Mesut Değer, 1959’da Diyarbakır’da doğdu. Avukat; 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 2002 yılında 22. Dönem Diyarbakır Milletvekili seçildi TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekilliği, “Şemdinli mi?”, “Kürt Sorunu mu?” kitaplarını yazdı.
30 Haziran 2015 Salı
29 Haziran 2015 Pazartesi
SURİYE’DE TAMPON BÖLGE
Türkiye’nin Suriye’de “tampo bölge” oluşturma çabasıyla
ilgili..
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yardımcısı Mark Toner,
“Suriye'de tampon bölge kurulmasının getireceği zorlukları Türkiye tarafına
ilettik. Türkiye'nin Suriye'de tampon bölge oluşturacağı yönünde somut kanıt
yok. Türkiye'nin atacağı adımları bekliyoruz”
ENKS Rojava’da (Suriye Kürdistanı) Kürtlere karşı katliam yapıldığını belirtti.
Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nden (ENKS), IŞİD’in Rakka ve Tabka kentlerindeki
Kürtler’in göçertilmesi için vahşice bir operasyona başladığı
“İki kentteki Kürtler’e 24 saat içinde kenti terk etmezlerse
kafalarının kesileceği ya da Musul, Tedmur ve Suhne bölgelerine sürüleceği
tehdidinde bulunuldu”
Uluslararası kamuoyu ve Birleşmiş Milletler’e çağrı yapılan
açıklamada, Kürtler’in yaşadığı bölgelerde tedbir alınması istendi.
26 Haziran 2015 Cuma
ABD: “TÜRKİYE’NİN EN CİDDİ PROBLEMİ
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHALE”
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın2014 Ülkeler İnsan Hakları
Uygulamaları Raporu’nda, özellikle basın ve ifade özgürlüğü açısından
Türkiye’ye sert eleştiriler getirildi.
Türkiye’nin 2014 yılındaki en ciddi insan hakları
problemleri, cezasızlık ve adaletin
yerine getirilmesinde yetersizlikler, hükümetin, ifade ve toplanma özgürlüğüne
müdahalesi, azınlıklara ve toplumun savunmasız kesimlerine yetersiz koruma
olarak kaydedildi.
Raporun Türkiye bölümünde, ülkede yaşanan basın, ifade ve
toplanma özgürlüğü gibi alanlara geniş yer ayrıldı. Yargı bağımsızlığının ihlal
edildiği ve suçların cezasız kaldığına yer verildi.
Hükümetin, yolsuzluk soruşturmasını açık bir şekilde
kapattığı iddia edilen raporda, “Hükümet, birkaç üst düzey hükümet yetkilisi ve
aileleri aleyhine açılan yolsuzlukla mücadele soruşturmasına cevaben binlerce
polis memurunun ve savcının görev yerlerini değiştirmiştir; soruşturmayı açan
savcılar ise görevden alınmıştır. Hükümet, soruşturmayı kapatmış, toplanan
delilleri ise imha etmiştir; soruşturmaya katılan pek çok polis memuru,
hükümeti devirmek amacıyla komplo düzenlemekle alenen suçlanmıştır”
Raporda, yeni kurulan sulh ceza hakimliklerine de ağır
eleştiriler getirildi. Savcı ve hakimlere sağlanan geniş hareket serbestisinin
davaların tutarsız kararlarla sonuçlanmasına neden olduğuna dikkat çekilen
raporda, sulh ceza hakimliklerine atanan hakimlerin çoğunluğunun hükümet
yanlısı olduğu yönündeki iddialara dikkat çekildi. Keyfi tutuklamalar,
tutukluların uzun ve belirsiz sürelerde gözaltında tutulması ve dava
süreçlerinin uzaması da sorun olmaya devam ettiği ,
Hükümetin, insan hakları ihlalleri ile suçlanan emniyet
teşkilatı mensupları ve diğer yetkililer hakkında soruşturma açma, kovuşturma
yapma ve bu kişileri cezalandırma yönünde attığı adımlar kısıtlı kaldığı,
Raporda, medyayı kısıtlayan çeşitli yasalar üzerinden
savcıların gazeteci, yazarlar ve siyasi isimler aleyhine davalar açmaya devam
ettiği belirtildi. Mevcut yasalara da eleştiriler getirilerek, ‘Ceza kanunu ve
terör yasası dâhilinde ifade, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlayan çok
sayıda bölüm var”
Uluslararası ve yerel
insan hakları organizasyonlarının bu konuda kaygılarını çok defa dile
getirdiği,
Raporda, “Hükümet, siyasi liderler ve onların destekçileri
sosyal medyada, eleştiri ve şahıslarını hedef almak yoluyla muhalif medyayı
susturmaya çabalıyor”
Raporda ayrıca, güvenlik güçlerinin yasa dışı bir şekilde
insanları öldürdüğü iddiası, işkence ve güvenlik güçlerinin aşırı güç
kullandığı iddiaları, hapishanelerdeki eksiklikler ve aşırı yoğunluk, dini
azınlıklara yönelik dini özgürlüklerde kısıtlamalar ve ihlaller, yolsuzluk,
özellikle Güneydoğu’da insan hakları örgütlerine hükümet kısıtlamaları diğer
insan hakları problemleri arasında gösterildi.
“MERKEZ BANKASIN’NIN
FAİZ KARARI ENFLASYON VE SİYASİ BELİRSİZLİKTEN KAYNAKLANIYOR”
Amerikan iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, “Dört
ay ardarda faiz oranlarını değiştirmeyen TC Merkez Bankası’nın sergilediği
tutum, bozulan enflasyon görünümü, zayıflayan para birimi ve siyasi
belirsizlikten kaynaklanıyor. Merkez Bankası bozulan enflasyon görünümü ve
zayıflayan para biriminin yanı sıra son parlamento seçiminden sonra yurt içinde
oluşan siyasi belirsizlik gibi faktörler nedeniyle yine faiz oranlarını
değiştirmedi”
Capital Economics’ten yükselen piyasalar iktisatçısı William
Jackson’ın, “Merkez Bankası faizleri değiştirmezse bile yapılan açıklama, Para
Politika Kurulu’nun enflasyon görümünü ve büyük cari işlemler açığının
yarattığı riskler konusunda fazla umutlu olmayı sürdürdüğünü gösteriyor,
özellikle mevcut yurt içi siyasi belirsizlik ve ufuktaki FED sıkıştırması
ortamında. Önümüzdeki 6-9 aylık döneminde faizlerin artırılmasının gittikçe
daha olası göründüğünü düşünüyoruz” şeklindeki görüşlerine de yer vererek,
“FED’ten beklenen faiz artırımının Türkiye’deki siyasi
belirsizliği körükleyebilir. Lira bu yıl dolara karşı yüzde 15 düşerek Brezilya
realinden sonra yükselen piyasalardaki en kötü performans gösteren ikinci para
birimi oldu. Satışlar ayrıca, politika yapıcılarının enflasyonu Merkez
Bankası’nın yüzde 5’lik hedefi doğrultusunda frenlemelerini zorlaştırıyor. Bazı
analistler, para birimi üzerindeki baskı sürerse Merkez Bankası’nın yılın
ikinci yarısında faiz oranlarını yükseltmesi gerekebileceğini söylüyorlar.
Ekonomik büyümeyi güçlendirmek için faizlerin indirilmesine yönelik siyasi
baskıların arasında Türkiye Merkez Bankası inatçı yüksek enflasyona rağmen
faizleri artırmaktan kaçındı”.
21 Haziran 2015 Pazar
7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLER ÖNCESİNDE 20
YIL ÖNCE VEFAT EDEN RAHMETLİ BABAM HASAN DEĞER’İ BU SEÇİMLERDE KONUŞANLARA
SESLENİYORUM.
1.) MHP Milletvekili adayının bir gazetede
verdiği röportajı babamla ilgili bölümü aynen
Aktarıyorum.
‘’ Kırılma
’Diyarbakır’da
1975’teki hazin
Diyarbakır mitinginin yeri hepsinden ayrı:
- Mesut Değer’in
babası Hasan Değer’in “Ülkücüler gelecek, sizi asacak, kesecek” diye kalabalığı
nasıl tahrik ettiğini gözlerimle gördüm. Her şey önümde oldu; üç hilallerle
süslü surlarıyla İstanbul’daki fetih şölenlerini aratmayan Diyarbakır’ın, nasıl
kana bulandığını, o kırılmayı yaşadım. ‘’
1975 yıllarında
Diyarbakır’da yaşanan olayların asıl nedeni bilinmelidir ki; ‘’Kafkasya’da
yaşayan Türkleri Güneydoğuya getirip yerleştirmek ve bu bölgedeki Kürtleri de
Kafkasya ya göndermek ‘’ söylemidir.
Buna karşılık
Diyarbakır halkı Hasan DEĞER ’in yanında kenetlenmiş ve 1975 olayları bir
direncin tepkisidir.
Sayın adayın
söylediği sözler tamamen gerçek dışıdır. Yalan ve iftiradır. 1975 olaylarında Diyarbakırlıları
hiç kimse tahrik etmedi. Halk tamamen
tek yumruk olarak Kürt halkının birlikte toprak, yerleşim ve kimlik olarak onursal
verdiği bir mücadeledir. Bu mücadelede elbette Hasan DEĞER önderlik yapmıştır.
Yapacaktır da.
Sayın adayın
söylediği tek doğru söz Elbette Kırılma Diyarbakır’da olmuştur. O kırılma ki ;
bugün Kürtlerin toplumsal mücadelelerinde kenetlendiği gibi tepkisini ortaya
koymaktadır.
2.) Bir siyasi parti temsilcisinin bir ilimizde
yaptığı konuşmayı aynen aktarıyorum.
‘’ Rahmetli Hasan DEĞER
vardı eski Diyarbakır Milletvekili Diyarbakırlılara her zaman miting alanında
şunu söylermiş ey Diyarbakırlılar bana oy verin size deniz Getirecem bunu diye
diye milletvekili olurdu geçmiş dönemlerde.’’
Öncelikle kısaca
Rahmetli Babam Hasan DEĞER ’i tanıyalım.
Şeyh Said Direnişinde
(Lice – Genç bölgesinde) ve daha sonra Dersim olaylarında Babamın ailesi çok
ağır bedeller ödedi. Babamın annesi babamı ve kızını olaylardan kurtararak
Diyarbakır merkezine kaçmışlardır.
Diyarbakır o yıllarda
beylerin her alanda etkinliği sürdüğü dönemlerde beylere karşı çıkmıştır. Ve
her alanda sadece beyler değil Diyarbakır halkıda söz sahibi olacaktır
demiştir.
1960 – 1980 yılları
arasında siyasette etkinliğini korurken 1969 seçimlerinde Diyarbakır ilinde
bağımsız aday olduğunda seçmenin %35 oyunu tek başına alarak seçilmiştir.
1960,1970-1980 askeri
darbenin izlerini halen bizler yaşamaktayız.
(yasaklar, vetolar, el koymalar ve sürgünler)
1990’lı yıllarda
Hasan DEĞER ‘in aşiretine köy koruculuk önerilmiş ve karşılığında ihale ve
Milletvekili seçilme teklifini ‘’ ben halkıma ihanet edemem’’ diyerek ret
etmiştir. Bölgede köy koruculuk kabul etmeyen tek aile ve aşiret
Hasan DEĞER ‘in oğlu,
yeğeni, ailesinde ve aşiretinden onlarca insan bu uğurda mücadele verirken
şehit düşmüşlerdir.
Hasan DEĞER,
Diyarbakır siyasi yaşantısında bir ekoldür. Bir tarihtir. Hakkında yüzlerce
fıkra söylenmektedir. Ve Fıkraları Türkiye’nin her yerinde fıkra diye
anlatılmaktadır. Ve Sevgi ve saygı ile de anılmaktadır.
Hasan DEĞER yaşamı
boyunca halkının yanında olmuş ve halka mal olmuş bir kişidir.
Rahmetli Babamı bu 2
olayda olduğu gibi arkasından amaçları itibarsızlaştırmak mı?
Bilmem ama Hasan
DEĞER ’i itibarsızlaştırmak amacında iseler bilsinler ki güçleri yetmez.
Şunu ifade edeyim izninizle;
Bu sözü söyleyen kişinin kayın pederi Diyarbakır’da beni gördüğünde başını öne
eğer ve kıp kırmızı olur. Neden mi? Nedeni 1983-1988 yılları desem yeterli.
Babam Hasan DEĞER,
onun verdiği onurla ben Diyarbakır
küçelerin de gezerken, ben Mesut DEĞER olarak ve ayrıca benim çocuklarımda
benim gibi alnı açık onurla şerefle Diyarbakır sokaklarında gezeceklerdir.
Uzun uzun yazmam
gerekirdi. Yeterli diye düşünüyorum.
Takdir her zaman
sizlerindir.
15 Haziran 2015 Pazartesi
10 Haziran 2015 Çarşamba
7 HAZİRAN 2015 SEÇİM ANALİZİ
“Türk ve Kürt seçmenler Pazar günkü seçimde
demokrasiye olan bağlılıklarını bir kez daha gösterdi. Seçmenlerin yüzde
86’sından fazlası oy kullandı.
Seçime yüksek katılım, Türklerin
kaybedilecek neler olduğunun gayet bilincinde olduklarını da ortaya koyuyor.
Kürtlerde silah değil siyaset bilincinde.
Türkler, Sayın Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın daha fazla güç toplamasına izin vermeyeceğini açıkça
belirtmiş oldu. Bunu da Ak Partinin mecliste çoğunluk sağlamasına engel olarak
ve Kürtleri temsil eden partiye ciddi oranda oy vererek yaptı.
Sayın Cumhurbaşkanı Seçimleri kendi
hakkındaki bir referanduma çevirdi.
Düne bakacak olursak; 2013’teki barışçıl gösterilere aşırı güç ile
tepki verildi ve yolsuzluk skandalıyla karşılaştı. Bölgesel konular kötü yönetildi.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı
devirmek ve Türkiye üzerinden bu ülkeye geçerek IŞİD’e katılmasına izin
vermesine yol açtığı konuşuldu.
ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı
koalisyona askeri üslerini açmaması ve entegre savunma sistemlerini
konuşlandırmayı reddetmesi Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığı konusunda da
şüpheler doğurdu
Medyaya gözdağı verilmesi tartışıldı.
Uzun süredir güçsüz siyasi muhalefet
Ak Partiye ye katkı sundu.
Bu kez HDP, Meclis’te temsil edilmek
için gerekenin fazlasını, oyların yüzde 13’üyle 80 sandalye alarak ciddi bir
muhalefet ortaya koydu.
HDP, yalnızca laikler, kadınlar ve Sayın
Erdoğan’dan mutsuz olan diğerleri için bir çıkış olmadı, aynı zamanda 30 yıldır
devlete karşı kanlı bir isyan sürdüren Kürtlerin siyasal arenada öne çıkıp yeni
ve önemli bir rol almasına olanak sağladı.
Kürtler, ulaştıkları seçim zaferiyle
Türkiye’nin tarihî bir eşiği atlamasına yardımcı oldular. Ve Kürtler
Türkiye’nin Türkmenistan benzeri bir Orta Asya otokrasisine dönüşmesini
engellediler. Şimdi ise Kürtlerin mecliste nasıl bir rol üstleneceklerine karar
vermesi gerekiyor.
HDP’nin bir noktada değişim yarattığı
aşikar: HDP’nin meclise girmesiyle AK Partiye, koalisyon hükümetleri oluşturma
zorunda bırakılmış oldu. Bu, Türkiye’deki çürümüş siyasi atmosfere şifa etkisi
yapabilir. Sayın Başbakan Davutoğlu hükümeti oluştururken uzlaşma aramak
zorunda kalacaktır.
Farklı etnik kökenli seçmene sahip HDP’nin
meclise girmesinin Türk demokrasisi için bir kilometre taşı olup olmayacağını
zaman gösterecek. HDP, Almanya’daki Yeşiller Partisi’nin bir Türkiye versiyonu
olma özelliklerini taşıyor gibimi, İlk
işaretler, HDP’nin sadece Kürtlere yönelik bir yandaş politikasına takılıp
kalmayacağı yönünde. Bu partinin bir noktada değişim yarattığı aşikar:
Kürt milliyetçiliğinin yükselişi Sayın
Erdoğan’ın başkanlık hayalini bozdu. Seçimler ülkenin politikasında bir dönüm
noktası oluşturdu..
Anayasanın yeniden yazılması
düşüncesi rafa kaldırdı.
HDP, Sayın Cumhurbaşkanın mutlak
iktidar düşüncesini bozdu.
Son 13 yılın en kötü yenilgisini Ak
parti aldı. Sonuçlar seçmenlerin, iktidar partisinin yeni bir anayasa hazırlama
Sayın Cumhurbaşkanına daha fazla yetki verme girişimini reddettiğini gösteriyor.
Kazanan halkın gücü oldu.
Demokratik kazanımların korunması
için Sayın Cumhurbaşkanın siyasi partileri ‘sorumlu davranmaya’ ve
‘hassasiyete’ davet etmesi önemlidir. Sağduyunun devamı için gereklidir. Aksi
halde siyasi gerginlik artar.
Sayın Cumhurbaşkanı açısından Seçim
sonucu bir yenilgi, Ancak;
Partiler üstü bir cumhurbaşkanı
rolünü üstlenmesi gibi bir fırsat da önündedir. Bu anlamda Sayın Erdoğan’ın
yıldızı parlayabilir.
Önümüzdeki haftalar, muhtemelen istikrarsız ve
belirsiz geçecek ve koalisyon hükümeti kurulamazsa yeni seçimler gerekli
olabilir.
Bir koalisyon hükümeti kurulsa dahi
büyük sorunlar yerinde duruyor:
Durağan ekonomi,
Türkiye sınırları içinde yaşayan 2
milyon Suriyeli mülteci,
Hemen ufuk ötesinde Suriye ve
Irak’taki IŞİD
Ve onarılmaya ihtiyaç duyan ÇÖZÜM SÜRECİ.
Ülke uzun süreli bir kararsızlığı göze
alamayabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)