30 Mayıs 2014 Cuma


ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI FEDERASYONU: “GEZİ: “CADI AVI, POLİSLERİN CEZASIZLIĞI DARALAN ÖZGÜRLÜKLER ALANI”

Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Gezi Parkı protestolarının birinci yıldönümü için hazırladığı raporda, barışçıl göstericilere karşı şiddet kullanan polis memurlarının hiçbirinin yargı önünde eylemlerinden dolayı sorumlu tutulmadığını kaydetti.

Paris merkezli FIDH ‘Bir Yılın Ardından Gezi: Cadı Avı, Polis Güçlerinin Cezasızlığı ve Daralan Özgürlük Alanları’ başlıklı raporunda, “Buna karşılık 5 bin 653 barışçıl göstericiye karşı 97 ayrı dava açıldı. Gezi protestolarından bu yana geçen bir yıl içerisinde sokaklardaki şiddet içermeyen gösteriler orantısız polis gücüyle ‘sistematik’ olarak bastırıldı. Kalabalık grupların dağıtılması amacıyla kullanılması gereken biber gazı, protestoculara karşı ölümcül silahlara dönüştü. Bunun sonucunda aralarında 15 yaşında bir çocuğun da bulunduğu 11 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin aileleri adalet istiyor. Buna karşılık savcılar dava dosyalarını mahkemeye taşıma konusunda çekingen davrandı. Ancak savcılar haklarında dava açılan protestoculara karşı yargı sürecini çok daha hızlı işletti” ifadeleri yer aldı.

Raporda ayrıca şöyle denildi:

“Gezi protestoları sonrasında siyasi iktidar bireysel özgürlükleri sınırlayıcı bir dizi yasanın altına imza attı. Türkiye Büyük Millet Meclisi yargının faaliyetlerini yürütmeye bağlayan yasaları kabul etti. İlk yardım müdahaleleri suç ilan edildi. İnternet üzerindeki iktidar kontrolü artırıldı. Tüm bu gelişmeler ülkede ifade ve bilgiye erişim özgürlüklerinin budanmasına yol açtı. Protestocular hakkında açılan davalar ise sistematik bir cadı avına benziyor. Bu davalar adli olmaktansa siyasi davalar. Türk mahkemelerinin alacağı kararlar ne olursa olsun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özgürlüklerin ihlâline karşı doğru kararları verecektir. Tüm insan hakları ihlâlleri için uluslararası anlamda denetlenen bağımsız bir inceleme başlatılmalı. Ayrıca tüm ülkelerden Türkiye’ye toplumsal olaylara müdahale ekipmanlarının ihracı durdurulmalı”.

AŞIRI SAĞIN AB ÜYESİ ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI

22-25 Mayıs tarihlerinde yapılan Avrupa Parlamentosu AP seçimlerinde Aşırı Sağ partiler önemli bir başarı sağladı. AB üyesi 15 ülkeden toplam 119 Aşırı Sağ parlamenter AP’de görev yapacak.751 koltuklu AP’de Aşırı Sağ’ın bir siyasi grup kurması da söz konusu. İşte Aşırı Sağ’ın AB üyesi ülkelere göre dağılımı:

İngiltere UKIP -24

Fransa FN -24

Hollanda PVV- 4   SP -3

Belçika VB- 1

Danimarka DF- 4

İsveç SD -2

Finlandiya PS-2

Polonya NP -4

Çek Cumhuriyeti KSCM -3

Avusturya FPÖ -4

Almanya Afd -7  NPD- 1

İtalya M5S -17  LN -5

Bulgaristan BBT- 2

Yunanistan Syriza- 6   X.A.- 3

Macaristan JOBBIK -3

Toplam 119

 

 

 

 

29 Mayıs 2014 Perşembe


 

 “OBAMA’NIN KONUŞMASI TÜRKİYE’DE DAHİL KIRILGAN ÜLKELERE DESTEK ÇAĞRISI”

ABD Başkanı Barack Obama’nın West Point askeri akademisinde Çarşamba günü yaptığı konuşmasın da;

“Obama’nın konuşmasında görülen tek yeni politika açıklaması, Irak, Lübnan ve Türkiye gibi kırılgan ülkelere destek sağlanması amacıyla Terörle Mücadele Ortaklık Fonu’nun finanse edilmesi için Kongre’ye yaptığı çağrıdır.”

Başkan Obama’nı görev süresinin son 2.5 yıla ilişkin dış politika planlarını sunduğu West Point’teki konuşmasını irdelersek, “Son Amerikan askerinin Afganistan’dan 2016 yılının sonunda ayrılacağını açıkladıktan bir gün sonra yeni subay sınıfına bazılarının, tehlikedeki ülkelere kendi terör gruplarıyla mücadelesinde yardımcı olacakları daha karanlık misyonlara gönderileceklerini söyledi.

 Konuşmada tek yeni politika açıklamasıyla Obama, Kongre’yi, Terörle Mücadele Ortaklık Fonu olarak adlandırdığı fon çerçevesinde hepsi Suriye’nin komşusu olan Irak, Lübnan ve Türkiye gibi kırılgan ülkelere bu tür operasyonlarda eğitim verilmesi için 5 milyar dolar kadar sağlanması amacıyla çağrıda bulundu”

  Obama’nın, “Bu tehdidi bertaraf etmek için bir  stratejiyi geliştirmeliyiz. Bizimle birlikte teröristlerle mücadele verecek olan ortaklara ihtiyacımız var, Görünürdeki gelecekte terörizm, yurt içinde ve dışında Amerika’ya en doğrudan tehdit olmayı sürdürüyor. Bugün açıklamakta olduğum ek kaynaklarla, mülteciler ile uğraşan ve Suriye sınırlarında faaliyet gösteren teröristlerle karşı karşıya kalan Ürdün ve Lübnan, Türkiye ve Irak gibi Suriye’nin komşularına desteklemeye yönelik çabalarımıza hız vereceğiz” şeklindeki sözlerini ortaya koyalım.

 

           AVRASYA EKONOMİK BİRLİĞİ HAYATA GEÇİYOR

Çin’den AB’ye uzanan bir ticaret bloku oluşturacak Avrasya Ekonomik Birliği hayata geçiyor. Kazakistan, Rusya ve Belarus liderleri Birlik için imzaları bugün atılıyor

Rus lider Vladimir Putin’in Çin’den AB’ye kadar uzanan bölgede siyasi ve ekonomik bir blok oluşturma hayalleri gerçek oluyor. Temelleri Rusya, Kazakistan ve Belarus arasında 2010’da Gümrük Birliği ile atılan Avrasya Birliği için imzalar bugün atılıyor.

 Sovyetler Birliği’nin çökmesini ‘trajedi’ olarak nitelendiren ve Çin, ABD, AB gibi süper güçler karşısında güçlü bir ticaret bloku oluşturmak isteyen Putin, böylelikle Rusya’yı bölgesel gücün merkezine oturtmayı da hedefliyor.

Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılması muhtemel diğer ülkeler olan Tacikistan, Kırgızistan ve Ermenistan’ın durumlarının, Kazakistan, Rusya ve Belarus tarafından belirlenecek birliğe katılıma ilişkin yol haritasıyla netleşeceği belirtiliyor

. Sonrasında ise hedef Özbekistan, Türkmenistan’ı da içine alarak yola devam etmek. Hatta uzmanlara göre Putin, Moğolistan, Finlandiya, Küba ve Venezüela’yı da birgün bu birliğin içinde görmek istiyor.

Bugün imzalanacak anlaşmayla Avrasya Ekonomik Birliği ile kurumsal bir aşamaya geçecek. Gümrük Birliği’ni de oluşturan Rusya, Kazakistan ve Belarus yaklaşık 170 milyon nüfusa ev sahipliği yapıyor. Ekonomik büyüklükleri 2.2 trilyon dolayında ve Avrasya’da entegrasyonun 2030 yılına kadar ekonomik büyüklüğe 900 milyar dolar katkıda bulunması bekleniyor.

Bunlar büyük rakamlar ancak rakip olarak görülen Avrupa Birliği’nde nüfus 500 milyondan fazla, ekonomik büyüklük ise 16 trilyon dolardan fazla.

Çin’in nüfusu 1.3 milyar, ülkenin GSYH’si ise 8.2 trilyon dolar.

313 milyon nüfuslu ABD’nin ekonomik büyüklüğü ise 16 trilyon dolar olarak hesaplanıyor.

 

 

 

 

28 Mayıs 2014 Çarşamba



 

DEUTSCHE WELLE: “TÜRKİYE, GEZİDEN SONRA PERSTİJ KAYBETTİ”

Gezi olaylarının 1. Yıldönümünü ele alan Deutsche Welle, “Erdoğan hükümeti, Ortadoğu’daki halklara hükümet karşıtı protestoların nasıl ele alınacağını gösterme fırsatını kaçırdı. Türkiye prestij kaybetti. Ülkenin imajına darbe vuruldu” diye yazdı.

“Gezi olaylarının patlamasının 1. yıldönümünde Türkiye, Gezi’den sonra imaj sorunu yaşıyor” Diyen alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, “Erdoğan hükümetinin eylemleri, Türkiye’ye, Ortadoğu’da rol modeli statüsüne mal oldu. İstanbul’un Gezi Parkı ile ilgili kitlesel gösterilerin şiddetle bastırılmasından bu yana bir yıl geçti. Gözlemciler, Erdoğan hükümetinin eylemlerinin, Türkiye’ye Ortadoğu’da rol modeli statüsüne mal olduğunu söylüyorlar. 2011 yılındaki Arap Baharı sırasında Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu Türkiye, bölgede bir dizi dest op hükümdarın düşüşünden sonra kendini model devlet olarak pazarlamaya çalıştı” şeklinde kaydetti.

“Hükümet, İslami değerlerine sadık gibi görünürken aynı zamanda demokratik seçimler kazanıp başarılı, Batı tarzı bir piyasa ekonomisi olan bir ülkeye liderlik yapıyordu” ifadesini kullanan Deutsche Welle,  “Bu idi, Erdoğan ve muhafazakâr Adalet Ve Kalkınma Partisi’nin vermek istediği imaj. Ama 28 Mayıs 2013’te İstanbul’daki Gezi Parkı ile ilgili protestolar patlak vermesinin ardından tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve polis şiddeti içeren yeni imajlar, Ortadoğu çapında televizyon ekranlarında görünmeye başladı. Erdoğan hükümeti, Ortadoğu’daki halklara hükümet karşıtı protestoların nasıl ele alınacağını gösterme fırsatını kaçırdı. Türkiye prestij kaybetti. Ülkenin imajına darbe vuruldu” sözleriyle haberini noktaladı.

27 Mayıs 2014 Salı


 

 

Mavi Marmara davası

           Mavi Marmara davasının görüldüğü İstanbul’daki mahkemenin, İsrailli eski komutanların yakalanması ve İnterpol’den kırmızı bülten çıkarılmasını talep edilmesi yönündeki kararını ele alırsak,

            Interpol ’ün Türkiye’nin talebini kabul etmesi durumunda komutanlar İnterpol üyesi tüm ülkelerde tutuklanabilir.

            Eski komutanların herhangi biri, Türkiye’ye girerse tutuklanacak. Aynı biçimde Türk hükümeti, subaylardan herhangi biri, bir iade anlaşması bulunan bir ülkeye girerse iadesini isteyebilir.

             İnterpol, Türkiye’nin talebine yanıt vermesi durumunda subaylar, İnterpol üyesi olan tüm ülkelerde tutuklanma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklar.

             Ancak, İnterpol, yanıt verme mecburiyetinde değil”

26 Mayıs 2014 Pazartesi


 

AP SEÇİMLERİ YAPILDI, SONUÇLARI TARTIŞILIYOR

25 Mayıs tarihlerinden yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden birinciliği Hristiyan Demokrat Grubu aldı.751 sandalyeli AP’de siyasi grupların kazandıkları koltuk sayısı şöyle:

Hıristiyan Demokrat 211, Sosyalist 193, Liberal 74, Yeşiller 58, Sol grup 47, ECR Grubu 39, EFD Grubu 33, Diğerleri 96

AB Haber’in aktarımına göre, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa Birliği karşıtı ve aşırı sağcı partiler önemli başarı elde etti.

Fransa Başbakanı Manuel Valls, ülkede aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin zaferiyle sonuçlanan seçimleri siyasi deprem olarak nitelerken, İngiltere’de de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi sandıktan birinci çıktı.

Seçim sonuçlarını değerlendiren İngiltere Başbakanı David Cameron, halkın Avrupa Birliği konusunda hayal kırıklığı hissettiğini söyledi ve “Sandıktan çıkan mesajı aldık” dedi.

Avrupa Parlamentosu’nda merkezdeki üç büyük grup da oy kaybına uğradı.

Avrupa Birliği’ne şüpheyle bakan partilerin diğer ülkelerde de oylarını artırdıkları görüldü. Danimarka ve Yunanistan’da bu partiler birinci oldu.

Bu sonuçlarla merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin parlamentoda en büyük grup olması bekleniyor.

Avrupa Parlamentosu’nun açıkladığı resmi olmayan rakamlara göre, seçimlere katılım oranı yüzde 43,1 oldu. Bu rakam, katılımın bir önceki seçime göre binde bir oranında arttığını gösteriyor.

Yine bu sonuçlar, ilk kez katılımın bir önceki seçimlere oranla düşmediğine işaret ediyor.

Kesin olmayan sonuçlara göre 751 üyeli parlamentoda Avrupa Halk Partisi oyların yüzde 28,3′ünü alarak 212 sandalye kazandı.

Bununla birlikte sonuç, grubun 60 sandalye kaybettiğini gösteriyor.

Sosyalistler yüzde 24,7 oyla 186, Liberaller yüzde 9,32 ile 70, Yeşiller de yüzde 7,32 oyla 55 sandalye kazandı.

Avrupa Birliği karşıtı Özgürlük ve Demokrasi grubunun sandalye sayısını koruması bekleniyor.

Ancak hiçbir grubun üyesi olmayan Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin sayısının artması bekleniyor. Bunun da Avrupa Birliği’ne şüpheyle bakan bloğun gücünü artıracağı belirtiliyor.

Aşırı sol ise Yunanistan’daki Siriza partisinin sayesinde 12 sandalye kazanarak seçimlerde oy oranını artırdı. Siriza oyların yüzde 26′sını alarak tüm partileri geride bıraktı. Aşırı sağcı Altın Şafak, yüzde 9 ile Avrupa Parlamentosu’na 3 temsilci gönderiyor.

 

23 Mayıs 2014 Cuma


 

NEW YORK TIMES: “İSTANBUL’DA İNŞAAT BALONU PATLADI, PATLAYACAK”

Amerikan gazetesi New York Times, Türkiye’deki inşaat sektöründe yakın zamana kadar yaşanan patlamayı mercek altına alıp ‘balonun patlamaya çok yaklaştığını‘ yazdı.

Gazete, Türkiye’yi, ‘bankalar, müteahhitler ve siyasetçiler arasındaki ittifakların yol açtığı emlak balonlarının, faizlerin yükselmesiyle birlikte bütün ekonomiye zarar verecek şekilde patladığı‘ İspanya ve İrlanda’ya benzetti. Makalede, Torunlar İnşaat’a ait Mall of İstanbul projesinin Türkiye’de ‘AVM ’lerin Titanik’i’ olabileceği yorumuna da yer verildi.

New York Times’ın Türkiye’den emlak uzmanları ve ekonomistlerle görüşerek hazırladığı ‘İstanbul’un inşaat patlaması alarm zilleri çalıyor’ başlıklı haberinde öne çıkan bölümler özetle şöyle:

* Emlakçının “İstanbul’u yeniden fethediyoruz” diye anlattığı Maslak 1453 projesi, 2015′te bittiğinde, bütün Avrupa’daki en büyük emlak projesi ve belki de, Türkiye’nin İslamcı Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde sahne olduğu hızlı büyümenin temelini oluşturan ve paldır küldür meydana gelen inşaat patlamasının ‘şahikası’ olacak.

* Erdoğan’ın zamanlaması mükemmeldi; inşaat patlaması, dünyanın önde gelen merkez bankalarının gelişmiş endüstriyel ekonomilerde büyümeyi ekonomik kriz sonrasında sürdürmek için piyasayı likiditeye boğduğu bir döneme denk geldi. Bunun bir sonucu, Türkiye’deki bankalar kredileri ciddi biçimde artırdı; bu kredilerin büyük kısmı da müteahhitlere gitti. Fakat Türkiye’de faiz oranları aniden artarken ve ekonomi yavaşlarken, bankacılar ve emlak uzmanları İstanbul’un emlak piyasasının çöküşe doğru gidiyor olmasından endişeli.

* Bankacılar ve emlakçılar, İspanya ve İrlanda’da yaşananlarla burada olanlar arasındaki benzerlikleri hatırlıyor. Bu iki ülkede, bankalar, müteahhitler ve siyasetçiler arasındaki ittifaklar emlak balonlarının yaratılmasına katkıda bulundu. Ve bu balonlar, faiz oranları yükselmeye başlayınca, bütün ekonomiye zarar verecek biçimde patladı. Emlak danışmanı Hakan Eren, “Resmi rakamlar riske işaret ediyor. Eğer iyi yönetilmezse, bunun sonucu ciddi bir çöküş olabilir” diye konuştu.

* Bugüne kadar piyasa dikkat çekici biçimde dirençliydi; faiz oranlarındaki küresel artışın ve Taksim Meydanı’ndaki hem hükümet, hem kalkınma karşıtı sokak protestolarının üstesinden geldi. Fakat Emlak Konut’a göre, bu yılın ilk üç ayında, yeni apartman dairelerinin satışı geçen yıla kıyasla yüzde 60 oranında düştü. Dahası, emlak danışmanı Hakan Eren’e göre satılmayan konutların sayısı 1.5 milyona çıktı; bu sayı geçen yıl sıfıra yakındı. Tüm bunlar, yavaşlayan ekonominin ve yükselen faiz oranlarının talebi azalttığını gösteriyor.

* Emlak sektöründe çöküş ihtimali, kısmen karanlık bir kurum olan TOKİ’nin patlamayı ateşlemedeki rolünün de altını çiziyor. Geleneksel olarak  daha hesaplı konutlar için teşvik verme yetkisiyle donatılmış bürokratik bir kurum olan TOKİ, seçilmesinden bir yıldan kısa süre sonra Tayyip Erdoğan’ın doğrudan kontrolüne geçirildiği Ocak 2004′ten sonra konut açısından bir güç merkezine dönüştü. TOKİ, Erdoğan’ın desteğiyle değerli arazileri düşük masrafla veya hiç para harcamadan elinde toplayıp ihaleye çıkardı ve kârdan pay aldı.

 

*  Ekonomist Mustafa Sönmez’e göre, TOKİ Erdoğan’a yakın müteahhitlerin lüks projelerini desteklemekte özellikle saldırganca davrandı. Sönmez, “Erdoğan’ın yükselişiyle Türkiye’de inşaat sektörünün yükselişi birbirinin ayrılmaz bir parçası” dedi.

* Son 10 yıldaki sıra dışı büyümenin ışığında, İstanbul’un siluetinin büyük bir değişimden geçmesi bekleniyordu ve gerçekten de İstanbul’un yeni inşaat projelerinin birçoğu mali açıdan başarılı oldu. Fakat daha yeni ve büyük projelerden bazıları daha sorunlu görünüyor. Bu projelerden en yakından izleneni, Erdoğan’ın sınıf arkadaşı da olan Aziz Torun’un Mall of İstanbul projesi. Emlak uzmanlarına göre, bu tür büyük projeler giderek artan volatileden etkilenebilir. AVM ’nin nisan için planlanan açılışı hazirana ertelendi. Mustafa Sönmez, “Mall of İstanbul Türkiye’deki AVM ’lerin Titanik’i’ olabilir diyor.

19 Mayıs 2014 Pazartesi


Soma için sine-i millete dönme

                   CHP ‘DE İSTİFALAR İÇİN

 

SABAHAT AKKİRAZ ; ‘’Perşembe günü saat 17.00 de vekillikten istifa dilekçemle Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüm. Soma faciası sonrası istifa etmeliyiz ‘’

 MELDA ONUR ; ‘’CHP'nin tek başına istifası TBMM'yi sonlandırmıyor. İktidar ara seçim yapıp koltuk sayısını artırabilir de. Muhalefet hepten istifa etmeli ‘’
 

MESUT DEĞER;   1982 Anayasamızın 78. Maddesi  ‘’ D ‘’  bendi Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin geriye bırakılması ve ara seçimleri düzenleyen maddedir.

‘’Genel Seçimlere bir yıl kala,  Ara seçimi yapılamaz.’’

12.Haziran 2014 tarihinden sonraki istifalar %5 ‘i geçmesi halinde Genel Seçimlere 1 yıldan az süre kaldığı için Ara seçim yapılamayacaktır. Bu nedenle İktidar Ara seçim yapıp koltuk sayısını artıramaz.

 

7 Mayıs 2014 Çarşamba


AB, 19 ÜLKEYE VİZEYİ KALDIRDI

AB Konseyi, büyük çoğunluğu Karayipler ve Pasifik bölgelerindeki ada ülkelerinden oluşan 19 ülkenin vatandaşlarına Schengen alanına vizesiz girme hakkı tanıyan kararı onayladı.

Türkiye’nin yarım asırdır vizesiz giriş için bekletilmesine karşın Pasifik Okyanusu’nun orta kesiminde, Avrupa kıtasına binlerce kilometre ötede bulunan küçük bir ada ülkesi olan Kiribati gibi ülkelerin vize muafiyeti uygulanan 19 ülke içinde yer alması dikkat çekti.

 

 

 

 

ANNE VE ÇOCUKLAR İÇİN EN İYİ ÜLKE FİNLANDİYA, TÜRKİYE İSE 59. SIRADA

Finlandiya, anneler ve çocuklar için dünyanın en iyi ülkesi seçildi. Uluslararası "Çocukları Kurtarın" (Save the Children) sivil toplum kuruluşunun 178 ülkenin verilerini değerlendirdiği listede Finlandiya iki yıldır birinciliğini koruyor.

Rusya’nın Sesi’ne göre, Anne sağlığı, çocuklar arasında erken ölüm riski, eğitim seviyesi, ülkenin gelir seviyesi ve kadının siyasi statüsü olmak üzere beş ana kategoride yapılan değerlendirme listesinde söz konusu kategorilerin hiç birinde birinci sıraya dizilemeyen Finlandiya, kategorilerin hepsinde en iyi 15 ülkenin arasına giren tek ülke oldu.

Dünyada en düşük seviyelerden biri olan Finlandiya’da 345 çocuktan biri beş yaşına giremeden hayatını kaybediyor. Bu kategoride en düşük seviye kaydedilen Norveç’te ise bu rakam 357 oldu.

Reyting listesinde Finlandiya’dan sonra sıralanan İsviçre, İzlanda, Hollanda ve Danimarka’da da anneler için koşullar son derece iyi.

Listede Rusya 62, Türkiye ise 59. oldu.

Son sıralara Afrika ülkeleri dizilirken liste sonuncu Somali oldu.

FINANCIAL TIMES: “TÜRKİYE’DE İŞ DÜNYASINDA İYİ İŞARETLER VAR”

Financial Times gazetesi, Türkiye’de iş dünyasındaki birleşmeler ve alımlar için iyi işaretlerin alındığı, yabancı yatırımcıların ilgilisi yeniden arttığına dikkat çektiği haber analizinde, “Türk şirketlerinin yurt dışı yatırım iştahı da görülmemiş oranında büyüyor” diye yazdı.

“Türkiye’de iş dünyasındaki birleşmeler ve alımlar için iyi işaretlerin alınıyor. Yabancı yatırımcıların ilgisi artmış gibi görünüyor. Türk şirketlerinin yurt dışı yatırım iştahı da görülmemiş oranda büyüyor” yorumunda bulunan İngiliz Financial Times gazetesi, “Türkiye’de bu yılın ilk çeyreğinde gerçekleşen ve total değeri 3-3.5 milyar dolar arasında tahmin edilen 61 anlaşma ile görünüm oldukça iyi. Bu yılda yapılan anlaşmaların yarısından fazlasını yabancılar gerçekleştirdi. Bu da yabancı yatırımların ilgisinin yeniden arttığının bir işareti” şeklinde kaydetti.

Türkiye’de piyasaların bir dizi siyasi kriz ile sınandığı geçen yılda yabancıların payının yüzde 30 gibi rekor bir düşük düzeyine gerilediğine de dikkate çeken İngiliz ekonomi gazetesi Financial Times, “Doğrudan yabancı yatırımlar da 2013 yılında önceki yıla göre yüzde 4.1 azalarak 12.6 milyar dolarda kaldı. Doğrudan yabancı sermaye, 2006-2008 düzeylerine göre yarı yarıya kadar düşerken Türkiye, 65 milyar dolarlık cari işlemler açığının aslan payını finanse etmek için oynak portföy akımlarına dayanma durumuna geldi” ifadelerini kullandı.

İngiliz gazetesi haber analizine şöyle devam etti:

“Uzmanlar, bazı yabancı yatırımcıların hala son siyasi çalkantılardan etkilenmiş olsa da berlirsizliğin fazla sürmeyeceği, Mart ayındaki yerel seçimlerde iktidarın elde ettiği zafer yabancı yatırımcılara güven verdi.Türk şirketlerinin yurt dışı yatırım iştahı, görülmemiş bir oranla büyüyor. Deloitte’nin tahminlerine göre, 2012 ve 2013 yıllarında yurt dışına yönelik toplam birleşme ve alımlar hacmi 6.5 milyar dolar kadar ulaştı, bu da önceki beş yılın toplamına eşittir. Türk şirketler Balkanlarda marinaları, Rusya ve Kanada’da madenleri, Birleşik Kraliyet’te alışveriş merkezlerindeki payları, Kuzey Irak’ta ise hidrokarbon arama alanlarını satın aldı. Ve yolda daha çok var gibi. 2007’de ABD çikolata üreticisi Godiva’yı 850 milyon dolara satın alarak dalgalanmalar yaratan Türk gıda devi Ülker, Ocak ayında 2014’de alımlar için en az 500 milyon doları ayırdığını açıkladı”.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 


ZİYAGÖKALP İLKOKULU 5.Cİ SINIF ÖĞRENCİSİYDİM

SINIF ARKADAŞIM BANA NEDEN AĞLIYORSUN DİYE SORDUĞUNDA BENDE DENİZ GEZMİŞ İDAM EDİLDİ ONDAN DEMİŞTİM.

ARKADAŞIM SINIF ÖĞRETMENİMİZE VE OKUL MÜDÜRÜNE SÖYLEMİŞKİ O ZAMANDAN AKLIMDA KALAN TEK ŞEY BİR TERÖRİST İÇİN NASIL AĞLARSIN DİYE İYİ BİR DAYAK YEDİĞİMDİR.

 

12.EYLÜL 1980 SONRASI İSTANBUL KADIRGA ÖĞRENCİ YURDUNDA SEÇİMLERE KATILMADIĞIM HALDE SOLCULARIN TEMSİLCİSİ OLARAK BENİ SEÇMİŞTİLER

VE DENİZ GEZMİŞ’İN YURTTAKİ  KALDIĞI ODASINDA BEN KALMIŞTIM.

2 Mayıs 2014 Cuma


"
 
 
 
 
 
 
 
 
Demokrasi bir yolculuktur. Türk vatandaşları demokrasilerinin geldiği noktadan gurur duysa da,  Bu yolculuğun devam edeceği güvenini de içlerinde taşımalı.
Ayrıca liderler kendilerine oy vermeyenlerde dâhil diğerlerinin görüşüne kulak vermeli. Demokrasinin özü bunu gerektirir. .Demokrasi sadece seçim değildir''

 
 
 
 
 
“Türkiye’de geçen yıl internet reklamları 615 milyon doları buldu. Bu rakam ABD’deki düzeyin ancak Yüzde 1.4’üne eşit olsa da yerel para birimiyle üçte birinden hızlı bir büyüme anlamına geliyor.Bazı bakanlar, Twitter’ı vergi kaçırmakla suçladı, çünkü ülkede bir ofisi yok.Yetkililer, San Francisco merkezli şirketin Türkiye’de ofis açmasını talep etti. Ancak böyle bir şey Twitter’ı mahkeme kararı olmadan casusluk teşkilatının bilgi talep etmesine olanak veren yeni yasaya kırılgan yapar’’

FREEDOM HOUSE: “TÜRKİYE’DE BASIN ÖZGÜR DEĞİL”

Freedom House, Dünyada basın özgürlüğü raporunda Türkiye’yi ‘kısmen özgür’ statüsünden ‘özgür değil’ statüsüne düşürdü. Raporda, medya üzerindeki siyasi baskının arttığına vurgu yapıldı.

Washington merkezli Freedom House raporunda, özellikle 2013’teki Gezi Parkı protestolarından sonra basın üzerindeki siyasi baskının arttığını ve medya sektöründe işten atılmaların yaşandığını belirtti.

Türkiye’nin dünya sıralamasında 120’ncilikten 134’üncülüğe gerilediğinin belirtildiği raporda, “Önce Gezi Parkı protestolarını takip eden gazeteciler güvenlik güçleri tarafından hedef alındı. Hükümete yönelik yolsuzluk iddiaları ile ilgili haber yapan gazetecilerin işlerine son verilmesi için baskı uygulandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı eleştirilerin en aza indirilmesi için bir dizi strateji uygulandı” denildi.

Dünyada en çok tutuklu gazetecinin Türkiye’de olduğuna dikkat çekildiği raporda şu ifadeler yer aldı:

“Medya yöneticileri, hükümeti eleştiren gazetecilerin susturulmaması halinde çeşitli yaptırımlarla tehdit ediliyorlar. Daha birkaç yıl önce Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik için ciddi müzakereler yürüten Erdoğan hükümetinin şimdi basın özgürlüğünün karşısında önemli bir engel olduğu görülüyor. Başta İstanbul olmak üzere diğer şehirlerde de hükümet karşıtı gösterilerin sert biçimde güç kullanılarak bastırılması ve özel şirketlere hükümetin çizgisi doğrultusunda hareket etmeleri için baskı yapılması, Türkiye’de özgürlük düzeyinin gerilemesine yol açtı. Erdoğan hükümetini de kapsayan ve giderek tırmanan yönetim krizi var”.

Erdoğan’ın iktidarının  ilk yıllarında gecikmiş demokratik reformları hayata geçirdiği ve Freedom House raporlarında da bu adımlardan birçok kez övgüyle bahsedildiğinin ifade edildiği raporda, “Ancak daha sonra kilit öneme sahip kurumların yoğun siyasi baskı altında kalmaya başladığı gözlemlendi” denen raporda, “Bir dizi ‘derin devlet’ davasında Türkiye siyaseti için önemli figürlerin hükümeti devirmekle suçlandığı görüldü ve bu gelişmeler kuşkuyla karşılandı”   denildi.

17 Aralık süreciyle birlikte emniyet ve yargıdaki atamaların da eleştirildiği Freedom House raporunda, “Erdoğan’a ve yakın çevresine yöneltilen yolsuzluk suçlamalarına karşı verilen tepki kuşkuları daha da artırdı”  denildi.

Freedom House raporunu, “Erdoğan hükümetinin zorbaca tepkisi giderek otoriterleşen eğilimini gözler önüne serdi. Hükümet yetkililerinin suçlamaları twitter kullanıcılarından özel şirketlere ve sözde uluslararası lobilere kadar uzandı” sözleriyle noktaladı.

OBAMA YÖNETİMİ TÜRKİYE’DEN ENDİŞELİ

Freedom House örgütünün 2014 raporunda Türkiye’yi son 15 yıldır ilk kez basını “özgür olmayan” ülkeler kategorisine almasının ardından, Amerikan Dışişleri de bu konuda kaygılarını açıkladı. Bakan Yardımcısı Doug Frantz, “Türkiye’de 17 Aralık’tan beri son birkaç ayda gördüğümüz bir gerileme var. Ve bu gerileme, Washington’da Obama Yönetimi’nde endişeye neden oluyor” dedi.

Hürriyet Planet’in haberine göre, Perşembe günü raporun yayınlanmasının ardından bu konuda bir basın toplantısı düzenleyen Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz da, Türkiye’de basın özgürlüğünün gerilemesinden derin kaygı duyduklarını ilk kez somut örneklerle açıkça dile getirdi.

2000’li yıllarda Türkiye’de uzun süre gazetecilik yapan ve Pakistan bağlantılı nükleer madde kaçakçılığıyla suçlanan Abdülkadir Han networkü üzerine çalışmalar yürüten Frantz, şunları söyledi:

“Bir zamanlar olduğu gibi Türkiye’nin yine canlı, güçlü, özgür ve bağımsız bir basınının olması gerek. Demokrasiler, özgür ve bağımsız bir basın olduğu zaman, politik görüşleri ve etnik kökenlerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğüne herkes eriştiğinde en iyi biçimde işler. Türkiye’de 17 Aralık’tan beri son birkaç ayda gördüğümüz bir gerileme var. Ve bu gerileme, Washington’da Obama Yönetimi’nde endişeye neden oluyor”.

Frantz, bu kaygıları iki hafta önce İstanbul’a gittiğinde bir araya geldiği Türk köşe yazarlarına da aktardığını belirterek Türkiye’de bir gazeteci olarak yaşamış olmasını da hatırlatıp, “Bugünkü gibi İstanbul’daki on the record söyleşiyi de Türkiye’ye derin duygusal yakınlık besleyen biri olarak yaptım” dedi. Frantz, “Türkiye’de yaklaşık altı yıl bulundum. Oraya gitmeyi seviyorum. Karım ve ben, geçirdiğimiz o altı ayı hayatımızın en güzel dönemi olarak düşünürüz” dedi. Frantz, bu nedenle Türkiye’nin eski halini de bildiğinden gazetecilikte yaşananları kaygı verici olarak niteleyip “Bir sonraki adımın ne olacağı kaygı veriyor” diye konuştu.

Türkiye’de basın özgürlüğünde yaşanan gerilemenin yakında Türk ekonomisine de zarar vereceğini belirten Frantz şöyle devam etti:

“Türk ekonomisi son 10 yılda çok başarılı biçimde büyüdü ama geçen yıl bir yavaşlama vardı. Bu yıl da bir yavaşlama var. Ve Türkiye, ekonomisindeki büyümenin devamı ve orta sınıf tuzağına düşmemek için gerçekten de doğrudan yabancı yatırımına bağlı. Bu yabancı yatırımın bir bölümü de hükümeti hesap verebilir kılacak özgür basının olduğu bir ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin bulunmasına bağlı. O yüzden özgür basını aşındıran, kısıtlayan eylemler, Türkiye ve halkına zarar verici”.

Frantz, yaklaşan  Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili de Türk iç politikasına dair yorum yapmak istemediğini söyledi ancak konunun özgürlükleri ilgilendiren boyutu için Mart’taki yerel seçimler öncesi yaşanan Twitter ve YouTube yasaklarına gönderme yaparak, “Umarım, Twitter’ı engelleme çabaları ve ondan daha başarılı olan YouTube’u engelleme gayretleri, yakında Türkiye’de geçmişin işleri haline gelir. Türk medyası içindeki sahiplik konusu açısından daha yapısal değişimlerden de kaygılıyım. Bunun uzun vadeli sonuçlarından endişeliyim. Türk medyasında, daha önce Türkiye’de yaşadığım dönemde olmayan bir kutuplaşma gördüm. Bu çok rahatsız edici” diye konuştu.

Frantz ayrıca, Vatan Gazetesi Washington Temsilcisi İlhan Tanır’ın geçtiğimiz haftalarda gazete yönetimi tarafından işinden uzaklaştırılmasına da gönderme yaparak, “Türk medyasındaki diğer dostlarımın da işlerini yaparlarken işlerini kaybetmeleri rahatsızlık verici, bu yanlış” diye konuştu.

Frantz, dostların bir sorumluluğunun da hataları gördüklerinde bunları dile getirmek olduğunu belirtti. Bakan Yardımcısı, Amerikan Yönetimi’nin Türkiye’ye yönelik bu kaygıları Bakan Yardımcısı seviyesinde dile getirirken Bakan veya kabine üyesi seviyesinde seslendirmekte tereddüt edip etmediği konusunda ise şunları söyledi: “ABD ve Türkiye örneğindeki gibi müttefikler arasındaki ilişkiler karmaşıktır. Ama bizim inancımıza göre ifade özgürlüğü evrensel bir haktır. Özgür basın da demokrasinin esas unsurudur. Bunlar Bakan Kerry ve Bakan Davutoğlu arasında son birkaç aydaki toplantılarda görüşmelerin bir parçası oldu. Bazılarımıza bu konular yeterince yüksek sesle dile getirilmiyormuş gibi gözükebilir. Ben de Türkiye’ye bu yüzden gittim”.