26 Şubat 2015 Perşembe


 

 “DİYARBAKIR, KESİNTİSİZ BARIŞ MESAJI BEKLİYOR”

 

DEUTSCHE WELLE: 

 

Türkiye'de çözüm sürecinin akıbeti 21 Mart’ta İmralı’dan gelecek mesaja kilitlenmiş durumda. Diyarbakır sokaklarında ise temkinli bir bekleyiş var.

 Türkiye'de iki yıl önce 21 Mart'ta PKK lideri Abdullah Öcalan’ın "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” mesajı ile başlayan çözüm süreci, yaklaşık bir ay sonra ikinci yılını dolduracak. Bu süre zarfında Paris katliamı, Lice ve 6-8 Ekim olayları gibi zorlu dönemeçlerden geçen çözüm sürecinde gözler, yeniden 21 Mart'ta Diyarbakır'da gerçekleştirilecek Nevroz kutlamalarına çevrilmiş durumda.

Kürt siyasetinin merkezi sayılan Diyarbakır'da ise geçmiş yılların gergin siyasal ve toplumsal atmosferi yerini temkinli bir bekleyişe bırakmış durumda. 6-8 Ekim olaylarındaki şiddet olayları ile 90'lara dönüş korkusunun yeniden kol gezdiği Diyarbakır sokakları, şimdilerde 21 Mart tarihine kilitlenmiş durumda.

Kentin genelinde sükûnet hâkim. Suriye ve Irak'taki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye göçen 2 milyona yakın mültecinin resmi rakamlara göre yaklaşık 20 bini Diyarbakır'da bulunuyor. Özellikle Şengal ve Kobani'den gelenler ağırlıkta. Mültecilerin varlığı, Diyarbakır’ın sınıra uzaklığı nedeniyle Şanlıurfa, Hatay, Gaziantep gibi kentler kadar ağır hissedilmese de 90'lı yıllarda Diyarbakır’ın silüetinde iz bırakan çocuk dilencilerin göçlerle birlikte yeniden arttığı gözlemleniyor.

Her dönem siyaset ile anılan kentin ana gündem maddesinin ekonomiye doğru evrildiğini söylemek mümkün. Zira silahların susması sonrasında çözüm süreci ile aynı tarihlerde başlatılan teşvik sistemi Diyarbakır’ın da içinde bulunduğu doğu ve güneydoğu kentleri için önemli yatırım avantajları sunuyor. Ancak teşvik sisteminin yürürlükte olduğu son 2 yılda bölgenin yatırım çekme konusunda beklenen performansı göstermediği belirtiliyor.

 “6-8 Ekim olayları aynı zamanda sınıfsal bir tepkiydi. İşyerleri, bankalar, mağazalar tahrip edildi. Bu durum, bölgedeki iş insanlarında, orta ve üst sınıflarda korkuya ve güvensizliğe yol açtı”

İç güvenlik paketinin polisin yetkilerini artırmasının halka olumsuz bir mesaj verdiğini , “Kürtler hala kendilerini sistemin kabul ettiği bir kitle olarak görmüyor. Yeniden 90'lara dönüş hissi uyandıran yasalar çıkarmak da bu görüşü kuvvetlendiriyor”

 21 Mart'ta “kesintisiz barış” yönünde verilecek bir mesaj ile yüzde 10'luk seçim barajına rağmen seçimlere parti olarak girme kararı alan HDP'nin seçimdeki performansını çok olumlu etkileyeceğine,

İç güvenlik paketinin toplumsal olayların en çok yaşandığı kentlerden biri olan Diyarbakır'da büyük tepkiyle karşılandığına, “Yasanın bu haliyle Meclis'ten geçmesi halinde yeni gerilimlere kapı aralanabilir. Şu anda herkesin gözü kulağı 21 Mart'ta İmralı’dan gelecek açıklamada”

25 Şubat 2015 Çarşamba


KÜRDİSTAN PETROLÜ

Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, geçtiğimiz hafta Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye’ye taşınan petrolünün 42 milyon varile ulaştığını söylemişti.

Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı üzerinden giden Kürdistan Bölgesi petrolü, 15 yıllığına Bağdat ile yapılan anlaşmalar ve Erbil’le olan sözleşmeler çerçevesinde devam ediyor. Bakan Yıldız, Ocak ayı ortasında Kürdistan Bölgesi’nden petrol akışında 46’ncı tankerin yüklendiğini bildirerek, “Şu anda Kuzey Irak’tan ham petrol akışında 37 milyon varile ulaştık. Günlük 450 bin varillere kadar da yükseldi. Hedefimiz kısa vadede 550 bin varillere ulaşması. Sonra da stabil hali olan 1 milyon varillere gelmesidir” diye konuşmuştu

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ (AMNESTY INTERNATIONAL ): “2014, İNSAN HAKLARININ KARA YILIYDI”

Dünyanın en büyük insan hakları örgütlerinden olan Uluslararası Af Örgütü’nün sunduğu 2014 raporu uluslararası toplumun, insan haklarını savunma konusunda ne denli başarısız olduğunu gösteren bir karne niteliği taşıyor.

Raporda uluslararası toplumun insan hakları konusunda sadece son derece başarısız olmakla kalmayıp, günümüzde yaşanan en acil sorunları çözebilecek durumda dahi olmadığı ifade edildi. Raporun devamında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kurum olarak başarısız olduğu, Avrupa Birliği’nin de Akdeniz’de yaşanan kaçak mülteci dramı karşısında başını kuma gömdüğü belirtiliyor.

 “Raporlarımızda her sene ağır insan hakları ihlallerini belgeliyoruz ancak 2014 özellikle korkunç bir yıl oldu. Aynı anda çok fazla şey oluyor. Nijerya’dan Suriye’ye, Gazze’den Ukrayna’ya kadar, hem hükümetler hem de devlet dışı silahlı örgütlerin sorumlu oldukları feci şiddet olaylarına tanık olduk.

 Dünya çapında silahlı örgütler tarafından ortaya konan dehşetin her zamankinden daha fazla olduğunu, özellikle Suriye ve Irak’ta durumun gelecek adına hiç de umut verici olmadığını,

Uluslararası toplumun yerkürenin herhangi bir yerinde yaşanan bir sorun karşısında tepki göstermekte çok geç kaldığını savunan Uluslararası Af Örgütü olarak, kitlesel şiddet olaylarının ve ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı durumlarda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerinin veto hakkının kaldırılmasını talep ettiklerini ifade etti.

Uluslararası Af Örgütü Almanya temsilciliğinin genel Sekreteri Selmin Çalışkan da uluslararası toplumun giderek artan şiddet ve mülteci sefaleti karşısında sergilediği tavrın utanç verici olduğunu vurguladı.

Çalışkan, uluslararası siyasetin merkezine sivillerin korunmasına yönelik hamlelerin yerine, ulusal, jeopolitik ve ekonomik çıkarların konduğunu ve bunun ortak bir mücadeleyi engellediğini dile getirdi.

Uluslararası Af Örgütü açısından Almanya’nın nasıl değerlendirildiği ile ilgili soruya ise;

“Sığınma talebinde bulunanlara ve azınlıklara karşı saldırılara şahit olduk. Bu saldırılar siyasilerce kınandı ancak işlenen suçlar gerektiği gibi araştırılıp takibatı yapılmıyor. Bir başka konu da  Alman polisine yönelik kötü muamele suçlamaları. İnsan hakları ihlallerini ele alacak olan bağımsız bir şikayet komisyonunun eksikliğini duyuyoruz. 16 eyaletten yalnızca dördünde polislerin kalkanlarında isim ve sicil numarası taşıma zorunluluğu bulunuyor. Diğer eyaletlerde  eksik olan bu kimlik bilgileri polisin şiddete daha çabuk başvurmasına neden olmakta.”

Türkiye’deki insan hakları durumunun da değerlendirildiği raporda, 2013 yılındaki Gezi protestoları ve hükümetin Gülen cemaatinden kopmasından ardından ülkede daha otoriter bir anlayışın egemen olduğuna dikkat çekildi. İnternetteki özgürlüklere karşı kısıtlamaların arttığı kaydedilen raporda, barışçıl gösterilerde polisin aşırı güç kullandığı, terörle mücadele yasaları kapsamında haksız soruşturmalar yapıldığı ifade edildi. Uzun tutukluluk sürelerini de eleştiren örgüt, vicdani retçilerin, biseksüellerin ve eşcinsellerin haklarının ise göz ardı edildiğine dikkat çekti.

24 Şubat 2015 Salı




BUGÜN ÇÖZÜM VEYA MÜZAKERE SÜRECİ ÇOK TARTIŞILIYOR.
BAĞIMSIZ BİR DEVLET Mİ İSTENİYOR
AYRI BİR TOPRAK MI İSTENİYOR
AYRI BİR BAYRAK İLE YÖNETİM Mİ İSTENİYOR
HAYIR
KÜRT SORUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ İSTENMEKTEDİR.
DEMOKRATİK ÇÖZÜM İLE YÜRÜMESİNİ İSTİYORLAR.
HÜKÜMET MÜZAKERE SÜRECİNİ DİKKATE ALMALI.
MÜZAKERE SÜRECİNİN DEVAMI GEREKİR
AK PARTİ BU MÜZAKERE SÜRECİNİ, BARIŞ SÜRECİNİ İLKELERLE VE TAHHÜTLERLE SÜRDÜRMELİDİR
BARIŞ SÜRECİ İLE POLİTİK OYUNLAR OYNAMAK KÜRTLERİ KENDİ ALEYHİNE ÇEVİRİR.

VE AYRICA KATKI SUNACAK İNSANLARIDA ÇÖZÜM SÜRECİNE TEŞVİK ETMELİDİR.





15 ŞUBAT 1999 ABDULLAH ÖCALAN TÜRKİYE YE KENYADAN TESLİM EDİLDİ 
15 ŞUBAT KOMPLOSUNU BUGÜN DAHA İYİ OKUNMAKTADIR.
15 ŞUBAT TESLİM İLE TÜRKİYEDE TÜRK - KÜRT ÇATIŞMASI YARATILMAK İSTENİLMİŞTİR.
TÜRKLER VE KÜRTLER ÇATIŞMADILAR BİR KARDEŞ KAVGASI OLMADI.
BU KOMPLO BÖYLECE BOŞA ÇIKARILMIŞTIR
TÜRKLER VE KÜRTLER BİRLİKTE YAŞAMAK VE TÜRKİYE’YE HİZMET ETMEK İÇİN ADIM ATTILAR.
BUGÜN YİNE AYNI TEHLİKE VAR MIDIR?
SURİYEDE YAŞANAN OLAYLARIN AYNISI BURADA DA YAŞATILMAK İSETNİLİYORDU.
BU KOMPLO ORTAYA ÇIKTI
BUNUN DEĞERİNİ BİLMELİYİZ



 

 

Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’ndaki askerlerin tahliyesi için gerçekleştirilen ‘Şah Fırat’ operasyonu tüm dünya basınında

WALL STREET JOURNAL: “TÜRBEYİ KORUMAK İÇİN YAPILAN OLAĞANÜSTÜ ÇABALAR, OSMANLI GEÇMİŞİNİN YÜCELTİLMESİNİ YANSITIYOR”

NEW YORK TIMES: “OPERASYON ÖNCESİ SURİYELİ KÜRTLERLE MUTABAKAT GERÇEKLEŞTİ”

LOS ANGELES TIMES: “OPERASYON, SAVAŞIN PATLAK VERMESİNDEN BU YANA İLK”

 “Türk askeri konvoyu Suriye’ye Kobani üzerinden girdi. ‘’

AMERİKA’NIN SESİ (VOA): “TÜRKİYE, SURİYE’DE ÇİFTE OPERASYON GERÇEKLEŞTİRDİ”

GUARDIAN: “UZMANLAR, TAHLİYENİN ZAYIFLIK MESAJI VERDİĞİNİ SÖYLÜYOR”

FINANCIAL TIMES: “TÜRKİYE, SURİYE’DEKİ ŞİMDİYE KADAR EN BÜYÜK MÜDAHALEYİ GERÇEKLEŞTİRDİ”

INDEPENDENT: “ATATÜRK’ÜN ORDUSU IŞİDİSTAN’A GİDİYOR”

TIMES: “OPERASYON DÖRT YILLIK İÇ SAVAŞ SONRASI EN BÜYÜK KARA OPERASYONU”

‘’Operasyonda casus uçakları ve insansız hava araçlarıyla havadan desteklenen 572 Türk askeri, 39 tank, 57 zırhlı araç ve 14 askeri aracın daha yer aldı”

LE MONDE: “OPERASYON, TÜRK TOPRAĞI ETRAFINDAKİ DURUMUN KÖTÜLEŞMESİ NEDENİYLE KARARLAŞTIRILDI”

LE FIGARO: “ANKARA, OSMANLI NAAŞINI KURTARMAK İÇİN TEREDDÜT ETMEDİ”

EL PAIS: “TÜRK ORDUSU TÜRBEYİ İŞİD’İN ELİNE GEÇMEMESİ İÇİN TAHLİYE ETTİ”

DEUTSCHE WELLE: “SÜLEYMAN ŞAH KARAKOLU, SON DÖNEMDE HÜKÜMET İLE MUHALEFET ARASINDA BÜYÜK TARTIŞMA KONUSUYDU”

DER SPIEGEL: “OPERASYON, SURİYE’DEN OLUR ALINMADAN GERÇEKLEŞTİ”

ANP: “NAAŞ, TÜRKİYE’NİN KONTROLÜNDE BAŞKA BİR BÖLGEYE NAKLEDİLECEK”

OEF: “OPERASYON BAŞARILI OLDU ANCAK, BİR ASKER HAYATINI KAYBETTİ”

PROTO THEMA: “TÜRBE TAHLİYE EDİLDİ”

NAFTEMBORIKI: “TÜRK BİRLİKLERİ, TÜRBEYE OPERASYON DÜZENLEDİ”

SURİYE’DEN TEPKİ: “APAÇIK SALDIRGANLIK”

IRNA: “TSK, SURİYE TOPRAKLARINI İHLAL ETTİ”

PRESS TV: “TÜRK ORDUSU, TÜRBE KORUMA BAHANESİYLE SURİYE TOPRAKLARINI İHLAL ETTİ”

ITAR-TASS: “ASKERLER, GÜVENLİ BÖLGEYE ÇIKARTILDI”

RUSSIA TODAY: “KUTSAL MEKANI KURTARMAK İÇİN KÜRTLERLE KOORDİNELİ ÇALIŞILDI”

ŞİNHUA: “TÜRKİYE, ŞAH SÜLEYMAN TÜRBESİ’NDEN ASKERİ BİRLİĞİNİ ÇEKİYOR”

 THE SYDNEY MORNING HERALD: “TÜRK TANKLARI SURİYE’YE GİRDİ”

KAZINFORM: “TÜRK ASKERİ ŞAH SÜLEYMAN TÜRBESİ İÇİN SURİYE SINIRINI GEÇTİ”

TIMES OF ISRAEL: “OPERASYON, KÜRT MİLİSLERLE KOORDİNE EDİLDİ”

ARUTZSHEVA: “OPERASYON TÜRKİYE’NIN IŞİD’E KARŞI BATILI MÜTTEFİKLERİNİN  ARTAN BASKISI ALTINA GİRDİĞİ DÖNEME RASTLADI”

 

20 Şubat 2015 Cuma


ECONOMIST: “KÜRDİSTAN, BAĞIMSIZLIĞA HER ZAMANKİNDEN DAHA YAKIN”

Economist dergisi, Kürtlerle ilgili son gelişmeleri ele aldığı haber analizinde, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık yolunda olduğunu, PKK’nın da rolünün değiştiğini yazdı

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin, “Kendi kaderimize karar vermemizin zamanı geldi. Bizim için başkalarının karar vermesini beklememeliyiz”

Başbakan Neçirvan Barzani’nin “Musul’daki durum tamamen değişti. Aynı yapıya, aynı sisteme geri dönemezsiniz çünkü Irak artık egemenlik vasfını kaybetmiş bir devlet. Irak ulusu yok. Ama bağımsızlık bize sunulmayacak, bizim almamız gerekecek. Kürtlerin diplomasi becerilerini kullanabilmesi durumunda bağımsızlık beş ya da altı yıl içinde gelecek”

 “Neçirvan Barzani, istikrarlı, bağımsız bir Kürdistan’ın ancak komşularıyla, özellikle de Türkiye ve Irak hükümeti ile işbirliği sağlarsa mümkün olacağının bilincinde. Barzani, ‘İlk konuşulacak ülke Bağdat. Onları ikna etmemiz lazım’ diyor. Türkiye ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ticaret 8 milyarı buldu ve yaklaşık 100 bin Türk Irak Kürdistan’ında çalıştı”.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ‘bağımsız olduğunu fakat isminin konmadığını’

 “Bir ülke, eğer kendi ayakları üstünde durabiliyorsa, demokratik niteliklere sahipse ve azınlıklarına saygı gösteriyorsa bağımsızlığını elde edebilmelidir.’’

 Bunun için Iraklı Kürtlerin kendi anavatan isteklerini bir kez daha oy vererek teyit etmeleri gerekir. Ekonomik ve demokratik yeterliliğin yanı sıra, yeni devlet, askeri olarak kendini savunabilmeli ve Türkiye, İran, Suriye topraklarından parçalar ısırma eğilimini onaylamamalıdır. Komşularının desteğini almalıdır. Ve sınırların nereye çizileceği dâhil, Irak hükümetiyle tüm şartları belirlemelidir.  İstikrarlı  bir ekonomi Kürtlerin elinde. Petrol ihracatları giderek artıyor ve Bağdat’taki Irak’ın merkez hükümeti, elde edilecek karın aslan payının Kürtlerde kalmasını öngören bir formül üzerinde anlaştı. Yakında, günde 800.000 varil petrol üretmeyi umuyorlar, bu da bugünün fiyatlarıyla yılda 17 milyar dolar değerinde demek. (…) Ayrılmak, Kürtlere, Iraklı Arapların vahşice kontrol sağlamaları girişimine karşı da uluslararası bir koruma sağlar. Kürtler kendilerine ait bir ülke istiyorlar. Bunu hak ettiler”

Derginin PKK’ya ayırdığı Kandil Dağları menşeli analizde şöyle:

PKK kurucularından Cemil Bayık’ın, “Yeni PKK, eski PKK’dan farklı” dediğini belirten Economist, Marksist-Leninist doktrinci geçmişinden uzaklaşan Bayık’ın, “Şimdi, ‘Proletarya diktatörlüğü, parti diktatörlüğünü reddediyoruz. PKK artık, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Türkiye’nin güneydoğusunda ayrı bir devlet istemiyor. Tüm isteğimiz, kendi kimliğimiz, kültürümüz ve demokratik koşullarımız altında özgürce yaşamak. Kendi kaderini tayin hakkı, bağımsız bir devlet olarak yorumlanmamalı

 “Bayık da dört farklı ülkede yaşayan Kürtleri birleştirecek ‘Büyük Kürdistan’ arayışında değil. Irak’taki Kürtler kendilerine ait bir devlet istiyorlarsa, bu onların işi’ diyor. Bayık, onun yerine Türkiye içinde ‘kanton sistemi’ ve ‘demokratik konfederalizm’i savunuyor. Bunun da, 1999’dan bu yana cezaevinde olan ve hala son sözü söyleyen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın görüşü olduğunu öne sürüyor. Bayık, muhtemel modeller olarak da konfederal bir devlet olan İsviçre’yi ve hatta AB’yi sayıyor. Doğrusu, PKK’nın kulağa tuhaf gelebilecek son fikirleri aslında devamı olan fikirler. Öcalan’ın en beğendiği düşünür, bir anarşist, özgürlükçü sosyalist ve diyalektik natüralist (ekolojik düşünsel) olarak tanımlanan Amerikalı Murray Bookchin (1921-2006). (…) Bayık, Türkiye ile ateşkesin yaklaşık iki yıl sürdüğüne işaret ediyor. Fakat Erdoğan hükümetinin, görüşmelerin devamı için PKK’nın şartlarını yerine getirmemesi durumunda çatışmaların devam edebileceğinden kaygılanıyor. Bu şartlara, iki taraf arasındaki görüşmelere arabuluculuk yapacak ‘teftiş heyeti’ de dahil. Bayık, Amerikalı veya Avrupalıların aracılık yapabileceğini ‘Kim olacağının fark etmediğini’ söylüyor. İŞİDS’ in Irak’a yönelik saldırıları da PKK’yı değiştirdi. Daha önce, Iraklı Kürtlerle, özellikle de muhafazakâr Barzanilerle kötü ilişkileri vardı. Fakat Bayık, IŞİD’ in Kürtleri birleştirdiğini söylüyor. İlk defa Iraklı Kürt yetkililer, PKK’nın Peşmerge ile beraber savaşmasını memnuniyetle karşıladı. Aynı şekilde Suriye’nin kuzey doğusunda Kobani’de de birlikte savaştılar. PKK’nın daha etkin savaştığı görüşü yaygındı. Bunlar etkileyici gelişmeler. Eğer PKK, hem Türkiye, hem de Iraklı Kürtlerle uzlaşıya varırsa, uzun ve kanlı mücadelesi sona erebilir”.

 

13 Şubat 2015 Cuma



TÜRKİYE –  SURİYE    ESAD

 

Son dönemde 4 kez basına röportaj yapan Esad’ın çizdiği profil;

1.      Yumuşak görüntülü bir Esad ve halen yerinde, görevinde ve devrilmeyen ve 4 yıl önceki gibi

Kolay devrilme düşüncesinden uzak.

2.      Suriye’nin temsilcisinin açıkça Esad olduğunu ve ABD ‘nin de bu şekilde kabul etmesi

Gerektiğinin yeniden düşünmesini,

3.      Esad; İŞİD ‘in düşmanı olduğunu, Suriye hükümeti ve ordusu İŞİD karşısında ana güç. Suriye

Özgür ordusu ve diğer grupların İŞİD yada El Kaide veya El Nüsra cephesiyle savacak güçlerinin olmadığını,

4.      Esad, ABD’yle aralarında İŞİD’ i hedef alan saldırılarında taktik iş birliği olduğunu, Irak’ın

Aracılık yaptığını doğrulaması,

5.      Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin İŞİD ‘de destek verip-

Vermemesi için çaba harcamamasını, ABD’ nin bu ülkelere 4 yıllık iç savaştan Esad’dın galip çıktığı yönde ikna etmesi gerektiğini,

6.      Hedef İŞİD olmalıdır. Esad Suriye’nin temsilcisi olmalıdır.

7.      Suriye silahlı kuvvetlerinin ve İstihbaratının yaptıklarını kabullenmediğini,

8.      Uluslararası kamuoyunda mağdur taraf olduğuna ikna etmeye yönelmekte,

 

Unutulmamalıdır ki;

 

1.      Halkına karşı kimyasal gaz kullanan,

2.      Ülkesinde kırılmayan cam, kurşun girmeyen ev sonuçta yıkıma uğrayan ülke,

3.      Varil bombalarını kullanması,

4.      Binlerce insanın ölmesi, Milyonlarca insanın göç etmesine neden olan,

5.      Suriye’nin başına gelen facianın en büyük sorumlu olan kişi olduğunu,

 

Bu iki çerçeve içinde ESAD ile bağlantı kurmak ne kadar zor….

Evet, bugün Suriye’de;

ESAD, Şam’da rahat oturmaktadır. Gerek Ülkesindeki gelişmelerden ve gerekse uluslararası kınamalardan etkilenmemektedir.

Rusya, Çin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyin koruması altındadır.

Suriye’deki bir gelişmeye Esad ’sız bir çözüm olası görünmemektedir.  

ABD Başkanı ve İngiltere Başbakanı açıkça Esad’ın Suriye’nin geleceğinin bir parçası olamayacağını açıkladılar.

Ama Esad,  Suriye ve Irakta’ ki İŞİD ‘e karşı duruşu nedeniyle bir anda Batı ve Esad’ı ortak düşmana karşı aynı safta buluşturdu.

Esad’ın bu tehlikeli oyununun Türkiye’de yansıması ise ‘’Mezhep Kavgası’’ olarak görünse de Türkiye’de halk bu tehlikeli çatışmanın içine girmedi ve böyle tuzaklara düşmedi.

ABD bu durumda ne yapabilir?

Suriye’de Esad’ın iktidarda kalması için Öncelikle Irak’ta gelişmeler çok önemlidir.

Irak ordusu ve Peşmerge; İŞİD ‘e ağır kayıplar verdirirse ve Musul’u geri alırsa İŞİD ve halifesi tarih sayfalarında yerini alır.

Aksi halde ABD Suriye’de geri adım atabilir. Ve ESAD ve rejimi ile iş birliğine girebilir. Diye düşünüyorum.

Kısaca, şu dip notunu düşebiliriz.

·         ‘’Esad’ın hala ayakta olması’’ orta doğu politikasının tutarsızlığının sonucudur.

·         Ağır ağır gelen Ekonomik çöküş sonunda Esad rejimini tarihe gömecektir.

·         Suriye’de yaşananların bir an önce sona ermesi için bir siyasi çözümün bulunmasına bakılmalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

“TÜRKİYE, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE 180 ÜLKE ARASINDA 149. SIRAYI KAPTI”

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters Without Borders) ‘2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ raporunu açıkladı. Ekim 2014’e kadar meydana gelen gelişmelerin değerlendirildiği raporda 180 ülke arasında 149. sırada yer alan Türkiye’nin haber alma özgürlüğü, siber sansür ve yayın yasağı gibi alanlarda gerilediği ifade edildi.

Raporda, “Türkiye’nin -siber sansür, hukuki davalar, eleştiri yapan gazetecilerin kovulması ve yayın yasağı gibi alanları kapsayan- ‘Temel Durum’ skoru aslında daha da geriledi. Bu durum haber alma özgürlüğünün gerilediğini gösteriyor. Hükümetin yolsuzluk operasyonları sonrasındaki tutumu hukukun üstünlüğü ilkesine giderek artan bir şekilde zarar verdi. Dev yolsuzluk operasyonu ile sarsılan hükümet bir numaralı yeni düşmanı Gülen Hareketi’nin etkisini kontrol altına alabilmek için mümkün olan her şeyi yaptı” denildi.

AVRUPA KONSEYİ: “EN FAZLA MAHKÛM ARTIŞI TÜRKİYE’DE”

Türkiye 2013’te Avrupa’da cezaevlerindeki tutuklu sayısı en fazla artan ülke oldu. Türkiye, bu alanda da Avrupa birincisi oldu.

Türk hapishanelerinde 100 kişilik yerde 89,9 kişi kalıyor.

Türkiye’de cezaevinde kalanların yüzde 3,6’sı kadın, 1,8’i yabancı uyruklu. Cezaevlerinde yatanların ortalama ceza süresi ise 7 ay.

Türkiye’de en fazla mahkûm cinayet ve cinayete teşebbüsten bulunuyor (yüzde 19,4). Bunu hırsızlık (yüzde 19,1), zor kullanmayla soygun (yüzde 13,5), uyuşturucu suçları (yüzde 12,2) izledi. Cezaevinde bulunanların yüzde 40’ı bir yıldan az cezaya çarptırılmış durumda. Müebbet dâhil 10 yıldan fazla cezaya çarptırılanlar ise tüm mahkûmların yüzde 5,6’sını oluşturuyor.

İntihar oranlarında ise; Türkiye 10 binde 3,2 kişi ile düşükler arasında yer aldı.

2012'de Türkiye'de cezaevlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı 10 binde 28,2 oldu.

Türkiye'de mahkûm başına günde 16,6 avro harcanıyor

AB’DEN TÜRKİYE’YE 4,5 MİLYAR EURO KAYNAK

Avrupa Birliği Bakanlığı, Türkiye’ye 2014-2020 döneminde 4,5 Milyar Euro kaynak sağlanacağını belirtti.

Türkiye’ye tahsis edilen 4,5 milyar Euro kaynak, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde çevre, rekabetçilik ve yenilikçilik, ulaştırma, istihdam, sosyal politika ve insan kaynaklarının geliştirilmesi, enerji, içişleri, yargı ve temel haklar, sivil toplum ile tarım ve kırsal kalkınma alanlarında yer alan program ve projelerin finansmanında kullanılacak.