29 Haziran 2015 Pazartesi


SURİYE’DE TAMPON BÖLGE

Türkiye’nin Suriye’de “tampo bölge” oluşturma çabasıyla ilgili..

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yardımcısı Mark Toner, “Suriye'de tampon bölge kurulmasının getireceği zorlukları Türkiye tarafına ilettik. Türkiye'nin Suriye'de tampon bölge oluşturacağı yönünde somut kanıt yok. Türkiye'nin atacağı adımları bekliyoruz”

ENKS Rojava’da  (Suriye Kürdistanı)  Kürtlere karşı katliam yapıldığını belirtti.

Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nden (ENKS),   IŞİD’in Rakka ve Tabka kentlerindeki Kürtler’in göçertilmesi için vahşice bir operasyona başladığı

“İki kentteki Kürtler’e 24 saat içinde kenti terk etmezlerse kafalarının kesileceği ya da Musul, Tedmur ve Suhne bölgelerine sürüleceği tehdidinde bulunuldu”

Uluslararası kamuoyu ve Birleşmiş Milletler’e çağrı yapılan açıklamada, Kürtler’in yaşadığı bölgelerde tedbir alınması istendi.

26 Haziran 2015 Cuma


ABD: “TÜRKİYE’NİN EN CİDDİ PROBLEMİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHALE”

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın2014 Ülkeler İnsan Hakları Uygulamaları Raporu’nda, özellikle basın ve ifade özgürlüğü açısından Türkiye’ye sert eleştiriler getirildi.

Türkiye’nin 2014 yılındaki en ciddi insan hakları problemleri, cezasızlık ve adaletin yerine getirilmesinde yetersizlikler, hükümetin, ifade ve toplanma özgürlüğüne müdahalesi, azınlıklara ve toplumun savunmasız kesimlerine yetersiz koruma olarak kaydedildi.

Raporun Türkiye bölümünde, ülkede yaşanan basın, ifade ve toplanma özgürlüğü gibi alanlara geniş yer ayrıldı. Yargı bağımsızlığının ihlal edildiği ve suçların cezasız kaldığına yer verildi.

Hükümetin, yolsuzluk soruşturmasını açık bir şekilde kapattığı iddia edilen raporda, “Hükümet, birkaç üst düzey hükümet yetkilisi ve aileleri aleyhine açılan yolsuzlukla mücadele soruşturmasına cevaben binlerce polis memurunun ve savcının görev yerlerini değiştirmiştir; soruşturmayı açan savcılar ise görevden alınmıştır. Hükümet, soruşturmayı kapatmış, toplanan delilleri ise imha etmiştir; soruşturmaya katılan pek çok polis memuru, hükümeti devirmek amacıyla komplo düzenlemekle alenen suçlanmıştır”

Raporda, yeni kurulan sulh ceza hakimliklerine de ağır eleştiriler getirildi. Savcı ve hakimlere sağlanan geniş hareket serbestisinin davaların tutarsız kararlarla sonuçlanmasına neden olduğuna dikkat çekilen raporda, sulh ceza hakimliklerine atanan hakimlerin çoğunluğunun hükümet yanlısı olduğu yönündeki iddialara dikkat çekildi. Keyfi tutuklamalar, tutukluların uzun ve belirsiz sürelerde gözaltında tutulması ve dava süreçlerinin uzaması da sorun olmaya devam ettiği ,

Hükümetin, insan hakları ihlalleri ile suçlanan emniyet teşkilatı mensupları ve diğer yetkililer hakkında soruşturma açma, kovuşturma yapma ve bu kişileri cezalandırma yönünde attığı adımlar kısıtlı kaldığı,

Raporda, medyayı kısıtlayan çeşitli yasalar üzerinden savcıların gazeteci, yazarlar ve siyasi isimler aleyhine davalar açmaya devam ettiği belirtildi. Mevcut yasalara da eleştiriler getirilerek, ‘Ceza kanunu ve terör yasası dâhilinde ifade, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlayan çok sayıda bölüm var”

 Uluslararası ve yerel insan hakları organizasyonlarının bu konuda kaygılarını çok defa dile getirdiği,

Raporda, “Hükümet, siyasi liderler ve onların destekçileri sosyal medyada, eleştiri ve şahıslarını hedef almak yoluyla muhalif medyayı susturmaya çabalıyor”

Raporda ayrıca, güvenlik güçlerinin yasa dışı bir şekilde insanları öldürdüğü iddiası, işkence ve güvenlik güçlerinin aşırı güç kullandığı iddiaları, hapishanelerdeki eksiklikler ve aşırı yoğunluk, dini azınlıklara yönelik dini özgürlüklerde kısıtlamalar ve ihlaller, yolsuzluk, özellikle Güneydoğu’da insan hakları örgütlerine hükümet kısıtlamaları diğer insan hakları problemleri arasında gösterildi.

 

 

 “MERKEZ BANKASIN’NIN FAİZ KARARI ENFLASYON VE SİYASİ BELİRSİZLİKTEN KAYNAKLANIYOR”

Amerikan iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, “Dört ay ardarda faiz oranlarını değiştirmeyen TC Merkez Bankası’nın sergilediği tutum, bozulan enflasyon görünümü, zayıflayan para birimi ve siyasi belirsizlikten kaynaklanıyor. Merkez Bankası bozulan enflasyon görünümü ve zayıflayan para biriminin yanı sıra son parlamento seçiminden sonra yurt içinde oluşan siyasi belirsizlik gibi faktörler nedeniyle yine faiz oranlarını değiştirmedi”

Capital Economics’ten yükselen piyasalar iktisatçısı William Jackson’ın, “Merkez Bankası faizleri değiştirmezse bile yapılan açıklama, Para Politika Kurulu’nun enflasyon görümünü ve büyük cari işlemler açığının yarattığı riskler konusunda fazla umutlu olmayı sürdürdüğünü gösteriyor, özellikle mevcut yurt içi siyasi belirsizlik ve ufuktaki FED sıkıştırması ortamında. Önümüzdeki 6-9 aylık döneminde faizlerin artırılmasının gittikçe daha olası göründüğünü düşünüyoruz” şeklindeki görüşlerine de yer vererek,

“FED’ten beklenen faiz artırımının Türkiye’deki siyasi belirsizliği körükleyebilir. Lira bu yıl dolara karşı yüzde 15 düşerek Brezilya realinden sonra yükselen piyasalardaki en kötü performans gösteren ikinci para birimi oldu. Satışlar ayrıca, politika yapıcılarının enflasyonu Merkez Bankası’nın yüzde 5’lik hedefi doğrultusunda frenlemelerini zorlaştırıyor. Bazı analistler, para birimi üzerindeki baskı sürerse Merkez Bankası’nın yılın ikinci yarısında faiz oranlarını yükseltmesi gerekebileceğini söylüyorlar. Ekonomik büyümeyi güçlendirmek için faizlerin indirilmesine yönelik siyasi baskıların arasında Türkiye Merkez Bankası inatçı yüksek enflasyona rağmen faizleri artırmaktan kaçındı”.

21 Haziran 2015 Pazar


 

7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLER ÖNCESİNDE 20 YIL ÖNCE VEFAT EDEN RAHMETLİ BABAM HASAN DEĞER’İ BU SEÇİMLERDE KONUŞANLARA SESLENİYORUM.

 

1.)    MHP Milletvekili adayının bir gazetede verdiği röportajı babamla ilgili bölümü aynen

Aktarıyorum.

‘’ Kırılma ’Diyarbakır’da

1975’teki hazin Diyarbakır mitinginin yeri hepsinden ayrı:

- Mesut Değer’in babası Hasan Değer’in “Ülkücüler gelecek, sizi asacak, kesecek” diye kalabalığı nasıl tahrik ettiğini gözlerimle gördüm. Her şey önümde oldu; üç hilallerle süslü surlarıyla İstanbul’daki fetih şölenlerini aratmayan Diyarbakır’ın, nasıl kana bulandığını, o kırılmayı yaşadım. ‘’

1975 yıllarında Diyarbakır’da yaşanan olayların asıl nedeni bilinmelidir ki; ‘’Kafkasya’da yaşayan Türkleri Güneydoğuya getirip yerleştirmek ve bu bölgedeki Kürtleri de Kafkasya ya göndermek ‘’ söylemidir.

Buna karşılık Diyarbakır halkı Hasan DEĞER ’in yanında kenetlenmiş ve 1975 olayları bir direncin tepkisidir.

Sayın adayın söylediği sözler tamamen gerçek dışıdır. Yalan ve iftiradır. 1975 olaylarında Diyarbakırlıları hiç kimse tahrik etmedi.  Halk tamamen tek yumruk olarak Kürt halkının birlikte toprak, yerleşim ve kimlik olarak onursal verdiği bir mücadeledir. Bu mücadelede elbette Hasan DEĞER önderlik yapmıştır. Yapacaktır da. 

Sayın adayın söylediği tek doğru söz Elbette Kırılma Diyarbakır’da olmuştur. O kırılma ki ; bugün Kürtlerin toplumsal mücadelelerinde kenetlendiği gibi tepkisini ortaya koymaktadır.

 

2.)    Bir siyasi parti temsilcisinin bir ilimizde yaptığı konuşmayı aynen aktarıyorum.

‘’ Rahmetli Hasan DEĞER vardı eski Diyarbakır Milletvekili Diyarbakırlılara her zaman miting alanında şunu söylermiş ey Diyarbakırlılar bana oy verin size deniz Getirecem bunu diye diye milletvekili olurdu geçmiş dönemlerde.’’

Öncelikle kısaca Rahmetli Babam Hasan DEĞER ’i tanıyalım.

Şeyh Said Direnişinde (Lice – Genç bölgesinde) ve daha sonra Dersim olaylarında Babamın ailesi çok ağır bedeller ödedi. Babamın annesi babamı ve kızını olaylardan kurtararak Diyarbakır merkezine kaçmışlardır.

Diyarbakır o yıllarda beylerin her alanda etkinliği sürdüğü dönemlerde beylere karşı çıkmıştır. Ve her alanda sadece beyler değil Diyarbakır halkıda söz sahibi olacaktır demiştir.

1960 – 1980 yılları arasında siyasette etkinliğini korurken 1969 seçimlerinde Diyarbakır ilinde bağımsız aday olduğunda seçmenin %35 oyunu tek başına alarak seçilmiştir.

1960,1970-1980 askeri darbenin izlerini halen bizler yaşamaktayız.  (yasaklar, vetolar, el koymalar ve sürgünler)

1990’lı yıllarda Hasan DEĞER ‘in aşiretine köy koruculuk önerilmiş ve karşılığında ihale ve Milletvekili seçilme teklifini ‘’ ben halkıma ihanet edemem’’ diyerek ret etmiştir. Bölgede köy koruculuk kabul etmeyen tek aile ve aşiret

Hasan DEĞER ‘in oğlu, yeğeni, ailesinde ve aşiretinden onlarca insan bu uğurda mücadele verirken şehit düşmüşlerdir.

Hasan DEĞER, Diyarbakır siyasi yaşantısında bir ekoldür. Bir tarihtir. Hakkında yüzlerce fıkra söylenmektedir. Ve Fıkraları Türkiye’nin her yerinde fıkra diye anlatılmaktadır. Ve Sevgi ve saygı ile de anılmaktadır.

Hasan DEĞER yaşamı boyunca halkının yanında olmuş ve halka mal olmuş bir kişidir.

Rahmetli Babamı bu 2 olayda olduğu gibi arkasından amaçları itibarsızlaştırmak mı?

Bilmem ama Hasan DEĞER ’i itibarsızlaştırmak amacında iseler bilsinler ki güçleri yetmez.

Şunu ifade edeyim izninizle; Bu sözü söyleyen kişinin kayın pederi Diyarbakır’da beni gördüğünde başını öne eğer ve kıp kırmızı olur. Neden mi? Nedeni 1983-1988 yılları desem yeterli.

Babam Hasan DEĞER, onun verdiği onurla ben  Diyarbakır küçelerin de gezerken, ben Mesut DEĞER olarak ve ayrıca benim çocuklarımda benim gibi alnı açık onurla şerefle Diyarbakır sokaklarında gezeceklerdir.

Uzun uzun yazmam gerekirdi. Yeterli diye düşünüyorum.

Takdir her zaman sizlerindir.

 

10 Haziran 2015 Çarşamba


7 HAZİRAN 2015 SEÇİM ANALİZİ

 “Türk ve Kürt seçmenler Pazar günkü seçimde demokrasiye olan bağlılıklarını bir kez daha gösterdi. Seçmenlerin yüzde 86’sından fazlası oy kullandı.

Seçime yüksek katılım, Türklerin kaybedilecek neler olduğunun gayet bilincinde olduklarını da ortaya koyuyor. Kürtlerde silah değil siyaset bilincinde.

Türkler, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha fazla güç toplamasına izin vermeyeceğini açıkça belirtmiş oldu. Bunu da Ak Partinin mecliste çoğunluk sağlamasına engel olarak ve Kürtleri temsil eden partiye ciddi oranda oy vererek yaptı.

Sayın Cumhurbaşkanı Seçimleri kendi hakkındaki bir referanduma çevirdi.

Düne bakacak olursak;  2013’teki barışçıl gösterilere aşırı güç ile tepki verildi ve yolsuzluk skandalıyla karşılaştı. Bölgesel konular kötü yönetildi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek ve Türkiye üzerinden bu ülkeye geçerek IŞİD’e katılmasına izin vermesine yol açtığı konuşuldu.

ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyona askeri üslerini açmaması ve entegre savunma sistemlerini konuşlandırmayı reddetmesi Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığı konusunda da şüpheler doğurdu

Medyaya gözdağı verilmesi tartışıldı.

Uzun süredir güçsüz siyasi muhalefet Ak Partiye ye katkı sundu.

Bu kez HDP, Meclis’te temsil edilmek için gerekenin fazlasını, oyların yüzde 13’üyle 80 sandalye alarak ciddi bir muhalefet ortaya koydu.

HDP, yalnızca laikler, kadınlar ve Sayın Erdoğan’dan mutsuz olan diğerleri için bir çıkış olmadı, aynı zamanda 30 yıldır devlete karşı kanlı bir isyan sürdüren Kürtlerin siyasal arenada öne çıkıp yeni ve önemli bir rol almasına olanak sağladı.

Kürtler, ulaştıkları seçim zaferiyle Türkiye’nin tarihî bir eşiği atlamasına yardımcı oldular. Ve Kürtler Türkiye’nin Türkmenistan benzeri bir Orta Asya otokrasisine dönüşmesini engellediler. Şimdi ise Kürtlerin mecliste nasıl bir rol üstleneceklerine karar vermesi gerekiyor.

HDP’nin bir noktada değişim yarattığı aşikar: HDP’nin meclise girmesiyle AK Partiye, koalisyon hükümetleri oluşturma zorunda bırakılmış oldu. Bu, Türkiye’deki çürümüş siyasi atmosfere şifa etkisi yapabilir. Sayın Başbakan Davutoğlu hükümeti oluştururken uzlaşma aramak zorunda kalacaktır.

 Farklı etnik kökenli seçmene sahip HDP’nin meclise girmesinin Türk demokrasisi için bir kilometre taşı olup olmayacağını zaman gösterecek. HDP, Almanya’daki Yeşiller Partisi’nin bir Türkiye versiyonu olma özelliklerini taşıyor gibimi,  İlk işaretler, HDP’nin sadece Kürtlere yönelik bir yandaş politikasına takılıp kalmayacağı yönünde. Bu partinin bir noktada değişim yarattığı aşikar:

Kürt milliyetçiliğinin yükselişi Sayın Erdoğan’ın başkanlık hayalini bozdu. Seçimler ülkenin politikasında bir dönüm noktası oluşturdu..

Anayasanın yeniden yazılması düşüncesi rafa kaldırdı.

HDP, Sayın Cumhurbaşkanın mutlak iktidar düşüncesini bozdu.

Son 13 yılın en kötü yenilgisini Ak parti aldı. Sonuçlar seçmenlerin, iktidar partisinin yeni bir anayasa hazırlama Sayın Cumhurbaşkanına daha fazla yetki verme girişimini reddettiğini gösteriyor.

Kazanan halkın gücü oldu.

Demokratik kazanımların korunması için Sayın Cumhurbaşkanın siyasi partileri ‘sorumlu davranmaya’ ve ‘hassasiyete’ davet etmesi önemlidir. Sağduyunun devamı için gereklidir. Aksi halde siyasi gerginlik artar.

Sayın Cumhurbaşkanı açısından Seçim sonucu bir yenilgi, Ancak;

Partiler üstü bir cumhurbaşkanı rolünü üstlenmesi gibi bir fırsat da önündedir. Bu anlamda Sayın Erdoğan’ın yıldızı parlayabilir.

 Önümüzdeki haftalar, muhtemelen istikrarsız ve belirsiz geçecek ve koalisyon hükümeti kurulamazsa yeni seçimler gerekli olabilir.

Bir koalisyon hükümeti kurulsa dahi büyük sorunlar yerinde duruyor:

 Durağan ekonomi,

Türkiye sınırları içinde yaşayan 2 milyon Suriyeli mülteci,

Hemen ufuk ötesinde Suriye ve Irak’taki IŞİD

 Ve onarılmaya ihtiyaç duyan ÇÖZÜM SÜRECİ.

 Ülke uzun süreli bir kararsızlığı göze alamayabilir.