Mesut Değer, 1959’da Diyarbakır’da doğdu. Avukat; 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 2002 yılında 22. Dönem Diyarbakır Milletvekili seçildi TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekilliği, “Şemdinli mi?”, “Kürt Sorunu mu?” kitaplarını yazdı.
29 Mart 2017 Çarşamba
5
SORUDA AB’NİN 60 YILINI DERLENDİ
AB’nin
temelleri 2. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Roma’da atılmıştı. Altı Batı
Avrupa ülkesinin temelini attığı Birlik, 60 yılda Roma Antlaşması’na imza
atanların bile tahmin edemediği bir noktaya geldi.
1. Bugünkü AB’nin
temelleri nasıl atıldı?
Büyük yıkımlara ve acılara yol açan 2. Dünya Savaşı’nın
üzerinden sadece 12 yıl geçmişken 6 Avrupa ülkesi, birlikte kıtanın geleceğini
değiştiren bir adım attı. Almanya, Belçika, Lüksemburg, Fransa, Hollanda ve
İtalya’nın hükümet temsilcileri 25 Mart 1957 tarihinde bugünkü AB’nin
temellerini atan Roma Antlaşması’nı imzaladılar. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu
(AET) oluşturan bu antlaşma, 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girdi. Amaç 12 yıl
içerisinde ortak bir pazar oluşturmak ve ekonomik politikaları adım adım
birbirine uyumlu hale getirmekti. Üye devletler, gümrük birliği oluşturmak, iç
ticari engelleri ortadan kaldırmak, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarda
kullanılmasında sıkı işbirliği yapmak, mal, kişi, hizmet ve sermayenin serbest
dolaşımını sağlamak gibi kararlar aldı. Roma Antlaşması ile Avrupa Atom Enerjisi
Topluluğu’nun (Euratom) da kurulmasına karar verildi. Bu 6’lı birlikteliğin ilk
adımı ise 1951 yılında atılmış ve o dönemki iki önemli ekonomik branşı ortak
kontrol etmek amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştu.
2. AET’den AB’ye geçiş
nasıl oldu?
25 Mart 1957’de Capitol Tepesi’nde Roma
Antlaşması’nı imzalayan hükümet temsilcileri, o günden 60 yıl sonra topluluğun
ne aşamaya geleceğini hayal bile edemezlerdi. AET’den önce Avrupa Topluluğu
sonra da Avrupa Birliği oluştu. 1965 yılında imzalanan Brüksel Antlaşması ile
AET, Euratom ve Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu tek çatı altında toplandı ve
birliktelik o günden sonra Avrupa Topluluğu olarak anılmaya başlandı. 1991
yılında imzalanan Maastricht Antlaşması ile de topluluk Avrupa Birliği adını aldı.
Bu antlaşma ile AB’nin ekonomik ve parasal işbirliğini de hayata geçirme kararı
alındı.
3. AB 60 yıl sonra nelere
ulaştı?
AB’nin bugün 28 üye ülkesi, neredeyse 500 milyon
vatandaşı, 44 bin görevlisi, on binlerce kuralı, barış, özgürlük ve refah için
kutsal hedefleri, ampulden renkli kalem üretimine kadar en ufak parçalarda bile
görev dağılımı bulunuyor.
19 Birlik ülkesinde yaklaşık 340 milyon AB
vatandaşı ortak para birimi Euro’yu kullanıyor. Euro Bölgesi’ne üye ülkeler
Avrupa Merkez Bankası sayesinde ortak bir faiz politikası ve kamu borçlarında
belli bir borçlanma limitine sahip.
AB ortak pazarının dört temel özgürlüğünü ise mal,
hizmet, kişi ve sermayenin serbest dolaşımı oluşturuyor. Yani AB vatandaşları
istedikleri ülkede yaşayıp üniversite okuyabilir, çalışabilir ve iş kurabilir.
Avrupa’nın en büyük kazançlarından bir sınır kontrollerini kaldıran ve seyahat
özgürlüğü getiren Schengen Antlaşması olarak görülüyor. 28 üye ülkenin 22’sinin
yanı sıra İzlanda, Norveç, Lihtenştayn ve İsviçre de Schengen Bölgesi’nde
bulunuyor.
4. AB’nin atlatmayı
başardığı en büyük krizler neler?
İngiltere’nin 1963 yılında AET’ye katılma talebi o
dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün veto engeline takıldı.
İngiltere topluluğa ancak 10 yıl sonra 1973 yılında dahil olabildi.
Bir başka büyük kriz ise 1970’lerin ortası ve
1980’lerin başında yaşandı. ABD ve Japonya ile olan rekabet Avrupa pazarını
derinden sarstı. Üye devletler iç pazarı korumak için ulusal çıkarlarını kabul
ettirmeye çalıştılar. Kriz, topluluğa İspanya ve Portekiz katılmasının verdiği
canlanma ve ortak bir iç pazar planı ile atlatıldı.
Danimarka 1992 yılında yapılan referandumla
ekonomik ve parasal işbirliğini öngören Maastricht Antlaşması’nı reddetti.
Avrupa’nın bu siyasi şoku atlatması 11 ay sürdü. Danimarka’ya özel haklar
sunularak bir uzlaşma sağlandı ve bu büyük kriz de atlatıldı.
AB’nin yaşadığı en büyük krizlerden bir diğeri de
2005 yılında 25 üye ülkeye ulaşmış AB’de Avrupa Birliği Anayasası’nın hayata
geçirilememesi oldu. Anayasa taslağı Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumda
reddedilince yürürlüğe sokulamadı. Bu anayasanın yerine ise 2009 yılında benzer
nitelik taşıyan Lizbon Antlaşması yürürlüğe girdi.
5. Roma Antlaşması’nın
60’ıncı yıl dönümünde yapılacak
AB
Zirvesi’nin ajandasında ne var?
AB son krizini ise henüz aşamadı: Brexit. Bu krizin
aşılması ve AB’nin ayakları sağlam bir biçimde yoluna devem etmesi için Roma
Antlaşması’nın 60’ıncı yıldönümünde yapılacak zirve büyük önem taşıyor. Zirvede
İngiltere dışındaki 27 AB ülkesi, Birliğin gelecek 10 yılına yön verecek
kararlara imza atacak.
Bahsi geçen
konseptler arasında “farklı hızlarda” bir AB’den bahsediliyor. Almanya ve
Fransa, Brexit’e bir yanıt olacağı gerekçesi ile bu konsepti desteklerken
Polonya başta olmak üzere bazı Doğu Avrupa ülkeleri “İkinci sınıf AB” oluşacağı
endişesi ile karşı çıkıyorlar.
BM:
“MİLYONLARCA ORTADOĞULU AÇLIK İÇİNDE YAŞIYOR”
Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki savaşlar
nedeniyle 30 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle yüz yüze olduğunu belirtti.
Raporda, “Gıdaya erişim sıkıntıları bölge nüfusunun
yüzde 9,5’ini yani yaklaşık 30 milyon kişiyi etkiliyor”
5
SORUDA ALMANYA’DAKİ TÜRK SEÇMENLER
1. Yurt dışında kayıtlı
seçmenin ne kadarı Almanya’da?
2008 yılında kabul edilen Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ile yurt dışında yaşayan seçmenlerin, gümrük kapıları dışında yaşadıkları
bölgedeki elçilik ve konsolosluklarda da oy verilebileceği hükme bağlandı. Bu
değişiklik sonrasında yurt dışındaki seçmenler ilk olarak 2014 yılında yapılan
12. Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullandı.
En son Kasım 2015 yılında yapılan milletvekili
genel seçimlerdeki seçmen kayıtlarına göre Türkiye dışındaki seçmen sayısı 2
milyon 881.
Bu sayının 3 milyonun üzerine çıktığı tahmin
ediliyor. Almanya 1 milyon 430 bin seçmen ile Türkiye dışında en çok seçmenin
bulunduğu ülke konumunda.
326 bin seçmen ile Fransa, 253 bin seçmen ile
Hollanda, 138 bin seçmen ile Belçika ve 109 bin seçmen ile Avusturya takip
ediyor. 105 bin seçmenle Kuzey Kıbrıs, 100 bin seçmenle Amerika Birleşik
Devletleri, 95 bin seçmenle İsviçre ve 93 bin seçmenle Birleşik Krallık.
2. Almanya’da nerelerde
oy kullanılıyor?
Almanya
genelinde Türk vatandaşları için 13 seçim merkezi oluşturuldu. Berlin,
Stuttgart, Frankfurt, Düsseldorf, Köln, Dortmund, Münih, Münster, Hannover,
Karslruhe, Hamburg, Nürnberg ve Mainz kentlerinde, 27 Mart-9 Nisan tarihleri
arasında oy kullanabiliyor.
Berlin,
Düsseldorf, Frankfurt, Hamburg, Karlsruhe, Köln, Mainz, Münster ve Stuttgart
kentlerinde sandıklar başkonsolosluklarda kurulacak.
Münih,
Hannover, Nürnberg ve Dortmund kentlerinde ise kiralanan salon ve fuar
alanlarında oy kullanılacak.
3. Almanya’daki Türk
kökenli seçmenlerin seçim
Eğilimleri
neler?
7 Haziran seçimlerinde Almanya’da sayısı 1 milyon
430 bin 134’e yükselen seçmenin yaklaşık yüzde 34’ü sandık başına gitti.
Seçmenlerin yüzde 53’ü AK PARTİ ’ye, yüzde 17’si HDP ’ye, yüzde 15’i CHP’ye,
yüzde 9’u da MHP’ye oy verdi.
Hükümetin kurulamaması üzerine 1 Kasım 2015’te
yenilenen seçimlerde ise Almanya’da bulunan 1 milyon 430 bin 134 kayıtlı
seçmenin yüzde 40’ı oy kullandı. Bu seçimlerde Almanya’da AK PARTİ yüzde 59,
HDP yüzde 15, CHP yüzde 14 ve MHP yüzde 7 oranında oy aldı.
4.Referandum
süreci Türkiye-Almanya ilişkilerine nasıl yansıdı?
Referandum sürecinde Türkiye-Almanya ilişkilerine
şiddetini artıran bir gerginlik hâkim oldu.
5.Yurt
dışı oylarının seçim sonuçları üzerinde ne kadar
etkisi
var?Yurt dışında bulunan seçmenler toplam seçmen sayısının yaklaşık olarak yüzde 5’ini oluşturuyor.
24 Mart 2017 Cuma
MENBİÇ’TE KİM NE
İSTİYOR?
Türkiye, Suriye’deki El Bab operasyonunun ardından bir
sonraki hedefin ülkenin kuzeyindeki Menbiç olduğunu açıkladı.
Menbiç, Türkiye’nin yanı sıra Suriyeli Kürtler, Suriye
hükümeti, Rusya ve ABD gibi iç savaşın kilit aktörlerinin de var olduğu ve
büyük önem atfettikleri yerlerin başında geliyor
Suriye iç savaşına dâhil olan yabancı devletlerden Rusya ve
İran hükümeti desteklemek için faal rol üstlenirken, başta ABD olmak üzere
Batılı devletler ile Türkiye ise DAEŞ’İN (IŞİD) yenilmesini ana hedef olarak
belirledi.
Ancak, Türkiye’nin Menbiç operasyonu, Rusya, ABD ve
Türkiye’nin desteklediği grupların ilk kez karşı karşıya gelmesi ve hatta
birbirleriyle çatışması ihtimalini de gündeme getiriyor.
BBC Türkçe, son dönemde hem askeri hem de diplomatik
trafiğin hızlandığı Menbiç ile ilgili gündemdeki beş soruya yanıt aradı:
Menbiç nerede ve
kentteki son durum nedir?
Suriye’nin kuzeyinde yer alan Menbiç kenti, Türkiye’ye
yaklaşık 40 kilometre mesafede bulunuyor. İç savaş öncesi yapılan nüfus
sayımına göre, kentte yaklaşık 100 bin kişi yaşıyor. Arap ve Kürtlerin yaşadığı
Menbiç halkının çoğunluğunu Sünniler oluşturuyor. Kent, 2012 yılında Özgür
Suriye Ordusu’nun denetimine geçti. Daha sonra 2014 yılında DAEŞ, kentin
kontrolünü ele geçirdi. Böylece, DAEŞ; silah, lojistik destek ve savaşçı
geçirmek için kullandığı en önemli geçiş noktalarından birisini kaybetmiş oldu.
Ağustos 2016’da ise yaklaşık iki ay süren bir kuşatmanın ardından Kürt
grupların oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bağlı Menbiç Askeri
Konseyi, ABD’nin de desteğiyle kenti DAEŞ ’den geri aldı. Kentte sivil idarenin
yürütülmesi ve temel hizmetlerin sağlanması ise Menbiç Sivil Konseyi tarafından
yapılıyor.
Menbiç’le ilgili
tartışmaların odağında ne var?
Menbiç’in alınmasında Kürt ve Araplardan oluşan Menbiç
Askeri Konseyi’ne en önemli desteği ABD’nin yanı sıra Türkiye tarafından
"terör örgütü" olarak kabul edilen Halk Savunma Birlikleri (YPG)
verdi. Türkiye, YPG’nin Fırat Nehri’nin batısındaki bölgelerde bulunmasına
karşı çıkıyor. Türkiye’nin en önemli kaygılarından birini, Afrin ve Kobane
kantonlarının birleşmesiyle birlikte sınırın güney tarafında bir Kürt
koridorunun kurulması oluşturuyor. Türkiye, Menbiç’in DAEŞ den geri
alınmasından bu yana YPG’nin kentten ayrılması çağrısı yapıyor. Kasım ayında,
ABD’nin girişimleriyle varılan uzlaşma çerçevesinde YPG güçleri Türkiye’nin
isteği doğrultusunda Fırat Nehri’nin batısına çekilmeyi kabul etti. Ancak
Türkiye, bu geri çekilmenin gerçekleşmediğini savunuyor.
Türkiye neden
Menbiç’e operasyon düzenlemek istiyor?
Türkiye, sınırın Suriye tarafında terörden arındırılmış bir
bölge oluşturmak amacıyla başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında El Bab
kentinin DAEŞ’den alınmasının ardından bir sonraki hedefin Menbiç olduğunu
açıkladı.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Aralık ayında
yaptığı bir konuşmada, Türkiye’nin hedeflerine ilişkin, “Terörden arındırılmış
güvenli bölge diye bir tezimiz var. Başından beri bunu söylüyoruz bu olmazsa
Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa her zaman tehdit altında. Dertleri ne?
Kuzey Suriye’de yeni bir devlet kurmak. Biz böyle bir
devletin kurulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu böyle bilinmeli” dedi.
Sayın Erdoğan Ağustos ayında da ayrıca, Fırat Kalkanı
Harekatı kapsamında yapılan operasyonların DAEŞ (IŞİD), PKK ve YPG tehdit
olmaktan çıkana kadar devam edeceğini söylemişti. Bu nedenle Türkiye, YPG’nin
uzaklaştırılması için Menbiç’e operasyon başlatmayı planlıyor.
Menbiç Kürtler için
neden önemli?
Kürt gruplar tarafından Menbiç, doğudaki Cezire ve Kobani
kantonları ile batıdaki Afrin kantonunun birleştirilmesi için önemli bir geçiş
noktası olarak görülüyor. YPG’nin Kobani’deki Sözcüsü Fevzi Sleman, Haziran
ayında Rudaw’a yaptığı açıklamada, “Menbiç alınsa bile Kobani ve Afrin’in
birleşebileceğini sanmıyorum. Ancak bu kent, bu sürecin kilit noktalarından
biri” diye konuştu. Kürt gruplar, Menbiç’in Şahba kantonunun ele geçirilerek,
Kobani ile Afrin’in birleştirilmesi açısından büyük önem taşıdığına inanıyor.
Ancak, Kürtlerin Şahba kantonu olarak isimlendirdiği bu hat,
Fırat Kalkanı Harekâtı’nın ardından Türkiye ile desteklediği Özgür Suriye
Ordusu’nun (ÖSO) kontrolü altında bulunuyor. Demokratik Birlik Partisi (PYD)
lideri Salih Müslim de Ağustos ayında yaptığı açıklamada, Kürtler tarafından
ilan edilen ‘Kuzey Suriye-Rojava Federasyonu’nun’ güvenliği ve burada kurulan
yönetimin iyiliği açısından Menbiç’in kontrol altında tutulmasının zorunlu
olduğunu söyledi.
Menbiç’teki diğer aktörler kimler ve ne istiyorlar?
BM RAPORU:
“GÜNEYDOĞU’DAKİ ÖLÜM VE YIKIMLAR SORUŞTURULSUN
Birleşmiş Milletler
(BM) insan hakları komisyonu, Türkiye’ye Güneydoğu’da son 18 ayda yürütülen
askeri operasyonları sırasında yaşanan insan hakları ihlallerinin
soruşturulması çağrısında bulundu.
BBC’ye göre; BM insan hakları yetkilisi Zeid Ra’ad al
Hussein başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan raporda, 18 ay devam
eden operasyonlar sırasında aralarında "800 güvenlik görevlisinin de
bulunduğu 2 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, ciddi insan hakları
ihlalleri" yaşandığı belirtildi.
Raporda ayrıca, PKK saldırılarında çok sayıda güvenlik
görevlisinin hayatını kaybettiği ya da yaralandığı bildirildi.
25 sayfalık raporda Temmuz 2015 ile Aralık 2016 tarihleri
arasında Türk güvenlik güçlerinin operasyonlarında ağır yıkım, öldürme ve
birçok diğer ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin bulgulara yer verildi.
BM raporunda, hükümete, iddia edilen ölümler ve diğer
ihlallerle ilgili soruşturma açması çağrısı yapıldı.
Raporda, BM’den denetçilerin bir yıl süren çabalarına karşın
Kürtlerin ağırlıkta olduğu Güneydoğu kentlerine giremedikleri vurgulandı.
Bölgede yaşayanların tanıklıkları ile uydu görüntülerine yer
verilen raporda, ağır silahlarla meskun mahallerin büyük yıkıma uğratıldığı
bildirildi.
Rapora göre, çoğunluğu Kürtlerden oluşan 500 bine yakın kişi
de operasyonlar nedeniyle evlerinden edildi.
DSÖ: “DEPRESYONDAYIZ”
Dünya Sağlık
Örgütü’nün raporu, 2015 yılında dünyada 300 milyondan fazla kişinin
depresyondan mustarip olduğunu ortaya koyuyor. DSÖ’ye göre Türkiye’de ise
nüfusun yüzde 4.4’ü depresyonda.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan bir araştırma
2015 yılında dünya çapında depresyon vakalarının sayısının 322 milyona
yükseldiğini ortaya koyuyor.
DSÖ’den yapılan açıklamada,
*özellikle gençler, doğum öncesi ve sonrası dönemde kadınlar
ve yaşlılar arasında görülen depresyon ve.
*Günümüzde gençlerin önceki kuşaklara kıyasla daha büyük
baskı altında olduğunu,
*Sosyal medyanın depresyon ve kaygı bozuklukları gibi
hastalıkları nasıl etkilediğinin henüz bilinmediğini,
*Okulda öğretmen ve psikolojik danışmanların çocuklardaki
depresyon tehlikesini önceden anlayabilmesi için daha iyi eğitim almaları
gerektiğini
*Çocukların baskıya karşı koyabilmesi için de okullarda
yaşama ilişkin becerilerin aktarılması gerektiğini
*Depresyonun kadınlar arasında daha yaygın olduğunu
*Bunun yanı sıra 55 ile 74 yaş arasında depresyon daha sık
görülüyor. Yaşlılar arasında depresyona yakalanan kadınların oranı yüzde 7,5
iken erkeklerde bu oranın yüzde 5,5 olduğu
*Yaygın bir hastalık olmasına rağmen depresyonun tabu konular
arasında yer aldığına
Dünya Sağlık Örgütü, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nde bu konuda
bir kampanya başlatmayı planlıyor.
"Depresyon- Hadi Konuşalım” (Depression-Let’s Talk) sloganı ile
yürütülecek kampanya ile depresyonun nedenleri ve sonuçları konusunda toplumun
aydınlatılması, depresyonda olanlara yardım edilmesi ve depresyon geçirenlerin
yakınlarına destek sunulması hedefleniyor.
LE MONDE: “RUSYA’DN
FIRAT KALKANA KARŞI OPERASYON”
Le Monde gazetesi,
Rusya’nın Fırat Kalkanı’nın önünü kesmek içi Afrin’e asker gönderdiğini öne
sürdü.
Rusya’nın YPG’nin
kontrolündeki Afrin’e asker göndererek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Fırat
Kalkanı harekâtını engellemeye çalıştığını iddia eden Fransız Le Monde
gazetesi, “Rusya, Türkiye ve İsrail’e iki hamlede tek mesaj verdi. Bu mesaj da
Suriye’deki oyunda ‘tek efendi’ olduğunu göstermek anlamına geldi”
Türkiye’nin Ağustos ayından bu yana Fırat Kalkan’ıyla
bölgede ilerlediğini hatırlatan Le Monde, Türk askerinin önünün şimdi birden
fazla noktada birden fazla aktörce kesildiğinin altını çizdi.
Rusya’nın Afrin’e asker gönderdiğini öne süren Le Monde,
“Rusya savunma bakanlığı, askerin YPG’nin iddia ettiğinin aksine askeri bir üs
kurmadığını ve bu hamlenin Kürt güçleri eğitmek anlamına gelmediğini söyledi.
Rus askerleri Moskova’ya göre, Türkiye ve Rusya’nın Aralık ayından beri
garantörü olduğu ateşkesi korumak amacıyla orada. Ancak bu konumlanm,a Türkiye’nin
Suriye tarafından kontrol edilen bölgede batıya doğru ilerlemesinin önünü
kesti. Zaten Şubat 2016’da Rus hava güçleri, YPG’nin Tel Rıfat’ı Suriyeli
muhaliflerden almasına yardım etmişti”
Le Monde, Fırat Kalkanı operasyonunun diğer yönden de
tıkandığını belirttiği haberinde, “Fırat Kalkanı harekatının önü böylece,
güneyde Suriye ordusu ve batıda Menbiç bölgesinde Mart ayının başlarında
YPG’nin Türk birlikleriyle arasında tampon bölge oluşturan Rus askerlerin eşlik
ettiği Suriye askerleriyle, tamamen kesildi”
Rusların YPG’ye tıpkı ABD Mart ayında Menbiç’te ABD’nin
zırhlı araçların üzerine ABD bayrağı asmasını da hatırlattı.
Bunun Türkiye’ye bir mesaj olduğunu ifade eden Le Monde,
IŞİD başkenti Rakka’ya YPG ve Arap ortaklarının başlatacağı operasyonu Türkiye’nin
bozmasına izin verilmeyeceğini belirtti.
Rusya’nın İsrail’e
de tıpkı Türkiye gibi benzer bir mesaj yollamaya çalıştığını kaydeden Le Monde,
“İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal ederek, Palmira
yakınlarındaki bir askeri hedefi vurmasının ardından Rusya İsrail’in Moskova
Büyükelçisi’nden izahat istedi. Tüm bu adımlar Türkiye ve İsrail’le Suriye
oyununda birer mesaj oldu”
JUNKER’DEN RADİKAL
ÖNERİ: “BREXIT SONRASI İNGİLTERE VE TÜRKİYE AB’NİN YÖRÜNGESİNDE YER ALABİLİR”
Avrupa Komisyonu
Başkanı Jean-Claude Juncker, Brexit’in ardından AB’nin çekirdek üyeleri ve
yörüngesindeki devletlerden oluşabileceğini belirtti ve yörüngede yer
alabilecek ülkeler olarak İngiltere ve Türkiye’yi örnek gösterdi
Brexit sonrasına ilişkin senaryolar üretilmeye devam
edilirken Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’den dramatik bir yapısal
değişim olarak nitelenen bir öneri geldi. Juncker, Brexit’in ardından AB’nin
çekirdek üyeleri ve yörüngesindeki devletlerden oluşabileceğini"
belirtirken yörüngede yer alabilecek ülkeler olarak İngiltere ve Türkiye’yi
örnek gösterdi.
AB “Yeni plan, AB’nin çekirdek üyelerinden oluşan daha küçük
bir grup ve tam üyelik için hazır olmayan diğer ülkeler için farklı aidiyet
düzeylerini öngörüyor”
Juncker’ın Brexit sonrası Avrupa Birliği’nde Birleşik
Kraliyet ve Türkiye için rolleri öngören radikal bir reformu içeren bir
vizyonunu” ortaya koyduğunun altı çizildi.
TÜRKİYE’DEN TWITTER’A
REKOR BAŞVURU
Twitter’ın açıkladığı
Şeffaflık Raporu’nda Türkiye en fazla hesap kapatılması talebinde bulunan ülke
oldu. Türkiye’yi Fransa, Rusya, Almanya ve Endonezya izliyor.
Twitter, Temmuz - Aralık 2016 dönemini kapsayan Şeffaflık
Raporu’nu açıkladı. Twitter, raporda Türkiye’nin en çok hesap kapatılması
isteğinde bulunan ülkeler arasında başı çektiğini ve son 6 ay içinde
Türkiye’den içeriğin kaldırılması için mahkeme kararı veya diğer yasal
kanallardan Twitter’a 3 bin 76 başvuru yapıldığını açıkladı.
Bu başvuruların 2 bin 232’sinin hükümet organları, polis ile
başka kurumlar ve kişilerden, 844’ünün de mahkeme kararıyla yapıldığı
belirtildi. Sosyal medya ortamında paylaşılan mesajlara ilişkin de Twitter’a 8
bin 417 hesaba ilişkin rapor iletildi. Raporda Türkiye’den başvurular uyarınca
290 hesabın ve 489 Twitter mesajının da engellendiği belirtildi.
Sosyal medya kullanıcılarının hesaplarının kapatılması
isteminde Türkiye’yi bin 334 başvuru ile Fransa izlerken, Rusya 522, Almanya
236, Endonezya 176, ABD 102, Hindistan 97, Japonya 82, İngiltere de 66
kullanıcı hesabının yasaklanması için Twitter’a başvuruda bulundu.
UNICEF: 1 MİLYON 400 BİN ÇOCUK AÇ”
UNICEF, dört ülkede yetersiz beslenme nedeniyle 1 milyon 400
bin çocuğun açlıktan ölümle karşı karşıya olduğu uyarısını yaptı
UNICEF, açlıktan ölüm tehlikesinin baş gösterdiği dört
ülkeden biri olan Nijerya’nın 450 bin çocuğun
Güney Sudan’da da 270 binin üzerinde çocuğun
Somali’de ise bu sayının gelecek aylarda 270 bine
ulaşabileceği bilgisi verildi.
Yemen’de yaklaşık 462 bin çocuk akut seviyedeki yetersiz
beslenme koşulları nedeniyle açlıkla mücadele ediyor.
Tel Abyad’daki çatışmalar nedeniyle Suriye’den Akçakale’ye
yeni bir göç dalgası yaşanırken, Türkiye’nin kabul ettiği Suriyeli sığınmacı
sayısı 1 milyon 800 bine yaklaştı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütüne (UNHCR) göre, 26
Mayıs itibarıyla Suriye’deki savaştan kaçan milyonlarca insandan 1,761,486sı
Türkiye’ye sığındı.
7 Mayıs rakamlarıyla Lübnan, 1 milyon 183 bin 327 kişiyle
Ürdün yaklaşık 630 bin, Irak 250 bin, Mısır da 134 bin
kişiye kapılarını açtı.
Avrupa Birliğinde en fazla Suriyeli kabul eden ülke Almanya
oldu. Almanya’nın 100 binden fazla sığınmacı kabul ettiği.
İngiltere’de muhalefetteki İşçi Partisinin gölge İçişleri
Bakanı Yvette Coopera göre, Londra, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
aracılığıyla şimdiye kadar 140 Suriyeli mülteci kabul etti.
Cooper, hükümete siyasi sığınma ve mültecilik politikalarını
ayırarak Suriyelilere kapılarını açmasını istedi.
Fransa, Iraktan 5000, Suriye’den ise 4.500 kişi kabul etti
Mayıs ayı itibarıyla Kanada, 1285, İsviçre 3500 Avustralya
5600 Suriyeli mülteci kabul etme taahhüdünde bulundu.
Bu arada Avrupa ülkeleri Akdeniz ülkelerinden 20 bin
göçmenin 28 üye ülke arasında eşit şekilde paylaşılmasına yönelik bir öneriyi
tartışıyor.
Kota planı, alınacak göçmen sayısının her ülkenin nüfusu,
gayri safi yurt içi hasılası ve işsizlik oranlarına göre belirlenmesini
öngörüyor.
İngiltere, Fransa, Macaristan, Slovakya ve İrlanda öneriye
karşı çıkıyor.
Almanya, İsveç ve İtalya ise önerilere destek veriyor.
BBC
DEUTSCHE WELLE:
“SOSYAL MEDYA, REFERANDUMDA KARARSIZLARI ETKİLEYEBİLİR”
Deutsche Welle,
sosyal medyanın referandumda kararsızları etkileyeceğini yazdı.
“Türkiye’deki 42 milyon internet kullanıcısı sosyal medyada
etkin. Uzmanlara göre, sosyal medyadaki tartışmalardan en çok karasızlar
etkileniyor”
Her iki araştırmacının ortak görüşü ise Facebook, Twitter ya
da Instagram gibi sosyal medya zeminlerdeki kullanıcıların kararsızları
etkileyebileceği yolunda.
Referandum öncesindeki kamuoyu yoklamaları, genel olarak,
seçmenin en az yüzde 10’luk kısmının henüz evet ya da hayır arasında bir seçim
yapmadığını gösteriyor.
ADALET DİVANI: “İŞ
YERİ BAŞÖRTÜSÜNÜ YASAKLAYABİLİR”
Avrupa Adalet Divanı,
işverenin işyerinde başörtüsünü yasaklayabileceğine hükmetti. Kararda işyeri
yönetmeliklerinde belirtilen kriterlere işaret edildi.
Lüksemburg’daki Avrupa Adalet Divanı aldığı kararda, eğer işyerinde dünya görüşüne
ilişkin semboller yasaklanmışsa ve bunun da gerekçeleri belirtiliyorsa
başörtüsü takılmasına izin verilmeyebileceğine hükmetti.
Karara konu olan şikayet Belçika’da yaşayan Müslüman bir
kadın tarafından yapıldı. Belçika’da bir güvenlik firmasında üç yıl
resepsiyonist olarak çalışan Samira A. adlı bir kadın, işyerinde başörtüsü
takmak istediğini söylediğinde işten çıkarılmıştı. İşyeri kararına siyasi,
felsefi ve dini görüşleri görünür şekilde sembolize eden işaretlerin işyeri
yönetmeliğine uygun olmadığını gerekçe göstermişti.
İşyerinin sunduğu gerekçeyi yerinde bulan Avrupa Adalet
Divanı da bu koşullarda başörtü yasağının ayrımcılık olarak
değerlendirilemeyeceğine işaret etti. Belirli dini ve dünya görüşüne sahip
kişilerin haksızlığa uğramasına yol açabilecek bir yönetmelikte dolaylı olarak
ayrımcılıktan söz edilebileceğini, ancak böyle bir yönetmeliğin müşterilere
karşı siyasi, dini ve felsefi tarafsızlığın korunması ile savunulabileceği
kaydedildi. Kararda böyle bir kuralın, özellikle müşterilerle doğrudan temasta
olan kişiler için önemli olduğu vurgulandı.
Adalet Divanı’nın değerlendirdiği bir diğer şikayet de
Fransa’dan gelen bir başvuru ile ilgili. Ancak mahkeme bu şikayetle ilgili
kesin bir karara varmadı. Bilgisayar yazılım tasarımcısı olarak çalışan Asma B.
adlı bir kadının, başörtüsü taktığı için şirket müşterilerinden birinin
şikayeti ile karşılaştığı ve 2009 yılında işten çıkarıldığı belirtildi.
Ancak Adalet Divanı yargıçları, işverenin müşterinin
talebine uygun davranmasının Avrupa yasaları çerçevesinde başlıca ve
belirleyici bir talep olarak görülemeyebileceğine işaret etti. Yargıçlar,
Fransa’dan gelen şikayetle ilgili olarak işten çıkarılmanın haklı gerekçelere
dayanmayabileceğini belirtti. Bu nedenle de Adalet Divanı Fransa’daki olayla
ilgili açık bir görüş belirtmedi.
Belçika’daki olayla ilgili alınan karar Avrupa ülkeleri için
emsal teşkil ediyor. Avrupa Birliği ülkelerindeki mahkemelerin alacakları
kararda Avrupa Adalet Divanı’nın bu hükmüne uygun hareket etmesi gerekiyor.
MÜNCHNER MERKUR:
“ANKARA’NIN DİNİ EĞİLİMLERİNİ AB’NE İHRACINA YARGIÇLAR SET ÇEKTİ”
Münchner Merkur
gazetesi; Avrupa Adalet Divanı, işverenin işyerinde başörtüsünü
yasaklayabileceğine hükmetmesine dikkat çektiği haberinde, “Ankara’daki yönetim
ülkeyi milliyetçi dinci bir diktatörlüğe dönüştürmekte ne kadar ısrar ediyorsa,
o ölçüde dinî eğilimlerini AB’ne ihraç ediyor. İşte Avrupalı yargıçlar bu
gelişmeye şimdi set çektiler” dedi.
Alman gazetesi, “Bu
karar Avrupa’nın laik yapısına net bir biçimde yapılan vurgudur. Avrupa Adalet
Divanı evet dini özgürlükleri üst seviyede görüyor ama Müslüman din
devletlerinde olduğundan farklı olarak dinleri tüm değerler bütününün üzerinde
de görmüyor. Karar doğru ve yön gösterici. Çünkü Erdoğan’ın gittikçe daha
küstahlaşan girişimleri ile Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türkiye kökenliyi
kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediği bir dönemde başörtüsü takan
başka kadınların da şikayette bulunması muhtemeldir. Ankara’daki yönetim ülkeyi
milliyetçi dinci bir diktatörlüğe dönüştürmekte ne kadar ısrar ediyorsa, o
ölçüde dinî eğilimlerini AB’ne ihraç ediyor. İşte Avrupalı yargıçlar bu
gelişmeye şimdi set çektiler”
FRANKFURTER
ALLGEMEINE ZEITUNG: “KARAR PEKALA ÖZGÜRLÜK ANLAMINA GELEBİLİR”
Frankfurter Allgemeine
Zeitung gazetesi; Avrupa Adalet Divanı’nın kararına ilişkin, “Bir yasaklama
kararı da pekâlâ özgürlük anlamına gelebilir. Bir işveren çalışanlarının siyasi
görüşlerine ve dinî inançlarına göre giyinip kuşanmasına izin verebilir, ya da
genel geçerli olacak bir tarzda buna izin vermeyebilir”
Alman gazetesi şöyle
devam etti:
“Bir yasaklama kararı da pekâlâ özgürlük anlamına gelebilir.
Bir işveren çalışanlarının siyasi görüşlerine ve dinî inançlarına göre giyinip
kuşanmasına izin verebilir, ya da genel geçerli olacak bir tarzda buna izin
vermeyebilir. Avrupa Adalet Divanı haklı olarak bu noktada doğrudan bir
ayrımcılık görmüyor. Zira işyerindeki tüm çalışanlara eşit muamele
yapılmaktadır. Adalet Divanı yargıçları biraz geriye çekilerek, münferit olaylarda
ulusal mahkemelerin belli bir görüşün ayrımcılığa uğrayıp uğramadığına
kendilerinin karar vermesinden yana görüş bildirdiler. Bazen eşit olmayan
muamele de belirli nedenlerle meşru olabilir. İşverenin müşterisinin karşısına
‘tarafsız’ bir görünümde çıkmak istemesi de anlaşılır bir şeydir. Bu da ticarî
şirketlerin özgürlüğüdür ve şirketin dış ilişkilerinde çalışanlar bundan
etkilenecektir”.
5 SORUDA
TÜRKİYE-ALMANYA GERİLİMİ
1. Türkiye ve Almanya
arasında yaşanan son gerginlik nasıl başladı?
Alman gazetesi Die Welt’in Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in
tutuklanmasının ardından Almanya’daki bazı siyasetçiler, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya girmesinin yasaklanmasını ve Türk hükümeti
yetkililerinin Almanya’da düzenleyeceği toplantıların iptal edilmesini teklif
etti. Bu tartışmaların üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Almanya’nın
Gaggenau kentinde, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) tarafından ve 16
Nisan’daki referandum ile ilgili geçen hafta düzenlenmesi planlanan toplantının
iptal edildiği duyuruldu. Gaggenau Belediyesi, bu etkinlik için verilen izni,
yoğun talep ihtimali üzerine salonun ve park yerlerinin yetersizliği
gerekçesiyle geri çekti. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ve Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Belediye, kararın siyasi olmadığını açıkladı. Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci’nin de Köln kentine bağlı Frechen’de yapacağı bir
toplantı iptal edildi.
2. Türkiye nasıl
tepki gösteriyor?
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, toplantısının iptal edilmesine
sert tepki göstererek Alman mevkidaşıyla planlanan görüşmesini ve Almanya
gezisini iptal etti. Aynı zamanda Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann
geçen hafta Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu,
“Bizimle çalışmak istiyorsanız bize nasıl davranacağınızı öğrenmek
zorundasınız. Bu yöntemle bu işler olmaz, böyle devam etmez. Biz de karşılığını
veririz. Hiç çekinmeden her türlü karşılığını veririz. O zaman gerisini siz
düşünürsünüz” dedi. Çavuşoğlu, aynı zamanda "Bu Alman derin devletinin
sistematik uygulaması haline geldi. Bizi eşit bir ortak gibi görmek
durumundasınız. Türkiye sizin emrinizde bir ülke değil. Siz Türkiye’nin patronu
değilsiniz. Siz birinci sınıf, Türkiye ikinci sınıf değil. Biz size böyle
davranmıyoruz. Siz de Türkiye’ye eşit bir ortak gibi davranmak
zorundasınız" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bazı referandum
kampanyası etkinliklerinin iptal edilmesini ‘Nazi dönemine’ benzetti. Erdoğan,
Pazar günü yaptığı konuşmada, “Sizin şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi
uygulamalarından farklı değil, bunu böyle biliniz” dedi. Almanya Başbakanı
Merkel ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 Şubat’ta Ankara’da bir araya gelmişti.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ise Erdoğan’ın sözlerine “Bu tür benzetmeler
sadece Nazilerin insanlığa karşı işlediği suçları önemsizleştirmeye yarar”
diyerek yanıt verdi.
3. Almanya neden Türk
siyasilerin toplantılarına izin vermiyor?
İstanbul’daki Heinrich-Böll Vakfı Direktörü ve Türkiye
uzmanı Kristian Brakel, bu toplantıları Almanya hükümetinin engellemediğinin
anlaşılmasının önemli olduğuna dikkati çekiyor: Yerel belediye başkanları ve
bürokratların bu toplantıları engellemek için yönetimsel kararlar alması,
federal hükümet için büyük bir baş ağrısı anlamına geliyor. Hatta yerel
belediye başkanları ve bürokratların bu toplantıları engellemek için yönetimsel
kararlar alması, federal hükümet için büyük bir baş ağrısı anlamına geliyor.
Gagenau’daki yasak, büyük ihtimalle gerçekten de etkinliğin çok fazla insanı
çekme ihtimali ve bunun Türkiye kökenliler arasında bir çatışmaya yol açabileceği
kaygısıyla yerel yönetimin korkusundan kaynaklandı. Diğer iptal edilen
toplantılara bakarsak, özellikle de Hamburg’dakine, hırslı yerel siyasetçilerin
diplomatik sonuçlarını düşünmeden bir cevap verme isteği duyduğunu
söyleyebiliriz”.
Hamburg’daki HafenCity Üniversitesi’nden Dr. Yaşar Aydın ise
toplantıların iptaline iki gerekçe gösteriyor:
“Birincisi Türklerin Türkiye ile kültürel ve siyasi
bağlarından ve Türk siyasetinin Almanya’ya taşınmasından duyulan rahatsızlık.
İkincisi Türkiye ile Almanya arasındaki çıkar farklılıkları, iki ülke
ilişkilerindeki gerilimler, Almanya’da Türk hükümetine karşı bir atmosferin
olması”.
4. İki ülke arasında
daha önce hangi diplomatik gerginlikler yaşandı?
Türkiye ve Almanya arasında Deniz Yücel’in tutuklanmasının
ardından Almanya’nın Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na
çağırmasıyla alevlenen diplomatik gerginlik, Türkiyeli siyasilerin
toplantılarının iptal edilmesiyle büyüyor. 2016 yılının Haziran ayında Almanya
Federal Meclisi’nin 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteleyen tasarıyı kabul
etmesiyle ilişkiler yine gerilmişti. Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü
Numan Kurtulmuş, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Başbakan Binali Yıldırım
kararı hızla kınamıştı. Türkiye, kararın ardından Almanya Büyükelçisi Hüseyin
Avni Karslıoğlu’nu istişarede bulunmak üzere geri çağırdığını açıkladı.
Türkiye’nin bu karara tepki olarak Alman milletvekillerinin İncirlik üssünde
bulunan Alman askerlerini ziyaret etmelerine izin vermemesi yaşanan gerilimin
artmasına neden oldu. Almanya, ziyarete izin verilmemesi üzerine askerlerini
İncirlik Üssü’nden çekeceğini öne sürdü. Türkiye, ancak Eylül ayında
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Almanya Başbakanı Merkel’in G20 zirvesinde bir araya
gelmesinin ardından ziyarete yeşil ışık yaktı.
Geçen yıl 15 Temmuz’da yaşanan başarısız darbe girişiminin
ardından Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen Darbeye Karşı Demokrasi
Mitingi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın video konferans mesajına izin
verilmemesi de ilişkileri germişti. Bu durumdan asıl zarar görenler Almanya’da
yaşayan Türkler. Türkiye ile gerilim Islamofobya’yı, Türk karşıtlığı ve
ırkçılığı tetikliyor. 2016 Kasım ayının başında HDP Eş Genel Başkanları
Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklanmasına Alman yetkililerin
sert tepki göstermesi ise Ankara cephesinde rahatsızlıklara yol açtı. En son
olarak da Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre Almanya Adalet Bakanı Heiko
Maas’ın gazeteci Can Dündar’ı yeni yıl resepsiyonuna konuşmacı olarak davet
etmesi Türkiye’nin sert tepkisine yol açtı.
5. Siyasi gerilim
ekonomiyi ya da göçmen anlaşmasını etkiler mi?
İstanbul’daki Heinrich-Böll Vakfı Direktörü ve Türkiye
uzmanı Kristian Brakel, Ankara’nın çıkarına olduğu için göçmen anlaşmasının ve
ekonominin etkilenmeyeceği görüşünde. Ancak başka önlemlerin alınabileceğini
düşünüyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı,
Almanya’daki turizm fuarında Hamburg’daki HafenCity Üniversitesi’nden Dr. Yaşar
Aydın ise göçmenlik anlaşmasının iptal edileceğini düşünmüyor.
Aydın’a göre ticari ilişkiler ise etkilenebilir:
“İki ülke arasındaki gerilimlerden ziyade Türkiye’deki
kurumlar daha önemli Alman yatırımcılar açısından. Yani hukukun üstünlüğü,
kuvvetler ayrımı ve insan hakları gibi konular. Aydın’a göre bu gerginlikten en
çok Almanya’da yaşayan Türkler etkileniyor: "Türkiye ile gerilim
Islamofobya’yı, Türk karşıtlığı ve ırkçılığı tetikliyor”.

NEW YORK TIMES:
“GENELKURMAY BAŞKANLARI İSTENMEYEN ÇATIŞMAYI ÖNLEME YOLLARINI KONUŞTULAR”
Türkiye, ABD ve Rusya
Genelkurmay Başkanları arasında Antalya’da yapılan sürpriz üçlü toplantı,
ABD’li basında yankı buldu.
“Amerika’nın en üst
düzey subayı, Rus ve Türk mevki aşlarıyla her üç ülkenin güçleri Suriye’nin
kuzeyinde gittikçe daha kalabalık olan savaş alanında faaliyet gösterirken
istenmeyen bir çatışmayı önleme yollarını görüşmek üzere bir araya geldi”
“Ancak Türkiye için
başlıca mesele, IŞİD değil, Suriyeli Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde küçük bir
devlet kurmalarını önlemektir. Bu da, Türk güçleri ve Suriyeli muhalefetteki
müttefiklerinin, ABD’nin desteğindeki Suriyeli Arap ve Kürt milislerinin
IŞİD’ten alınan Suriye’nin kuzeyindeki Menbiç kentini ele geçirmek için
harekete geçeceği korkusunu yarattı”.
New York Times, Menbiç ile ilgili sıkıntı tırmanırken Menbiç
Askeri Konseyi’nin "bir Türk taarruzunu" önlemek için Rusya ile bir
mutabakat yoluyla kente yakın köyleri Suriye hükümet güçlerini teslim etmeye
çalıştığını anımsatırken Stryker ve zırhlı Humvee araçlarıyla ile donatılmış
ABD’li askerlerin de Menbiç etrafında görünmeye başladığına dikkat çekti.
Bir ABD’li yetkilinin Menbiç’teki durumu, potansiyel olarak
tehlikeli bir durum olarak nitelediğini anlatan gazeteye göre, ufak bir olayın
hızla tırmanarak Rakka’yı kurtarmaya yönelik ABD’nin destekli taarruzuna zarar
vermesinden korkuluyor.
ABD ve Türkiye’nin savaş hatlarını çizmekten çok ötesindeki
bir meydan okumasıyla karşı karşıya bulunduklarını düşünen gazete, “ABD’li Özel
Kuvvetler, Suriye’den İslam Devletini çıkarmak için Kürt milisi YPG’yi, (Rakka
operasyonuna) katılımı hayati olan etkin bir savaş müttefiki olarak görüyor”.
Başkan Donald Trump ne yapılacağı konusunda henüz bir karar
vermezken Amerikalı komutanlar, Rakka’yı kurtarma operasyonuna katılabilmesi
için YPG’nin, zırhlı araçlar, ağır makine tüfekleri ve tank savar füzeleriyle
silahlandırılması gereğini savunduklarını kaydeden gazete, haberini şöyle noktaladı:
“Kürt milislerini terörist olarak niteleyen Türkiye yüksek
sesle böyle bir adıma karşı çıktı. Amerikan ordusu ise, Rakka’yı almak için
kullanılacak Suriyeli Arapların sayısının artırılması dahil Türkiye’yi
yatıştırma yollarını bulmaya çalışıyor”.
ABD’Lİ KOMUTAN: “YPG
TÜRKİYE’YE TEHDİT OLUŞTURMUYOR”
IŞİD’e karşı
yürütülen Doğal Kararlılık Operasyonu Birleşik Ortak Görev Gücü Komutanı
Korgeneral Stephen Townsend, Rakka’yı IŞİD’den geri almaya yönelik operasyona
bazı Kürt savaşçıların da katılacağını söyledi. Townsend ayrıca YPG’nin
Türkiye’ye tehdit oluşturduğuna dair bir kanıt görmediğini belirtti.
MART DIŞ BASINDAKİ ÖNEMLİ HABERLER
WASHINGTON EXAMINER:
“ABD KONGRE ÜYELERİ, IŞİD’E KARŞI TÜRK ASKER HAREKÂTININ UYGUN OLDUĞUNU
DÜŞÜNÜYORLAR”
*******

Alman devlet kanalı
ARD, Türkiye’de sığınmacıların organlarını satmak zorunda kaldığını iddia etti.
Alman devlet kanalı ARD, Türkiye’de zor şartlar altında
yaşayan Suriyeli sığınmacıların organlarını satmak zorunda kaldıklarını öne
sürdü.
********
BM MÜLTECİLER YÜKSEK
KOMİSERİ: “SURİYE KRİZİ, SİYASİ YOLLA ÇÖZÜLMELİ”
*******
WESTFALISCHE
NACHRICTEN: “SAYIN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A TAHAMMÜL ETMEK ZOR OLSA DA, GERÇEK
DEMOKRASİLERDE KARŞITLARA DA KONUŞMA HAKKI TANINIR”
*******
RHEIN NECKAR-ZEITUNG:
“KONUŞMASINA İZİN VERMEMEK YERİNE, TÜRK DEMOKRATLARLA GÖSTERİ DÜZENLEMEK GEREK”
*******
AVUSTURYALI BAKAN:
“ÜLKEMİZDE REFERANDUM ETKİNLİKLERİNİ HOŞ KARŞILAMAYIZ”
*******

RHEIN ZEITUNG: “SAYIN
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN KONUŞMASININ HUKUK YOLUYLA ENGELLENMESİ ŞANSI DOĞARSA
BU KULLANILMALIDIR
Bu mümkün olmazsa o zaman onu sineye çekmek
zorunda kalacağız demektir”
******
WASHINGTON POST:
“ESAD, SURİYE’DE ŞOFÖR MAHALLİNDE”
Washington Post
gazetesi; Cenevre görüşmelerine dikkat çektiği haberinde, “Suriye barış
görüşmeleri yeniden başlıyor ama Esad şoför mahallinde”
“Bunda Rusya ve
İran’ın Türkiye ile başlattığı paralel diplomatik süreç etkili oldu”
*******
KATHIMERINI: “ATİNA,
ANKARA İLE GERİLİME HAZIRLANIYOR”
Katimerini gazetesi,
Atina’nın Ankara ile 2 yıllık bir askeri ve siyasi gerilime hazırlandığını öne
sürdü.
Atina’nın Ankara’yla
iki yıl sürebilecek bir askeri, siyasi ve ekonomik gerilime hazırlandığını
yazdı.
*******
RUSSIA TODAY:
“TÜRKİYE- RUSYA’YA YAKINLAŞTIĞI İÇİN CEZALANDIRILIYOR”
*******
NEW YORK TIMES:
“ANKARA-BERLİN DÜELLOSU REFERANDUMDAN SONRA YATIŞACAK”
*******
ALMAN İSTİHBARATI:
“ANKARA’NIN ALMANYA’DAKİ FAALİYETLERİ ARTTI”
Almanya’nın iç
istihbarat servisi, Türk hükümetinin Almanya’daki istihbarat faaliyetlerinde
çarpıcı bir artış görüldüğünü açıkladı.
*******
FINANCIAL TIMES:
“WASHINGTON’IN KÜRTLERE DESTEĞİ, ANKARA’YI ÇİLEDEN ÇIKARDI”
*******
REUTERS: “ABD’NİN
KÜRTLERE DESTEĞİ ARTTIKÇA, TÜRKİYE’NİN PLANLARI SEKTEYE UĞRUYOR”
ABD ve Türkiye’nin
bölgedeki farklı hedefleri Menbiç üzerinden ortaya çıkarken, ABD’nin geçen
hafta Menbiç ve çevresine asker konuşlandırması Türkiye’nin kente yönelik bir
adım atmasını engelledi”
Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu’nunTürkiye’nin Menbiç’teki YPG varlığına yönelik hassasiyetini
net bir biçimde yeniden dile getirirken, NTV televizyonunda yer alan
ifadelerine göre “YPG’nin kanton hayallerinin gerçekleşmesine izin
vermeyeceğiz. Menbiç’e gidersek ve PYD orada olursa, onları vururuz”
*******
NEW YORK TIMES,
ABD’NİN SURİYE’YE ASKER GÖNDERME KARARINI YAZDI
*******
SÜDDEUTSCHE ZEITUNG:
“ALMANYA, TÜRKİYE’YE SİLAH SATIŞINI REDDETTİ”
*******

SÜDDEUTSCHE ZEITUNG:
“ALMANYA, TÜRKİYE’YE SİLAH SATIŞINI REDDETTİ”
Alman basınında çıkan haberlere göre Alman hükümeti NATO müttefiki
Türkiye’ye silah ihracatını onlarca kez onaylamayı reddetti.
*******
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)