“TÜSİAD, BÜYÜME TAHMİNİNİ %3.4 OLARAK SABİT TUTTU”
FED ’in yakın dönemde faiz artırımına
gitmesi veya ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerde devam eden soluksuz hisse
senedi piyasası yükselişlerinin ivme kaybetmesi gibi nedenlerle, gelişmekte
olan ekonomilere yönelik risk iştahında
bozulma ihtimali vurgulandı. Raporda, bu ihtimalin, Türkiye açısından ciddi
risklerin başında geldiği belirtilirken, küresel finansal varlık fiyatlarında
ani ve sert düzeltme anlamına gelecek bu riske karşılık, para politikasını
gevşetmeyen, bütçe disiplinini koruyan bir politika anlayışının önemine dikkat
çekildi. Temel senaryoda, 2014 yılında ve 2015 ilk çeyrekte gelişmiş
ekonomilerde toparlanma eğilimlerinin devam edeceği, dünyada yeni jeo-politik
riskler oluşmayacağı, Türkiye’de siyasi belirsizliklerin 2014 Cumhurbaşkanlığı
seçimleri sonrasında önemli ölçüde kısıtlanacağı ve bu süreçte önemli iktisadi
politika hataları yapılmayacağı değerlendirmesi yapan TÜSİAD tahminlere esas
olarak bu temel senaryoyu aldı”
“Euro Bölgesi’nin, IMF tahminleri de
dikkate alınarak, 2014Ç2-2015Ç1 döneminde giderek artan bir eğilimle toparlanma
göstereceği varsayıldı. Önemli bir diğer senaryo varsayımı ise, kamu yatırım ve
tüketim harcamalarının, gelecek dört çeyrekte seçim döngüsüyle uyumlu ve mevcut
hızlarına yakın oranlarda artacağı yönünde oldu. Raporda 2014 yılının ikinci ve
üçüncü çeyreğinde, özel tüketimdeki zayıf artışlar ve özel yatırımlardaki
düşüşler nedeniyle, yüzde 3 altında kalacağı tahmin edilen GSYH büyümesinin,
2014 son çeyrekte yüzde 4.3, 2015 ilk çeyrekte ise yüzde 4.2 oranında olacağı
tahmin edildi
TÜSİAD, Riskler ve Fırsatları madde
madde şöyle sıraladı:
Riskler
* Küresel ekonomi açısından risklerin
en başında, küresel likidite bolluğunun neden olduğu “risklerden habersiz,
halinden memnun olma” durumu gelmektedir. 2013 yılının ikinci yarısında
kırılgan ülke sıralamaları, 2014 yılında yeniden büyüme sıralamalarına
dönüşmüştür. Hemen her türlü riskli, standart altı varlık piyasalarda alıcı
bulabilmekte, birbirinden tamamen farklı değerlemelere sahip olması gereken
ülkeler, şirketler ve diğer finansal varlıklar; benzer fiyatlamalara konu
olmaktadır. Bu “kendinden hoşnut” hali bozabilecek, Fed’in çıkış stratejisi
değişikliği, gelişmiş ekonomilerin hisse senedi piyasalarında büyük ölçekli
düzeltmeler gibi riskten kaçış sinyalleri, başta Türkiye ve gelişmekte olan
ekonomiler olmak üzere dünya ekonomisi için büyük bir risk yaratmaktadır.
*
Ekonomik anlamda önemli diğer bir küresel risk “uzun dönemli durgunluk”
riskidir. Larry Summers tarafından ortaya atılan bu kavram, Richard Koo’nun
“bilanço resesyonu” ve Robert J. Gordon’un “inovasyonun sonu” kavramları ile
örtüşen unsurlara sahiptir. Başta Avro Bölgesi, İngiltere ve Japonya olmak
üzere toparlanmanın sağlanamaması ve düşük büyüme-düşük enflasyon açmazının
devam etmesi halinde, Avrupa Birliği’nin dağılması, bu ekonomilerde ekonomik
sorunların siyasi sorunlara dönüşmesi dünya ekonomisi için büyük bir tehdit
oluşturmaktadır.
* Gelişmiş ekonomilerde toparlanmanın
sağlanamaması durumunda, gelişmekte olan ekonomilerde de baş gösteren düşük
büyüme eğiliminin, bu ekonomilerin kırılganlıklarını belirginleştirmesi, dünya
ekonomisi için önemli bir başka risk unsuru olacaktır.
* Diğer önemli bir küresel risk alanı
jeo-politik gelişmelerdir. Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sonrası, ABD, AB, Rusya
arasında oluşan politik sorunlar, enerji sektörü başta olmak üzere küresel
ekonomi için önemli riskler oluşturmaktadır. Diğer yandan, Orta Doğu’da her
geçen gün artan gerilim ve derinleşen savaş ortamı, komşu ülke olma ve bağları
nedeniyle başta Türkiye olmak üzere, dünya ekonomisini tehdit eder hale
gelmiştir.
*Türkiye ekonomisi için yerel
risklerin başında, olasılığı düşük olmakla birlikte, 2014-2015 seçim döngüsünün
iç siyasi belirsizlikleri artırması gelmektedir.
* Diğer yandan, para ve kamu maliyesi
alanlarında, “doğru politika”nın siyasi önceliklerle göz ardı edilmesi
olasılığı önemini korumaya devam etmektedir. Özellikle siyaset ve seçim
döngülerinin, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan enflasyonla
mücadeleyi zorlaştırması ihtimali, Türkiye ekonomisi açısından politika
itibarını zayıflatacak ve ekonominin kırılganlıklarını artıracaktır.
* İç siyasi belirsizliklerin
Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonrasında azalmasına bağlı olarak, Türkiye ekonomisine
güçlü sermaye girişleri olması ve bunun sonucunda reel kur değerlenirken, özel
tüketim ve yatırım kaynaklı güçlü talep genişlemeleri oluşması, talebin kontrolü
ve dengelenmesi için yeni politika arayışları gerektirecektir. Kaldıraçlı talep
genişlemesinin kontrol edilemediği durumlarda, kaldıraç azaltma amaçlı
gecikmeli ancak kısa sürede sonuç vermesi beklenen güçlü politikaların, belirli
ölçüde “dur-kalk döngüsü” yaratma riski mevcuttur.
Fırsatlar
* Fed Federal Açık Piyasa Komitesi
(FOMC)’nin Temmuz ayı toplantısında, tapering sürecinde ve faiz artırımına
ilişkin takvimde beklenenden farklı bir değişikliğe gitmemiştir. Sürdürülebilir
borçlanma dinamikleri gereği, reel faizlerin, büyüme oranının altında
seyretmesi ihtiyacı, mevcut ABD enflasyon ve büyüme oranları karşısında, kısa
sürede faiz artırımlarını güçleştirmektedir. Küresel risk iştahı ve likidite
için bir “sinyal” niteliği taşıyan faizlerin, bir süre daha artmayacak olması,
gelişmekte olan ekonomiler için kısa süreli de olsa önemli bir fırsat teşkil
etmektedir.
* Gelişmekte olan ekonomiler başta
olmak üzere dünya genelinde riskli varlıklara yönelik risk iştahındaki artış,
GOE’lere ve Türkiye’ye dış kaynak temini ve yapısal reformlar için zaman ve
alan yaratma anlamında fırsat sunmaktadır.
* 2014 yılı Cumhurbaşkanlığı
Seçimleri sonrası siyasi belirsizliklerin azalması, Türkiye’nin riskli
varlıklara olan küresel yönelimden daha fazla pay almasını sağlayacaktır.
Özellikle, “büyümeye yatırım” şeklindeki hisse senedi portföy hareketlerinin
Türkiye’nin büyüme hikayesini benimsemesi, Borsa İstanbul’un ve İstanbul Finans
Merkezi’nin gelişimi için önemli bir fırsat oluşturacaktır.
* Son dört çeyrek boyunca istikrarlı
bir patikaya oturan büyüme, küresel sorunlara, iç siyasi belirsizliklere, dış
denge ve fiyat istikrarı sorunlarına karşın direncini korumaktadır. Büyüme
yüzde 4 etrafındaki direnci korunurken, enflasyon ve cari açık sorunlarında
iyileşme sağlanması, Türkiye’nin makro politika itibarını artıracak ve
kırılganlıklarını azaltacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder