeri Konseyi’ne en önemli desteği ABD’nin yanı sıra Türkiye tarafından "terör örgütü" olarak kabul edilen Halk Savunma Birlikleri (YPG) verdi. Türkiye, YPG’nin Fırat Nehri’nin batısındaki bölgelerde bulunmasına karşı çıkıyor. Türkiye’nin en önemli kaygılarından birini, Afrin ve Kobane kantonlarının birleşmesiyle birlikte sınırın güney tarafında bir Kürt koridorunun kurulması oluşturuyor. Türkiye, Menbiç’in DAEŞ den geri alınmasından bu yana YPG’nin kentten ayrılması çağrısı yapıyor. Kasım ayında, ABD’nin girişimleriyle varılan uzlaşma çerçevesinde YPG güçleri Türkiye’nin isteği doğrultusunda Fırat Nehri’nin batısına çekilmeyi kabul etti. Ancak Türkiye, bu geri çekilmenin gerçekleşmediğini savunuyor.

Türkiye neden Menbiç’e operasyon düzenlemek istiyor?

Türkiye, sınırın Suriye tarafında terörden arındırılmış bir bölge oluşturmak amacıyla başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında El Bab kentinin DAEŞ’den alınmasının ardından bir sonraki hedefin Menbiç olduğunu açıkladı.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Aralık ayında yaptığı bir konuşmada, Türkiye’nin hedeflerine ilişkin, “Terörden arındırılmış güvenli bölge diye bir tezimiz var. Başından beri bunu söylüyoruz bu olmazsa Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa her zaman tehdit altında. Dertleri ne?

Kuzey Suriye’de yeni bir devlet kurmak. Biz böyle bir devletin kurulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu böyle bilinmeli” dedi.

Sayın Erdoğan Ağustos ayında da ayrıca, Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında yapılan operasyonların DAEŞ (IŞİD), PKK ve YPG tehdit olmaktan çıkana kadar devam edeceğini söylemişti. Bu nedenle Türkiye, YPG’nin uzaklaştırılması için Menbiç’e operasyon başlatmayı planlıyor.


Menbiç Kürtler için neden önemli?
Kürt gruplar tarafından Menbiç, doğudaki Cezire ve Kobani kantonları ile batıdaki Afrin kantonunun birleştirilmesi için önemli bir geçiş noktası olarak görülüyor. YPG’nin Kobani’deki Sözcüsü Fevzi Sleman, Haziran ayında Rudaw’a yaptığı açıklamada, “Menbiç alınsa bile Kobani ve Afrin’in birleşebileceğini sanmıyorum. Ancak bu kent, bu sürecin kilit noktalarından biri” diye konuştu. Kürt gruplar, Menbiç’in Şahba kantonunun ele geçirilerek, Kobani ile Afrin’in birleştirilmesi açısından büyük önem taşıdığına inanıyor.

Ancak, Kürtlerin Şahba kantonu olarak isimlendirdiği bu hat, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın ardından Türkiye ile desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kontrolü altında bulunuyor. Demokratik Birlik Partisi (PYD) lideri Salih Müslim de Ağustos ayında yaptığı açıklamada, Kürtler tarafından ilan edilen ‘Kuzey Suriye-Rojava Federasyonu’nun’ güvenliği ve burada kurulan yönetimin iyiliği açısından Menbiç’in kontrol altında tutulmasının zorunlu olduğunu söyledi.

Menbiç’teki diğer aktörler kimler ve ne istiyorlar?


Menbiç için esas tartışmalar ağırlıklı olarak Kürtler ve Türkiye üzerinden yaşansa da ABD, Rusya ve Suriye hükümeti de kentte önemli rol oynayan diğer aktörler arasında yer alıyor. ABD, Menbiç’in DAEŞ’den geri alınması sürecinde Kürt güçlere açık destek verdi. ABD, aynı zamanda, başta YPG olmak üzere Kürt grupları Suriye’deki en önemli muharip müttefiki olarak görüyor ve YPG’nin şu anda Rakka’yı kuşatmaya yönelik operasyonuna da destek veriyor. Bu nedenle, ABD bir yandan NATO müttefiki Türkiye’ye Menbiç’te destek vererek Kürtlerle, destek vermeyerek ise Ankara ile sorun yaşam riskiyle karşı karşıya bulunuyor. Rusya da Suriye iç savaşında oynadığı rolün önemini giderek artırmak isteyen bir diğer büyük devlet. Bir yandan Suriye hükümetini destekleyen Rusya, diğer yandan da Türkiye’nin DAEŞ’e yönelik El Bab operasyonuna havadan destek verdi. Son olarak, Menbiç Askeri Konseyi de Rusya ile anlaşmaya vardığını ve bu kapsamda kentin batısındaki bazı köyleri Suriye ordusuna devrederek, Türkiye ve ÖSO ile arasındaki savunma hattını da hükümete bırakacağını açıkladı.

 


BM RAPORU: “GÜNEYDOĞU’DAKİ ÖLÜM VE YIKIMLAR SORUŞTURULSUN

Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları komisyonu, Türkiye’ye Güneydoğu’da son 18 ayda yürütülen askeri operasyonları sırasında yaşanan insan hakları ihlallerinin soruşturulması çağrısında bulundu.

BBC’ye göre; BM insan hakları yetkilisi Zeid Ra’ad al Hussein başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan raporda, 18 ay devam eden operasyonlar sırasında aralarında "800 güvenlik görevlisinin de bulunduğu 2 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, ciddi insan hakları ihlalleri" yaşandığı belirtildi.

Raporda ayrıca, PKK saldırılarında çok sayıda güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği ya da yaralandığı bildirildi.

25 sayfalık raporda Temmuz 2015 ile Aralık 2016 tarihleri arasında Türk güvenlik güçlerinin operasyonlarında ağır yıkım, öldürme ve birçok diğer ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin bulgulara yer verildi.

BM raporunda, hükümete, iddia edilen ölümler ve diğer ihlallerle ilgili soruşturma açması çağrısı yapıldı.

Raporda, BM’den denetçilerin bir yıl süren çabalarına karşın Kürtlerin ağırlıkta olduğu Güneydoğu kentlerine giremedikleri vurgulandı.

Bölgede yaşayanların tanıklıkları ile uydu görüntülerine yer verilen raporda, ağır silahlarla meskun mahallerin büyük yıkıma uğratıldığı bildirildi.

Rapora göre, çoğunluğu Kürtlerden oluşan 500 bine yakın kişi de operasyonlar nedeniyle evlerinden edildi.

 



DSÖ: “DEPRESYONDAYIZ”

Dünya Sağlık Örgütü’nün raporu, 2015 yılında dünyada 300 milyondan fazla kişinin depresyondan mustarip olduğunu ortaya koyuyor. DSÖ’ye göre Türkiye’de ise nüfusun yüzde 4.4’ü depresyonda.


Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan bir araştırma 2015 yılında dünya çapında depresyon vakalarının sayısının 322 milyona yükseldiğini ortaya koyuyor.

DSÖ’den yapılan açıklamada,

*özellikle gençler, doğum öncesi ve sonrası dönemde kadınlar ve yaşlılar arasında görülen depresyon ve.

*Günümüzde gençlerin önceki kuşaklara kıyasla daha büyük baskı altında olduğunu,

*Sosyal medyanın depresyon ve kaygı bozuklukları gibi hastalıkları nasıl etkilediğinin henüz bilinmediğini,

*Okulda öğretmen ve psikolojik danışmanların çocuklardaki depresyon tehlikesini önceden anlayabilmesi için daha iyi eğitim almaları gerektiğini

*Çocukların baskıya karşı koyabilmesi için de okullarda yaşama ilişkin becerilerin aktarılması gerektiğini

*Depresyonun kadınlar arasında daha yaygın olduğunu

*Bunun yanı sıra 55 ile 74 yaş arasında depresyon daha sık görülüyor. Yaşlılar arasında depresyona yakalanan kadınların oranı yüzde 7,5 iken erkeklerde bu oranın yüzde 5,5 olduğu

*Yaygın bir hastalık olmasına rağmen depresyonun tabu konular arasında yer aldığına

Dünya Sağlık Örgütü, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nde bu konuda bir kampanya başlatmayı planlıyor.  "Depresyon- Hadi Konuşalım” (Depression-Let’s Talk) sloganı ile yürütülecek kampanya ile depresyonun nedenleri ve sonuçları konusunda toplumun aydınlatılması, depresyonda olanlara yardım edilmesi ve depresyon geçirenlerin yakınlarına destek sunulması hedefleniyor.



LE MONDE: “RUSYA’DN FIRAT KALKANA KARŞI OPERASYON”

Le Monde gazetesi, Rusya’nın Fırat Kalkanı’nın önünü kesmek içi Afrin’e asker gönderdiğini öne sürdü.

Rusya’nın YPG’nin kontrolündeki Afrin’e asker göndererek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Fırat Kalkanı harekâtını engellemeye çalıştığını iddia eden Fransız Le Monde gazetesi, “Rusya, Türkiye ve İsrail’e iki hamlede tek mesaj verdi. Bu mesaj da Suriye’deki oyunda ‘tek efendi’ olduğunu göstermek anlamına geldi”

Türkiye’nin Ağustos ayından bu yana Fırat Kalkan’ıyla bölgede ilerlediğini hatırlatan Le Monde, Türk askerinin önünün şimdi birden fazla noktada birden fazla aktörce kesildiğinin altını çizdi.

Rusya’nın Afrin’e asker gönderdiğini öne süren Le Monde, “Rusya savunma bakanlığı, askerin YPG’nin iddia ettiğinin aksine askeri bir üs kurmadığını ve bu hamlenin Kürt güçleri eğitmek anlamına gelmediğini söyledi. Rus askerleri Moskova’ya göre, Türkiye ve Rusya’nın Aralık ayından beri garantörü olduğu ateşkesi korumak amacıyla orada. Ancak bu konumlanm,a Türkiye’nin Suriye tarafından kontrol edilen bölgede batıya doğru ilerlemesinin önünü kesti. Zaten Şubat 2016’da Rus hava güçleri, YPG’nin Tel Rıfat’ı Suriyeli muhaliflerden almasına yardım etmişti”

Le Monde, Fırat Kalkanı operasyonunun diğer yönden de tıkandığını belirttiği haberinde, “Fırat Kalkanı harekatının önü böylece, güneyde Suriye ordusu ve batıda Menbiç bölgesinde Mart ayının başlarında YPG’nin Türk birlikleriyle arasında tampon bölge oluşturan Rus askerlerin eşlik ettiği Suriye askerleriyle, tamamen kesildi”

Rusların YPG’ye tıpkı ABD Mart ayında Menbiç’te ABD’nin zırhlı araçların üzerine ABD bayrağı asmasını da hatırlattı.

Bunun Türkiye’ye bir mesaj olduğunu ifade eden Le Monde, IŞİD başkenti Rakka’ya YPG ve Arap ortaklarının başlatacağı operasyonu Türkiye’nin bozmasına izin verilmeyeceğini belirtti.

Rusya’nın İsrail’e de tıpkı Türkiye gibi benzer bir mesaj yollamaya çalıştığını kaydeden Le Monde, “İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal ederek, Palmira yakınlarındaki bir askeri hedefi vurmasının ardından Rusya İsrail’in Moskova Büyükelçisi’nden izahat istedi. Tüm bu adımlar Türkiye ve İsrail’le Suriye oyununda birer mesaj oldu”

 

JUNKER’DEN RADİKAL ÖNERİ: “BREXIT SONRASI İNGİLTERE VE TÜRKİYE AB’NİN YÖRÜNGESİNDE YER ALABİLİR”

Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Brexit’in ardından AB’nin çekirdek üyeleri ve yörüngesindeki devletlerden oluşabileceğini belirtti ve yörüngede yer alabilecek ülkeler olarak İngiltere ve Türkiye’yi örnek gösterdi

Brexit sonrasına ilişkin senaryolar üretilmeye devam edilirken Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’den dramatik bir yapısal değişim olarak nitelenen bir öneri geldi. Juncker, Brexit’in ardından AB’nin çekirdek üyeleri ve yörüngesindeki devletlerden oluşabileceğini" belirtirken yörüngede yer alabilecek ülkeler olarak İngiltere ve Türkiye’yi örnek gösterdi.

AB “Yeni plan, AB’nin çekirdek üyelerinden oluşan daha küçük bir grup ve tam üyelik için hazır olmayan diğer ülkeler için farklı aidiyet düzeylerini öngörüyor”

Juncker’ın Brexit sonrası Avrupa Birliği’nde Birleşik Kraliyet ve Türkiye için rolleri öngören radikal bir reformu içeren bir vizyonunu” ortaya koyduğunun altı çizildi.

 

TÜRKİYE’DEN TWITTER’A REKOR BAŞVURU

Twitter’ın açıkladığı Şeffaflık Raporu’nda Türkiye en fazla hesap kapatılması talebinde bulunan ülke oldu. Türkiye’yi Fransa, Rusya, Almanya ve Endonezya izliyor.

Twitter, Temmuz - Aralık 2016 dönemini kapsayan Şeffaflık Raporu’nu açıkladı. Twitter, raporda Türkiye’nin en çok hesap kapatılması isteğinde bulunan ülkeler arasında başı çektiğini ve son 6 ay içinde Türkiye’den içeriğin kaldırılması için mahkeme kararı veya diğer yasal kanallardan Twitter’a 3 bin 76 başvuru yapıldığını açıkladı.

Bu başvuruların 2 bin 232’sinin hükümet organları, polis ile başka kurumlar ve kişilerden, 844’ünün de mahkeme kararıyla yapıldığı belirtildi. Sosyal medya ortamında paylaşılan mesajlara ilişkin de Twitter’a 8 bin 417 hesaba ilişkin rapor iletildi. Raporda Türkiye’den başvurular uyarınca 290 hesabın ve 489 Twitter mesajının da engellendiği belirtildi.

Sosyal medya kullanıcılarının hesaplarının kapatılması isteminde Türkiye’yi bin 334 başvuru ile Fransa izlerken, Rusya 522, Almanya 236, Endonezya 176, ABD 102, Hindistan 97, Japonya 82, İngiltere de 66 kullanıcı hesabının yasaklanması için Twitter’a başvuruda bulundu.

 



USA TODAY: “TÜRKİYE’NİN BAŞKAN TRUMP’TAN 5 TALEBİ VAR”



Türkiye’nin Trump Yönetimi’nden beş talebini,

“Radikal İslami Terör ifadesini kullanmaktan vazgeç,

 Türkiye’nin olağanüstü haline destek ver,

Fethullah Gülen’i iade et,

Suriye’de işbirliğini yap,

Güvenli bölgeleri destekle”

 

UNICEF: 1 MİLYON 400 BİN ÇOCUK AÇ”

UNICEF, dört ülkede yetersiz beslenme nedeniyle 1 milyon 400 bin çocuğun açlıktan ölümle karşı karşıya olduğu uyarısını yaptı

UNICEF, açlıktan ölüm tehlikesinin baş gösterdiği dört ülkeden biri olan Nijerya’nın 450 bin çocuğun

Güney Sudan’da da 270 binin üzerinde çocuğun

Somali’de ise bu sayının gelecek aylarda 270 bine ulaşabileceği bilgisi verildi.

Yemen’de yaklaşık 462 bin çocuk akut seviyedeki yetersiz beslenme koşulları nedeniyle açlıkla mücadele ediyor.


UNICEF: “SURİYE’DE BİR NESİL KAYBOLUYOR”

UNICEF, Suriye’de altı yıldır süren iç savaştan en fazla çocukların zarar gördüğüne dikkat çekerek ülkede bir neslin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısını yaptı.

 

 
 “HANGİ AVRUPA ÜLKESİ KAÇ SURİYELİ KABUL ETTİ?”

Tel Abyad’daki çatışmalar nedeniyle Suriye’den Akçakale’ye yeni bir göç dalgası yaşanırken, Türkiye’nin kabul ettiği Suriyeli sığınmacı sayısı 1 milyon 800 bine yaklaştı.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütüne (UNHCR) göre, 26 Mayıs itibarıyla Suriye’deki savaştan kaçan milyonlarca insandan 1,761,486sı Türkiye’ye sığındı.

7 Mayıs rakamlarıyla Lübnan, 1 milyon 183 bin 327 kişiyle

Ürdün yaklaşık 630 bin, Irak 250 bin, Mısır da 134 bin kişiye kapılarını açtı.

Avrupa Birliğinde en fazla Suriyeli kabul eden ülke Almanya oldu. Almanya’nın 100 binden fazla sığınmacı kabul ettiği.

İngiltere’de muhalefetteki İşçi Partisinin gölge İçişleri Bakanı Yvette Coopera göre, Londra, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği aracılığıyla şimdiye kadar 140 Suriyeli mülteci kabul etti.

Cooper, hükümete siyasi sığınma ve mültecilik politikalarını ayırarak Suriyelilere kapılarını açmasını istedi.

Fransa, Iraktan 5000, Suriye’den ise 4.500 kişi kabul etti

Mayıs ayı itibarıyla Kanada, 1285, İsviçre 3500 Avustralya 5600 Suriyeli mülteci kabul etme taahhüdünde bulundu.

Bu arada Avrupa ülkeleri Akdeniz ülkelerinden 20 bin göçmenin 28 üye ülke arasında eşit şekilde paylaşılmasına yönelik bir öneriyi tartışıyor.

Kota planı, alınacak göçmen sayısının her ülkenin nüfusu, gayri safi yurt içi hasılası ve işsizlik oranlarına göre belirlenmesini öngörüyor.

İngiltere, Fransa, Macaristan, Slovakya ve İrlanda öneriye karşı çıkıyor.

Almanya, İsveç ve İtalya ise önerilere destek veriyor.
BBC



DEUTSCHE WELLE: “SOSYAL MEDYA, REFERANDUMDA KARARSIZLARI ETKİLEYEBİLİR”

Deutsche Welle, sosyal medyanın referandumda kararsızları etkileyeceğini yazdı.


“Türkiye’deki 42 milyon internet kullanıcısı sosyal medyada etkin. Uzmanlara göre, sosyal medyadaki tartışmalardan en çok karasızlar etkileniyor”

Her iki araştırmacının ortak görüşü ise Facebook, Twitter ya da Instagram gibi sosyal medya zeminlerdeki kullanıcıların kararsızları etkileyebileceği yolunda.

Referandum öncesindeki kamuoyu yoklamaları, genel olarak, seçmenin en az yüzde 10’luk kısmının henüz evet ya da hayır arasında bir seçim yapmadığını gösteriyor.

 


ADALET DİVANI: “İŞ YERİ BAŞÖRTÜSÜNÜ YASAKLAYABİLİR”

Avrupa Adalet Divanı, işverenin işyerinde başörtüsünü yasaklayabileceğine hükmetti. Kararda işyeri yönetmeliklerinde belirtilen kriterlere işaret edildi.

Lüksemburg’daki Avrupa Adalet Divanı  aldığı kararda, eğer işyerinde dünya görüşüne ilişkin semboller yasaklanmışsa ve bunun da gerekçeleri belirtiliyorsa başörtüsü takılmasına izin verilmeyebileceğine hükmetti.

Karara konu olan şikayet Belçika’da yaşayan Müslüman bir kadın tarafından yapıldı. Belçika’da bir güvenlik firmasında üç yıl resepsiyonist olarak çalışan Samira A. adlı bir kadın, işyerinde başörtüsü takmak istediğini söylediğinde işten çıkarılmıştı. İşyeri kararına siyasi, felsefi ve dini görüşleri görünür şekilde sembolize eden işaretlerin işyeri yönetmeliğine uygun olmadığını gerekçe göstermişti.

İşyerinin sunduğu gerekçeyi yerinde bulan Avrupa Adalet Divanı da bu koşullarda başörtü yasağının ayrımcılık olarak değerlendirilemeyeceğine işaret etti. Belirli dini ve dünya görüşüne sahip kişilerin haksızlığa uğramasına yol açabilecek bir yönetmelikte dolaylı olarak ayrımcılıktan söz edilebileceğini, ancak böyle bir yönetmeliğin müşterilere karşı siyasi, dini ve felsefi tarafsızlığın korunması ile savunulabileceği kaydedildi. Kararda böyle bir kuralın, özellikle müşterilerle doğrudan temasta olan kişiler için önemli olduğu vurgulandı.

Adalet Divanı’nın değerlendirdiği bir diğer şikayet de Fransa’dan gelen bir başvuru ile ilgili. Ancak mahkeme bu şikayetle ilgili kesin bir karara varmadı. Bilgisayar yazılım tasarımcısı olarak çalışan Asma B. adlı bir kadının, başörtüsü taktığı için şirket müşterilerinden birinin şikayeti ile karşılaştığı ve 2009 yılında işten çıkarıldığı belirtildi.

Ancak Adalet Divanı yargıçları, işverenin müşterinin talebine uygun davranmasının Avrupa yasaları çerçevesinde başlıca ve belirleyici bir talep olarak görülemeyebileceğine işaret etti. Yargıçlar, Fransa’dan gelen şikayetle ilgili olarak işten çıkarılmanın haklı gerekçelere dayanmayabileceğini belirtti. Bu nedenle de Adalet Divanı Fransa’daki olayla ilgili açık bir görüş belirtmedi.

Belçika’daki olayla ilgili alınan karar Avrupa ülkeleri için emsal teşkil ediyor. Avrupa Birliği ülkelerindeki mahkemelerin alacakları kararda Avrupa Adalet Divanı’nın bu hükmüne uygun hareket etmesi gerekiyor.

 


MÜNCHNER MERKUR: “ANKARA’NIN DİNİ EĞİLİMLERİNİ AB’NE İHRACINA YARGIÇLAR SET ÇEKTİ”

Münchner Merkur gazetesi; Avrupa Adalet Divanı, işverenin işyerinde başörtüsünü yasaklayabileceğine hükmetmesine dikkat çektiği haberinde, “Ankara’daki yönetim ülkeyi milliyetçi dinci bir diktatörlüğe dönüştürmekte ne kadar ısrar ediyorsa, o ölçüde dinî eğilimlerini AB’ne ihraç ediyor. İşte Avrupalı yargıçlar bu gelişmeye şimdi set çektiler” dedi.

Alman gazetesi, “Bu karar Avrupa’nın laik yapısına net bir biçimde yapılan vurgudur. Avrupa Adalet Divanı evet dini özgürlükleri üst seviyede görüyor ama Müslüman din devletlerinde olduğundan farklı olarak dinleri tüm değerler bütününün üzerinde de görmüyor. Karar doğru ve yön gösterici. Çünkü Erdoğan’ın gittikçe daha küstahlaşan girişimleri ile Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türkiye kökenliyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediği bir dönemde başörtüsü takan başka kadınların da şikayette bulunması muhtemeldir. Ankara’daki yönetim ülkeyi milliyetçi dinci bir diktatörlüğe dönüştürmekte ne kadar ısrar ediyorsa, o ölçüde dinî eğilimlerini AB’ne ihraç ediyor. İşte Avrupalı yargıçlar bu gelişmeye şimdi set çektiler”

 


FRANKFURTER ALLGEMEINE ZEITUNG: “KARAR PEKALA ÖZGÜRLÜK ANLAMINA GELEBİLİR”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi; Avrupa Adalet Divanı’nın kararına ilişkin, “Bir yasaklama kararı da pekâlâ özgürlük anlamına gelebilir. Bir işveren çalışanlarının siyasi görüşlerine ve dinî inançlarına göre giyinip kuşanmasına izin verebilir, ya da genel geçerli olacak bir tarzda buna izin vermeyebilir”

Alman gazetesi şöyle devam etti:

“Bir yasaklama kararı da pekâlâ özgürlük anlamına gelebilir. Bir işveren çalışanlarının siyasi görüşlerine ve dinî inançlarına göre giyinip kuşanmasına izin verebilir, ya da genel geçerli olacak bir tarzda buna izin vermeyebilir. Avrupa Adalet Divanı haklı olarak bu noktada doğrudan bir ayrımcılık görmüyor. Zira işyerindeki tüm çalışanlara eşit muamele yapılmaktadır. Adalet Divanı yargıçları biraz geriye çekilerek, münferit olaylarda ulusal mahkemelerin belli bir görüşün ayrımcılığa uğrayıp uğramadığına kendilerinin karar vermesinden yana görüş bildirdiler. Bazen eşit olmayan muamele de belirli nedenlerle meşru olabilir. İşverenin müşterisinin karşısına ‘tarafsız’ bir görünümde çıkmak istemesi de anlaşılır bir şeydir. Bu da ticarî şirketlerin özgürlüğüdür ve şirketin dış ilişkilerinde çalışanlar bundan etkilenecektir”.

 

 

5 SORUDA TÜRKİYE-ALMANYA GERİLİMİ

1. Türkiye ve Almanya arasında yaşanan son gerginlik nasıl başladı?

Alman gazetesi Die Welt’in Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in tutuklanmasının ardından Almanya’daki bazı siyasetçiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya girmesinin yasaklanmasını ve Türk hükümeti yetkililerinin Almanya’da düzenleyeceği toplantıların iptal edilmesini teklif etti. Bu tartışmaların üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Almanya’nın Gaggenau kentinde, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) tarafından ve 16 Nisan’daki referandum ile ilgili geçen hafta düzenlenmesi planlanan toplantının iptal edildiği duyuruldu. Gaggenau Belediyesi, bu etkinlik için verilen izni, yoğun talep ihtimali üzerine salonun ve park yerlerinin yetersizliği gerekçesiyle geri çekti. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Belediye, kararın siyasi olmadığını açıkladı. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin de Köln kentine bağlı Frechen’de yapacağı bir toplantı iptal edildi.

2. Türkiye nasıl tepki gösteriyor?

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, toplantısının iptal edilmesine sert tepki göstererek Alman mevkidaşıyla planlanan görüşmesini ve Almanya gezisini iptal etti. Aynı zamanda Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann geçen hafta Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Bizimle çalışmak istiyorsanız bize nasıl davranacağınızı öğrenmek zorundasınız. Bu yöntemle bu işler olmaz, böyle devam etmez. Biz de karşılığını veririz. Hiç çekinmeden her türlü karşılığını veririz. O zaman gerisini siz düşünürsünüz” dedi. Çavuşoğlu, aynı zamanda "Bu Alman derin devletinin sistematik uygulaması haline geldi. Bizi eşit bir ortak gibi görmek durumundasınız. Türkiye sizin emrinizde bir ülke değil. Siz Türkiye’nin patronu değilsiniz. Siz birinci sınıf, Türkiye ikinci sınıf değil. Biz size böyle davranmıyoruz. Siz de Türkiye’ye eşit bir ortak gibi davranmak zorundasınız" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bazı referandum kampanyası etkinliklerinin iptal edilmesini ‘Nazi dönemine’ benzetti. Erdoğan, Pazar günü yaptığı konuşmada, “Sizin şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil, bunu böyle biliniz” dedi. Almanya Başbakanı Merkel ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 Şubat’ta Ankara’da bir araya gelmişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise Erdoğan’ın sözlerine “Bu tür benzetmeler sadece Nazilerin insanlığa karşı işlediği suçları önemsizleştirmeye yarar” diyerek yanıt verdi.

3. Almanya neden Türk siyasilerin toplantılarına izin vermiyor?

İstanbul’daki Heinrich-Böll Vakfı Direktörü ve Türkiye uzmanı Kristian Brakel, bu toplantıları Almanya hükümetinin engellemediğinin anlaşılmasının önemli olduğuna dikkati çekiyor: Yerel belediye başkanları ve bürokratların bu toplantıları engellemek için yönetimsel kararlar alması, federal hükümet için büyük bir baş ağrısı anlamına geliyor. Hatta yerel belediye başkanları ve bürokratların bu toplantıları engellemek için yönetimsel kararlar alması, federal hükümet için büyük bir baş ağrısı anlamına geliyor. Gagenau’daki yasak, büyük ihtimalle gerçekten de etkinliğin çok fazla insanı çekme ihtimali ve bunun Türkiye kökenliler arasında bir çatışmaya yol açabileceği kaygısıyla yerel yönetimin korkusundan kaynaklandı. Diğer iptal edilen toplantılara bakarsak, özellikle de Hamburg’dakine, hırslı yerel siyasetçilerin diplomatik sonuçlarını düşünmeden bir cevap verme isteği duyduğunu söyleyebiliriz”.

Hamburg’daki HafenCity Üniversitesi’nden Dr. Yaşar Aydın ise toplantıların iptaline iki gerekçe gösteriyor:

“Birincisi Türklerin Türkiye ile kültürel ve siyasi bağlarından ve Türk siyasetinin Almanya’ya taşınmasından duyulan rahatsızlık. İkincisi Türkiye ile Almanya arasındaki çıkar farklılıkları, iki ülke ilişkilerindeki gerilimler, Almanya’da Türk hükümetine karşı bir atmosferin olması”.

4. İki ülke arasında daha önce hangi diplomatik gerginlikler yaşandı?

Türkiye ve Almanya arasında Deniz Yücel’in tutuklanmasının ardından Almanya’nın Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırmasıyla alevlenen diplomatik gerginlik, Türkiyeli siyasilerin toplantılarının iptal edilmesiyle büyüyor. 2016 yılının Haziran ayında Almanya Federal Meclisi’nin 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteleyen tasarıyı kabul etmesiyle ilişkiler yine gerilmişti. Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Başbakan Binali Yıldırım kararı hızla kınamıştı. Türkiye, kararın ardından Almanya Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nu istişarede bulunmak üzere geri çağırdığını açıkladı. Türkiye’nin bu karara tepki olarak Alman milletvekillerinin İncirlik üssünde bulunan Alman askerlerini ziyaret etmelerine izin vermemesi yaşanan gerilimin artmasına neden oldu. Almanya, ziyarete izin verilmemesi üzerine askerlerini İncirlik Üssü’nden çekeceğini öne sürdü. Türkiye, ancak Eylül ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Almanya Başbakanı Merkel’in G20 zirvesinde bir araya gelmesinin ardından ziyarete yeşil ışık yaktı.

Geçen yıl 15 Temmuz’da yaşanan başarısız darbe girişiminin ardından Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın video konferans mesajına izin verilmemesi de ilişkileri germişti. Bu durumdan asıl zarar görenler Almanya’da yaşayan Türkler. Türkiye ile gerilim Islamofobya’yı, Türk karşıtlığı ve ırkçılığı tetikliyor. 2016 Kasım ayının başında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklanmasına Alman yetkililerin sert tepki göstermesi ise Ankara cephesinde rahatsızlıklara yol açtı. En son olarak da Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas’ın gazeteci Can Dündar’ı yeni yıl resepsiyonuna konuşmacı olarak davet etmesi Türkiye’nin sert tepkisine yol açtı.

5. Siyasi gerilim ekonomiyi ya da göçmen anlaşmasını etkiler mi?

İstanbul’daki Heinrich-Böll Vakfı Direktörü ve Türkiye uzmanı Kristian Brakel, Ankara’nın çıkarına olduğu için göçmen anlaşmasının ve ekonominin etkilenmeyeceği görüşünde. Ancak başka önlemlerin alınabileceğini düşünüyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Almanya’daki turizm fuarında Hamburg’daki HafenCity Üniversitesi’nden Dr. Yaşar Aydın ise göçmenlik anlaşmasının iptal edileceğini düşünmüyor.

Aydın’a göre ticari ilişkiler ise etkilenebilir:

“İki ülke arasındaki gerilimlerden ziyade Türkiye’deki kurumlar daha önemli Alman yatırımcılar açısından. Yani hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrımı ve insan hakları gibi konular. Aydın’a göre bu gerginlikten en çok Almanya’da yaşayan Türkler etkileniyor: "Türkiye ile gerilim Islamofobya’yı, Türk karşıtlığı ve ırkçılığı tetikliyor”.

 


NEW YORK TIMES: “GENELKURMAY BAŞKANLARI İSTENMEYEN ÇATIŞMAYI ÖNLEME YOLLARINI KONUŞTULAR”





Türkiye, ABD ve Rusya Genelkurmay Başkanları arasında Antalya’da yapılan sürpriz üçlü toplantı, ABD’li basında yankı buldu.


 “Amerika’nın en üst düzey subayı, Rus ve Türk mevki aşlarıyla her üç ülkenin güçleri Suriye’nin kuzeyinde gittikçe daha kalabalık olan savaş alanında faaliyet gösterirken istenmeyen bir çatışmayı önleme yollarını görüşmek üzere bir araya geldi”

 “Ancak Türkiye için başlıca mesele, IŞİD değil, Suriyeli Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde küçük bir devlet kurmalarını önlemektir. Bu da, Türk güçleri ve Suriyeli muhalefetteki müttefiklerinin, ABD’nin desteğindeki Suriyeli Arap ve Kürt milislerinin IŞİD’ten alınan Suriye’nin kuzeyindeki Menbiç kentini ele geçirmek için harekete geçeceği korkusunu yarattı”.

New York Times, Menbiç ile ilgili sıkıntı tırmanırken Menbiç Askeri Konseyi’nin "bir Türk taarruzunu" önlemek için Rusya ile bir mutabakat yoluyla kente yakın köyleri Suriye hükümet güçlerini teslim etmeye çalıştığını anımsatırken Stryker ve zırhlı Humvee araçlarıyla ile donatılmış ABD’li askerlerin de Menbiç etrafında görünmeye başladığına dikkat çekti.

Bir ABD’li yetkilinin Menbiç’teki durumu, potansiyel olarak tehlikeli bir durum olarak nitelediğini anlatan gazeteye göre, ufak bir olayın hızla tırmanarak Rakka’yı kurtarmaya yönelik ABD’nin destekli taarruzuna zarar vermesinden korkuluyor.

ABD ve Türkiye’nin savaş hatlarını çizmekten çok ötesindeki bir meydan okumasıyla karşı karşıya bulunduklarını düşünen gazete, “ABD’li Özel Kuvvetler, Suriye’den İslam Devletini çıkarmak için Kürt milisi YPG’yi, (Rakka operasyonuna) katılımı hayati olan etkin bir savaş müttefiki olarak görüyor”.

Başkan Donald Trump ne yapılacağı konusunda henüz bir karar vermezken Amerikalı komutanlar, Rakka’yı kurtarma operasyonuna katılabilmesi için YPG’nin, zırhlı araçlar, ağır makine tüfekleri ve tank savar füzeleriyle silahlandırılması gereğini savunduklarını kaydeden gazete, haberini şöyle noktaladı:

“Kürt milislerini terörist olarak niteleyen Türkiye yüksek sesle böyle bir adıma karşı çıktı. Amerikan ordusu ise, Rakka’yı almak için kullanılacak Suriyeli Arapların sayısının artırılması dahil Türkiye’yi yatıştırma yollarını bulmaya çalışıyor”.

 

ABD’Lİ KOMUTAN: “YPG TÜRKİYE’YE TEHDİT OLUŞTURMUYOR”

IŞİD’e karşı yürütülen Doğal Kararlılık Operasyonu Birleşik Ortak Görev Gücü Komutanı Korgeneral Stephen Townsend, Rakka’yı IŞİD’den geri almaya yönelik operasyona bazı Kürt savaşçıların da katılacağını söyledi. Townsend ayrıca YPG’nin Türkiye’ye tehdit oluşturduğuna dair bir kanıt görmediğini belirtti.

MART DIŞ BASINDAKİ ÖNEMLİ HABERLER

 


WASHINGTON EXAMINER: “ABD KONGRE ÜYELERİ, IŞİD’E KARŞI TÜRK ASKER HAREKÂTININ UYGUN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORLAR”


*******                                                  


Alman devlet kanalı ARD, Türkiye’de sığınmacıların organlarını satmak zorunda kaldığını iddia etti.

Alman devlet kanalı ARD, Türkiye’de zor şartlar altında yaşayan Suriyeli sığınmacıların organlarını satmak zorunda kaldıklarını öne sürdü.

                                                               ********                                        


BM MÜLTECİLER YÜKSEK KOMİSERİ: “SURİYE KRİZİ, SİYASİ YOLLA ÇÖZÜLMELİ”

                                                               *******

 

WESTFALISCHE NACHRICTEN: “SAYIN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A TAHAMMÜL ETMEK ZOR OLSA DA, GERÇEK DEMOKRASİLERDE KARŞITLARA DA KONUŞMA HAKKI TANINIR”

                                                               *******


RHEIN NECKAR-ZEITUNG: “KONUŞMASINA İZİN VERMEMEK YERİNE, TÜRK DEMOKRATLARLA GÖSTERİ DÜZENLEMEK GEREK”

                                                               *******

AVUSTURYALI BAKAN: “ÜLKEMİZDE REFERANDUM ETKİNLİKLERİNİ HOŞ KARŞILAMAYIZ”

                                                               *******

RHEIN ZEITUNG: “SAYIN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN KONUŞMASININ HUKUK YOLUYLA ENGELLENMESİ ŞANSI DOĞARSA BU KULLANILMALIDIR

 Bu mümkün olmazsa o zaman onu sineye çekmek zorunda kalacağız demektir”

                                                               ******


WASHINGTON POST: “ESAD, SURİYE’DE ŞOFÖR MAHALLİNDE”

Washington Post gazetesi; Cenevre görüşmelerine dikkat çektiği haberinde, “Suriye barış görüşmeleri yeniden başlıyor ama Esad şoför mahallinde”



“Bunda Rusya ve İran’ın Türkiye ile başlattığı paralel diplomatik süreç etkili oldu”

                                                               *******


KATHIMERINI: “ATİNA, ANKARA İLE GERİLİME HAZIRLANIYOR”

Katimerini gazetesi, Atina’nın Ankara ile 2 yıllık bir askeri ve siyasi gerilime hazırlandığını öne sürdü.

Atina’nın Ankara’yla iki yıl sürebilecek bir askeri, siyasi ve ekonomik gerilime hazırlandığını yazdı.

                                                               *******

RUSSIA TODAY: “TÜRKİYE- RUSYA’YA YAKINLAŞTIĞI İÇİN CEZALANDIRILIYOR”

                                                               *******


NEW YORK TIMES: “ANKARA-BERLİN DÜELLOSU REFERANDUMDAN SONRA YATIŞACAK”

                                                               *******

 

ALMAN İSTİHBARATI: “ANKARA’NIN ALMANYA’DAKİ FAALİYETLERİ ARTTI”

Almanya’nın iç istihbarat servisi, Türk hükümetinin Almanya’daki istihbarat faaliyetlerinde çarpıcı bir artış görüldüğünü açıkladı.

                                                               *******

FINANCIAL TIMES: “WASHINGTON’IN KÜRTLERE DESTEĞİ, ANKARA’YI ÇİLEDEN ÇIKARDI”

                                                               *******


REUTERS: “ABD’NİN KÜRTLERE DESTEĞİ ARTTIKÇA, TÜRKİYE’NİN PLANLARI SEKTEYE UĞRUYOR”

ABD ve Türkiye’nin bölgedeki farklı hedefleri Menbiç üzerinden ortaya çıkarken, ABD’nin geçen hafta Menbiç ve çevresine asker konuşlandırması Türkiye’nin kente yönelik bir adım atmasını engelledi”

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nunTürkiye’nin Menbiç’teki YPG varlığına yönelik hassasiyetini net bir biçimde yeniden dile getirirken, NTV televizyonunda yer alan ifadelerine göre “YPG’nin kanton hayallerinin gerçekleşmesine izin vermeyeceğiz. Menbiç’e gidersek ve PYD orada olursa, onları vururuz”

                                                               *******


NEW YORK TIMES, ABD’NİN SURİYE’YE ASKER GÖNDERME KARARINI YAZDI

                                                               *******


SÜDDEUTSCHE ZEITUNG: “ALMANYA, TÜRKİYE’YE SİLAH SATIŞINI REDDETTİ”

                                                               *******

SÜDDEUTSCHE ZEITUNG: “ALMANYA, TÜRKİYE’YE SİLAH SATIŞINI REDDETTİ”

Alman basınında çıkan haberlere göre Alman hükümeti NATO müttefiki Türkiye’ye silah ihracatını onlarca kez onaylamayı reddetti.

 

 

 
                                                               *******