Mesut Değer, 1959’da Diyarbakır’da doğdu. Avukat; 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 2002 yılında 22. Dönem Diyarbakır Milletvekili seçildi TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekilliği, “Şemdinli mi?”, “Kürt Sorunu mu?” kitaplarını yazdı.
28 Şubat 2015 Cumartesi
26 Şubat 2015 Perşembe
“DİYARBAKIR,
KESİNTİSİZ BARIŞ MESAJI BEKLİYOR”
DEUTSCHE WELLE:
Türkiye'de çözüm sürecinin akıbeti 21 Mart’ta
İmralı’dan gelecek mesaja kilitlenmiş durumda. Diyarbakır sokaklarında ise
temkinli bir bekleyiş var.
Türkiye'de
iki yıl önce 21 Mart'ta PKK lideri Abdullah Öcalan’ın "Artık silahlar
sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” mesajı ile başlayan çözüm süreci,
yaklaşık bir ay sonra ikinci yılını dolduracak. Bu süre zarfında Paris
katliamı, Lice ve 6-8 Ekim olayları gibi zorlu dönemeçlerden geçen çözüm sürecinde
gözler, yeniden 21 Mart'ta Diyarbakır'da gerçekleştirilecek Nevroz
kutlamalarına çevrilmiş durumda.
Kürt siyasetinin merkezi sayılan Diyarbakır'da ise
geçmiş yılların gergin siyasal ve toplumsal atmosferi yerini temkinli bir
bekleyişe bırakmış durumda. 6-8 Ekim olaylarındaki şiddet olayları ile 90'lara
dönüş korkusunun yeniden kol gezdiği Diyarbakır sokakları, şimdilerde 21 Mart
tarihine kilitlenmiş durumda.
Kentin genelinde sükûnet hâkim. Suriye ve Irak'taki
iç savaş nedeniyle Türkiye'ye göçen 2 milyona yakın mültecinin resmi rakamlara
göre yaklaşık 20 bini Diyarbakır'da bulunuyor. Özellikle Şengal ve Kobani'den
gelenler ağırlıkta. Mültecilerin varlığı, Diyarbakır’ın sınıra uzaklığı
nedeniyle Şanlıurfa, Hatay, Gaziantep gibi kentler kadar ağır hissedilmese de
90'lı yıllarda Diyarbakır’ın silüetinde iz bırakan çocuk dilencilerin göçlerle
birlikte yeniden arttığı gözlemleniyor.
Her dönem siyaset ile anılan kentin ana gündem
maddesinin ekonomiye doğru evrildiğini söylemek mümkün. Zira silahların susması
sonrasında çözüm süreci ile aynı tarihlerde başlatılan teşvik sistemi
Diyarbakır’ın da içinde bulunduğu doğu ve güneydoğu kentleri için önemli
yatırım avantajları sunuyor. Ancak teşvik sisteminin yürürlükte olduğu son 2
yılda bölgenin yatırım çekme konusunda beklenen performansı göstermediği
belirtiliyor.
“6-8 Ekim olayları
aynı zamanda sınıfsal bir tepkiydi. İşyerleri, bankalar, mağazalar tahrip
edildi. Bu durum, bölgedeki iş insanlarında, orta ve üst sınıflarda korkuya ve
güvensizliğe yol açtı”
İç güvenlik paketinin polisin yetkilerini
artırmasının halka olumsuz bir mesaj verdiğini , “Kürtler hala kendilerini
sistemin kabul ettiği bir kitle olarak görmüyor. Yeniden 90'lara dönüş hissi
uyandıran yasalar çıkarmak da bu görüşü kuvvetlendiriyor”
21 Mart'ta
“kesintisiz barış” yönünde verilecek bir mesaj ile yüzde 10'luk seçim barajına
rağmen seçimlere parti olarak girme kararı alan HDP'nin seçimdeki performansını
çok olumlu etkileyeceğine,
İç güvenlik paketinin toplumsal olayların en çok
yaşandığı kentlerden biri olan Diyarbakır'da büyük tepkiyle karşılandığına, “Yasanın
bu haliyle Meclis'ten geçmesi halinde yeni gerilimlere kapı aralanabilir. Şu
anda herkesin gözü kulağı 21 Mart'ta İmralı’dan gelecek açıklamada”
25 Şubat 2015 Çarşamba
KÜRDİSTAN PETROLÜ
Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,
geçtiğimiz hafta Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye’ye taşınan petrolünün 42 milyon
varile ulaştığını söylemişti.
Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı üzerinden giden
Kürdistan Bölgesi petrolü, 15 yıllığına Bağdat ile yapılan anlaşmalar ve
Erbil’le olan sözleşmeler çerçevesinde devam ediyor. Bakan Yıldız, Ocak ayı
ortasında Kürdistan Bölgesi’nden petrol akışında 46’ncı tankerin yüklendiğini
bildirerek, “Şu anda Kuzey Irak’tan ham petrol akışında 37 milyon varile
ulaştık. Günlük 450 bin varillere kadar da yükseldi. Hedefimiz kısa vadede 550
bin varillere ulaşması. Sonra da stabil hali olan 1 milyon varillere gelmesidir”
diye konuşmuştu
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ (AMNESTY INTERNATIONAL ): “2014,
İNSAN HAKLARININ KARA YILIYDI”
Dünyanın en büyük insan hakları örgütlerinden olan
Uluslararası Af Örgütü’nün sunduğu 2014 raporu uluslararası toplumun, insan
haklarını savunma konusunda ne denli başarısız olduğunu gösteren bir karne
niteliği taşıyor.
Raporda uluslararası toplumun insan hakları konusunda sadece
son derece başarısız olmakla kalmayıp, günümüzde yaşanan en acil sorunları
çözebilecek durumda dahi olmadığı ifade edildi. Raporun devamında Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nin kurum olarak başarısız olduğu, Avrupa Birliği’nin
de Akdeniz’de yaşanan kaçak mülteci dramı karşısında başını kuma gömdüğü
belirtiliyor.
“Raporlarımızda her
sene ağır insan hakları ihlallerini belgeliyoruz ancak 2014 özellikle korkunç
bir yıl oldu. Aynı anda çok fazla şey oluyor. Nijerya’dan Suriye’ye, Gazze’den
Ukrayna’ya kadar, hem hükümetler hem de devlet dışı silahlı örgütlerin sorumlu
oldukları feci şiddet olaylarına tanık olduk.
Dünya çapında silahlı
örgütler tarafından ortaya konan dehşetin her zamankinden daha fazla olduğunu, özellikle
Suriye ve Irak’ta durumun gelecek adına hiç de umut verici olmadığını,
Uluslararası toplumun yerkürenin herhangi bir yerinde
yaşanan bir sorun karşısında tepki göstermekte çok geç kaldığını savunan Uluslararası
Af Örgütü olarak, kitlesel şiddet olaylarının ve ağır insan hakları
ihlallerinin yaşandığı durumlarda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyelerinin veto hakkının kaldırılmasını talep ettiklerini ifade etti.
Uluslararası Af Örgütü Almanya temsilciliğinin genel
Sekreteri Selmin Çalışkan da uluslararası toplumun giderek artan şiddet ve
mülteci sefaleti karşısında sergilediği tavrın utanç verici olduğunu vurguladı.
Çalışkan, uluslararası siyasetin merkezine sivillerin
korunmasına yönelik hamlelerin yerine, ulusal, jeopolitik ve ekonomik
çıkarların konduğunu ve bunun ortak bir mücadeleyi engellediğini dile getirdi.
Uluslararası Af Örgütü açısından Almanya’nın nasıl değerlendirildiği
ile ilgili soruya ise;
“Sığınma talebinde bulunanlara ve azınlıklara karşı
saldırılara şahit olduk. Bu saldırılar siyasilerce kınandı ancak işlenen suçlar
gerektiği gibi araştırılıp takibatı yapılmıyor. Bir başka konu da Alman polisine yönelik kötü muamele
suçlamaları. İnsan hakları ihlallerini ele alacak olan bağımsız bir şikayet
komisyonunun eksikliğini duyuyoruz. 16 eyaletten yalnızca dördünde polislerin
kalkanlarında isim ve sicil numarası taşıma zorunluluğu bulunuyor. Diğer
eyaletlerde eksik olan bu kimlik
bilgileri polisin şiddete daha çabuk başvurmasına neden olmakta.”
Türkiye’deki insan hakları durumunun da değerlendirildiği
raporda, 2013 yılındaki Gezi protestoları ve hükümetin Gülen cemaatinden
kopmasından ardından ülkede daha otoriter bir anlayışın egemen olduğuna dikkat
çekildi. İnternetteki özgürlüklere karşı kısıtlamaların arttığı kaydedilen
raporda, barışçıl gösterilerde polisin aşırı güç kullandığı, terörle mücadele yasaları
kapsamında haksız soruşturmalar yapıldığı ifade edildi. Uzun tutukluluk
sürelerini de eleştiren örgüt, vicdani retçilerin, biseksüellerin ve
eşcinsellerin haklarının ise göz ardı edildiğine dikkat çekti.
24 Şubat 2015 Salı
BUGÜN ÇÖZÜM VEYA MÜZAKERE SÜRECİ ÇOK
TARTIŞILIYOR.
BAĞIMSIZ BİR DEVLET Mİ İSTENİYOR
AYRI BİR TOPRAK MI İSTENİYOR
AYRI BİR BAYRAK İLE YÖNETİM Mİ
İSTENİYOR
HAYIR
KÜRT SORUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ
İSTENMEKTEDİR.
DEMOKRATİK ÇÖZÜM İLE YÜRÜMESİNİ
İSTİYORLAR.
HÜKÜMET MÜZAKERE SÜRECİNİ DİKKATE ALMALI.
MÜZAKERE SÜRECİNİN DEVAMI GEREKİR
AK PARTİ BU MÜZAKERE SÜRECİNİ, BARIŞ SÜRECİNİ
İLKELERLE VE TAHHÜTLERLE SÜRDÜRMELİDİR
BARIŞ SÜRECİ İLE POLİTİK OYUNLAR
OYNAMAK KÜRTLERİ KENDİ ALEYHİNE ÇEVİRİR.
VE AYRICA KATKI SUNACAK İNSANLARIDA ÇÖZÜM
SÜRECİNE TEŞVİK ETMELİDİR.
15 ŞUBAT 1999 ABDULLAH ÖCALAN TÜRKİYE
YE KENYADAN TESLİM EDİLDİ
15 ŞUBAT KOMPLOSUNU BUGÜN DAHA İYİ
OKUNMAKTADIR.
15 ŞUBAT TESLİM İLE TÜRKİYEDE TÜRK -
KÜRT ÇATIŞMASI YARATILMAK İSTENİLMİŞTİR.
TÜRKLER VE KÜRTLER ÇATIŞMADILAR BİR
KARDEŞ KAVGASI OLMADI.
BU KOMPLO BÖYLECE BOŞA ÇIKARILMIŞTIR
TÜRKLER VE KÜRTLER BİRLİKTE YAŞAMAK
VE TÜRKİYE’YE HİZMET ETMEK İÇİN ADIM ATTILAR.
BUGÜN YİNE AYNI TEHLİKE VAR MIDIR?
SURİYEDE YAŞANAN OLAYLARIN AYNISI
BURADA DA YAŞATILMAK İSETNİLİYORDU.
BU KOMPLO ORTAYA ÇIKTI
BUNUN DEĞERİNİ BİLMELİYİZ
Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı
Karakolu’ndaki askerlerin tahliyesi için gerçekleştirilen ‘Şah Fırat’
operasyonu tüm dünya basınında
WALL STREET JOURNAL: “TÜRBEYİ KORUMAK İÇİN YAPILAN
OLAĞANÜSTÜ ÇABALAR, OSMANLI GEÇMİŞİNİN YÜCELTİLMESİNİ YANSITIYOR”
NEW YORK TIMES: “OPERASYON ÖNCESİ SURİYELİ
KÜRTLERLE MUTABAKAT GERÇEKLEŞTİ”
LOS ANGELES TIMES: “OPERASYON, SAVAŞIN PATLAK
VERMESİNDEN BU YANA İLK”
“Türk askeri
konvoyu Suriye’ye Kobani üzerinden girdi. ‘’
AMERİKA’NIN SESİ (VOA): “TÜRKİYE, SURİYE’DE ÇİFTE
OPERASYON GERÇEKLEŞTİRDİ”
GUARDIAN: “UZMANLAR, TAHLİYENİN ZAYIFLIK MESAJI
VERDİĞİNİ SÖYLÜYOR”
FINANCIAL TIMES: “TÜRKİYE, SURİYE’DEKİ ŞİMDİYE
KADAR EN BÜYÜK MÜDAHALEYİ GERÇEKLEŞTİRDİ”
INDEPENDENT: “ATATÜRK’ÜN ORDUSU IŞİDİSTAN’A
GİDİYOR”
TIMES: “OPERASYON DÖRT YILLIK İÇ SAVAŞ SONRASI EN
BÜYÜK KARA OPERASYONU”
‘’Operasyonda casus uçakları ve insansız hava
araçlarıyla havadan desteklenen 572 Türk askeri, 39 tank, 57 zırhlı araç ve 14
askeri aracın daha yer aldı”
LE MONDE: “OPERASYON, TÜRK TOPRAĞI ETRAFINDAKİ
DURUMUN KÖTÜLEŞMESİ NEDENİYLE KARARLAŞTIRILDI”
LE FIGARO: “ANKARA, OSMANLI NAAŞINI KURTARMAK İÇİN
TEREDDÜT ETMEDİ”
EL PAIS: “TÜRK ORDUSU TÜRBEYİ İŞİD’İN ELİNE
GEÇMEMESİ İÇİN TAHLİYE ETTİ”
DEUTSCHE WELLE: “SÜLEYMAN ŞAH KARAKOLU, SON DÖNEMDE
HÜKÜMET İLE MUHALEFET ARASINDA BÜYÜK TARTIŞMA KONUSUYDU”
DER SPIEGEL: “OPERASYON, SURİYE’DEN OLUR ALINMADAN
GERÇEKLEŞTİ”
ANP: “NAAŞ, TÜRKİYE’NİN KONTROLÜNDE BAŞKA BİR
BÖLGEYE NAKLEDİLECEK”
OEF: “OPERASYON BAŞARILI OLDU ANCAK, BİR ASKER
HAYATINI KAYBETTİ”
PROTO THEMA: “TÜRBE TAHLİYE EDİLDİ”
NAFTEMBORIKI: “TÜRK BİRLİKLERİ, TÜRBEYE OPERASYON
DÜZENLEDİ”
SURİYE’DEN TEPKİ: “APAÇIK SALDIRGANLIK”
IRNA: “TSK, SURİYE TOPRAKLARINI İHLAL ETTİ”
PRESS TV: “TÜRK ORDUSU, TÜRBE KORUMA BAHANESİYLE
SURİYE TOPRAKLARINI İHLAL ETTİ”
ITAR-TASS: “ASKERLER, GÜVENLİ BÖLGEYE ÇIKARTILDI”
RUSSIA TODAY: “KUTSAL MEKANI KURTARMAK İÇİN
KÜRTLERLE KOORDİNELİ ÇALIŞILDI”
ŞİNHUA: “TÜRKİYE, ŞAH SÜLEYMAN TÜRBESİ’NDEN ASKERİ
BİRLİĞİNİ ÇEKİYOR”
KAZINFORM: “TÜRK ASKERİ ŞAH SÜLEYMAN TÜRBESİ İÇİN
SURİYE SINIRINI GEÇTİ”
TIMES OF ISRAEL: “OPERASYON, KÜRT MİLİSLERLE
KOORDİNE EDİLDİ”
ARUTZSHEVA: “OPERASYON TÜRKİYE’NIN IŞİD’E KARŞI
BATILI MÜTTEFİKLERİNİN ARTAN BASKISI
ALTINA GİRDİĞİ DÖNEME RASTLADI”
20 Şubat 2015 Cuma
ECONOMIST: “KÜRDİSTAN, BAĞIMSIZLIĞA HER ZAMANKİNDEN DAHA
YAKIN”
Economist dergisi, Kürtlerle ilgili son gelişmeleri ele
aldığı haber analizinde, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık yolunda olduğunu, PKK’nın
da rolünün değiştiğini yazdı
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin,
“Kendi kaderimize karar vermemizin zamanı geldi. Bizim için başkalarının karar
vermesini beklememeliyiz”
Başbakan Neçirvan Barzani’nin “Musul’daki durum tamamen
değişti. Aynı yapıya, aynı sisteme geri dönemezsiniz çünkü Irak artık egemenlik
vasfını kaybetmiş bir devlet. Irak ulusu yok. Ama bağımsızlık bize
sunulmayacak, bizim almamız gerekecek. Kürtlerin diplomasi becerilerini
kullanabilmesi durumunda bağımsızlık beş ya da altı yıl içinde gelecek”
“Neçirvan Barzani,
istikrarlı, bağımsız bir Kürdistan’ın ancak komşularıyla, özellikle de Türkiye
ve Irak hükümeti ile işbirliği sağlarsa mümkün olacağının bilincinde. Barzani,
‘İlk konuşulacak ülke Bağdat. Onları ikna etmemiz lazım’ diyor. Türkiye ve Irak
Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ticaret 8 milyarı buldu ve yaklaşık 100 bin Türk
Irak Kürdistan’ında çalıştı”.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ‘bağımsız olduğunu
fakat isminin konmadığını’
“Bir ülke, eğer kendi
ayakları üstünde durabiliyorsa, demokratik niteliklere sahipse ve azınlıklarına
saygı gösteriyorsa bağımsızlığını elde edebilmelidir.’’
Bunun için Iraklı
Kürtlerin kendi anavatan isteklerini bir kez daha oy vererek teyit etmeleri
gerekir. Ekonomik ve demokratik yeterliliğin yanı sıra, yeni devlet, askeri
olarak kendini savunabilmeli ve Türkiye, İran, Suriye topraklarından parçalar
ısırma eğilimini onaylamamalıdır. Komşularının desteğini almalıdır. Ve
sınırların nereye çizileceği dâhil, Irak hükümetiyle tüm şartları
belirlemelidir. İstikrarlı bir ekonomi Kürtlerin elinde. Petrol
ihracatları giderek artıyor ve Bağdat’taki Irak’ın merkez hükümeti, elde
edilecek karın aslan payının Kürtlerde kalmasını öngören bir formül üzerinde
anlaştı. Yakında, günde 800.000 varil petrol üretmeyi umuyorlar, bu da bugünün
fiyatlarıyla yılda 17 milyar dolar değerinde demek. (…) Ayrılmak, Kürtlere,
Iraklı Arapların vahşice kontrol sağlamaları girişimine karşı da uluslararası
bir koruma sağlar. Kürtler kendilerine ait bir ülke istiyorlar. Bunu hak
ettiler”
Derginin PKK’ya ayırdığı Kandil Dağları menşeli analizde
şöyle:
PKK kurucularından Cemil Bayık’ın, “Yeni PKK, eski PKK’dan
farklı” dediğini belirten Economist, Marksist-Leninist doktrinci geçmişinden
uzaklaşan Bayık’ın, “Şimdi, ‘Proletarya diktatörlüğü, parti diktatörlüğünü
reddediyoruz. PKK artık, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Türkiye’nin güneydoğusunda
ayrı bir devlet istemiyor. Tüm isteğimiz, kendi kimliğimiz, kültürümüz ve
demokratik koşullarımız altında özgürce yaşamak. Kendi kaderini tayin hakkı,
bağımsız bir devlet olarak yorumlanmamalı
“Bayık da dört farklı
ülkede yaşayan Kürtleri birleştirecek ‘Büyük Kürdistan’ arayışında değil.
Irak’taki Kürtler kendilerine ait bir devlet istiyorlarsa, bu onların işi’
diyor. Bayık, onun yerine Türkiye içinde ‘kanton sistemi’ ve ‘demokratik
konfederalizm’i savunuyor. Bunun da, 1999’dan bu yana cezaevinde olan ve hala
son sözü söyleyen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın görüşü olduğunu öne sürüyor.
Bayık, muhtemel modeller olarak da konfederal bir devlet olan İsviçre’yi ve
hatta AB’yi sayıyor. Doğrusu, PKK’nın kulağa tuhaf gelebilecek son fikirleri
aslında devamı olan fikirler. Öcalan’ın en beğendiği düşünür, bir anarşist,
özgürlükçü sosyalist ve diyalektik natüralist (ekolojik düşünsel) olarak
tanımlanan Amerikalı Murray Bookchin (1921-2006). (…) Bayık, Türkiye ile
ateşkesin yaklaşık iki yıl sürdüğüne işaret ediyor. Fakat Erdoğan hükümetinin,
görüşmelerin devamı için PKK’nın şartlarını yerine getirmemesi durumunda
çatışmaların devam edebileceğinden kaygılanıyor. Bu şartlara, iki taraf
arasındaki görüşmelere arabuluculuk yapacak ‘teftiş heyeti’ de dahil. Bayık,
Amerikalı veya Avrupalıların aracılık yapabileceğini ‘Kim olacağının fark
etmediğini’ söylüyor. İŞİDS’ in Irak’a yönelik saldırıları da PKK’yı değiştirdi.
Daha önce, Iraklı Kürtlerle, özellikle de muhafazakâr Barzanilerle kötü
ilişkileri vardı. Fakat Bayık, IŞİD’ in Kürtleri birleştirdiğini söylüyor. İlk
defa Iraklı Kürt yetkililer, PKK’nın Peşmerge ile beraber savaşmasını
memnuniyetle karşıladı. Aynı şekilde Suriye’nin kuzey doğusunda Kobani’de de
birlikte savaştılar. PKK’nın daha etkin savaştığı görüşü yaygındı. Bunlar
etkileyici gelişmeler. Eğer PKK, hem Türkiye, hem de Iraklı Kürtlerle uzlaşıya
varırsa, uzun ve kanlı mücadelesi sona erebilir”.
16 Şubat 2015 Pazartesi
13 Şubat 2015 Cuma
TÜRKİYE – SURİYE
– ESAD
Son dönemde 4 kez basına röportaj
yapan Esad’ın çizdiği profil;
1.
Yumuşak görüntülü bir Esad ve halen
yerinde, görevinde ve devrilmeyen ve 4 yıl önceki gibi
Kolay devrilme düşüncesinden uzak.
2.
Suriye’nin temsilcisinin açıkça Esad
olduğunu ve ABD ‘nin de bu şekilde kabul etmesi
Gerektiğinin yeniden düşünmesini,
3.
Esad; İŞİD ‘in düşmanı olduğunu,
Suriye hükümeti ve ordusu İŞİD karşısında ana güç. Suriye
Özgür ordusu ve diğer grupların İŞİD
yada El Kaide veya El Nüsra cephesiyle savacak güçlerinin olmadığını,
4.
Esad, ABD’yle aralarında İŞİD’ i
hedef alan saldırılarında taktik iş birliği olduğunu, Irak’ın
Aracılık yaptığını doğrulaması,
5.
Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve
Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin İŞİD ‘de destek verip-
Vermemesi için çaba harcamamasını,
ABD’ nin bu ülkelere 4 yıllık iç savaştan Esad’dın galip çıktığı yönde ikna
etmesi gerektiğini,
6.
Hedef İŞİD olmalıdır. Esad Suriye’nin
temsilcisi olmalıdır.
7.
Suriye silahlı kuvvetlerinin ve
İstihbaratının yaptıklarını kabullenmediğini,
8.
Uluslararası kamuoyunda mağdur taraf
olduğuna ikna etmeye yönelmekte,
Unutulmamalıdır ki;
1.
Halkına karşı kimyasal gaz kullanan,
2.
Ülkesinde kırılmayan cam, kurşun
girmeyen ev sonuçta yıkıma uğrayan ülke,
3.
Varil bombalarını kullanması,
4.
Binlerce insanın ölmesi, Milyonlarca
insanın göç etmesine neden olan,
5.
Suriye’nin başına gelen facianın en
büyük sorumlu olan kişi olduğunu,
Bu iki çerçeve içinde ESAD ile
bağlantı kurmak ne kadar zor….
Evet, bugün Suriye’de;
ESAD, Şam’da rahat oturmaktadır.
Gerek Ülkesindeki gelişmelerden ve gerekse uluslararası kınamalardan
etkilenmemektedir.
Rusya, Çin ve Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyin koruması altındadır.
Suriye’deki bir gelişmeye Esad ’sız
bir çözüm olası görünmemektedir.
ABD Başkanı ve İngiltere Başbakanı
açıkça Esad’ın Suriye’nin geleceğinin bir parçası olamayacağını açıkladılar.
Ama Esad, Suriye ve Irakta’ ki İŞİD ‘e karşı duruşu
nedeniyle bir anda Batı ve Esad’ı ortak düşmana karşı aynı safta buluşturdu.
Esad’ın bu tehlikeli oyununun
Türkiye’de yansıması ise ‘’Mezhep Kavgası’’ olarak görünse de Türkiye’de halk
bu tehlikeli çatışmanın içine girmedi ve böyle tuzaklara düşmedi.
ABD bu durumda ne yapabilir?
Suriye’de Esad’ın iktidarda kalması
için Öncelikle Irak’ta gelişmeler çok önemlidir.
Irak ordusu ve Peşmerge; İŞİD ‘e ağır
kayıplar verdirirse ve Musul’u geri alırsa İŞİD ve halifesi tarih sayfalarında
yerini alır.
Aksi halde ABD Suriye’de geri adım
atabilir. Ve ESAD ve rejimi ile iş birliğine girebilir. Diye düşünüyorum.
Kısaca, şu dip notunu düşebiliriz.
·
‘’Esad’ın hala ayakta olması’’ orta
doğu politikasının tutarsızlığının sonucudur.
·
Ağır ağır gelen Ekonomik çöküş
sonunda Esad rejimini tarihe gömecektir.
·
Suriye’de yaşananların bir an önce
sona ermesi için bir siyasi çözümün bulunmasına bakılmalıdır.
“TÜRKİYE, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE 180 ÜLKE ARASINDA 149. SIRAYI
KAPTI”
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters Without
Borders) ‘2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ raporunu açıkladı. Ekim 2014’e
kadar meydana gelen gelişmelerin değerlendirildiği raporda 180 ülke arasında
149. sırada yer alan Türkiye’nin haber alma özgürlüğü, siber sansür ve yayın
yasağı gibi alanlarda gerilediği ifade edildi.
Raporda, “Türkiye’nin -siber sansür, hukuki davalar,
eleştiri yapan gazetecilerin kovulması ve yayın yasağı gibi alanları kapsayan-
‘Temel Durum’ skoru aslında daha da geriledi. Bu durum haber alma özgürlüğünün
gerilediğini gösteriyor. Hükümetin yolsuzluk operasyonları sonrasındaki tutumu
hukukun üstünlüğü ilkesine giderek artan bir şekilde zarar verdi. Dev yolsuzluk
operasyonu ile sarsılan hükümet bir numaralı yeni düşmanı Gülen Hareketi’nin
etkisini kontrol altına alabilmek için mümkün olan her şeyi yaptı” denildi.
AVRUPA KONSEYİ: “EN FAZLA MAHKÛM ARTIŞI TÜRKİYE’DE”
Türkiye 2013’te Avrupa’da cezaevlerindeki tutuklu sayısı en
fazla artan ülke oldu. Türkiye, bu alanda da Avrupa birincisi oldu.
Türk hapishanelerinde 100 kişilik yerde 89,9 kişi kalıyor.
Türkiye’de cezaevinde kalanların yüzde 3,6’sı kadın, 1,8’i
yabancı uyruklu. Cezaevlerinde yatanların ortalama ceza süresi ise 7 ay.
Türkiye’de en fazla mahkûm cinayet ve cinayete teşebbüsten
bulunuyor (yüzde 19,4). Bunu hırsızlık (yüzde 19,1), zor kullanmayla soygun
(yüzde 13,5), uyuşturucu suçları (yüzde 12,2) izledi. Cezaevinde bulunanların
yüzde 40’ı bir yıldan az cezaya çarptırılmış durumda. Müebbet dâhil 10 yıldan
fazla cezaya çarptırılanlar ise tüm mahkûmların yüzde 5,6’sını oluşturuyor.
İntihar oranlarında ise; Türkiye 10 binde 3,2 kişi ile
düşükler arasında yer aldı.
2012'de Türkiye'de cezaevlerinde yaşamını yitirenlerin
sayısı 10 binde 28,2 oldu.
Türkiye'de mahkûm başına günde 16,6 avro harcanıyor
AB’DEN TÜRKİYE’YE 4,5 MİLYAR EURO KAYNAK
Avrupa Birliği Bakanlığı, Türkiye’ye 2014-2020 döneminde 4,5
Milyar Euro kaynak sağlanacağını belirtti.
Türkiye’ye tahsis edilen 4,5 milyar Euro kaynak, Avrupa
Birliği’ne katılım sürecinde çevre, rekabetçilik ve yenilikçilik, ulaştırma,
istihdam, sosyal politika ve insan kaynaklarının geliştirilmesi, enerji,
içişleri, yargı ve temel haklar, sivil toplum ile tarım ve kırsal kalkınma
alanlarında yer alan program ve projelerin finansmanında kullanılacak.
9 Şubat 2015 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)